Türk halkı çok şiddetli ve yoğun bir
algı operasyonu ile karşı karşıyadır. Gazetelerden, televizyonlardan, tartışma
programlarından, yazarlardan, akademisyenlerden, sendikalardan ve toplumsal
olayların yorumlarından yayılan şiddetli ve yoğun bir propaganda. Buna göre
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kürt kökenli vatandaşlarımızı ezmekte, onların
haklarını gasp etmekte, hatta onların barış taleplerini ve barışçıl eylemlerini
silahla susturmaktadır. İstenilen kültürel haklar verilse her şey bitecek,
ortalık güllük gülistanlık olacaktır. Bu çerçevede HDP'nin Türkiyelileştiği
iddia edilmekte ve bu parti âdeta bir barış havarisi olarak sunulmaktadır. Bu
sebeple ben de son yazılarımda HDP'nin Türkiyelileştiği iddialarına cevap
olabilecek noktaları belirtmeye çalıştım. Bu yazılarımda KCK harfleri de sık sık geçti.
KCK ve KCK Sözleşmesi nedir? Net ve kesin cevap şudur: KCK, Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan
Demokratik Toplum Konfederalizmi) örgütünün kısa adıdır ve KCK Sözleşmesi de bu örgütün anayasasıdır. PKK, PYD, YPG, hatta HDP gibi bütün örgüt ve kuruluşlar bu anayasaya bağlıdır. Örgütü 21 Mart 2005'te Abdullah Öcalan kurmuştur ve
Öcalan örgütün başıdır; sözleşmedeki unvanı Rêberê (Önderlik)'dir.
Öcalan'ın sözleşmeye yazdığı önsöze göre "Demokratik Konfederalizm, devletlerin köklü bir reformla demokrasiye
duyarlı hâle getirilmelerini, demokratikleşme önünde engel olunmamasını ve tüm
engellerin kaldırılmasını ister ve bu amaç doğrultusunda mücadele eder. Bundan
sonra Kürdistan'da üç hukuk geçerli olacaktır: AB hukuku, üniter devlet hukuku,
demokratik konfederal hukuk. Üniter devletler olan İran, Irak, Türkiye ve
Suriye Kürt halkının konfederal hukukunu tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini
tanıyacak ve bu temelde uzlaşıya gidebilecektir."
İlk bakışta hiç de itiraz edilemeyecek bazı kavramlar var: Demokratikleşme,
demokrasiye duyarlı hale gelme, üniter devlet... Ancak "demokratik
konfederal hukuk" terimi, bütün bu kavramların ne anlama geldiğini
açıklıyor. Üniter devletlerin kendi hukukları yeterli değil,
konfederal hukuku da tanıyacaklar. Yani Türkiye'nin kendi üniter hukuku olacak
ama bir de Kürdistan dedikleri konfederal bölgenin ayrı hukuku olacak ve devlet
onu da tanıyacak. Bu durumda "üniter" olmanın
bir anlamı kalıyor mu? Peki Kürdistan dedikleri yer neresi?
Metinde cevabı var: "İran, Irak, Türkiye ve Suriye Kürt halkı"nın
yaşadığı yerler. Son cümleye de dikkat edilmelidir. Bu devletler, "Kürt
halkının konfederal hukukunu tanıdıkça Kürt halkı da onlarınkini
tanıyacak." Bunun anlamı ne? İşte "metin incelemesi"
kavramının önemi burada ortaya çıkıyor. Metin incelemesi, bağlamları da dikkate
alarak metinde ne demek istendiğini çözümlemek ve çözmek demektir. Dikkatli bir göz burada "biz,
bu dört devletin üniter hukuklarını şu anda tanımıyoruz" anlamının
bulunduğunu fark eder: Onlar bizim konfederal hukukumuzu tanıdıkça biz de
onlarınkini tanıyacağız.
Tekrar ediyorum, bu metnin yazarı
Öcalan'dır ve Öcalan, 2005 yılında, yani İmralı'da hapis cezasını çekerken bu
metni kaleme almış ve bu örgütü kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yöneten
iktidar işte bu Öcalan ile, KCK'yı kuran ve onun başı olan Öcalan ile
görüşmeler yapmaktadır. Öcalan
için görüşmeler, Türkiye üniter devletini, Kürdistan konfederal hukukunu tanımaya
zorlamak anlamına gelmektedir. HDP milletvekilleri de hükümetin izniyle
İmralı'ya giderek işte bu Öcalan'dan, yani KCK'nın başından mesaj almakta ve
mesajları meydanlarda okumaktadır. Hem hükümete bağlı istihbarat elemanları hem
de HDP milletvekilleri işte bu Öcalan'dan aldıkları mesajları Kandil'e
götürmekte ve Kandil ile İmralı arasında irtibat kurmaktadır.
Sözleşmede KCK'nın bir devlet olmadığı ifade
edilmektedir. Ancak
sözleşmeye göre bakınız, KCK içinde hangi kurumlar var: Kürdistan Halk Meclisi (Kongra Gel). Dört ülkeden seçilen üyelerden
oluşuyor ve gerektiğinde savaş kararı da alabiliyor. Yürütme Konseyi (31 üyeli Bakanlar Kurulu). Yüksek Seçim Kurulu. Yüksek
Adalet Divanı, İdari mahkemeler,
Askerî Mahkeme. Halk Savunma Gücü. Ekonomik-mali
sistem ve bütçe. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler. Bayrakları da var.
Ve nihayet yurttaşlığa kabul ve yurttaşlıktan çıkarılma maddeleri de var. Ne
ile karşı karşıya olduğumuz konusunda hâlâ tereddüdü olan var mı?
Ahmet B. ERCİLASUN
18.10.2015 / YENİÇAĞ