14 Kasım 2017 Salı

Amerika’nın Yeni Çıkış Arayışı

IŞİD, Irak ve Suriye’de “model düşman” olarak işlevini yitirdi. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, sözde “Bağımsızlık Referandumu”ndan sonra, bölge ülkelerinin işbirliği sonucunda ağır bir darbe yedi. 

Irak Merkezi Hükümeti, ülkenin toprak bütünlüğünü sağlama açısından önemli kazanımlar elde etti. Deyrez Zor bölgesinin önemli bir kesiminin Esad Yönetimi tarafından IŞİD’den kurtarılması, Rakka Operasyonuyla PKK-PYD’nin yerleştirilmesi tasarlanan alanı sınırladı. Suriye askeriyle Irak Ordusu içine alınmış olan Haşdi Şabi güçleri, bu bölgede sınırdaş hale geldi. ABD ve İsrail açısından, “kuzey koridoru”ndan sonra, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni İsrail’e bağlayan “güney koridoru” da tehlikeye düştü. Özetle, Suriye ve Irak toprak bütünlüklerini yeniden sağlama konusunda önemli mevziler elde ettiler.

SUUDİ ARABİSTAN ÜSTÜNDEN ARANAN ÇIKIŞ

ABD ve İsrail, Suudi Arabistan üstünden yeni bir çıkış arayışına girdiler. Trump’ın Mayıs ayındaki Suudi Arabistan ziyaretiyle düğmeye basıldı. Trump’ın Ortadoğu’da baş düşman ilan ettiği İran’a karşı “Sünni Nato” girişimi başlatıldı. Bu girişime muhalefet eden Katar’a ambargo uygulanmaya çalışıldı. Suudi Arabistan’ın Yemen’e saldırısının mimarı olarak bilinen Muhammed bin Salman, Haziran ayında veliaht prens ilan edildi.

Suudi Arabistan Yemen’de çıkmaza girdi. Katar ambargosu başarısız oldu. “Sünni Nato” girişiminin İran’a karşı koalisyonda derin çatlaklar oluşturmasına karşın, İran bölge ülkeleriyle olan işbirliğini güçlendirdi.

Saad Hariri on gün kadar önce Suudi Arabistan’da rehin alındı. Hariri’ye, Hizbullah ve İran’ı suçlayarak Lübnan Başbakanlığı’ndan istifa ettiğine dair bir açıklama okutuldu. Suudi Arabistan’da ABD-İsrail planının uygulanmasında Muhammed bin Salman’a muhalefet edebilecek prensler “yolsuzluk operasyonu” adı altında göz altına alındı; bazı prensleri taşıyan bir helikopter “düştü”; göz altına alınmaya “direnen” bir prens vuruldu. İran karşıtı çıkış operasyonunun ilk adımı olarak Hizbullah hedef tahtasına kondu.

İSRAİL SALDIRISININ ÖNÜNÜ AÇMAK

İsrail’in 2006 yılında Hizbullah’a karşı başlattığı saldırıda uğradığı yenilgi, İsrail’in kuruluşundan bu yana yaşadığı en ağır özgüven kaybına yol açmıştır. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bu yenilgiyi “utanç verici” bir durum olarak nitelemişti. İsrail, o tarihten beri Hizbullah’a karşı yeni bir saldırı için hazırlıklarını sürdürmektedir. Yeni planın hedefi de, İsrail saldırısının önünü açmaktır. Lübnan üstünden başlatılacak bir saldırının, Hizbullah’ın aynı zamanda Esad Yönetimi’yle birlikte savaşması bahanesiyle, İsrail’e doğrudan Suriye’ye müdahalesi için zemin yaratacağı planlanmaktadır.

ABD VE İSRAİL'İN ZORLUKLARI

Hizbullah, Lübnan’daki gücünü ve meşruiyetini son dönemde daha da sağlamlaştırmıştır. Bütün dünyada Vahabilik en önemli terör kaynaklarından biri olarak görüldüğü için, Trump, bu operasyonda “inandırıcılığı” sağlamak adına, Suudi Arabistan’a “Ilımlı İslâm”a geçme “tavsiyesinde” bulunmuştur. En önemlisi, İran, Türkiye, Irak ve Suriye arasındaki işbirliği, eylemli olarak sahaya yansıyan bir düzeye ulaşmıştır. Bu koşullarda İsrail’in hem siyasal, hem de askeri olarak önemli bir uluslararası desteği güvence altına almadan harekete geçmesi zordur.

SADABAD PAKTI

Amerika, Ortadoğu’da güç kaybeden ülke konumundadır. Çabası, güç dengesini yeniden kendi lehine çevirene kadar “barışı ertelemek” içindir. Oysa mevcut koşullarda Suudi Arabistan - İsrail işbirliğiyle başlatılacak yeni bir saldırının altında kalacak olan ülkeler, en başta yine Suudi Arabistan ve İsrail olur. Amerika ve İsrail’i bölgede yeni maceralara girişmekten caydıracak temel etken, bölge ülkelerinin işbirliğini daha üst düzeye çıkarmalarıdır.

Bu konuda bize yine Atatürk yol gösteriyor. Bölgede barış ve güvenliği ABD-İsrail saldırılarına karşı güvence altına almanın yolu, “Sadabad Paktı”nı güncellemektir. Saldırmazlık, toprak bütünlüğü ve dış tehditlere karşı işbirliği temelinde oluşturulacak bir Batı Asya Birliği, yeni saldırı girişimlerinin önünü keseceği gibi, bölgeyle dayanışma halindeki bölge dışı Avrasya güçlerinin siyasetlerini bölge ülkelerinin öncelikleriyle uyumlu hale getirmeye de önemli katkılarda bulunacaktır.

Prof.Semih KORAY
Aydınlık/14.11.2017