Suudi Arabistan’daki iç siyasi tasfiyeyi, büyük hesaplaşmayı çok ciddiye alın. Hem S. Arabistan’ın geleceği için, hem bütün bölgenin geleceği için, hem coğrafyamıza yönelik çok uluslu müdahalelerin seyrini izlemek için, hem Türkiye‘nin bölge ile ilişkilerini yeniden okumak için ciddiye alın.
Mezhep savaşları ve etnik çatışmalardan sonra tamamen Arap ve Arap olmayan Müslüman ayırımı biçimlendirildiği için, mezhep savaşları projesini yeni Arap milliyetçiliği dalgası ile değiştirdiği için, İran’ı hedefe alan ve bölgesel savaşa yol açabilecek büyük bir cephe inşa edildiği için ciddiye alın.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) mihmandarlığında, ABD ve İsrail’in patronluğunda, tamamen İsrail’in güvenlik çıkarlarını önceleyen, ABD’nin Ortadoğu’daki gücünü yeniden tesis etmeye odaklanan yeni bir “güvenlik kalkanı” inşa edildiği için ciddiye alın.
Ilımlı İslam söylemi ve yolsuzluk iddialarıyla pazarlanan, Riyad’daki iç iktidar yapısını sıfırdan yeniden dizayn etmeye girişen, adeta yeni bir devlet/rejim formatlamayı öngören, geleneksel Suud siyasetini toprağa gömen, yeni iktidar yapısı ile uzlaşmayan ya da uzlaşamayacağı düşünülen herkesi tasfiye eden, ekonomiyi öne çıkarsa da aslında tamamen güvenliğe yoğunlaşan, Lübnan’dan İran sınırına kadar her bölgede radikal çıkışlara hazırlanan agresif bir yeni yapılanmadan söz ediyoruz.
Veliaht Prens Muhammed Selman ile BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zaid el Nahyan öncülüğünde bütün Arap dünyasını tek bir eksende toplama, bu ekseni de ABD/İsrail çıkarlarına rehin verme yönünde güçlü bir dalga izliyoruz.
Radikal Arap milliyetçiliği ve ABD-İsrail için ‘Kalkan’
Muhammed Selman’ın genç kuşak radikal milliyetçi dalga üzerinden bütün coğrafyayı, tıpkı ABD ve İsrail’in istediği gibi, bölgesel savaş cephesi olarak algılaması hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Zira bölgedeki hiçbir gelişme, münhasıran o bölge ile sınırlı değildir. Bütün ittifak ya da düşmanlıklar bölgesel niteliklidir, etkilerini coğrafyanın tamamında gösterecektir.
Riyad’daki bu durum da etkilerini, çok yakında, Lübnan’dan Katar’a ve BAE’ye, Irak’tan Suriye’ye kadar gösterecektir. Yine yakında Riyad’daki derin değişimin S. Arabistan’la sınırlı olmadığını, birilerinin bölgesel dizayn projeleriyle bağlantılı olduğunu göreceğiz. İçerideki tasfiye ve yeniden yapılanma tamamlanır tamamlanmaz, yeni “Cephe”nin, “Kalkan”ın agresif bir askeri hareketliliğe girişeceğini de göreceğiz.
Muhammed bin Zaid’in azılı bir Türkiye düşmanı olması, 15 Temmuz darbe girişimine bile destek vermesi, coğrafyada Türkiye’ye ait ne varsa hedef alması, Türkiye karşıtı terör örgütlerine açık destek vermesi, Yaser Arafat’ın katillerinden Muhammed Dahlan üzerinden her cephede Türkiye’ye saldırılar planlaması ve uygulaması endişelerimizi artırıyor.
Muhammed bin Zaid, Türkiye’yi hedef alan çok uluslu müdahalelerin tamamının ortağı olmuştur. Aynı kişinin, yeni eksenin bölgedeki taşıyıcısı olduğunu, Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ı etkisi altında tuttuğunu görüyoruz.
S. Arabistan’a bir BAE modeli önerdiğini ve bunun kabul gördüğünü, projenin arkasında tamamen İsrail ve ABD olduğunu da görüyoruz. Birileri Muhammed bin Zaid üzerinden coğrafyanın tamamını büyük bir savaşa sürüklemeye çalışıyor, ülkeleri bölme planları yapıyor.
Riyad’daki tasfiye ve yeniden yapılanmaya dönük yeni dalgalar göreceğiz muhtemelen. Şahsen, bu girişim başarılı olmazsa S. Arabistan’ın büyük bir iç bunalıma sürükleneceğini, başarılı olması durumunda ise coğrafyanın büyük bir kapışmaya sahne olacağını düşünüyorum. Kişisel düşüncem; birilerinin S. Arabistan’ı bir büyük hesaplaşmaya ayarlamaya çalıştığı, BAE’nin cirmi yetmediği için projeyi Riyad üzerinden yürüttüğü yönünde.
Mesut Barzani’ye referandum yaptıranlar, İran, Irak ve Türkiye üzerinden bu projenin başarısız olmasıyla aynı durumun Suriye’nin kuzeyindeki terör koridorunun da başına geleceğini gördüler. Suriye ve Irak’taki ABD tezleri zora girdi sanki. ABD-İsrail cephesini daha güneye çektiler. BAE, S. Arabistan ve Mısır üzerinden yeni bir kalkan oluşturdular. Bu kalkan S. Arabistan ve BAE için değil, ABD ve İsrail için kuruldu.
Peki bundan sonra ne olabilir?
1- İran-Suud çekişmesi her alanda çatışmaya dönüşür. S. Arabistan’ın Yemen’e hava, deniz ve karadan abluka kararı da bu tehlikeyi doğuruyor. Yemen’e büyük bir müdahale olabilir, İran karşı saldırıya girişebilir.
2-Tam da İsrail’in istediği gibi, yeni eksen Lübnan’a saldırır ve Hizbullah’ı tasfiye etmeye girişir. Saad Hariri’nin istifasını biraz bu yönden görmek gerekiyor. İsrail’i Irak’ın kuzeyinden İran sınırına taşıma planı boşa çıktı. Öyleyse Lübnan’ın güneyinden İsrail sınırındaki İran yanlısı Hizbullah hedef alınacaktır. Belki de, onlar Hizbullah’a saldırmadan önümüzdeki günlerde Hizbullah’ın İsrail’e saldırısını görebiliriz.
3- BAE ve yeni eksen, Katar’dan intikam almayı deneyecektir. Türkiye’nin destekleri yüzünden düşüremedikleri Katar yönetimini devirmek, bu ülkeyi eksene çekmek isteyecekler. Lübnan savaşı ne kadar muhtemelse Katar’a müdahale etmeleri de o kadar muhtemeldir. Hem Lübnan’a hem de Basra Körfezi’nde Katar’a müdahale ettikleri anda İran’la savaş başlamış sayılır.
4- Türkiye’nin Katar’daki askeri üssünü, Katar savunmasındaki rolünü dikkate sunmak isterim. Savuna Bakanı Nurettin Canikli’nin dünkü Katar ziyareti, böyle bir endişenin varlığı ile de ilgili olabilir. Ama BAE ve yeni eksen Katar’a saldırdığı anda Basra Körfezi büyük bir savaşa sürüklenebilir. İşte tam o anda İran füzeleri Birleşik Arap Emirlikleri’ni, Dubai’yi hedef alabilir. Riyad yönetimini bilmem ama Lübnan ve Körfez’e yönelik proje tamamen İsrail, ABD ve BAE planıdır ve çok ciddi bir tehlikedir.
5- BAE, İsrail ve ABD’nin, yeni eksen üzerinden Suriye ve Irak’ta askeri açıdan karşı saldırıya geçeceğini düşünüyorum. Bölgede kaybettikleri mevzileri geri almaya çalışacaklar. Bu hareket de Türkiye, Rusya ve İran’a dokunacak, üç ülke arasındaki koordinasyonu daha da artıracak. En önemlisi de, BAE ve İsrail’in, S. Arabistan kamuflajıyla PKK/PYD’ye yoğun askeri destek vereceğini tahmin ediyorum. Türkiye’nin yeni cephe konusundaki tavrı işte o zaman sertleşebilir.
6- Kim ne derse desin, coğrafya büyük bir felakete sürükleniyor. Muhammed Bin Selman, başarılı olursa Kızıldeniz kıyısında Lübnan, Somali ve Filistin askeri açıdan hareketlenir. Basra Körfezi’nde ise Katar ve BAE diye iki cephe açılır. Bahreyn ve S. Arabistan’daki Şiiler harekete geçirilir. Yemen’deki Husiler de öyle. İran bütün nüfuz alanlarını harekete geçirecektir. BAE açık biçimde İran’ın hedefi olacaktır.
7- Veliaht prens başarısız olursa kendisi gider. Proje çöker. ABD ve İsrail bölgede çok ciddi nüfuz kaybeder. Irak ve Suriye’deki varlığı tamamen silinir. Riyad’da büyük iç çatışmalar izleyebiliriz.
8- Ama her ne olursa olsun, yeni eksen, yeni kalkan S. Arabistan’ı vuracaktır. En büyük zararı bu ülkeye vuracak, belki de onu parçalayacaktır. İran’ın Riyad’la hesaplaşması açık bir gerçek. Ama ABD ve neocon çevrelerin S. Arabistan’ı parçalama düşüncesi de öyle. İsterseniz o haritalara bir göz gezdirin. Şahsen Riyad yönetiminin büyük bir tuzağa sürüklendiğini düşünüyorum.
9- Yeni durumu asla hafife almayın. Coğrafyamız çok büyük bir hesaplaşmaya, bölgesel iç savaşa sürükleniyor. “İslam iç savaşı” projesini üretenler bu yeni eksenin de mimarları. Mekke ve Medine üzerinden İslam’ın kalbini vurmak, Müslüman dünyayı utançtan kafasını kaldıramayacak hale getirmek onların en büyük hedefi ve planı.
10- Coğrafyamız bir tür Haçlı İstilası ile yüzleşiyor. Onlarla kim ortak olursa hem coğrafyayı hem kendi vatanlarını kaybedecek. Bu dönemde ABD’ye yakın olan parçalanıyor, bu hiç unutulmasın! Türkiye örneğinde gördük, onlar önce müttefiklerini vuruyor artık.
İbrahim KARAGÜL
Yeni Şafak / 07.11.2017