28 Kasım 2017 Salı

Türkiye Açısından Zarrab Davası'nın İki Çıkmazı

Reza Zarrab'ın New York'da süren Halk Bankası davasında sanık değil de itirafçı olduğu anlaşıldıkça, ABD'de süren davanın, ABD'nin Türkiye'ye karşı yürüttüğü saldırıların bir parçası olduğu daha da anlaşılır hale geliyor.

Yani "Zarrab Davası"nın, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz saldırılarının bir devamı olduğunu bulgular arttıkça daha iyi anlıyoruz.

ABD, Erdoğan'ı 2012'den beri iktidarda görmek istemiyor. Çünkü Erdoğan, ABD'nin bölgede koyduğu kuralları çiğnedi.

Ne mi yaptı? ABD'nin bölgedeki en büyük düşmanıyla para ilişkisine girdi, İran ambargosunu deldi.

ABD'nin Erdoğan'ın üzerini çizmesi; Erdoğan'ı, iktidarını korumak adına ABD ile karşı karşıya getirdi. ABD'nin Türkiye'ye karşı açık hamleleri de böylelikle başlamış oldu.

DÜŞMAN ÇATLAKTAN SIZAR

Haliyle, ABD Erdoğan'ın üzerine zaafları üzerinden gitti. 17-25 Aralık'la birlikte bir dizi yolsuzluk pisliği ortalığa saçıldı.

AKP-FETÖ ortaklığı 10 yıl sürdü. AKP, "Kemalist Vesayeti" tasfiye etmek için devletin ve ordunun kapılarını sonuna kadar FETÖ'cülere açtı. 15 Temmuz'da ülkemiz kanlı bir darbe girişimi atlattı.

Düşman, çatlaktan sızıyor.

Düşman, zaaflar üzerinden hamle yapabiliyor.

Dünün somut deneyimi budur.

Bugün yaşanılan "Zarrab Davası"nın da özü budur. Türkiye'nin İran'la ekonomik, politik ve askeri işbirliği yapması doğrudur ve ihtiyaçtır. Ama bu iş tutarlı yapılmalıdır.

"Zarrab Davası" Türkiye'ye karşı yürütülen siyasi bir operasyondur. Burası tamam. Ancak bu operasyonun Türkiye açısından en büyük zaafı Erdoğanların İran'la kurdukları kaçak ve kişisel hesaplarını gözeten ilişkilerdir.

Bu gerçeği saptamadan Amerikan saldırganlığına karşı sağlam bir Türkiye Cephesi kurmak mümkün gözükmüyor.

Erdoğanların zaafları, "Zarrab Davası"nın, Amerikan saldırganlığının bir hamlesi olduğu gerçeğini toplumun bütün kesimlerinin kavramasına da engel oluyor. Bu engel de Amerikan saldırganlığına karşı gelişen milli refleksleri zayıflatıyor.

ABD SAVCILARINDAKİ MİLLİ HASSASİYET, CHP YÖNETİMİNDE YOK

Ana muhalefet partisi de, meseleye tam da bu zaaf üzerinden yaklaşıyor.

Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde, CHP yönetiminin "Zarrab Davası"na genel bakışını bir tek soruyla özetledi:

"Bu bir milli davadır' diyorlar. Yolsuzluğun millisi olur mu?"

CHP yönetimi gerçeğin bir tarafına sarılarak, gerçeğin bütününü kaçırıyor.

17-25 Aralık'ı kim başlattı? FETÖ.

Peki FETÖ, AKP'lilerin yolsuzluklarını 2013'ten önce bilmiyor muydu?

Biliyordu.

Peki CHP yönetimi bunların farkında değil mi? ABD-FETÖ ilişkisini bilmiyor mu?

CHP yönetimi, 17-25 Aralık'ın salt yolsuzlukla mücadele üzerinden değerlendirmesi düşüncesinin, ABD ve FETÖ tarafından nasıl da ateşli bir şekilde savunulduğunu görmüyor mu?

Bu anlamda CHP yönetiminin,17-25 Aralık'ı salt yolsuzluk üzerinden okuyarak, Türkiye karşıtı bir mevziye girmesi bilinçli bir tercih mi? 

"Yolsuzluğun millisi olur mu?" sorusunu ortaya atan Kılıçdaroğlu'na "Zarrab Davası"nın iddianamesini hazırlayan Amerikan savcılarının tutumlarını incelemesini öneriyoruz.

Neden mi? Çünkü New York mahkemesinde görülen davayı, Amerikan savcıları milli bir mesele gibi sahipleniyor. Kılıçdaroğlu belki oradan bir ders çıkarır...

POLİTİK ÇIKMAZ

Türk siyasetinin içine sıkıştırıldığı politik çıkmaz her meselede olduğu gibi "Zarrab Davası"nda da kendisini gösteriyor.

Türkiye; kişisel çıkarları için, memleketi emperyalist zorbalık karşısında zorda bırakan iktidar sahipleriyle; hükümet karşıtlığı yapacağım diye, emperyalist propagandaya malzeme olan Batıcı ana muhalefet arasında sıkışıp kalmaya devam ediyor.

Olan, Türkiye'ye oluyor.

Kerem YILDIRIM
aydinlik.com.tr/23.11.2017