Halep’in kurtarıldığı Aralık 2016’dan itibaren Suudi liderleri, bir İsrailli; İsrailli liderleri ise bir Suudi gibi konuşurken görmek artık kimseyi şaşırtmıyor.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifasının şekli, zamanlaması ve gerekçesi; Suudi Arabistan’ın rolünden dolayı 2015’teki Yemen saldırısının bir benzerinin bu kez Lübnan’a yapılabileceği ihtimalini gündeme getirdi.
Hariri’nin istifası ile Lübnan’ın ikinci Yemen haline getirilmesi arasındaki bağlantı, Yemen savaşına giden sürecin de bir istifayla başlamasından kaynaklanıyor.
Çünkü 2014’te bir yıl uzatılmış görev süresi de biten ve 22 Ocak 2015’te istifa eden Yemen Cumhurbaşkanı Mansur Hadi, 25 Şubat’ta da istifasını geri almış, mart ayında da Suudilere müdahale çağrısında bulunmuştu.[1]
Aslında Mansur Hadi’ye istifa ettiren de, istifasını geri aldıran da askeri müdahale çağrısı yaptıran da Suudi Arabistan’dı.
Başka bir ülkede istifa eden ilk başbakan
Yasa gereği Beyrut’ta, cumhurbaşkanına sunacağı resmi yazıyla istifa etmesi gereken Saad Hariri, istifasını Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da ve Suudi yayın kuruluşu el-Arabiya’nın canlı yayınıyla açıkladı.
Dolayısıyla Suudiler, istifa kararının ardında aslında kimin olduğunu ilan etmekle kalmadı, Lübnan’daki en büyük müttefikini herkesin gözünün önünde kurban etti.
İstifasının gerekçesini babası Refik Hariri gibi suikasta uğrama endişesiyle açıklayan Saad Hariri, kendisini hedef alacak suikastın adresini de İran olarak işaret etti.
Halbuki bu açıklamasından sadece 12 saat önce İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamenei’nin Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti ile görüşmüş ve Lübnan’a verdiği desteklerden dolayı İran’a teşekkür etmişti.
Doğal olarak istifanın şekli, zamanlaması ve gerekçesi, Lübnan’daki siyasiler ve bölge basını tarafından kuşku ve tedirginlikle karşılandı.
İstifaya dair kuşkular
Lübnan Adalet Bakanı Selim Harisati, “Hariri’nin istifasının zamanı, mekanı ve içeriği sürpriz ve kuşku vericidir” derken, Lübnan Meclisindeki ‘Islah ve Değişim’ grubu milletvekillerinden Ziyad el-Esved, “Saad Hariri’nin Suudi Arabistan’da istifa etmesinin hiçbir açıklaması yoktur. Suudilerden işittiklerimiz onların Lübnan’daki müdahalelerine delalet ediyor”[2] diye konuştu.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah ise 5 Kasım’da istifa ile ilgili yaptığı özel açıklamasında istifanın Hariri’nin değil Suudilerin kararı olduğunu vurguladıktan sonra şu soruları sordu:
1- Suudiler istifa için Hariri’nin ülkeye dönmesine neden izin vermedi?
2- Suudi Arabistan’da yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanan prensler ve üst düzey yetkililerle aynı otelde bulunan Saad Hariri de tutuklu mu?
3- Lübnan emniyetinin yalanlamasına rağmen el-Arabiya’nın Hariri’ye başarısız bir suikast yapıldığına dair haberi, Suudiler tarafından Hariri’yi Lübnan’a göndermeme gerekçesi olarak mı kullanılacak?
Ünlü gazeteci Abdulbari Atvan ise Hariri’nin Lübnan’da serbestçe dolaştığını vurgulayarak can güvenliği gerekçesinin inandırıcı olmadığını belirtti. Atvan, bu istifanın İsrail ile Suudi Arabistan’ın varlığını tehdit eden Hizbullah’ı hedef alan ‘Suudi-Amerikan yol haritasının’ sonucu olduğunu söyledi.[3]
İsrail’le Suudilerin asıl sorunu ABD’nin çaresizliği
Amerika ve bölgesel müttefiklerinin Irak ve Suriye’de aldıkları ağır yenilgiyi telafi edebilecek durumda dahi olmadıkları düşünüldüğünde bir ‘Suudi-Amerikan yol haritasından’ söz edilebilir mi bilinmez.
Ancak şurası çok açık ki İsrail ve Suudiler, ‘Direniş Ekseninin’ Suriye, Irak ve son olarak da Kürdistan Bölgesi’nde elde ettiği stratejik kazanımlardan dolayı panik yaşıyor. ABD ve Suudilerle ilişkilerinden dolayı kendi yanlarında olması gereken Türkiye’nin İran’a yaklaşmasından ise kaygı duyuyor.
Amerika’nın İsrail’in tepkisine rağmen [4] Suriye konusunda Rusya ile anlaşma yapmak zorunda kalması; Irak konusunda ise İsrail’i ve Suudileri kontrpiyede bırakarak Kürdistan’ın bağımsızlığına destek verememesi, Washington’un bölgedeki gücünün sınırlarını göstermiş oldu.
Dolayısıyla bu gidişi durdurabilmek için Amerika ve Rusya üzerinde baskı kurmaya çalışan İsrail ve Suudiler, yeni birtakım denklemler yaratarak Amerika’yı bu denklemde liderliğe zorlamaya çalışıyor.
Bu çerçevede Hizbullah’ı hedef alan bir Suudi-Amerikan yol haritasının varlığından söz edebilmek zor; ama Suriye ve Irak’taki dengelerin kendi aleyhlerine değiştiğini gören Suudi-İsrail ekseninin Hariri’nin istifası ile yeni bir oyun tasarladığı ve Amerika’dan da bu konuda liderlik beklediği söylenebilir.
Peki bu oyunun hedefi ve mevcut bölge şartlarında başarı şansı ne olabilir?
Suudi-İsrail ekseni savunma amaçlı mı?
Bu soruya geçmeden önce Suudiler ile İsrail’i ortak oyun kurmaya sevk eden şartları hatırlamakta yarar var.
Öncelikle Suudiler ile İsrail arasındaki stratejik işbirliğinin “İran tehdidine karşı savunma amaçlı” olduğu yönündeki resmi açıklamalar gerçeği yansıtmıyor.
Zira Suudilerle İsrail arasında basına açık ilk görüşme Suudi Kraliyet Danışmanı Enver Macid el-Eşki ile İsrail Dışişleri Genel Direktörü Dore Gold’un Amerikan Dış İlişkiler Konseyi’ndeki görüşmesiydi ve bu, her iki taraf açısından da gerek Suriye ve gerekse Irak’ta işlerin çok iyi gittiği 2015 yılında gerçekleşmişti.
Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü korumasının imkansız gözüktüğü 2015 yılında açık ve stratejik hale gelen Suudi-İsrail ilişkileri, ofansifti.
Nitekim İsrail, Suriye’nin artık omlet olduğuna ve yeniden yumurta haline dönemeyeceğine [5] inanıyor; Suudiler de İsrail’e İran, Irak, Suriye ve Türkiye topraklarında ‘Büyük Kürdistan’ [6] kurulmasını öngören bölgesel barış planı öneriyordu. [7]
Ancak Ekim 2015’ten itibaren Rusya, İran, Irak, Suriye ve Hizbullah’tan oluşan ve ‘4+1’ diye adlandırılan koalisyonun sahadaki dengeyi tersine çevirmesi ve Aralık 2016’dan itibaren Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü garanti eden kazanımlar elde etmesi, Suudi-İsrail eksenini defansif olmaya zorladı.
Bu yüzden Halep’in kurtarıldığı Aralık 2016’dan itibaren Suudi liderleri, bir İsrailli; İsrailli liderleri ise bir Suudi gibi konuşurken görmek artık kimseyi şaşırtmıyor.
Örneğin Balfour deklarasyonunun 100. yıldönümü münasebetiyle İngiltere’de bulunan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, ‘Şii yayılmacılığına karşı Sünni kaygıları’ dile getiren bir Suudi lider gibi konuştu.
Aşağıdaki cümleler, Hariri’nin istifasından bir gün önce meşhur İngiliz düşünce kuruluşu ‘Chatham House’da konuşan Netanyahu’ya ait. [8]
“İran, Şiiliği Ortadoğu’nun her yerine yaymaya çalışıyor.” “Burada böylesi bir gücün ortaya çıkması, Rusya’nın çıkarına mıdır? Ben bu konuyu Vladimir Putin’le konuştum.”
“İran kampı, aşırıların ve ortaçağa ait olanların kampıdır. İsrail ve Araplar ise modernistler kampında yer alıyor. Savaş, modernistler ile ortaçağcılar arasında yaşanıyor. Ortaçağcılar, İran liderliğindeki aşırı Şiiler ve önce el-Kaide sonra IŞİD ve ardından da Allah bilir hangi grubun liderliğindeki aşırı Sünnilerdir. Bu ikisi kendi arasında taht savaşı yapıyor. Modernistlerden kastım, Avrupalı modernistler değil, demokrat modernistler değil; ama soru şudur: Biz aşırı dincilerin yönetimlerini mi tercih ediyoruz yoksa otokrat; ama seküler yönetimleri mi?”
“Barbarlarla savaşta İran kazanıyor ve tüm Ortadoğu’yu yutmak istiyor. Onlar Şiiliği Ortadoğu’nun her yerine yaymak istiyor. Bu kötü bir haberdir. İyi haber ise artık tüm Arapların İsrail’e karşı yumuşamasıdır.”
Hariri’nin istifası ve Lübnan’a müdahale ihtimali
Saad Hariri’nin ‘suikast kaygısı’, ‘İran tehdidi’, ‘Hizbullah ve Suriye sorunu’ gibi gerekçeler üzerine bina ettiği istifası, başta Lübnan olmak üzere tüm bölgede yeni bir savaşın zemini mi hazırlanıyor sorusunu gündeme getirdi.
Hariri’nin istifa öncesinde attığı adımlar, Suudilerin bu adımlara açık tepkisi ve tarafların istifaya ilişkin değerlendirmeleri yeni bir bölgesel savaş ihtimalinin ciddiye alınmasını gerektiriyor.
Suriye krizinin başından beri silahlı grupları destekleyen ve savaşa müdahil olduğu için Hizbullah’ı eleştiren Saad Hariri, istifasından kısa bir süre önce başbakan sıfatıyla Saad Zahya’yı Şam’a büyükelçi tayin ederek Suriye ile resmi ilişki kurdu.
Hariri, Lübnan’ın Suriye ile diplomatik ilişki başlatmasına yönelik eleştirilere ‘Esed’in Suriye’de devam eden varlığını ve terörün Suriye’de yenildiğini bir gerçeklik olarak kabul etmeliyiz’ diye cevap verdi.
Hariri'nin istifa metnini kaleme aldığı iddia edilen Suudilerin Körfez İşlerinden Sorumlu Bakanı Samir Sebhan, "Hizbullah'ın uygulamaları karşısında Lübnan hükûmetinin sessizliğinden şaşkınlık duyduğunu" [9] belirtti; Hariri ise bu görüşmeden 4 gün sonra yaptığı istifa açıklamasında ‘Hizbullah’ı Suriye halkına karşı silah kullanmakla’, İran’ı ise Arap dünyasını ele geçirmeye çalışmakla suçladı.
Resmi müdahale çağrısı İsrail’den
Hariri’nin istifasının Lübnan’a karşı Yemen benzeri bir savaşın başlatılacağının habercisi olarak okunmaya en uygun açıklamalar İsrail’den geldi.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, "Hariri'nin istifası ve dikkati çektiği noktalar, uluslararası camiaya Suriye'yi ikinci bir Lübnan'a çevirmeye çalışan İran'ın saldırılarına karşı gerekli önlemleri alması için bir çağrı niteliğindedir." [10] dedi.
İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman ise Lübnan'ın 'Hizbullah', Hizbullah'ın 'İran', İran'ın ise 'Lübnan' demek olduğunu belirtti ve "İran, dünya için bir tehdit. Hariri bugün istifasıyla bunu ispat etti" [11] açıklamasında bulundu.
Yemen senaryosu Lübnan veya İran için ne kadar gerçekçi?
Peki, İsrailli ve Suudi liderlerin müdahale çağrısı yaptığı ‘uluslararası toplum’ Suudi koalisyonunun Yemen’e yaptığı türden bir askeri müdahaleyi İran’a ya da Hizbullah’a yapar mı?
Bu soruya cevap verebilmek için ‘uluslararası toplumdan’ kimin kastedildiğinin açıklığa kavuşması gerekiyor.
BM Güvenlik Konseyi’nden İran’a ya da Hizbullah’a karşı bir askeri müdahale kararı çıkarılamayacağı, uluslararası yasaları anlama ve uygulama sorunu yaşayan Suudilerle İsrail’in dahi kavrayabileceği kadar açık.
Eğer ‘uluslararası toplumdan’ Suriye ve Irak konularında Suudilerle İsrail’in hiçbir talebini karşılayamayan Amerika ve diğer Batılı müttefikler kastediliyorsa bu soruya ‘evet’ cevabı verebilmek çok zor.
Zira İsrail ve Suudilerin tepkisine rağmen Rusya ile anlaşma yapan ve vekalet savaşından çekildiğini Şam’a temsilci göndererek doğrudan ileten [12] Amerika’nın Şam’ın diğer müttefikleriyle savaşmayı tercih etmesi gerçekçi gözükmüyor.
Ancak eğer ‘uluslararası toplumdan’ 24 Mart 2015’ten beri Yemen’i istediği gibi bombalayan ve uyguladığı ablukayla açlığa veya koleraya mahkum eden Suudi koalisyonu yahut bunların aynısını Gazze’de yapan İsrail’in kendisi kastediliyorsa böylesi bir savaş mümkün.
Bununla birlikte gerek İsrail gerekse Suudiler İran’a ya da Hizbullah’a karşı başlatmaya muktedir oldukları bir savaşın sonucunu kestiremedikleri ya da çok iyi kestirebildikleri için kendileri adım atmak yerine ‘uluslararası topluma’ çağrıda bulunuyorlar.
Suudi Veliahdı Muhammed bin Salman, Arap koalisyonu veya İsrail’le birlikte İran veya Hizbullah’a açacakları bir savaşın sonuçlarını kestiremiyor olabilir. Çünkü şu an krallığının önünde engel gördüğü 10’dan fazla prensi ve aralarında bakanların da oluğu 30’dan fazla üst düzey yetkiliyi yolsuzluk suçlamasıyla tutuklayıp tasfiye etmekle meşgul.
Ancak İsrail, Dimona nükleer tesisleri ile Hayfa amonyak tesislerini vuracak on binlerce füzeye sahip olan Hizbullah’a karşı başlatacağı bir savaşın yapabileceği son savaş olduğunu çok iyi biliyor.
O yüzden İsrail, Suudiler’den, Suudiler İsrail’den ve her ikisi birden ‘uluslararası toplum’dan himmet bekliyor.
Alptekin DURSUNOĞLU
Yakın Doğu Haber
06.11.2017
[1]YDH. 29 Mart 2015. Yemen saldırısı bir Arap kararı mı?
http://www.ydh.com.tr/YD454_yemen-saldirisi-bir-arap-karari-mi-.html
[2]YDH. 4 Kasım 2017. Hariri: İran’ın bölgedeki elleri kesilecek
http://ydh.com.tr/HD15476_hariri--iranin-bolgedeki-elleri-kesilecek.html
[3] Rey el-Youm. 4 Kasım 2017. الحريري يُشعِل فَتيل الحَرب الثالثة في لبنان من الرّياض.. واستقالته جاءت في إطارِ خُطّةٍ سعوديّةٍ أمريكيّةٍ والخَوف من اغتياله آخر الأسباب.. هل جَرى تَشكيل تحالفٍ عَربيٍّ جديد ضِد “حزب الله”؟ وهل صحيح أن اتصالات جَرت مع الأردن للانضمام إليه؟ وماذا عن قطر ومَوقِعها في هذهِ الطّبخة؟
http://www.raialyoum.com/?p=772874
[4]YDH. 16 Temmuz 2017. İsrail’den Putin-Trump anlaşmasına tepki
http://ydh.com.tr/HD15343_israilden-putin-trump-anlasmasina-tepki.html
[5] Hürriyet. 21 Temmuz 2015. Suriye artık omlet oldu
http://www.hurriyet.com.tr/suriye-artik-omlet-oldu-29606320
[6] Sputnik. 18 Haziran 2015. Suudi Kralı Selman'ın danışmanı Eşki: Bağımsız Kürdistan'ın
kurulması kaçınılmaz
https://tr.sputniknews.com/roportaj/201506181016078033/
[7]YDH. 12 Haziran 2015. Suudi Arabistan’dan İsrail’e bağımsız Kürdistan planı
http://www.ydh.com.tr/HD13943_suudilerden-israile-bagimsiz-kurdistan-plani.html
[8]BBC Farsi. 3 Kasım 2017. نتانیاهو: ایران به دنبال تشکیل امپراطوری است
http://www.bbc.com/persian/world-41862218?ocid=socialflow_twitter
[9]Türkiye, 5 Kasım 2017. Suudi Arabistan ile İran arasında 'Hariri atışması'
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/dunya/517076.aspx
[10]AA 4 Kasım 2017. Netanyahu'ya göre Hariri'nin istifası 'çağrı niteliğinde'
http://aa.com.tr/tr/dunya/netanyahuya-gore-haririnin-istifasi-cagri-niteliginde/956747
[11] Hürriyet. 5 Kasım 2017. Hariri'nin istifası sonra İsrail'den İran çağrısı geldi, İran ise
Suudileri işaret etti
http://www.hurriyet.com.tr/haririnin-istifasi-sonra-israilden-iran-cagrisi-geldi-iran-ise-suudileri-isaret-etti-40634389
[12]YDH. 3 Kasım 2017. Washington’dan Şam’la güvenlik teması
http://www.ydh.com.tr/HD15475_washingtondan-samla-guvenlik-temasi.html