Deneyimli bir kaptan demir atarken maharetini gösterir. Öncelikle demirin iyice gömülmesi için dibi çamurlu ya da balçık olan bir denizalanı seçer. Demiri attığı andan itibaren deniz derinliğinin en az 3, tercihen 4-5 katı uzunluktaki demir zincirini bir yay çizecek şekilde deniz dibine döşer. O demir artık geminin en büyük güvencesidir. Gemi kendisini sağlam bir temel dayamıştır. Rüzgârda, fırtınada savrulmaz. Acemi kaptan ise demir atmak için uygun alan seçemediği gibi, zinciri bir alana yığar. Geminin kaderi rüzgârların elindedir. Fırtına kendini gösterdiğinde gemi demir taramaya, diğer bir ifade ile savrulmaya başlar.
Hatırlarsanız, yakışıklı bir Cumhuriyetçi (!) yazar bir süre önce, tıpkı Thales gibi bir teorem ortaya atmıştı: “Ekmelettin’e oy vermeyen Atatürkçü değildir!” Sistemin ağına düşen bu Zat-ı Şahane, Ekmelettin ile Atatürk’ü yan yana getirmenin, Atatürk’e hakaret etmek anlamına geldiğinin farkında bile değildi!
Cumhuriyetçi (!) anlı şanlı yazarlar “Ekmelettin, Ekmelettin” diyerek yeri göğü inletiyordu. Muazzez İlmiye Çığ’ı bile tuzağa düşürdüler. Buldukları slogan, şimdiye kadar duyduğum en kötü söylemdi: “Ekmek için Ekmelettin!” Cumhurbaşkanlığı makamını herhalde Fırıncılar Kooperatifi sanıyorlardı! Ekmelettin’in emperyalist merkezler tarafından Cumhuriyetçileri kendi içinde bölmek için tezgâhlandığını algıyabilmek, eninde sonunda bir bilinç sorunuydu!
Gerçekte bu yazarlar, Cumhuriyetin faziletini, Atatürkçülüğün ruhunu kavrayamamıştı. Kemalizmin iki ana damarının anti-emperyalizm ve milli bağımsızlık olduğunu bilmiyorlardı. Sistemin hizmetinde, ne gerekçe ile olursa olsun Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye muhalefet etmeyi Atatürkçülük zannediyorlardı. Tayyip Erdoğan ile savaşa tutuştuğunda Cemaat bile bunlara hoş görünüyordu. Tutunacakları, demir gibi sağlam idealleri yoktu. Acemi kaptan gibi demiri döşeyememiş, ilk dalgada dengelerini kaybederek sürüklenmeye başlamışlardı. Ekmelettin rüzgârı ile başlayan sürüklenme, onları PKK (HDP) yardakçılığına kadar getirmişti. Bir sonraki duraklarının ne olacağını kimse bilmiyordu…
Milan Kundera’nın, “Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği” adlı ünlü eseri tam anlamıyla bir edebiyat klasiğidir. Ana fikri şudur. Bir kişi kendine yakışmayan bir hafiflikle ilkesiz bir eylem içine girerse, attığı ikinci adımda daha da bayağı bir yöne savrulur. İnanın, dev çınarlar gözlerimin önünde kuru bir dala dönüşürken, hep bu romanı hatırlıyorum. Bir döneme damgasını vuran yazarların, müzisyenlerin, büyük büyük (!) adamların göbeğini kaşıyan adam durumuna düşmesi insanı derinden yaralıyor.
Hatırlarsanız, yakışıklı bir Cumhuriyetçi (!) yazar bir süre önce, tıpkı Thales gibi bir teorem ortaya atmıştı: “Ekmelettin’e oy vermeyen Atatürkçü değildir!” Sistemin ağına düşen bu Zat-ı Şahane, Ekmelettin ile Atatürk’ü yan yana getirmenin, Atatürk’e hakaret etmek anlamına geldiğinin farkında bile değildi!
Cumhuriyetçi (!) anlı şanlı yazarlar “Ekmelettin, Ekmelettin” diyerek yeri göğü inletiyordu. Muazzez İlmiye Çığ’ı bile tuzağa düşürdüler. Buldukları slogan, şimdiye kadar duyduğum en kötü söylemdi: “Ekmek için Ekmelettin!” Cumhurbaşkanlığı makamını herhalde Fırıncılar Kooperatifi sanıyorlardı! Ekmelettin’in emperyalist merkezler tarafından Cumhuriyetçileri kendi içinde bölmek için tezgâhlandığını algıyabilmek, eninde sonunda bir bilinç sorunuydu!
Gerçekte bu yazarlar, Cumhuriyetin faziletini, Atatürkçülüğün ruhunu kavrayamamıştı. Kemalizmin iki ana damarının anti-emperyalizm ve milli bağımsızlık olduğunu bilmiyorlardı. Sistemin hizmetinde, ne gerekçe ile olursa olsun Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye muhalefet etmeyi Atatürkçülük zannediyorlardı. Tayyip Erdoğan ile savaşa tutuştuğunda Cemaat bile bunlara hoş görünüyordu. Tutunacakları, demir gibi sağlam idealleri yoktu. Acemi kaptan gibi demiri döşeyememiş, ilk dalgada dengelerini kaybederek sürüklenmeye başlamışlardı. Ekmelettin rüzgârı ile başlayan sürüklenme, onları PKK (HDP) yardakçılığına kadar getirmişti. Bir sonraki duraklarının ne olacağını kimse bilmiyordu…
Milan Kundera’nın, “Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği” adlı ünlü eseri tam anlamıyla bir edebiyat klasiğidir. Ana fikri şudur. Bir kişi kendine yakışmayan bir hafiflikle ilkesiz bir eylem içine girerse, attığı ikinci adımda daha da bayağı bir yöne savrulur. İnanın, dev çınarlar gözlerimin önünde kuru bir dala dönüşürken, hep bu romanı hatırlıyorum. Bir döneme damgasını vuran yazarların, müzisyenlerin, büyük büyük (!) adamların göbeğini kaşıyan adam durumuna düşmesi insanı derinden yaralıyor.
PKK’nın siyasi kanadı olan HDP, bu toprakların tüm ortak değerlerine düşmandır. Ermeni soykırım yalanını açıkça desteklemektedir. Seçim şarkısı bile PKK marşıdır. Yunanistan ya da herhangi bir ülke Türkiye’ye düşmanlık yapsa, HDP’yi doğal müttefiki olarak görecektir. Radikal, ırkçı ve şoven Kürt milliyetçiliğinden başka hiçbir söylemi yoktur. Emperyalizmin kuklasıdır. Peşmerge bozuntuları ülke topraklarını kat ederek Kobani’ye geçerken HDP’in attığı slogan neydi: “Biji Serok Obama!” HDP’nin asıl lideri Barak Obama’dır.
Hiç mi yüzünüz kızarmıyor? Yıllar önce Ecevit aleyhindeki kampanyalarda başrol oynadınız. O günlerde yazdıklarınızı önünüze mi koyalım! Ecevit’i götürdünüz de ne oldu. Zalim AKP, önce fetret sonra da nefret devrini başlattı. ABD, Irak başta olmak üzere Müslüman dünyasını paramparça etti. Hiç mi özeleştiri yapmak aklınıza gelmiyor. Bu kadar stratejik bilinçten yoksunken, nasıl oluyor da topluma rota çizme hakkını kendinizde görüyorsunuz. Kılavuzu balık olanın ayağı sudan kurtulmazmış! Bunu da ben uydurdum…
Ekmelettin olayından da mı hiç pişmanlık duymuyorsunuz? PKK bile Cumhurbaşkanlığı yarışına bir adayını sokarken, Atatürkçü bir adayın yarışa girmesini engellediniz. Sonuç ne oldu? Hem seçimi hem de ilkelerinizi kaybettiniz. Ayrıca Cumhuriyetçileri de böldünüz! Siz nasıl oluyor da kendinizi Atatürkçü olarak pazarlıyorsunuz!
Atatürkçülük içinde siyasi İslam, bölücü teröre destek var mı? Emir mi büyük yerden geliyor?
Siz ne biçim Atatürkçüsünüz? Atatürkçü bir kişi, nedeni ne olursa olsun Atatürk’ü “kefere” diyerek sövene oy verir mi? Atatürkçü, “705” kod numaralı PKK avukatına oy verir mi? Atatürkçü, Ermeni soykırım yalanına onay veren birine oy verir mi? Atatürkçü, Dersimli Kemal dümeni ile dolaylı olarak Atatürk’ü katliam yapmakla suçlayan feodalite kalıntılarına oy verir mi?
Siz kimi kandırıyorsunuz! Sizin yolunuz Atatürk’ün yolu değil! Sakın sistem sizi ihtiyat kuvvetleri olarak birer birer muharebeye sokuyor olmasın! “Biji Serok Obama” şemsiyesi altında toplanıyor olmayasınız? Malum, emir büyük yerden: “PKK Meclis’e sokula!”
Avucunuzu yalarsınız! Türk ismini Anayasa’dan çıkaramayacak, ülkenin hiçbir yerine özerklik getiremeyeceksiniz. ABD bayrağının arkasında Atatürkçülük olmaz! Sizler kolalı gömleklerinizle opera salonlarında Fazıl Say’lardan HDP masalları dinlerken, Vatan Partisi’nin yiğitleri bir elinde Türk Bayrağı, diğer elinde Atatürk Bayrağı ile Yüksekova’da emperyalizme ve onun uşağı PKK (HDP)’ye meydan okuyor.
Vatan Partisi ülkenin her karış toprağında Atatürk bayrağını dalgalandırıyor. Bu ülkede Atatürk’ün hükümetini Vatan Partisi mutlaka kuracaktır. Ve de Vatan Partisi günün birinde Atatürkçülüğü size bile öğretecektir.
Soner Polat
ulusalkanal.com.tr / 04.06.2015