Madem her şeyi ekonomi belirler, komünistler niçin bu yönüne bakmazlar!
Madem komünistler her şeyin temeli olarak ekonominin belirleyiciliğini esas alırlar Demirel, Kosigin, Podgorni üçlüsünün Türkiye’nin ekonomik altyapısını kurmasını niçin es geçiyorlar.
Süleyman Demirel hakkında, 1944’te solcu Tan gazetesini basanların arasında olmasından “Denizlerin” idamındaki tavrına MC hükümetlerinin “başı” olmasından, bugünkü Tayyip Erdoğan tipi politikacıların müsebbibi olduğuna kadar söylenenlerin hepsi doğrudur.
Demirel, Harry Morrison ile Morris Knudsen’in 1905’te ABD’de kurduğu inşaat firmasının Ereğli Demir-Çelik Fabrikası’nı inşa ederken orada çalışması yüzünden Türkiye solunun ağzında “Morrison Süleyman” damgasıyla, ABD emperyalizmin ülkedeki temsilcisi olarak lanetlendi.
Demirel için bugün bile sol çevrelerde “iyi biliriz” maddeleri yayınlanmakta, “Elektriğin komünisti mi olur” sözü bile eleştiri konusu yapılabilmektedir.
“Kosigin Süleyman” denecek kadar Sovyetler Birliği kaynaklı ekonomik politikaların Türkiye'deki uygulayıcısının Demirel olduğunu tek kişinin dile getirmemesi şaşırtıcıdır.
Riskli çünkü! Eleştirmek ise kolay!
Bu dünyada zor işler hep bize kaldığına göre Demirel’in bu yönünü de biz anlatalım:
ALEKSİ KOSİGİN - DEMİREL ÖZEL DOSTLUĞU
Aleksi Kosigin de Demirel gibi Teknik Okulu bitirmişti. 1939’da Tekstil Sanayisi Halk Komiserliği’ne seçildi.
2. Dünya Savaşı yıllarında, ülke ekonomisinin savunma gereksinmelerine göre değiştirilerek yeniden düzenlenmesinde büyük örgütlenme çalışmalarını yönetti. 1957 yılında Kruşçev'in yardımcısı ve Devlet Planlama Dairesi Başkanı olarak görev yaptı.
1960 yılında Prezidyum tam üyeliğine seçilen Aleksi Kosigin, 14 Ekim 1964 tarihinde Nikita Kruşçev'in yerine Başbakanlığa atandı.
Ondan bir yıl sonra da Devlet Planlama Teşkilatı kökenli Süleyman Demirel 27 Ekim 1965'te, 27 Mayıs sonrasının ilk koalisyonsuz hükümeti olan 30. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni kurdu ve Türkiye'nin 12. Başbakanı oldu.
Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti hem kurtuluş mücadelesi döneminde altın ve silah, hem de Cumhuriyetin ilk yıllarında Sümerbank, kağıt, yağ fabrikaları gibi temel ihtiyaç maddelerinin sanayisini Sovyetler Birliği'nin katkısıyla kurdu.
Daha sonra Menderes hükümeti ilk yıllarında ABD'yle ikili anlaşmalarla özel sektörle ülkeyi kalkındıracağını sanıyordu. Öyle ki 1956 yılında Sovyetlerin yaptığı ekonomik yardım önerisini Türkiye reddetmişti. Oysa ABD denetimindeki IMF ve Dünya Bankası, kalkınma çabasındaki Türkiye'yi frenlemeye çalışıyordu.
Menderes, 1950’nin son yıllarında Batı'dan alamadığı fonları “eski dost” Rusya'dan almayı düşündü. 27 Mayıs 1960 darbesi olmasaydı Menderes Haziran ayında Moskova'ya gidecekti.
İdamla cezalandırılan Menderes’in yarım kalmış bu politikalarını 1950'de EİE'ye atadığı müdürü sürdürecekti.
ABD ile yaşanan Küba bunalımı sırasında ABD'nin Jüpiter füzelerini Türkiye'nin onayı alınmadan kaldırılması kararı Türkiye'nin bazı gerçekleri görmesine neden oldu. Türkiye ABD'nin kendi ulusal çıkarı söz konusu olduğunda kimseye danışmadığını gördü, başının çaresine bakma yoluna gitti.
5 Haziran 1964 tarihinde Türkiye'nin Kıbrıs’a müdahalesini önlemek amacıyla ve kaba bir üslupla yazılmış ünlü Johnson mektubundaki ABD’nin Türkiye’ye yönelik tehditleri de hükümetleri ürküttü.
İsmet İnönü bu mektup üzerine, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orda yerini alır” yanıtını vermişti.
Bu yanıt üzerine İnönü düşürüldü ve Süleyman Demirel hükümeti kuruldu!
Oysa Sovyetlerle iyi ilişkiler, işbaşına gelen Süleyman Demirel iktidarı döneminde artarak sürdü. 1965 Ocak ayında Sovyet Prezidyumu Başkanı Podgorni Ankara'ya geldi. Bunu Mayıs ayında Dışişleri Bakanı Gromiko'nun ziyareti izledi.
Bu ziyaret, 1931'de M. M. Litvinov’un ziyaretinden sonraki ilk ziyaretti!
1965 Eylül'ünde Ankara'ya gelen bir Sovyet heyetiyle görüşmeler 12 Kasım'da bir “ön protokol”un imzalanmasıyla başladı. Arpaçay üzerinde yapılacak bir baraj, demir çelik, votka, traktör ve alüminyum fabrikaları ile İzmir Aliağa Rafinerisi için anlaşmalar yapıldı.
DEMİREL DÖNEMİ SOVYET - TÜRK İLİŞKİLERİ
Sovyetler Birliği, Türkiye’nin ihtiyacı olan ekonomik ve teknolojik desteği sağlayarak, Türkiye üzerindeki Amerikan nüfuzunu kırmaya çalışmaktaydı. Türkiye ise beş parasız ama hızla büyüyen bir nüfus baskısıyla yatırıma açtı.
Öte yandan müttefiklerimiz(!) “Batı bloğundan” sağlanan kredi ve borçların yeterli gelmemesi, 1965'den başlayarak Türkiye’yi SSCB’den daha fazla yardım almaya yöneltti.
Böylece Türkiye Süleyman Demirel yönetimindeki “Soğuk Savaş” döneminde, 1960-1980 döneminde her iki süper güçten de yardım alan tek devlet oldu.
Üstelik bu ekonomik ilişkilerin tümü devlet işletmeleri temelinde gerçekleşti; özel sektörle değil.
ZİYARETLER
1- Türkiye 20-27 Aralık 1966 tarihleri arasında SSCB Başbakanı Kosigin’i bir hafta denecek uzunlukta ağırladı. Kosigin ve beraberindeki 32 kişilik heyet Esenboğa Havaalanı’nda askeri törenle Başbakan Demirel tarafından karşılandı.
Ziyaret sonunucu yapılan anlaşmalarla, Sovyet kredisi ile finanse edilmek üzere ön projeleri hazırlanan 7 sınai tesise ait anlaşma, 25 Mart 1967 tarihinde imzalandı. İskenderun Demir Çelik Tesisleri, İzmir Aliağa Rafinerisi, 200 bin ton kapasiteli Seydişehir Aliminyum Tesisleri, Bandırma Sülfirik Asit Fabrikası, Artvin Lif Levha Fabrikası, Seyitömer Transmisyon Hattı, Paşabahçe Cam Sanayiini de içeren bu 7 proje için Sovyet Hükümeti Türkiye’ye % 2.5 faizli ve 15 sene vadeli 200 milyon dolarlık kredi açtı.
Anlaşmanın önemli yanı, kredilerin Türkiye’den yapılacak ihracatla ödenmesinin ve bu ihracatın % 60’ının da Türkiye’nin geleneksel tarım ürünleriyle yapılmasının öngörülmüş olmasıydı.
2- Başbakan Süleyman Demirel’in 19-29 Eylül 1967 tarihlerinde tam 10 gün süren SSCB ziyareti Türk-Sovyet ilişkilerinde üst düzey görüşmeleri kapsadı. Sovyet Başbakanı Kosigin tarafından, en önemli misafirlere uygulanan kırmızı halı karşılanışı ile misafir edilen Demirel ve Türk heyetinin ziyareti Rus ve yabancı basın tarafından da ilgiyle izlendi.
(Bu gezi içte ve dışta büyük tepkiler altında yapıldı: Tercüman gazetesinde “Komünizm yılanı
görüldüğü yerde ezilmeli” başlığı ile manşet atıldı. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural bu geziyi karalamak için özel emir yayınlamış, emrinde, “komünizm yılanı köylerde propaganda yapıyor, yılan taşla, dipçikle ezilir cinsten değildir” demişti.)
Türkiye'de bunlar olurken Demirel, Sovyetler Birliği Yüksek Şurası Prezidyum Başkanı Podgorni ile görüşmekteydi. Bu görüşme, protokol kurallarının dışına çıkılarak 1 saat 15 dakika sürdü.
Başbakan Süleyman Demirel Türkiye’ye dönüşünde gazetecilere verdiği demeçte “Türkiye dış politikasını hislere ve husumetlere değil, milli menfaatlere göre ve akılcılık esaslarına müsteniden ayarlamak durumundadır” dedi.
1968' de de Çağlayangil'in Moskova ziyaretinin ardından 1969'da dönemin Cumhurbaşkanı Sunay'ın Sovyetler gezisi ve buna karşılık olarak 1972'de Prezidyum Başkanı Podgorni'nin Türkiyeye gelmesiyle ekonomik işbirliği bu karşılıklı ziyaretlerle sürdürüldü.
3- 26-29 Aralık 1975 yılında SSCB Başbakanı Aleksi N. Kosigin Başbakan Süleyman Demirel’in resmi daveti üzerine 4 günlük bir ziyaret için Türkiye’ye geldi. Başbakan Kosigin’e 42 kişilik bir heyet eşlik etti. Sovyet heyeti havaalanında Başbakan Süleyman Demirel ve diğer yetkililerce karşılandı. İSDEMİR'in “Cemile” adlı birinci ocağı törenle açıldı.
9 milyar 614 milyon liralık yatırım tutarı olan bu müthiş dev tesisi Demirel'in, Kosigin'in önerisi üzerine İskenderun'a kurduğu söylenir.
Aleksi Kosigin Türkiye'yi üç kez ziyaret etti. Demirel başbakanlığı döneminde, Türk Sovyet ikili ilişkileri altın dönemini yaşadı dersek yeridir.
DEMİREL'İN AMERİKA'YLA YAŞADIĞI KRİZ
1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye’ye silah ambargosu koyan ve CHP-MSP hükümetini düşüren Amerika Demirel’e iktidar yolunu açtı.
Fakat 31 Mart 1975'te Süleyman Demirel başbakanlığındaki koalisyon hükümeti (MC!) boyun eğecek yerde ambargoya karşı hamlelerde bulundu.
25 Temmuz 1975′te ABD’ye nota verilerek ABD Savunma İşbirliği Anlaşması yürürlükten kaldırdı.
Türkiye’deki bütün Amerikan üs ve tesislerine Türk bayrağı çektirdi, üslerin etrafı sarıldı, Türk komutan atanarak “kontrol ve gözetimi” altına alındı.
13 Şubat 1975′te de değil Kıbrıs'tan çıkmak, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulduğu Demirel tarafından açıklandı.
Bu eylemlerden sonra Türkiye’de iç savaş hızlandı. “Neoliberal” 24 Ocak kararları dayatıldı. Demirel imzalamamak için direniyordu.
Yanına, IMF tarafından Özal gönderildi. 12 Eylül'den sonra Demirel içeri atıldı. “Müsteşar” Özal Özal bu anlaşmayı imzalayıp yürürlüğe koydu. Gerisi herkesin bildiği hikaye.
SONUÇ
Demirel siyasi olarak gericiydi. Türkiye'nin sağcı politikacısıydı. Seçmenleri toplumun en eğitimsiz kesimiydi.
İdeolojisi onu eleştirdiğimiz noktalara taşıyordu.
MC hükümetleri dönemindeki Ali Naili Erdem'in bakanlığında lise öğrencisiydim; uygulamalarını hiçbir zaman unutmayacağım.
1976'da 16 yaşında bir çocuk olarak Demirel'in koalisyon ortağının militanlarınca, öğrencisi olduğum Ankara Gazi Lisesi'nin önünde bıçaklandım, şişlendim; tesadüfen yaşıyorum.
Nihat Genç, “Cumhuriyeti yıkan cemaatleri Adalet Partisi bugüne taşıdı. Bıraktığı parti DYP cemaatin yuvası oldu. Cemaatçiler DYP’de beslendi büyüdü ve sonra Türk Ordusunu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk kurumlarını yıktılar.” derken eksik bırakmış.
Oysa Demirel'in, Kosigin'le kurduğu ekonomik kuruluşlar da bir bir yabancılara satıldı. Bin bir emek ve politik maharetle kurduğu her biri bir devlet değerinde kuruluşların yandaşlarca talanını Güniz Sokaktan izlemek zorunda kaldı.
Demirel, kendi yarattığı gerici canavar tarafından yutuldu. Yakın çevresine bu hatasını tekrarladığı söylenir.
Sosyalistler her olguyu, tarihsel zaman ve zemini içinde diyalektik bütün içinde değerlendirmek zorundadır. (Ambargo sonrası askıya aldığı ABD ile 3 Temmuz 1969'da yapılmış SİA Anlaşması'nı da Demirel imzalamıştı!)
12Eylül’de solla birlikte tasfiye edilmeye çalışılan Ecevit-Demirel özelindeki bu “yerel” politikacılar, bugünkü beşinci sınıf politikacıların tersine DPT’nin planlaması doğrultusunda her şart altında görevlerini yapmaya çalışıyorlardı.
Bir tahterevalli üzerindeki az gelişmiş, yarı sömürge konumunda ülkemizin düzen politikacıları da o tahterevalli misali oluyor demek ki!
Ahmet Yıldız / 21.06.2015