22 Haziran 2015 Pazartesi

"Ve artık kendilerine hala ´sosyalist´ demeye devam ettikleri için saygımızı da hak etmiyorlar."

 
 
“ES”LER ve RÜZGARLARI SONA ERDİ
 
 
Ortada bir rüzgar esiyor. Eski sosyalistler HDP´yi destekliyor rüzgarı. Kim onlar? 
Zor zoru! 
 
Kah yıllarca hapis yatırılmış, o yüzden boynumuz onlara kıldan ince bir zamanların devrimcileri, kah hep parlak yaşamış dergi ve yayınevi sahibi düşünüp yazanlardan bazıları…
 
Eski sosyalistler, kısaca “es”ler diyelim, orada burada diyorlar ki, “HDP solcudur, sosyalisttir!”
 
Neden öyledir diye sorunca, “çünkü”, diyorlar “ezilenlerin yanındadır.”
 
Ama emperyalizmle hiç sorunları yok, deyince de “hımmm” sesi veriyorlar.
 
“Es”lere saygımız var. Ama söylediklerinde de bir tuhaflık! Yapılacak tek şey, saygımızın gereğini yerine getirip sözlerinin anlamını çözmek.

HDP ile AKP Aynı Yolun Yolcusu Değil mi?

HDP, ulusal devlete düşman. Aynı AKP gibi. İkisi de Türk vatandaşlığını tek-biçimci, inkarcı sayıyor. HDP, "halklara dayalı", yani etnikçi devlet istiyor, solcu oluyor; AKP ise çok benzer birşeyi Osmanlı´daki gibi bir "milletler rejimi"ni istiyor, gerici oluyor. Tuhaflıklardan biri bu.
 
HDP kanbağına göre ayrılacak etnikler arasında eşitlik (etnik toplulukların eşitliği), inançlar-mezhepler için ise özgürlük (hepsinin kendi hukukunda yaşamasını) istiyor. AKP, etnik kimliklerle inanç-mezheplerin çoğu zaman örtüştüğünü düşünerek buna yakın duruyor ve Medine Sözleşmesi´ni hatırlayıp bunların her birinin ayrı hukuk daireleri oluşturmasını istiyor. HDP her biri özerklik ve bağımsızlığa açık yamalı bohça bir toplum hayal ediyor; AKP bu bohçayı din birliğinde “ümmetlik” temelinde birleştirme düşü görüyor. Aynı yolun yolcuları olarak “müzakere” tutmaları anlamlı.

Anlaşılan o ki, AKP´nin “ümmet” niyeti onu gerici yapmaya yetiyor. Ama,HDP´nin yol arkadaşlığı AKP´nin ümmetçilik yolundaki taşları temizlemiş olmuyor mu?

Bu noktada “es”ler diyor ki “olabilir, ama ortaklık bir noktada bozulacak, o zaman mücadele başlayacak!” Yani “devrim”e giden yol, ümmetçilikle ortaklıktan geçiyor!

Sınıf ve Sınıf Mücadelesine Ne Oldu?

Peki ama, işçi sınıfıyla bağlaşığı kesimlerin kanbağı ve dinsel inanca göre birbirlerinden ayrılmaları, ayrı hukuk dünyalarına kapanmaları, sınıf mücadelesini başarısızlığa mahkum etmez mi?
 
O zaman “es”ler diyor ki “artık ortaya çıktı ki, sınıf kavramı yetersiz! Toplumda sınıftan başka etnik, dinsel, cinsel, bir sürü özellik var. Bizim de bunu kabul etmemiz gerekir.”
 
Ama sosyalistler bu özellikleri hiç inkar etmediler ki! Sınıflar, bu özellikleri de içerirler. Fakat temel olan sınıf ve onun mücadelesidir; diğer özellikler bunun içindeki diğer katmanları oluştururlar. Siz cümleyi sınıf, etnisite, inanç, cinsiyet… farklılıkları diye kurarsanız, sınıf öbürlerini kaplayan temel unsur değil, yalnızca unsurlardan bir unsur olur. O zaman da kah etnik mücadele öne çıkar, kah inançlar mücadelesi ve sınıfın çıkarı gözardı edilmiş olur. Bu durumda toplumun yapıtaşının sınıf, değişmesinin temel yasasının da sınıf mücadelesi olduğu ilkesi reddedilmiş olmaz mı?

“Es”ler gerçekçi olmuşlar, “öyle!” diyorlar.
 
“Eski”den böyle şeylere revizyonistlik ya da sağ-sapma falan denirdi. Şimdi? “Es”ler diyor ki “sen çok takılmışsın eskiye, geçti o zamanlar”!

"Ezilenler" Kim? 

“Solcu, sosyalist dediğin, ezilenlerin yanındadır. HDP ezilenlerin partisi. Başka bir parti göstersene bana, bugün Türkiye´de ezilenlerin haklarını savunan?”
 
“Es”lerden gelen bu soru iyiden iyiye şaşırtıcı. İnsaflı ve hatta yalnızca nesnel olalım, bugün bütün partiler “ezilenler”in yanında. Hiçbir parti zenginler için vaatte bulunmuyor. Tüm vaatler sayısı milyonlar ve milyonlarca olan düşük gelir gruplu nüfus kesimleri için. Hepsi yoksul, muhtaç durumda olanlara destek ve yardım sağlamak için adeta yarıştalar. Yalnızca yoksulluk üzerinde de durmuyorlar. Aynı zamanda yoksulluğu “kimlik”le de buluşturmuş durumdalar. Toplumdaki dezavantajlı topluluklar için, örneğin ağır yoksul Romanlar için açılımlar birbirini kovalamıyor mu? En başta AKP´nin yapmadığı açılım kalmadı. Engelliler için de öyle…
 
Bundan daha önemlisi, “ezilen”lerden söz etmek sol, sosyalist olmak için yeterli mi? Bu dünya görüşü için “ezilenler” diye bir toplumsal mevzi yok ki! Mevzileri belirleyen şey “ezen sınıf – ezilen sınıf” varlığı değil mi? Tanım böyle olduğu için de, sosyalist düşüncede sömürü ve ezilme, sınıflar mücadelesiyle ortadan kaldırılacak denmez mi? 
 
Oysa HDP sözlüğündeki “ezilenler” de, aynı öbür partilerde olduğu gibi etnik topluluklar, inanç grupları, cinsiyetler, hayvanlar, doğa, vb. şeylerden ibaret. HDP farklı olarak bu sıralamanın bir yerlerine “sınıf” sözcüğünü de yerleştiriveriyor bazen, o kadar.

Konuşmanın bu kısmından sonrası pek dağınık!

“Es”ler Artık Birer Bukçinci Radikal Demokrat

“Es”ler kendi zamanlarında kendilerini Marks- Engelsçi, Lenin-Stalinci, Maocu, Castro -Che devrimciliği yolunda olan kişiler diye tanıtırlardı. Sınıftan kaçış, bu sıfatlara gönderme yapmaya son vermiş bulunuyor.
 
Peki, yerine neyi koydular? Kendilerine yeni adlar takmaktan hoşlanmıyorlar. Ama madem ki siyasal yaşamda etkilerinin sürmesini istiyorlar, çaresi yok, tanımlanacaklar. 
 
Görülen o ki, HDP´nin koruyucusu “es”ler, HDP sayesinde Bukçinci Radikal Demokrat olmuşlar. Bukçinci, yani önce troçkist, sonra anarşist, sonra onlardan da ayrı tek başına bir adam olan Amerikan feylezofuMurrayBookchin´in peşinde, Bookchinist…. Ve aynı zamanda liberalizmi genişletmek anlamına gelen radikal demokrasiye eklenmişler. Onlar artık küreselciliği “ileri” taşımayı amaçlayan Batı-merkezli çizgilerden birinin içindeler, adları da Radikal Demokrat!
 
Kısacası, şimdilerde HDP´yi serinleten “es”lerrüzgarı, sıfatlarından tümüyle kopuk olarak, sosyalizmden değil, Atlantik liberalizminden doğru esiyor. O yüzden de “es”ler, Türkiye´nin bugünü ve geleceğinde, kendi başlarına değerli ayrı bir odak olma niteliği taşımıyorlar. 
 
Ve artık kendilerine hala ´sosyalist´ demeye devam ettikleri için saygımızı da hak etmiyorlar.
 
Birgül Ayman GÜLER
 
Yeni Adana
21.06.2015