3 Haziran 2015 Çarşamba

Sosyalizm ve Demokratik Özerklik 4: “Özerklik Şartı”

   PKK’nin yakın zamanlarda kaydettiği gelişme, emperyalizmin Ortadoğu’ya müdahalesinin bir geç milliyetçi akım olarak ortaya çıkan Kürt hareketine sağladığı imkanlar bağlamında anlaşılabilir.


 PKK, Tükiye sosyalistlerinin içinden çıkmıştır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, sosyalistler ulus-devletin içinde Kürtleri bir ulusallık değil de, tıpkı bir imparatorluğun parçası gibi, sonunda kendi kaderini ayrı bir devlet olarak tayin edebilecek farklı bir ulus olarak görmek suretiyle bugüne kadar gelen hatalı bir çözümleme yapmışlardır. Belirli bir ulusallığa kültürel haklar tanımak özerkliği ya da federatif yapıları gerektirmez, her bir ulusallığın kendi ulus-devletini kurması da bir ilke olarak görülemez.

  PKK’nın 1970’lerin sonunda gerçekleştirdiği çıkışın kuşkulu yanları vardır. Hareket, güneydoğu bölgesinde faaliyet gösteren diğer sosyalist Kürt hareketlerine açık şiddet uygulamış, bölgede faaliyet gösteren bazı sosyalistleri öldürmüş ya da tehditle sindirmiştir. Bu dönemde hareket, Marksist- Leninist bir söylemle bölgedeki feodal ilişkileri hedef almış ve “bağımsız birleşik Kürdistan” idealini benimsemiştir.

   PKK, sosyalist solun içinden çıktığı ve yakın zamanlara kadar seküler yapısını koruduğu için bölgedeki diğer Kürt hareketlerinden farklıdır. Belirli bir aşirete, soya, sülaleye dayanmaz; “önderlik kültü” etrafında oluşmuş, askeri bir hiyerarşiye göre yukarıdan aşağıya örgütlenmiştir. Bu nedenle her dönemde, kadroları davaya bağlı tutacak bir “İnanç Sistemi”ne, bir tür doktrine ihtiyaç duymuştur. 2000’li yıllara kadar bölgedeki feodal yapılara tavır almış, kadınların gerilla hareketine katılmalarını sağlamış, laik/materyalist bir çizgi izlemiş, Türkiye’deki sosyalist hareketlerle, hatta CHP çizgisindeki partilerle parlamenter siyaset düzleminde ittifak arayışına girmiştir.

 Sovyetler Birliği’nin çökmesi, Yugoslavya’nın parçalanması, emperyalizmin Ortadoğu’daki Baasçı rejimleri ve hareketleri dağıtması, bunun yanı sıra özellikle ABD’nin bölgedeki Kürt hareketleriyle ittifak kurma eğilimi, PKK’de kısa süreli bir ideolojik kriz yaratmış, bu kriz örgütün pragmatik bir çizgi izleyerek yeni bir siyasi hattı benimsemesiyle sonuçlanmıştır. Burada, Türkiye’nin 1988 yılında onayladığı, TBMM’nin 1991 yılında 3723 sayılı yasayla kabul ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.

  PKK, Özerklik Şartı’nı alenen benimsememiştir; ancak örgütün bugün savunmakta olduğu “radikal özerklik” çizgisi ile AB’nin dayatmasıyla Türkiye’nin altına imza koyup kendi yasama meclisinde kanunlaştırdığı  bu şart arasında bir bağlantı olduğu açıktır. Bu yaklaşım, aynı zamanda, Türkiye’deki “Kürt Özerkliği”ni uluslararası bir sorun haline getirme ve tıpkı Kosova örneğinde olduğu gibi Birleşmiş Milletler’in soruna aktif katılımını sağlama imkanı vermektedir.

 1999’da cezaevine konulan Abdullah Öcalan yaptığı okumalar sırasında ekolojist anarşist Murray Bookchin’in görüşleriyle tanışmış ve kendi açısından çağın ruhunu yakalayan, Marksizm- Leninizm sonrası PKK’nın pragmatik siyasi konumlanışına uygun bir felsefi ve programatik çerçeveyi bu filozofun görüşlerinden eklektik bir tarzda türetmiş ve bunu hareketinin legal ve illegal kanatlarına kabul ettirmiştir.
Yavuz ALOGAN / Sosyalizm ve "Demokratik Özerklik"
Bilim ve Ütopya /Mayıs 2015 Sayı:251