20 Haziran 2015 Cumartesi

Kürtler ilk hedefimiz Akdeniz!




İbrahim Halil Baran (RUDAW) / 19.06.2015

Dünya, haritalardaki gibi çizgi çizgi değildir ama nehirlerin, denizlerin, dağların, çöllerin sınırları belirleme kudreti vardır. Ve insan..! Bir sahile vuran dalgalar gibi, bir ileriye bir geriye doğru, hükmün, vahşetin ve ihtiyacın gölgesinde durmadan yer değiştiren bir canlı olarak, asıl belirleyenlerin üstüne ekler kendisini. Toprağa ve hatta suya çizgiyi koyan insanın bilgeliği ve bileğidir; insanı çizgiye alan insanın; insanı çizginin dışında tutabilen insanın. Oysa coğrafya, tarihin çerçevesidir; insanlığın tarihi ise korkularının tarihi. Bu yüzden İbn-i Haldun haklıdır: Coğrafya kaderdir.


“Kürdistan’ın neresi olduğu?” sorusu çokça cevaba karşılık gelir. Bu sorudan kastın ne olduğu, aranan cevabın ne olduğuna göre değişir. Kürdistan neresidir? Kürtlerin yerleşik olduğu ülke mi, Kürtlerin ülkesi mi yoksa Kürtlerin yönettiği ülke mi? Kürtler ki kendi evlerinin bir odasından diğerine geçerken mayınlara basan, uçaklarca bombalanan, tecavüze uğrayan, sınır tellerine takılan, katırları öldürülen, pasaport taşımaya zorlanan bir millettir. Bunun sebebi vatansız olmak değil, vatanını yönetmekten yoksun olmaktır. Ama tarih, ama coğrafya bir atalar sözünü Kürdistan için tasdik etmekte ustadır: Ülkesi güzel olanın düşmanı çok olur.!

Kürdistan ki güzel bir ülkedir. Kürtler, sırf bu nedenle sürekli olarak barbar saldırılarını geri püskürtmek zorunda kalacaktır. Sınırlar her gün biçim değiştirirken, bir gerçeğin farkına uyanmak acıdır: Devletler, nesli tükenen türler değildir ve ülkesinin hâkimi olamayanlar, bütün insanlığın serserisi olacaktır. 


Birkaç gün önce Kürt orduları, Kürtlerin toprağı olmaktan çıkarılmış ama hala Kürdistan toprağı olan Girêspî (Tel Ebyad) ve etrafını barbarların işgalinden kurtardı. Böylece, Kürdistan’ın bağrına bir hançer gibi saplanan Arap yayılmacılığının ilk kalelerinden biri de düşmüş ve Kobanî ile SerêKaniyê bir daha birleşmiş oldu. Bu tarihi zafer, Suriye devletinin sınırlarında bir bütün olarak yaşayan Kürtleri altıya bölmüş olan “Arap Kemeri” projesinin de mezara gömülmesinin ilk adıma olarak tarihe geçti.

Hatırlanmalı ki Kürtler, BAAS tarafından sistematik bir şekilde topraklarından göçertilmiş ve yerlerine Arap aşiretleri yerleştirilmişti. Bu yüzden Araplar arasında bugün bile yaygın bir söz vardır ve Kürtlere karşı mahcubiyetle Kürtçe tekrarlanır: Kurd û Ereb bira ne lê erd erdê Kurdan e (Kürtler ve Araplar kardeştir fakat topraklar Kürtlerindir). 


Kürdistan bir ülkedir. Siyasal bir çağrışımı olsa dahi Kürdistan diye bir devlet olmadığı için çizgilerle akıllara kazılacak sınırlardan da yoksundur. Kürdistan haritalarının her seferinde farklı ve çoğunlukla eksik çizilmesindeki temel sebep de budur. Kürdistan ülkesi işgal edilmiştir ve bu durum ile alışılagelmiş bir harita algısı yaratılmıştır. Oysa tarihsel tüm kaynaklar, demografiyle ilgili hakem kabul edilebilecek belgeler ortadadır. Üstelik Kürdistan haritasının, tümüyle Kürtlerin etnik haritasını baz alması elbette beklenemez. Türkiye’nin İç Anadolu Bölgesi’ndeki Kürt yerleşkelerinin Kürdistan haritalarına dâhil edilmemesi buna örnektir.

Kürdistan, tarihsel ve fizikî coğrafyaya dayanan ve üstündekilerle birlikte bir bütünü ifade eden bir ülkedir. Tam da bu noktada hatırlatılmalı ki, Batı Kürdistan’ın güneyindeki coğrafi sınırımız Urfa ve Mardin ovalarının bittiği ve Suriye çöllerinin başladığı noktadır, batıdaki sınırımız ise Güneydoğu Torosları’nın Malatya ve Nurhak Dağları’ndan bir yay gibi kırıldığı ve Akdeniz’e açıldığı mıntıkalardır. Kürt Dağı’nın (Çiyayê Kurmênc) batı yakası Türkiye içinde kalan Hatay’ın Hassa ilçesidir ve buradan Dörtyol, Erzin ile Payas’a doğru Kürt köyleri yayılır. Akdeniz’e açılan ikinci bir mıntıka ise Suriye içinde kalan Afrin’in güneyinden batısına doğru uzanan Herêm, Cewzê, Kepirê, Keseb ve Zîvan mıntıkalarıdır. Fakat Kürtlerin etkin oldukları alan burada tümüyle inceldiği ve bir devlet politikası sonucu Türkmen ve Arap yerleşimcilerle sık sık bölündüğü için bu mıntıka Kürt siyasası açısından ihmal edilmiştir.

Mevcut Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyi, Kürdistan ülkesinin güney ve güneybatı parçalarından oluşur ve bu iki parça bir bütünün devamı niteliğindedir: Dağlar ve onların uzantıları olan bereketli tarım alanları. Bu iki parça bugün aynı zamanda büyük bir enerji rezervine de evsahipliği yapıyor ve millî savaşımızın bir sonucu olarak devletleşmeye, topraklarının iradesini sahiplerinin eline vermeye hazırlanıyorlar. En doğudaki Pêncwîn’den, en batıdaki Zîvan’a uzanacak olan bu yol, örneğin Kerkük’teki Kürdistan petrollerini de dünya pazarına taşımak için Akdeniz’e ulaştıracaktır. Zira ev yapanın bahçeye de, bahçe kapısına da ihtiyacı vardır.


Arap ve Türk medyaları kahraman Kürt ordusu YPG’ ile Burkan El Fırat’ın, koalisyonun hava kuvvetlerinin desteğiyle kaydettiği Girêspî’deki zaferinden sonra Kürdistan topraklarındaki konumlarını unutup, Kürtleri işgalcilikle suçlamaya başladılar. Bundaki temel dayanakları elbette ki Arap Kemeri ile bozdukları Kürdistan’ın demografik yapısı oldu. Oysa bizim açımızdan Girêspî ya da Güneybatı Kürdistan’ın herhangi bir mıntıkasının etnik olarak Kürt olup olmaması önemli değil. Bizim açımızdan bu topraklar Kürdistan’ın güzide bir parçasını oluşturuyor. Halkların kardeşliği iyimserliğine düşmeden bir ilkede karar kılmak gerektir: Kürdistan, Kürdistanlılarındır ve orada yaşayan, Kürdistan’daki millî iradeyi hâkim kabul eden herkesin canı, malı, dili, inancı ve kimliği Kürdistan’ın yüce ahlakının garantörlüğü altındadır.

Buradan savaş cephesinde onurlu ve ahlaklı bir savaş yürüterek hergün “Özgür ve Bağımsız Kürdistan”a bir adım daha yaklaşan kardeşlerime de seslenmek isterim:
 
Ordular, ilk hedefimiz Akdeniz!