13 Ekim 2017 Cuma

Baykal ve Bahçeli’ye Kaset Operasyonlarından Kim Çıktı?

GÖRÜNTÜLERİN 6 Mayıs 2010 tarihinde internete düşmesi ile Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılması arasında yalnızca üç gün geçti. Türkiye’nin ana muhalefet lideri, doğrudan özel hayatına uzanan bir gizli elin marifetiyle partisinin genel başkanlığını bırakmaya zorlandı.

Türkiye o sırada tam sürat anayasa değişikliği referandumuna doğru yol almaktaydı. Yargıya baştan aşağı yeni bir çekidüzen vermeyi amaçlayan anayasa değişikliği paketi TBMM’den geçmek üzereydi.

Kaset operasyonu Türkiye için büyük bir şok oldu. CHP’nin kendi içinde büyük bir sarsıntıya gireceği yolunda genel bir beklenti ortaya çıktı. Gelgelelim CHP üç hafta sonra düzenlenen kongrede bir iç çalkantıya düşmeden yeni genel başkanı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçti (22 Mayıs).

Peki Deniz Baykal’ın özel hayatına uzanan bu el kimindi?

*
Tam bir yıl sonra Türkiye seçime giderken benzer bir hadisenin genişletilmiş versiyonu MHP’nin başına geldi. 12 Haziran 2011 tarihinde genel seçim yapılacaktı. Yaşanan garip süreçte önce internette MHP yöneticileri ile ilgili bazı kasetlerin çıkacağına ilişkin söylentiler ortalığı kaplıyor, ardından internete kimliği belirsiz hesaplar üzerinden bir görüntü düşüyor, bu operasyon hedeflenen kişinin istifasına yol açıyordu.

Hedefteki MHP açısından Çin işkencesine benzeyen bir operasyondu bu. Ülke her sabah o gün hangi MHP yöneticisinin görüntülü kaydı internete düşecek sorusuyla güne başlıyordu. Çoğu genel başkan yardımcısı düzeyinde olan 10 MHP yöneticisi birbiri ardına istifa etmek zorunda kaldı.

Kaset operasyonu 2 hafta kadar sürdükten sonra 8 Mayıs’ta durduğunda seçimlerin yapılmasına bir ay gibi bir zaman kalmıştı. Bu hadise MHP’nin baraj altında kalacağı yolunda büyük bir tartışmayı beraberinde getirdi. MHP, seçime baraj endişesi altında gitti, ancak sandıkta yüzde 12.9 oranında oy alarak baraj üstünde kaldı; TBMM’ye 55 milletvekili soktu.

Sahi, MHP yöneticilerinin özel hayatlarının içine giren bu el kimin eliydi?

*
MHP yöneticisi olan toplam 10 kişi hedef alındığına göre, bu üç-dört amatörün üstesinden gelebileceği türden bir iş değildi. Önce uzun süren bir hedef seçme, ardından hedefe dönük keşif, daha sonra eve girip görüntülü kayıt cihazı yerleştirme, hedef şahsı yakın takip, sonraki süreçte cihazın sökülmesi, görüntülerin alınıp kullanılması gibi pek çok aşamada son derece ayrıntılı bir planlama gerektiren büyük bir operasyon söz konusuydu? Bu teknik beceriye ve imkânlara sahip onlarca kişinin görev üstlenmiş olması gerekiyordu.

Peki kimdi bu operasyonlarda görev alanlar?

*
2010 ve 2011 yıllarından beri Türk kamuoyunu meşgul eden bu soruların yanıtını geçen hafta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği 922 sayfalık bir iddianamede almış bulunuyoruz.

Savcı Alpaslan Karabey’in hazırladığı iddianame, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın uzun ve son derece detaylı bir çalışmasına dayanıyor. İddianamede görüntülü kayıt alınabilmesi için başvurulan ve ancak casusluk filmlerinde karşılaşılacak türde yasadışı gizli operasyonlarla karşılaşmak mümkün.

Bu arada, soruşturma Baykal ve MHP odaklı başlamakla birlikte, süreçte organizasyonun aralarında siyasetçiler, generaller, köşe yazarları, banka yöneticilerinin de bulunduğu başka şahsiyetleri de hedef aldığı ortaya çıkarılmış.

Organizasyon, toplam 24 mağdur/müştekiye dönük olarak 10 ikamet ve 2 işyeri olmak üzere 12 ayrı adrese ses ve görüntü alabilen cihazlar yerleştirmiş, ayrıca teknik araçlarla izleme ve dinleme yapmış.

Yürütülen çalışma sonunda bütün bu faaliyetlere karıştığı saptanan 171 şüpheli belirlenmiş. Bunlardan 164’ünün kadrosu Emniyet İstihbarat birimlerinde. İddianamede bu 164 kişiden 145’inin FETÖ/PDY bağlantılı olduğu değerlendiriliyor. Bunlardan 118’i ByLock kullanıcısı çıkmış, 134’ü 15 Temmuz sonrasında KHK ile atılmıştır.

Bu 171 şüpheli içinde Deniz Baykal ve MHP operasyonlarında yer alanların sayısı 44’tür. Bu 44 şüpheliden 40’ı Emniyet İstihbaratı’ndan geliyor. İddianameye göre, bu gruptan 38’i FETÖ/PDY bağlantılı olup, 32’si ByLock kullanıcısıdır.

*
Savcı, ana tez olarak FETÖ/PDY’nin “Türk siyasi hayatını örgütsel amaçları ve hedefleri doğrultusunda dizayn etmeye çalıştığını” ileri sürüyor. Buna göre örgüt, bu amacı gerçekleştirmek için 2010 yılında CHP Genel Başkanı Baykal’ı, 2011 yılında da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve yönetimini değiştirmeye çalışmıştır.

İddianameye göre, FETÖ/PDY, “Bu amaca ulaşmak için müştekilerin özel hayatlarına ilişkin elde edilen görüntüleri internet ortamında yayınlayarak ve yaygınlaşmasını sağlayarak bu kişileri toplum nezdinde itibarsızlaştırmaya, bu şekilde siyasi hayattan uzaklaştırmaya çalışmıştır.”

Şimdi 2010 ve 2011’e bu bilgilerin ışığında yeniden bakabiliriz.

Sedat ERGİN
Hürriyet/03.10.2017