2014 Ekim ayının ortaları.
PKK/PYD’nin Ayn-el Arap’taki (Kobani) zor günleri.
IŞİD karşısında tutunamıyorlar.
ABD uçakları açıkça yardıma başlar.
ABD, Kürt ayrılıkçılığını “kara gücü” ilan eder.
Batı Asya’da (Ortadoğu) yeni bir sürece girilir.
***
Tahran’da bir dostum anlattı.
İran TV’lerinden birine çıkar o günlerde. Aynen şunları söyler:
“IŞİD abartılıyor. Bölgemizde asıl tehdit Kürt ayrılıkçılığıdır. “
“Çünkü, arkasında ABD var.”
Sonuç?
Gülerek aktardı: “Adeta aforoz edildim. Televizyonlara bir daha çıkarmadılar.”
***
2014’te... 2015’te... 2016’da...
Ve 2017’nin ortalarına kadar...
Tahran’da resmi görüş böyleydi: Tekfircilik asıl tehdit sayılmaktaydı.
Onun arkasında da ABD vardı çünkü.
***
(“Tekfir” etmek: Her önüne geleni “kafir” saymak.
Tekfirci: IŞİD ve El Kaide türü gruplar için kullanılır.)
***
Tekfirciliğe karşı mevzilenme bana da yabancı değildi.
İran, Irak, Suriye ve Lübnan seyahatleri...
Her seferde gördüğüm: Bütün başkentlerde öncelikli tehdit El Kaide türevi gruplardı.
***
İran?
IŞİD’le mücadelede “Büyük Şeytan’la (ABD) bile hizalanıyordu. Musul’da ortak cephe kurulmuştu.
Barzani bölgesinden gelecek tehdit?
Tahran, Erbil’i kuşattığını düşünüyordu.
Doğudan Talabaniler ve Goran’la... Batıdan PKK/PYD ile...
Güneyden de Şii toplumla.
***
İran için PKK/PYD?
Daha çok Türkiye’nin sorunuydu.
***
Suriye?
IŞİD... El Nusra... ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)....
Topluca, ülkenin en az yarısında etkindi.
PKK/PYD’ye bakış?
Evet: Şam rahatsızdı. Kuvvetli endişeleri vardı.
Fakat: Daha çok gelecek için.
***
Ayrılıkçılık: “Sonraki aşama”nın meselesiydi.
En kötü senaryoda bile denklem belliydi.
Şam’a göre: Tekfirciler ülkenin tamamını talep ediyordu... PKK/PYD ise bir kısmını.
Bir de: PKK/PYD’ye ayıracak pek kuvvetleri yoktu.
Biraz da Türkiye rahatsız olsun istiyorlardı.
***
Lübnan Hizbullahı?
Bütünüyle Suriye’deki kavganın içindeydi.
Başka mevzilenmeyi düşünecek durumda değildiler.
Sonuç: Batı Asya’da direnen kuvvetlerin öncelikli meselesi tekfircilikti.
***
Ayrılıkçılık... İkinci İsrail tehdidi...
Türkiye’den giden bizlerin uyarıları...
Onlara göre, “fazlasıyla milliyetçi” hassasiyetlerdi.
Açıkça ifade edilmiyordu: “Kürt meselesi”, daha çok Türkiye’nin meselesiydi.
NATO’cu Türkiye bedelini ödesindi.
***
Tahran... Şam... Beyrut...
Son bölge turunda şaşırdım.
Stratejik tehditte öncelikleri kökten değişmişti.
Bütün başkentlerde:
Ayrılıkçılık: Biz açmadan onlar gündeme getirdi.
İkinci İsrail: Bizden önce onlar dillendirdi. Açıklayıcı, temel kavram olarak.
Ya IŞİD ve diğer tekfirciler: Bölge başkentlerine göre, miyadı dolmuştu.
***
Değişim, iki temel gelişmeye dayanıyor.
İlki Irak ve Suriye sahasında: IŞİD büyük oranda geriletildi.
İkincisi Washington ve Tel Aviv’in İkinci İsrail hamlesi: Barzani’nin bağımsızlık referandumu.
Ve de: Referandum mitinglerinde İsrail bayraklarının açılması.
İsrail bayrağı, bir sembol: Saldırganlığın, savaşın, işgalin, parçalamanın.
“Kürt ayrılıkçılığı” safını belli etmişti.
Böylece: Yeni süreci anlama, anlatma mesafesini kısaltmıştı. Özellikle kamuoyları için.
***
Referandumdan bir gece önce.
Kuzey Irak’tan eski bir tanıdık aradı.
Barzani partisinin Bağdat’taki ofisinden.
Heyecanlıydı. Sevinçliydi.
İsrail bayraklarını sordum.
Onlar için: İsrail desteğinin “sigorta” değeri o kadar yüksekti ki...
Kabaran tepkileri önemsemiyordu bile.
Oraya davet etti. “Gel, vaziyeti kendi gözlerinle gör” diye.
***
Şimdi 2 ay kadar geriye dönüp Tahran’a bakalım.
Özel görüşmeler... Yeni durum hemen farkediliyor.
Etnik ayrılıkçılık gündemde öne çıkmaya başlamış.
Fakat, durumu tam da netleştirmiş değiller.
Anlamaya çalışıyorlar:
Tamam, “Kürt meselesi” kullanılacak.
Ama ne kadarı İran’a taşırılacak?
Doğrudan İran’a saldırı ihtimali var mı?
Tahran’ın bazı “sinir uçları”nda konuyu tartıştık.
***
Yeni bir kaygıları vardı: Türkiye, Barzanilerle köprüleri atmak ister miydi?
Onlara göre: AKP hükümetinin Barzanilerle ilişkileri “derin”di.
***
“Kürt meselesi”nde roller değişmişti adeta.
Daha önce: Türkiye komşularını eleştiriyordu. “Kararlı olun” diye.
Şimdi: Komşularımız Türkiye’den kararlılık bekliyordu.
***
Devrim Muhafızları’ndan üst düzey bir isim.
Türkiye’ye mesaj verme derdindeydi.
“Bağımsızlık referandumundan sonra yeni bir süreç başlar.”
“Bölge ülkeleri sertleşir.”
“Sonuçta: Barzani... PKK... Diğer Kürt partileri... Hepsi birleşir...”
“Türkiye bunları hesap etmeli.”
Asıl söylemek istediği: Türkiye tutarlı olsun... Ayrılıkçılığa karşı birlikte hareket edelim.
***
Oysa Türkiye’nin pozisyonu zaten bu yöndeydi.
En azından iki yıldır.
Evet: Ankara’nın önceliği Barzaniler değil, PKK/PYD’ydi.
Fakat yeni süreçte anlaşılan: Riskler de yakınlaşacak, bölgenin müşterekleri de.
***
Günün özeti: Tekfircilik geride kaldı.
Şimdi: Batı Asya, İkinci İsrail’e karşı birleşiyor.
Rafet BALLI
Aydınlık/28.09.2017