Dostoyevski, Rus edebiyatçı kuşağından söz ederken, “Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık” demiştir. Bununla kastettiği elbette Nikolay Vasilyeviç Gogol’ün “Palto” adlı öyküsü değildi. Onun toplumun cilasını kazıyarak hakikatin peşinden gitmesini, edebiyatı soyluların katından halkın katına, sıradan insanların hayatına indirmesini kastediyordu.
Dev-Genç de Türkiye sosyalist hareketi için böyle bir dönüm noktasıdır. O dönemin devrimci gençleri arasında sık yapılan bir şaka vardı. Birisi fazla teori parçaladığı (“teori kastığı”) zaman, “Bu konuyu akşam Fifilerin köşkünde tartışalım” diye dalga geçilirdi. Dev-Genç, sosyalizmi “Fifilerin Köşkü”nden, yani solcu seçkinlerin salon tartışmalarından çıkararak halkın, sıradan insanların katına indirmiş ve hakikatin peşinde ölüme kadar gitmiştir.
Türkiye’de bütün sol hareketler Dev-Genç’in parkasından çıkmıştır. 1968-70 yıllarında devrimci öğrenciler toprak işgallerinde, üretici mitinglerinde, Hakkâri’de Zap suyuna köprü yaparken, Gediz depremzedelerinin yaralarını sararken, 15-16 Haziran’da ve bütün grevlerde işçilerle kol kola yürürken görüldü. Fakat Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü, her 10 Kasım’da bütün Ankara’yı sloganlarla çınlatan Mustafa Kemal mitingleri de yaptı.
O zamandan kalma bir devrimci gençlik bildirisinde şöyle deniyor: “Büyük Türk milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa Kemal’in millî kurtuluş idealini yaşatmak için, Mustafa Kemal Devrimi’ne saldıran karanlık güçlere dur demek için, Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, Tam Bağımsız Gerçekten Demokratik Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal’in millî kurtuluşçu saflarında toplanalım.”
Yabancı gelmedi, değil mi? Gelmemiştir, çünkü buna benzer ifadeleri Türkiye Gençlik Birliği’nin (TGB) bütün bildirilerinde görmüş, hareketin önderlerinin konuşmalarında işitmişsinizdir. Gençliğin devrimci yurtsever geleneği günümüzde TGB’de yaşıyor.
TGB tam bağımsızlık (istiklâl-i tam) mücadelesini, her devrimcinin görevi olan halkla bütünleşme eylemleriyle birleştirmiştir. İncirlik Üssü’ne girip Amerikan Conisi’nin başına çuval da geçirmiştir, Diyarbakır’ın Aslanoğlu köyünde okul inşaatında amelelik de etmiştir, Giresun’un Tirebolu ilçesinin Sekü köyünde fındık da toplamıştır; 19 Mayıslarda ve 29 Ekimlerde yüz binlerle birlikte Anıtkabir’e yürümüş, Haziran Ayaklanması’nda milyonlarla birleşmiş, mikrofonu herkese açık devasa mitinglere öncülük etmiş, Gazdan Adam Festivali’nde 700.000 kişiyle gericiliğe ve emperyalizme meydan okumuş, Edirne’den Ardahan’a, Suriye’den Rusya’ya ve Çin’e kadar her yerde sesini duyurmuştur.
Türkiye sosyalist geleneğinde bölünüp ufalanmadan tartışma eğiliminin kısa ömürlü olduğunu, sadece 1968-1971 arasında bütün görüşlerin katıldığı geniş tartışma forumlarıyla zirveye çıktığını görürüz. Daha sonra bu gelenek ortadan kalktı. Tartışarak, akıl fikir yürüterek disiplinli ve bütünlüklü kalma eğilimi zayıfladı. Fakat o dönemde bütün farklı görüşleri bir arada tutan ve devrimcilikten gelen bir dış çember vardı. Herkes yurtsever ve antiemperyalistti ve devrime inanıyordu. Bugünün sosyalist gruplarını kapsayan böyle bir çemberden yoksunuz. Bu çemberi yeniden tamamlayabilecek yegâne disiplinli devrimci gençlik hareketi TGB’dir.
Aslında bu yazıya başlarken niyetim Cumhuriyetimizin 94. kuruluş yıldönümü için TGB’nin 29 Ekim günü (yarın) saat 12.30’te eski Meclis binasının önünden Anıtkabir’e, Ankaralı yurtseverlerin en geniş katılımıyla yapacağı “İstiklâl Yürüyüşü”nü yazmaktı. Fakat her zaman olduğu gibi konuyu dağıttım.
Samsun’dan başlayıp Kurtuluş’un ve Kuruluş’un adımlarını izleyerek Amasya’dan, Erzurum’dan, Sivas’tan geçen TGB, Cumhuriyet’in unutturulmak istenen bütün değerleriyle birlikte yarın eski Meclis binasının önüne gelecek. Doksan dört yıllık tarihimizin en tehlikeli, iç ve dış tehditlerle dolu şu günlerinde TGB’nin eylemini destekleyelim. Cumhuriyet Bayramı’nı TGB’yle birlikte kutlayalım. II. Kurtuluş Savaşı’nın öncü müfrezesidir.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/28.10.2017