James Franklin Jeffrey, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi, Washington yönetimi ve Amerikan devlet teşkilatı tarafından çok önemsenen bir devlet adamı. Trump yönetiminin de danıştığı Türkiye ve Ortadoğu uzmanlarından. Jeffrey, Ergenekon-Balyoz operasyonlarının ilk dalgaları sırasında, 2008-2010 yılları arasında Ankara’da büyükelçilik görevi yapıyordu ve daha sonra ortaya çıkan Wikileaks belgelerinde de (Türk generalleri hakkında Washington’a gönderdiği gizli kriptolarıyla) adından sıkça söz ettirmişti.
Büyükelçi Jeffrey ile Barzani’nin bağımsızlık referandumunu ve Türkiye-İran-Rusya’nın bölgede kurduğu yeni ittifakı konuştuk.
Jeffrey, Türkiye’yi mümkün olduğunca kazanmaya çalışan ve Washington ile Ankara arasındaki sorunların geçici olduğunu ileri süren sözler kullanmaya özen gösterdi. Özellikle İran’la yakınlaşmadan rahatsız olan Jeffrey, Ankara’nın Tahran ve Moskova ile ancak taktiksel düzlemde, Barzani referandumu özelinde yakınlaşabileceğini, stratejik çıkarlarının asıl olarak Batı ile bir olduğunu iddia etti.
PYD, konusundaki sorularımız karşısında, döne döne IŞİD’i gerekçe gösteren Jeffrey, Barzani referandumunu da önemsizleştirmeye çalıştı. Trump yönetimi için tek hedefin hâlâ IŞİD olduğunu savunan Jeffrey, çok kısa bir sürede asıl büyük tehlikenin İran olarak belirleneceğini ve Tahran’a meydan okuyacaklarını açıkladı...
‘REFERANDUMU ÖNEMSEYEN YOK’
- Türkiye, İran ve Irak referanduma karşı çıktı, yalnızca İsrail’den açık destek aldı. Sizce Barzani referandumu yapmayı nasıl başardı?
Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkan hiç kimse -bütün önemli bölgesel taraflar ve ABD- yalnızca sembolik bir hareket olan bu referandumu zor kullanarak durdurmak istemedi. Bugün Kürdistan -referanduma rağmen- bir yıl öncesine göre daha bağımsız değil. Bazı tehditler ve göreceli ufak yaptırımlar haricinde hiç kimse referandumu önemsemiyor.
- Washington’da Barzani’nin referandumuna destek çıkan bir kanat var mı?
ABD Kongresi’nden birkaç kişi var, bunun yanı sıra düşünce kuruluşları camiasındaki Kürdistan destekçileri var. Ancak Washington yönetiminden böyle bir destek yok. Washington yönetimi bölgedeki yegâne ciddi güvenlik sorunu olan IŞİD’e karşı savaşa neredeyse saplantılı bir şekilde kilitlenmiş durumda. Ve Türkiye bunu Trump yönetimiyle PYD konusunda yaşadığı anlaşmazlıklar nedeniyle çok iyi biliyor... Ayrıca Washington, Iraklı Kürtlerin referandumunu, IŞİD’e karşı mücadeleyi zayıflatan bir unsur olarak değerlendiriyor.
‘ABD İÇİN ASIL TEHLİKE İRAN’
- Bölge ülkeleri Barzani referandumuna karşı bir araya geliyor. Bağdat yönetimi ile Erbil arasındaki ipler kopmak üzere... Bu olgular Washington’dan nasıl görülüyor? Amerika’ya göre bölgenin geleceğinde nasıl bir ortam oluşuyor?
Tekrar edeceksek, ABD, bu aşamada bölgeye IŞİD’le mücadele merceğinden bakıyor. Tabii bu mücadele asıl olarak kazanıldı ve yakın zamanda sona erecek. Washington ancak o zaman çok daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu fark edecektir: Bölgesel müttefikler ve Rusya tarafından kamçılanan İran yayılmacılığı...
Washington, İran’a karşı ortak bir bölgesel yanıt verebilmek için, Türkiye ile eşgüdüm halinde hareket etmeye ihtiyaç duyacaktır. Iraklı Kürtlerin de dâhil olacağı ve mümkünse Bağdat’ın ve diğer müttefiklerin de katılabileceği bu birliktelikte, İran’a -en azından siyasi olarak- Irak’ta ve Suriye’de meydan okumaya odaklanılacaktır.
‘TÜRKİYE’NIN STRATEJİK ÇIKARLARI BATI’DA’
- Erdoğan, Suriye yönetimiyle de Rusya üzerinden görüştüklerini belirtti. Eğer Esad ve Erdoğan barışırlarsa, bunun ABD açısından sonuçları nasıl olur? Washington da Şam ile ilişki kurar mı?
Türkiye’nin Suriye’de çıkarlarını koruyabilmesi için Rusya ile eşgüdüm halinde hareket etmesi gerekiyor ancak böyle bir senaryonun iki sorunu var:
Birincisi; Türkiye, AB ve ABD ile bir yığın yüzeysel anlaşmazlığın ötesinde derin ticaret ve güvenlik bağlarına sahip ve şu anki statükoda bölgesel liderdir. Ne AB ne de ABD, bölgedeki statükoyu değiştirmeye çalışmıyor. Ancak İran ve Suriye, Rusya’nın yardımıyla statükoyu değiştirmeye çalışıyor. Askeri baskı ve Beyrut’tan Bağdat’a yönetimlerin altını oymak dâhil çeşitli yöntemlerle...
İkinci sorun ise; Esad’ın, Erdoğan’a karşı kişisel bir kan davası olması.
Bu sorunların hiçbiri, Türkiye ve Rusya/İran’ın geçici ortak çıkarlarının bulunduğu taktiksel meselelerde belirli anlaşmalara varmaları ve temaslar kurmaları konusunda tayin edici olmayacaktır ancak bu sorunlar tüm tarafların stratejik kararlarına şekil verecektir...
‘TÜRKİYE, ABD’Yİ PYD KONUSUNDA MAT EDER’
- PYD’nin denetimindeki Suriye’nin kuzeyi ABD tarafından korunuyor. Yaşananlar, 1991 sonrası Kuzey Irak’taki sürece benziyor. Ancak Türkiye, İran, Suriye ve Irak gibi bölge ülkeleri toprak bütünlüklerini korumak için, askeri çözümler dâhil, ortak çözümleri görüşüyorlar. Tüm bu süreç Washington’da nasıl değerlendiriliyor?
Az önce de söylediğim gibi, Türkiye’nin İran ile kurduğu ilişkide, Kürt referandumu gibi belirli bir hedefi var. Türkiye, tıpkı şimdiki gibi, Washington’la olan ilişkisinden memnun olmadığında, bu memnuniyetsizliğini geleneksel olarak, Rusya’yla ve İran’la yapay bir şekilde yakınlaşarak belli etmiştir. Aynı önceden Saddam’la yaptığı gibi...
Washington Yönetimi, PYD’yi IŞİD’e karşı geçici bir araç olarak görüyor. Sahadaki ABD askerlerinin PYD ile ilgili romantik düşünceleri var ancak bu yaklaşım Washington’da yaygın şekilde paylaşılmıyor. 1991’den sonra Kuzey Irak’ta yaşanan süreçle PYD arasındaki farka gelirsek; Türkiye, 1991 sonrasında ABD ile Erbil’in ilişkilerini desteklemişti, aksi olsaydı bunların hiçbiri gerçekleştirilemezdi. Dolayısıyla Türkiye, ABD’nin PYD ile olan ilişkilerine etkin bir şekilde karşı çıkarsa, ABD mat edilmiş olur.
‘TÜRKİYE İLE SORUNLAR TAKTİKSEL’
-Astana’daki Rusya-Türkiye-İran anlaşmasından sonra, Türkiye, Suriye’nin İdlib bölgesine müdahalede bulunmaya hazırlanıyor. ABD’nin bu anlaşma karşısındaki duruşu nedir?
ABD hükümetinin alt kademelerinde, hem Astana’yla ilgili hem İdlib operasyonuyla ilgili çeşitli görüşler var. Ancak bunlar ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde şu aşamada ciddi ve belirleyici değil çünkü Washington’un Suriye’ye yönelik ciddi bir politikası yok.
Bu konularda Türkiye ile yaşanan sorunlar ya da diğer taktiksel meseleler, Washington’a danışılmadığı zaman oluşan duyguların ve otomatik tepkilerin yansımasıdır. Yani Washington’un, neredeyse dünyanın her yeriyle ilgili bir duruşu var ancak Türkiye gibi, diğer müttefikler de bazen, doğal olarak farklı düşünüyorlar ve iki tarafın da bu gerçekle yaşamaya alışması lazım. Burada önemli olan şu; Washington’un son derece önemsediği yalnızca birkaç mevzisi var ve şu an tam da listenin en başında gelen mesele IŞİD’e karşı savaş. Bu nedenle Türkiye ile PYD konusunda anlaşmazlığımız var ki bu da doğal olarak Türkiye’nin önem verdiği bir mesele.
‘ABD GİDERSE TÜRKİYE, SURİYE’DEN ÇIKARILIR’
-Sizce Rusya, Türkiye ve İran’ın bölgeye yönelik yaklaşımlarında ortak bir zemin oluşturmaları nasıl mümkün oldu?
Bu mümkün değil... Yalnızca taktiksel olarak birlikte çalışıyorlar, aynı ABD’nin PYD ile taktiksel çalışması gibi... Çünkü Washington -Türkiye özelinde- Türkiye’nin güneyinden gelen tehditlerden IŞİD dışında bir meseleye odaklanmıyor. Dolayısıyla Ankara, temel menfaatleri karşıt olmasına rağmen, Rusya, İran ve Suriye gibi bu konuda etkisi olabilecek kuvvetlerle masaya oturmak zorunda. Ama inan bana, eğer ABD; Rusya ve İran yüzünden Irak ve Suriye’de neler olup bittiği konusunda mümkün olduğunca hızlı bir şekilde uyanmazsa, ABD bölgeyi terk ettiğinde ya da bölgeden atıldığında ve Esad Suriye’yi daha da istikrarlı bir hale getirdiğinde, Rusya çıkıp Türkiye ve İsrail’e -ki İsrail de Suriye’deki güvenlik çıkarları konusunda Rusya ile birlikte çalışmak zorunda- “artık askerlerinizi Suriye’den çekme ve Suriye hava sahasından çekilme vakti geldi” diyecektir. Eğer Ankara bunu göremezse -aynı Washington’un bugüne kadar göremediği gibi- tarihsel bir hata yapmış olur.
BİNALİ YILDIRIM MANTIKLI OLANI YAPIYOR
- Türkiye Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Barzani yönetimine karşı herhangi bir ekonomik yaptırım yapılmaması gerektiğini çünkü bunun Türkiye ekonomisine kötü etkileri olacağını söyledi. Söz konusu ekonomik riski nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hem Erbil’le olan ticarette hem de Irak’ın diğer tarafları ve güneydeki Körfez ülkeleriyle olan ticarette önemli bir mesele bu... Buna ne İran ne de Suriye iyi bir alternatif olabilir.
-Başbakan Binali Yıldırım ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Barzani’ye yönelik söylemleri birbirinden farklı. Erdoğan, “bir gece ansızın gelebiliriz” derken, Binali Yıldırım, herhangi bir savaş olmayacağını belirtti. Washington’da bu iki yaklaşımdan hangisi daha olası görünüyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuya değindiğini duydum ve bence, bu referandumu yakın bir müttefikin ihaneti olarak görüyor. Ancak Yıldırım, başka gerginliklerin strateji ve ekonomi üzerindeki etkisini dikkate almak durumunda ve mantıklı olan bu gerginlikleri azaltmaktır, artırmak değil.
Şafak TERZİ
Aydınlık/07.10.2017
YORUM ANALİZ
FİKRET AKFIRAT
aydinlik.com.tr/07.10.2017
James Jeffrey, ABD’nin gerçekçi sayılan diplomatlarından birisi. Kendisi de yeni muhafazakâr (neocon) olmakla birlikte bu ekibin aşırılıklarını da eleştirir. Ancak İsrail’in güvenliği onun da Ortadoğu politikasının merkezinde yer alıyor.
Jeffrey’nin esas önceliği İran-Türkiye yakınlaşmasını önlemek. Jeffrey, bir süredir İran’ın IŞİD’den daha tehlikeli olduğunu savuna geliyor. Aslında IŞİD’i İran’a karşı sahaya sürmüşlerdi fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Hizbullah, Suriye, İran ekseni ile Rusya ve son dönemde bu cepheye katılan Türkiye, ABD ve İsrail’i sahada yeniyor. Ama ABD için en tehlikeli senaryo Türkiye-İran ittifakı hem de diğer bölge ülkelerinin katılımıyla şimdi gerçekleşiyor.
Jeffrey, bir yıl kadar önce bu tehlikeye karşı, ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde havuç sopa dengesinde, havuçları öne çıkarması gerektiğini savunmuştu. Fakat bunun nasıl yapılacağı konusunda somut bir öneri yapamamıştı. PYD ile Türkiye’yi bir noktada uzlaştırmak gibi gerçekleştirilemeyecek bir senaryodan bahsetmişti. Ama ABD yönetimi tam tersine PYD’ye doludizgin ve açıktan destek vermeye başladı. Bu aslında bir çaresizliğin sonucu.
Jeffrey, Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinin ve bunu yaparken İran-Irak-Suriye ile birlikte davranmasını ABD için yenilgi olduğunu açık yüreklilikle ifade ediyor. Ama “İran yayılmacılığı”, “Rusya’nın provokatif eylemleri” gibi gerçeğe aykırı iddiaların yanı sıra ABD’nin PYD’ye desteğinin taktiksel ve geçici olduğu gibi vurgularla, bazı Amerikanperverlere göz kırpmaya çalışıyor. Ama nafile!
Türkiye’yi 60 yıldır çeşitli şantaj ve tehditlerin yanı sıra, içerideki uzantıları vasıtasıyla teslim almaya çalışan ABD, artık bu olanaklarını kaybediyor. Bunu yapamayınca öfkeleniyor ve silahla teslim almaya çalışıyorlar. Fakat bu da, onlar için en tehlikeli senaryonun gerçekleşmesini tetikliyor, bu süreci hızlandırıyor.