7 Aralık 2015 Pazartesi

DEMİRTAŞ NOTLARI

İLK defa 2012 Nisan'ında Washington'a geldiğinde yüz yüze tanıdım HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ı. O zaman BDP'nin başındaydı. Ve heyet olarak, yönetimle toplantılar yapmak için gelmişlerdi.

Kongre binasının birkaç blok aşağısında, yöneticilerinden biri Suriyeli bir Kürt olan, oldukça mütevazı Residence Inn Oteli’nde gazeteciler olarak buluştuk.

Etrafta Demirtaş ve BDP’lileri görmek için salonu doldurmuş Amerikalı Kürtlerin koşturması...

Üzerine yeşil çuha örtülmüş yuvarlak bir masanın etrafındaki alüminyum sandalyelere dizilip birbirimizi zor duyacak biçimde basın toplantısı yaptık.

Ve o günkü görüşmeden sonra tuttuğum notlara bakıyorum.

Karşımda demir gibi bir politikacı görmüştüm.

Etkileyici ölçüde kontrollü.

Her türlü agresif soruyu karşılayabilecek kadar sakin.

Dengeli.

Tutarlı.

Güçlü bir lider.

 *
O görüşmemizin üzerinden 3.5 yıl geçtikten sonra bu hafta Washington’da yeniden bir araya geldiğimizde ise çok şey değişmişti.

Önce 2014 cumhurbaşkanlığı, sonra 7 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarılardan sonra iş haklı olarak daha organize bir geziye dönüşmüştü bir defa.

Ancak mesele, yerleşik bir lider haline gelirken, bu sefer sadece basın toplantısı için tutulmuş, kentteki Hilton’lardan birinin konferans salonunda bir araya geldiğimizde, Demirtaş bende daha farklı bir izlenim bıraktı.

Hayır hayır, elleri halen manikürlü değil, onu demiyorum.

Sakinliği, kontrollü hali.

Onlar da yerinde.

Ama Demirtaş’ı dinlerken bu sefer ilk kez bana tutarlı gelmedi.

 - Diyelim “Çözüm süreci neden buzdolabında” diye soruluyor.

Bir yerde bunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan bir kararla olduğunu söylüyor.

 “Son Türk yurdunun Kürtler tarafından ele geçirilmesine az kaldı. Dolayısıyla bunu engellememiz lâzım” diye düşünüldüğünü söylüyor.

7 Haziran seçiminde HDP’nin başarısına işaret ediyor.

Ama sonra bununla çelişecek bir şekilde Yalçın Akdoğan, Efkan Ala ve Hakan Fidan’ın Erdoğan’a 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’nı yanlış aktardıklarını, Erdoğan’ı yanılttıklarını, çözüm sürecinin bu yüzden yürümediğini savunuyor.

 - Yine aynı savrulmayla başka bir yerde bunun 180 derece zıttını savunup Erdoğan’ın Dolmabahçe’de oturulacak koltuk düzenine kadar bütün detaylara hâkim olduğunu söylüyor.

Sonra da benzer bir kafa karışıklığı içinde Abdullah Öcalan’ın Dolmabahçe’den sonra İmralı Adası’nda başlatılacak gözlemci huzurundaki müzakerelerin ilk toplantısında silahsızlanma çağrısı yapacakken Erdoğan’ın bu çağrının Dolmabahçe’de yapıldığını zannettiğini anlatıyor.

 *
NİYE bu sefer böyle oldu diye çok düşündüm.

Ve açıklamalarına, temaslarına baktığımda da şuna karar verdim: Demirtaş aslında Washington’a Türkiye’yi değil Suriye’yi konuşmaya gelmişti.

Bu yüzden de aklı Türkiye’de değil, Suriye’deydi. Nitekim Amerikan Yönetimi tarafından da buna göre karşılanmıştı.

Üst düzey ağırlandı.

Mesela 2013’te Kemal Kılıçdaroğlu geldiğinde, anamuhalefet lideri olduğu halde yönetim nezdinde en yüksek Beyaz Saray’daki Avrupa Direktörüyle görüşebilmişti.

Demirtaş ise Amerikan Dışişleri’nin 2 numarasıyla buluştu.

Ancak daha çarpıcı olan, Demirtaş’ın Beyaz Saray’daki toplantısı Kılıçdaroğlu’nunkinin seviyesinde gerçekleşirken muhatap farklıydı.

Kılıçdaroğlu, dönemin Türkiye’ye bakan direktörüyle buluştu.

Demirtaş ise şimdi Türkiye’den sorumlu Charles Kupchan’la değil Ortadoğu Direktörü Rob Malley ile bir araya geldi.

*
AĞIRLIK verdiği mesajlar da buna göre oldu Demirtaş’ın.

Washington’daki Kürtlerle bir araya geldiğinde de, Amerikan Yönetimi’ne ne dediği sorulduğunda hep aynı noktaya vurgu yaptı.

Halkların iradelerine saygı gösterilmesi gerektiği.

İster bağımsızlık diye düşünün bunu ister özerklik.Ama Demirtaş bu açıdan Washington’a gelip yönetimi bağımsızlığa ikna etmeye çalışan Mesut Barzani gibiydi.

Yönetime yönelik sarf ettiği “Amerika’nın bölgeye yaklaşımının emperyalist” olduğu, “Washington’ın Kürtlere bakışının taktiksel olduğu” gibi sözlerin altında yatan hayalkırıklığı da, bundandı.

Barzani gibi Suriyeli Kürtler için aracılık eden Demirtaş’a da bu konuda olumlu bir sinyal verilmemiş olması.

*
SURİYE artık bölündü.

Türkiye de Rus uçağını düşürdüğü gün bana kalırsa artık bu oyunun dışına çıktı.

IŞİD’in kontrol ettiği sınıra örülen duvar bu açıdan aynı zamanda son derece semboliktir.

Defteri kapatmak gibi düşünün.

Musul yakınlarında, artık hiçbir etkinliği kalmamış Sünni aile Nuceyfilerin adamlarına silahsız eğitim için uzun süredir bölgede bulunan Türk askerlerinin rutin bir görev değişimini Ankara’nın alayıvala ile sunup gövde gösterisi yapmaya çalışmasının altında yatan da, Suriye’de oluşan bu katı gerçeği gölgeleme çabası.

İşte bu yüzden...

Şimdi haritalar yeniden çizilirken herkes pozisyon alıyor.

Türkiye’deki Kürt hareketi de buna odaklanıyor.


Demirtaş, Washington’a o yüzden geldi.

Tolga TANIŞ / 06.12.2015 Pazar / Hürriyet