İLK
defa 2012 Nisan'ında Washington'a geldiğinde yüz yüze tanıdım HDP Eşbaşkanı
Selahattin Demirtaş'ı. O zaman BDP'nin başındaydı. Ve heyet olarak, yönetimle
toplantılar yapmak için gelmişlerdi.
Kongre
binasının birkaç blok aşağısında, yöneticilerinden biri Suriyeli bir Kürt olan,
oldukça mütevazı Residence Inn Oteli’nde gazeteciler olarak buluştuk.
Etrafta
Demirtaş ve BDP’lileri görmek için salonu doldurmuş Amerikalı Kürtlerin
koşturması...
Üzerine
yeşil çuha örtülmüş yuvarlak bir masanın etrafındaki alüminyum sandalyelere
dizilip birbirimizi zor duyacak biçimde basın toplantısı yaptık.
Ve
o günkü görüşmeden sonra tuttuğum notlara bakıyorum.
Karşımda
demir gibi bir politikacı görmüştüm.
Etkileyici
ölçüde kontrollü.
Her
türlü agresif soruyu karşılayabilecek kadar sakin.
Dengeli.
Tutarlı.
Güçlü
bir lider.
*
O
görüşmemizin üzerinden 3.5 yıl geçtikten sonra bu hafta Washington’da yeniden
bir araya geldiğimizde ise çok şey değişmişti.
Önce
2014 cumhurbaşkanlığı, sonra 7 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarılardan
sonra iş haklı olarak daha organize bir geziye dönüşmüştü bir defa.
Ancak
mesele, yerleşik bir lider haline gelirken, bu sefer sadece basın toplantısı
için tutulmuş, kentteki Hilton’lardan birinin konferans salonunda bir araya
geldiğimizde, Demirtaş bende daha farklı bir izlenim bıraktı.
Hayır
hayır, elleri halen manikürlü değil, onu demiyorum.
Sakinliği,
kontrollü hali.
Onlar
da yerinde.
Ama
Demirtaş’ı dinlerken bu sefer ilk kez bana tutarlı gelmedi.
-
Diyelim “Çözüm süreci neden buzdolabında” diye soruluyor.
Bir
yerde bunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Milli Güvenlik
Kurulu’nda alınan bir kararla olduğunu söylüyor.
“Son Türk yurdunun Kürtler tarafından ele
geçirilmesine az kaldı. Dolayısıyla bunu engellememiz lâzım” diye düşünüldüğünü
söylüyor.
7
Haziran seçiminde HDP’nin başarısına işaret ediyor.
Ama
sonra bununla çelişecek bir şekilde Yalçın Akdoğan, Efkan Ala ve Hakan Fidan’ın
Erdoğan’a 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’nı yanlış aktardıklarını,
Erdoğan’ı yanılttıklarını, çözüm sürecinin bu yüzden yürümediğini savunuyor.
-
Yine aynı savrulmayla başka bir yerde bunun 180 derece zıttını savunup
Erdoğan’ın Dolmabahçe’de oturulacak koltuk düzenine kadar bütün detaylara hâkim
olduğunu söylüyor.
Sonra
da benzer bir kafa karışıklığı içinde Abdullah Öcalan’ın Dolmabahçe’den sonra
İmralı Adası’nda başlatılacak gözlemci huzurundaki müzakerelerin ilk
toplantısında silahsızlanma çağrısı yapacakken Erdoğan’ın bu çağrının
Dolmabahçe’de yapıldığını zannettiğini anlatıyor.
*
NİYE
bu sefer böyle oldu diye çok düşündüm.
Ve
açıklamalarına, temaslarına baktığımda da şuna karar verdim: Demirtaş aslında
Washington’a Türkiye’yi değil Suriye’yi konuşmaya gelmişti.
Bu
yüzden de aklı Türkiye’de değil, Suriye’deydi. Nitekim Amerikan Yönetimi
tarafından da buna göre karşılanmıştı.
Üst
düzey ağırlandı.
Mesela
2013’te Kemal Kılıçdaroğlu geldiğinde, anamuhalefet lideri olduğu halde yönetim
nezdinde en yüksek Beyaz Saray’daki Avrupa Direktörüyle görüşebilmişti.
Demirtaş
ise Amerikan Dışişleri’nin 2 numarasıyla buluştu.
Ancak
daha çarpıcı olan, Demirtaş’ın Beyaz Saray’daki toplantısı
Kılıçdaroğlu’nunkinin seviyesinde gerçekleşirken muhatap farklıydı.
Kılıçdaroğlu,
dönemin Türkiye’ye bakan direktörüyle buluştu.
Demirtaş
ise şimdi Türkiye’den sorumlu Charles Kupchan’la değil Ortadoğu Direktörü Rob
Malley ile bir araya geldi.
*
AĞIRLIK
verdiği mesajlar da buna göre oldu Demirtaş’ın.
Washington’daki
Kürtlerle bir araya geldiğinde de, Amerikan Yönetimi’ne ne dediği sorulduğunda
hep aynı noktaya vurgu yaptı.
Halkların
iradelerine saygı gösterilmesi gerektiği.
İster
bağımsızlık diye düşünün bunu ister özerklik.Ama Demirtaş bu açıdan
Washington’a gelip yönetimi bağımsızlığa ikna etmeye çalışan Mesut Barzani
gibiydi.
Yönetime
yönelik sarf ettiği “Amerika’nın bölgeye yaklaşımının emperyalist” olduğu,
“Washington’ın Kürtlere bakışının taktiksel olduğu” gibi sözlerin altında yatan
hayalkırıklığı da, bundandı.
Barzani
gibi Suriyeli Kürtler için aracılık eden Demirtaş’a da bu konuda olumlu bir
sinyal verilmemiş olması.
*
SURİYE
artık bölündü.
Türkiye
de Rus uçağını düşürdüğü gün bana kalırsa artık bu oyunun dışına çıktı.
IŞİD’in
kontrol ettiği sınıra örülen duvar bu açıdan aynı zamanda son derece
semboliktir.
Defteri
kapatmak gibi düşünün.
Musul
yakınlarında, artık hiçbir etkinliği kalmamış Sünni aile Nuceyfilerin
adamlarına silahsız eğitim için uzun süredir bölgede bulunan Türk askerlerinin
rutin bir görev değişimini Ankara’nın alayıvala ile sunup gövde gösterisi
yapmaya çalışmasının altında yatan da, Suriye’de oluşan bu katı gerçeği
gölgeleme çabası.
İşte
bu yüzden...
Şimdi
haritalar yeniden çizilirken herkes pozisyon alıyor.
Türkiye’deki
Kürt hareketi de buna odaklanıyor.
Demirtaş,
Washington’a o yüzden geldi.
Tolga TANIŞ / 06.12.2015 Pazar / Hürriyet