9 Aralık 2015 Çarşamba

Fransa ektiğini biçiyor

"Mali’de gerçekleştirilen son rehin eylemi, insanlık katili emperyalizmin terörü kullanarak sömürüsünü sürme yollarını bırakmamasından kaynaklanıyor."


Mali’de gerçekleştirilen son rehin eylemi, insanlık katili emperyalizmin terörü kullanarak sömürüsünü sürme yollarını bırakmamasından kaynaklanıyor. Daha önce kendi ordu güçleriyle işgal ettiği yoksul ülkeleri bu kez taşeronlaştırdığı terör örgütlerine devretmiş görünüyor. Bu ilk olarak Afganistan’da Taliban’la başlayıp, sonunda Suriye’ye kadar uzandı. Afrika kıtası da bu ABD ve Batı emperyalist güçleri tarafından yine taşeron El Kaide, IŞİD, Boko Haram’ın türevleri örgütler eliyle yürütülüyor. Mali’deki terör örgütü, 170 kişiyi rehin alarak Fransa’daki eylemin devamını sağlamaya çalışıyor. Yaptıkları eylemler, ABD ve hizaya soktuğu yandaşlarının dünya efendiliğini bırakmamak adına teröristleri de müttefik görmeleriyle yürüyor. Suriye’de PKK, PYD, YPG ve ÖSO gibi terör örgütlerini müttefik ilan etmesi daha sıcaklığını koruyor.
MALİ’NİN FRANSA TARAFINDAN İŞGALİ
Mali bundan önce, Tuareg isyancılarının ayaklanması, hükümet güçlerinin müdahalesine neden oldu ve Cumhurbaşkanı Amadou Toure’nin bir darbeyle yıkılması sonucunu doğurdu. Tuaregler, ülkenin kuzeyindeki Kidal, Timbuku ve Gao bölgelerine hakim oldu. Daha sonra başkent Bamako’da bulunan hükümet, hakimiyeti kaybedince, Fransa’yı davet ederek askeri işgale onay verdi. Böylece Fransa, 5 bine yakın askerle işgali gerçekleştirdi ve sözde bağımsızlığını tanıdığı bu ülkeleri yine çizmeleriyle ezmeyi sürdürmeye devam etmiş oldu. Çünkü uranyum zenginlikleri küçücük Mali’ye bırakılmayacak kadar geniş rezervli.
FRANSA’NIN LİBYA’DAKİ CİNAYETLERİ
Fransa, Ortadoğu’da Libya katliamlarında, Kaddafi cinayetinde ön alarak atlayan Sarkozy’den sonra, Suriye çıkmazına fazla hevesli olmadan, Rusya olgusunu da göz ardı etmemeye çalışarak biraz tutuk ve çekingen davranıyordu. Bir anlamda Merkel’in denge politikasını, ABD’ye fazla yaklaşmama stratejisini izlemeyi tercih ediyor, Fransız kamuoyunun sorgulayıcı eleştirilerini dikkate alıyordu. Daha önceki tetikçiliğinden uzak durmayı sürdürüyordu. Mülteci sorununun Avrupa’yı zorlaması, onu da endişelendiriyor ve Afrika’daki sömürgelerini kontrol altında tutmayı sürdürmesi gerektiğine inanarak, ABD’nin hizaya sokma çabalarını kulak ardı ediyordu. İşte tam bu esnada IŞİD terörü devreye girdi ve ardı ardına Paris’te bombalar patladı. Meydana gelen katliam, Fransız halkını şoka soktu. ABD kendi yarattığı IŞİD adlı Frankenştayn’ı, Taliban ve El Kaide gibi yine kendisi yok etme telaşına düştü. Oysa hâlâ Afganistan’da bu canileri ne yok edebiliyor ve ne de yok etmek istiyor. Çünkü yoksul Afgan halkının hem istikrarsızlık içerisinde geri bırakılması sürdürülmeli ve hem de Çin’e giden yolların merkezi tutulmalı ve aynı zamanda da başta, uranyum ve diğer maden zenginliklerinin sömürülmesi terk edilmemeli. Son kuşatma altında tuttuğu Suriye de, aynı ortak kadere mahkum olmuş durumda. Ancak bu kez kullandığı terör argümanları, aletleri işe yaramamış görünüyor. Yarattığı terör örgütlerinin kullanma süresi dolanın yerine daha canisini yaratarak, insanlığın üzerine korku atmosferi geçirse de, terör saldırıları konusunda bağışıklık kazanan Suriye yurtseverlerinin direncini kıramıyor. İşte bütün bu yıkımlar karşısında Fransa halkı, tüm duygusallığı ile ABD’nin kurduğu koalisyon kapanına düşmekten kurtulamadı.
FRANSA’NIN BOYNUNDAKİ İNSANLIK SUÇLARI
1960 yılında bağımsızlığını elde eden Fildişi Sahilleri Cumhuriyet’inde, mevcut devlet başkanı Laurent Gbagbo’yu yıllarca kullandıktan sonra parlamentoda, “Bugüne kadar Fransa için çalıştık, artık biraz da halkımız için çalışalım” demesi ve halkın Fransız emperyalizmine karşı ayaklanması üzerine ülkeyi, zaman yitirmeden işgal ederek, kendi uydusu Alassana Quattara’yı, yapılan seçimlerde Gbagbo’nun kazanmasını hiçe sayarak iktidara oturtuverdi. Gbagbo’ya bağlı güçleri katliama tabi tutarak, ülkeyi kanlı bir iç savaşa sürükledi ve binlerce kişi hayatını kaybetti. İşin garip tarafı, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), eski devlet başkanı Gbagbo’yu seçim sonrası çıkan olaylardan sorumlu tutarak Mart 2015 tarihinde 20 yıla mahkum etti. Fildişili askerler tarafından yerlerde sürüklenerek işkenceye tabi tutulan eşi Simone Gbagbo, yine aynı asılsız suçlamalarla hâlâ yargılanıyor.
FRANSA’NIN AĞINA TAKILAN DİĞER ÜLKELER
Fransa’nın ağına takılan ülkelerden bir diğeri de Nijer. Nijer petrolleri Fransız şirketlerinin iştahını kabartıyordu ve işgal zaman yitirilmeden yapıldı. Tüm gerekçeler aynı: terör. Fransa, Afrika’da Fildişi Sahilleri, Orta Afrika Cumhuriyeti, Togo, Benin, Gine, Mali, Nijer, Senegal, Kamerun, Ekvator Ginesi, Çad, Kongo, Gabon olmak üzere 14’ten fazla ülkeyi sömürmeye devam ediyor. 1960’ta fiili sömürgeciliğin bittiği ilan edilmiş olmasına karşın, açlıkla mücadele eden bu ülkeler, Fransa’ya her yıl sömürge vergisi ödüyor. Bütçelerinin büyük kısmı Fransız Merkez Bankası tarafından gasp ediliyor. Bu durumlara karşı gelen yönetimler türlü tuzaklarla darbeye maruz bırakılmakta, bu darbeler de yine Fransa’nın içerideki paralı işbirlikçi askeri lejyonerleri tarafından gerçekleştiriliyor. Yoksul Afrika’da aydınlanma mücadelesi vermeye kalkan bilim adamları, kökü kazınarak kurutuluyor. Çad’da 1917 yılında 400 bilim adamının toplantı yaptıkları sempozyumda, Fransız askerleri tarafından basılarak katledilmesi Afrika halkının belleklerindeki yerini hâlâ korumakta. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’deki bilim adamları ve tarihe yapılan terörist saldırılar ortada. Aslında bu ülkelerin bağımsızlığı göstermelik ve Batılı şirketlerin çekleri arasına sıkışmış durumda. Fransa, bu ülkelerdeki işgali diğer Batılılara dahi bırakmıyor. Togo ve Ekvator Ginesi’nin önce Almanya sömürgesi iken, 1. Dünya Savaşı’nda Fransa’nın sömürgesi altına girmesi ve Kamerun’un İngiltere’yle birlikte sömürülmesine karşın yine Fransa’ya teslim olması buna kanıt olmakta. Fransa’nın Cezayir’de 132 yıl süren işgali sırasında 1 milyon insanı katletmesi unutulamaz. Bu insanlık cinayetleri Ortadoğu’da soykırıma dönüştü. Bütün bu askeri işgal gerekçeleri, çok kutuplu dünyayı yeniden inşa etmeye çalışan Rusya ve Çin’e karşı bir önlem sayılarak sürdürülüyor. Ortadoğu, Asya ve Afrika’daki çıkardıkları yangınlar sürüyor. Onlar, yakmaya ve öldürmeye devam ediyorlar. Ancak bağışıklık kazanmış yoksul halklara daha ne kadar zarar verebilirler? Onlar ölerek, yanarak okyanuslardan, dağlardan koşarak akın akın emperyalizmin göbeğine doğru yürümeye devam ediyorlar.  
23 Kasım 2015 Pazartesi / Orhan Özkaya / Aydınlık