"Mali’de gerçekleştirilen son rehin eylemi, insanlık katili
emperyalizmin terörü kullanarak sömürüsünü sürme yollarını bırakmamasından
kaynaklanıyor."
Mali’de
gerçekleştirilen son rehin eylemi, insanlık katili emperyalizmin terörü kullanarak sömürüsünü sürme yollarını bırakmamasından
kaynaklanıyor. Daha önce kendi ordu güçleriyle işgal ettiği yoksul ülkeleri bu
kez taşeronlaştırdığı terör örgütlerine devretmiş görünüyor. Bu ilk olarak Afganistan’da Taliban’la başlayıp,
sonunda Suriye’ye kadar uzandı.
Afrika kıtası da bu ABD ve Batı emperyalist güçleri tarafından
yine taşeron El Kaide, IŞİD, Boko Haram’ın türevleri örgütler eliyle yürütülüyor. Mali’deki terör
örgütü, 170 kişiyi rehin alarak Fransa’daki eylemin devamını sağlamaya
çalışıyor. Yaptıkları eylemler, ABD ve hizaya soktuğu yandaşlarının dünya
efendiliğini bırakmamak adına teröristleri de müttefik görmeleriyle yürüyor.
Suriye’de PKK, PYD, YPG ve ÖSO gibi terör örgütlerini müttefik ilan etmesi daha
sıcaklığını koruyor.
MALİ’NİN FRANSA TARAFINDAN İŞGALİ
Mali bundan
önce, Tuareg isyancılarının
ayaklanması, hükümet güçlerinin müdahalesine neden oldu ve Cumhurbaşkanı Amadou Toure’nin bir
darbeyle yıkılması sonucunu doğurdu. Tuaregler,
ülkenin kuzeyindeki Kidal, Timbuku ve Gao bölgelerine hakim oldu. Daha sonra başkent Bamako’da bulunan hükümet,
hakimiyeti kaybedince, Fransa’yı davet ederek askeri işgale onay verdi. Böylece Fransa, 5 bine yakın askerle işgali
gerçekleştirdi ve sözde bağımsızlığını tanıdığı bu ülkeleri yine çizmeleriyle
ezmeyi sürdürmeye devam etmiş oldu. Çünkü
uranyum zenginlikleri küçücük Mali’ye bırakılmayacak kadar geniş rezervli.
FRANSA’NIN LİBYA’DAKİ CİNAYETLERİ
Fransa, Ortadoğu’da Libya katliamlarında, Kaddafi
cinayetinde ön alarak atlayan Sarkozy’den sonra, Suriye çıkmazına fazla hevesli
olmadan, Rusya olgusunu da göz ardı etmemeye çalışarak biraz tutuk ve çekingen
davranıyordu. Bir anlamda Merkel’in denge politikasını, ABD’ye fazla yaklaşmama
stratejisini izlemeyi tercih ediyor, Fransız kamuoyunun sorgulayıcı
eleştirilerini dikkate alıyordu. Daha önceki tetikçiliğinden uzak durmayı
sürdürüyordu. Mülteci sorununun Avrupa’yı zorlaması, onu da
endişelendiriyor ve Afrika’daki sömürgelerini kontrol altında tutmayı
sürdürmesi gerektiğine inanarak, ABD’nin hizaya sokma çabalarını kulak ardı
ediyordu. İşte tam bu esnada IŞİD terörü devreye girdi ve ardı ardına Paris’te
bombalar patladı. Meydana gelen katliam, Fransız halkını şoka soktu. ABD kendi
yarattığı IŞİD adlı Frankenştayn’ı, Taliban ve El Kaide gibi yine kendisi yok
etme telaşına düştü. Oysa hâlâ Afganistan’da bu canileri ne yok edebiliyor ve
ne de yok etmek istiyor. Çünkü yoksul
Afgan halkının hem istikrarsızlık içerisinde geri bırakılması sürdürülmeli ve
hem de Çin’e giden yolların merkezi tutulmalı ve aynı zamanda da başta, uranyum ve diğer maden zenginliklerinin
sömürülmesi terk edilmemeli. Son kuşatma altında tuttuğu Suriye de, aynı
ortak kadere mahkum olmuş durumda. Ancak bu kez kullandığı terör argümanları,
aletleri işe yaramamış görünüyor. Yarattığı terör örgütlerinin kullanma süresi
dolanın yerine daha canisini yaratarak, insanlığın üzerine korku atmosferi
geçirse de, terör saldırıları konusunda bağışıklık kazanan Suriye yurtseverlerinin
direncini kıramıyor. İşte bütün bu yıkımlar karşısında Fransa halkı, tüm
duygusallığı ile ABD’nin kurduğu koalisyon kapanına düşmekten kurtulamadı.
FRANSA’NIN BOYNUNDAKİ İNSANLIK SUÇLARI
1960 yılında bağımsızlığını elde eden Fildişi Sahilleri
Cumhuriyet’inde, mevcut devlet başkanı Laurent
Gbagbo’yu yıllarca kullandıktan sonra parlamentoda, “Bugüne kadar Fransa için
çalıştık, artık biraz da halkımız için çalışalım” demesi ve halkın
Fransız emperyalizmine karşı ayaklanması üzerine ülkeyi, zaman yitirmeden işgal
ederek, kendi uydusu Alassana Quattara’yı,
yapılan seçimlerde Gbagbo’nun
kazanmasını hiçe sayarak iktidara oturtuverdi. Gbagbo’ya bağlı güçleri katliama tabi tutarak, ülkeyi kanlı bir iç
savaşa sürükledi ve binlerce kişi hayatını kaybetti. İşin garip tarafı, Uluslararası Ceza
Mahkemesi (UCM), eski devlet başkanı Gbagbo’yu seçim sonrası çıkan olaylardan
sorumlu tutarak Mart 2015 tarihinde 20 yıla mahkum etti. Fildişili askerler
tarafından yerlerde sürüklenerek işkenceye tabi tutulan eşi Simone Gbagbo, yine
aynı asılsız suçlamalarla hâlâ yargılanıyor.
FRANSA’NIN AĞINA TAKILAN DİĞER ÜLKELER
Fransa’nın
ağına takılan ülkelerden bir diğeri de Nijer. Nijer petrolleri
Fransız şirketlerinin iştahını kabartıyordu ve işgal zaman yitirilmeden
yapıldı. Tüm gerekçeler aynı: terör. Fransa,
Afrika’da Fildişi Sahilleri, Orta Afrika Cumhuriyeti, Togo, Benin, Gine, Mali, Nijer, Senegal, Kamerun, Ekvator
Ginesi, Çad, Kongo, Gabon olmak üzere 14’ten
fazla ülkeyi sömürmeye devam ediyor. 1960’ta fiili sömürgeciliğin bittiği ilan
edilmiş olmasına karşın, açlıkla mücadele eden bu ülkeler, Fransa’ya her yıl
sömürge vergisi ödüyor. Bütçelerinin büyük kısmı Fransız Merkez Bankası
tarafından gasp ediliyor. Bu durumlara karşı gelen yönetimler türlü tuzaklarla
darbeye maruz bırakılmakta, bu darbeler de yine Fransa’nın içerideki paralı
işbirlikçi askeri lejyonerleri tarafından gerçekleştiriliyor. Yoksul Afrika’da
aydınlanma mücadelesi vermeye kalkan bilim adamları, kökü kazınarak
kurutuluyor. Çad’da 1917 yılında 400 bilim adamının toplantı yaptıkları
sempozyumda, Fransız askerleri tarafından basılarak katledilmesi Afrika
halkının belleklerindeki yerini hâlâ korumakta. Afganistan, Irak, Libya ve
Suriye’deki bilim adamları ve tarihe yapılan terörist saldırılar ortada.
Aslında bu ülkelerin bağımsızlığı göstermelik ve Batılı şirketlerin çekleri
arasına sıkışmış durumda. Fransa, bu ülkelerdeki işgali diğer Batılılara dahi
bırakmıyor. Togo ve Ekvator Ginesi’nin önce Almanya sömürgesi iken, 1. Dünya
Savaşı’nda Fransa’nın sömürgesi altına girmesi ve Kamerun’un İngiltere’yle
birlikte sömürülmesine karşın yine Fransa’ya teslim olması buna kanıt olmakta.
Fransa’nın Cezayir’de 132 yıl süren işgali sırasında 1 milyon insanı katletmesi
unutulamaz. Bu insanlık cinayetleri Ortadoğu’da soykırıma dönüştü. Bütün bu
askeri işgal gerekçeleri, çok kutuplu dünyayı yeniden inşa etmeye çalışan Rusya
ve Çin’e karşı bir önlem sayılarak sürdürülüyor. Ortadoğu, Asya ve Afrika’daki
çıkardıkları yangınlar sürüyor. Onlar, yakmaya ve öldürmeye devam ediyorlar.
Ancak bağışıklık kazanmış yoksul halklara daha ne kadar zarar verebilirler?
Onlar ölerek, yanarak okyanuslardan, dağlardan koşarak akın akın emperyalizmin
göbeğine doğru yürümeye devam ediyorlar.
23 Kasım 2015 Pazartesi / Orhan Özkaya / Aydınlık