ABD’nin
müteffikleri Ürdün ve Suudi Arabistan’ın yanısıra NATO üyesi Türkiye’den de destek
alan yüksek yoğunluktaki derli toplu El Kaide güçleri, Suriye ordusunun aynı
zamanda her tarafta savunma yapma zorunda olmasından kaynaklanan zayıf
yayılımından da yararlanarak, birçok cephede saldırılarda bulunmaktadır. Batı’nın
Suriye’ye karşı 2011’de başlattığı “vekalet savaşları”nın başlangıç
evreleriyle karşılaştırıldığında, taktiksel ve stratejik kazanımlar alt
seviyededir. Ancak Batı medyası, özellikle, hem Suriye’ye dışarıdan yapılan
desteği, hem de Suriye içindeki direnci kırmak için histeriyi körüklemektedir.
Suriye halkını, yönetimini
ve silahlı kuvvetlerini alt etmeye yönelik bu yeni girişimler birçok sarsıcı
ifşaatı da beraberinde getirmektedir. Daha önce, deneyimli ve ödüllü
gazeteciler Suriye’de yaklaşmakta olan çatışmayı önceden haber vermişlerdi. ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in, önce
Suriye’yi daha sonra İran’ı çökertmek için nasıl açıkça El Kaide’yi bir vekalet
gücü olarak kullanmayı planladıkları ve nasıl dehşet verici bir mezhep
savaşının ortaya çıkarılacağı konusunda uyarılarda bulunmuşlardı. Suriye ve
Hizbullah yeterince güçsüzleştirildikten sonra, doğrudan İran’ın
hedeflenmesini, bu amaçla “terörizm”in
kullanılmasını ve savaşın kışkırtılmasını savunan imzalı ve tarihli metinler
mevcuttur.
Gerçekten de; şu anda
elimizde, “Suriye muhalefeti” denilenin El Kaide olduğunu, “İslam Devleti”
(ISIS) denilenin de buna dahil olduğunu ve bu muhalefetin destekçilerinin
(Batı, Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar) Irak ve doğu Suriye’de, şu
anda ISIS’ın belirgin olarak yerleşmiş olduğu yerlerde güvenli bölgeler
oluşturmaya çalıştığını, şüpheye yer bırakmayacak şekilde teyid eden ABD Savunma Bakanlığı’na ait bir belge
mevcut.
Amerika
IŞİD’in Arkasında
Batı medyası ve Batı siyasi
düşünce kuruluşlarının son zamanlarda ürettiği haritalara bakıldığında, El
Kaide/IŞİD’in NATO ve ABD müttefik topraklarının dışında toplandığı, iki
güvenli bölgede mevzilendiği, Suriye yönetimi ve İran’ın her ikisini de hedef
aldığı açıkça görülmektedir.
Batı’nın “ılımlı isyancılar” söylemlerine
karşın, Batı’nın bizzat kendisi bu tür “isyancıların” var olmadığını giderek
artan biçimde kabul etmektedir. Bunun yanı sıra, istikrarı sağlayabilmek için “şüpheli aktörler”le açık olarak çalışmaya başlamanın gerektiğini
de kabul etmektedirler.
Brookings
Enstitüsü’nün, İran yönetimini düşürmek amacıyla terörizm ve
kasıtlı provokasyonları gerekli gören “İran’a Hangi Yol” isimli siyasi belgesinin
imzacılarından olan Michael O’Hanlon, USA Today’de şöyle bir başlıkta yer aldı:
“Michael O’Hanlon: Suriye’de Amerikan çizmelerine ihtiyaç var.”
“Kısa vadede bu strateji,
Suriye’deki muhalif savaşçılarına yönelik eğitim ve donatım programımızda bir
hızlandırmayı gerektiriyor (kiminle çalışmaya istekli olduğumuz konusunda belki
biraz daha az tutucu bir yaklaşımı da içerecek şekilde). Çoğu Suriyeli ılımlı
bizi beklemekten yoruldu ya da onlara yardımdaki gecikmelerimiz ortada olduğuna
göre, çoktan öldüler. Bu nedenle, işleri başlatmak için bazı şüpheli aktörlerle
birlikte çalışmaya tahammül etmek zorunda kalabiliriz.”
“Şüpheli bazı aktörlerle
çalışmak” demek, O’Hanlon ve ABD politika yapıcılarının El Kaide’yi
de içine alacak şekilde teröristlere aleni olarak malzeme desteği sağlamayı tasarlamanın ifade yoludur; Onlar
bunları başından beri el altından yaparken, Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh 2007 gibi
erken bir tarihte makalesinde uyarılarda bulunuyordu: “Yönünü değiştirme: Yönetimin
yeni politikası terörizme karşı savaşta düşmanlarımızdan yararlanmak mı?”
Makalede bu durum açıkça vurgulanarak ifade edilmiştir:
“Ağırlıklı olarak Şii olan İran’ın kuyusunu kazmak için, Bush yönetimi
Ortadoğu’daki öncelikleri yeniden şekillendirme kararı aldı. Lübnan’da, İran’ın
desteklediği Şii organizasyonu Hizbullah’ı zayıflatmaya yönelik gizli
operasyonlarda Yönetim Sünni olan Suudi Arabistan ile işbirliği yaptı. ABD,
İran ve müttefiki Suriye’yi hedef alan gizli operasyonlara da iştirak etti. Bu
faaliyetlerin ikincil ürünü, militan bir İslami görüşü benimsemiş, Amerika’ya düşman ve El-Kaide’ye sempati
duyan Sünni aşırı grupların desteklenmesi olmuştur.”
Eğer Suriye karmaşasını ve El-Kaide’li teröristlere Batı desteğini, bu
olaylar yayılmadan yıllar önce aynen öngören Pulitzer ödüllü gazeteciler ve
El-Kaide ile çalışmaya şu an açıkca istekli olduklarını kabul eden ABD politika
yapıcılar yeterince ikna edici değil ise, belki Savunma Bakanlığı’nın imzalı ve
tarihli bir belgesi yeterli olur.
Savunma Bakanlığı Belgesi IŞİD için
Güvenli Bölge Oluşturma Planını İtiraf Ediyor
Yönetimde “şeffaflık” arayışında olan ABD merkezli bir
vakıf olan “Hukuki İzlem”,
Suriye’deki karmaşanın durumunu ve arka planını ayrıntılandıran 2012 tarihli 7 sayfalık bir belge yayımladı. Belge, Müslüman Kardeşler’in ve El-Kaide’nin
“muhalefet”in temelini oluşturduğunu itiraf etmektedir. Ardından şunu da vurgulamaktadır:
Mevcut
olayların vekalet savaşı biçiminde gelişimi: Rusya, Çin ve İran’ın desteğiyle,
rejim kıyı bölgeleri boyunca (Tartus ve Latakia) etki alanlarını kontrol
altında tutmaktadır ve Suriye’de başlıca ulaşım yolu olarak nitelendirilen Homs
(Humus)’u şiddetle savunmaktadır. Öte yandan, muhalefet güçleri Türk sınırına
komşu bölgelerin yanı sıra batı Irak eyaletlerine (Musul ve Anbar) bitişik doğu
bölgelerini (Hasaka-Hasiçi ve Der Zor- Deyrizor) kontrol etmeye
çalışmaktadırlar. Batı ülkeleri, Körfez Devletleri ve Türkiye bu güçleri
desteklemektedir. Belge, ayrıca teröristlerin Suriye’ye Irak’tan girdiklerini
ve birisinin bu duruma açıkça bir “istila” demek yerine bir “sivil savaş” demesinin
zor olduğunu kabul etmektedir.
Belge şunları da vurgulayarak ilave etmektedir:
Muhalefet
güçleri, Irak sınır halkının sempatisinden de yararlanarak, Irak topraklarını,
güçleri için bir güvenli bölge olarak kullanmaya çalışacak, bu arada Suriye’li mültecilerin
barınma ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra yeni savaşçıların sağlanmasına ve
onların Irak tarafında eğitimine gayret edilecek.
Koşullar ortaya çıktığında, doğu Suriye’de (Hasaka ve
Der Zor) ilan edilmiş veya edilmemiş bir Selefi eyalet kurulması olasılığı
mevcuttur ve bu tam olarak, Şii genişlemesinin (Irak ve İran) stratejik
derinliği olarak düşünülen Suriye rejiminin yanlızlaştırılması için muhalefeti
destekleyen güçlerin istediği şeydir.
Savunma Bakanlığı Belgesi’nin 2012’de söz konusu ettiği, “Selefi eyalet” tabii ki şimdilerde “İslami Devlet” olarak biliniyor. Savunma Bakanlığı Belgesi o
zamanlar açıkça, muhalefetin yabancı sponsorlarının böyle bir eyalet oluşumunu
desteklediklerini ve İran-Irak-Suriye-Lübnan’ın birleşik güçleriyle savaşma
kapasitesine sahip bir askeri örgüt olarak desteklenen IŞİD’in, Suriye ve
Irak’taki çok geniş alanlarda tutunabilmesinin sürdürülebilmesi için böyle bir
desteği arkasına almış olmasının gerekliliğini itiraf etmiştir. Gerçekten de, Savunma
Bakanlığı Belgesi’nin bu
belgedeki itirafları IŞİD’in bölgedeki faaliyetlerini nasıl sürdürebildiğini
tam olarak açıklamaktadır (bu çabaları destekleyen Batı ülkeleri, Körfez
Devletleri ve Türkiye ile birlikte).
ABD’nin “İslam Devleti’ne karşı savaş”
hikayeleri, açıkça, bu itiraf edilmiş ve
belgelenmiş gizli planın üzerine örtmek anlamına gelmektedir ve ABD birlikleri için, Suriye ordu ve
hükümetini resmen dağıtmaya başlayabilene dek, Suriye hava sahasını ve
topraklarını adım adım ihlal etmek için bir araç işlevi görmektedir.
Ödün Verme ve Uzlaşma Seçenek Değildir
Suriye
savaşı, sınırlı amaçlara sahip yerel bir çatışma değildir. Bir sonraki adımda İran’ın tahribedilmesini
amaçlayan daha geniş bir gündemin sadece bir safhasıdır, daha sonra Rusya ve
Çin’e yönelinecektir. Suriye
operasyonu ile beraber Batı, Doğu Avrupa-Orta Asya boyunca bir istikrarsızlık
yayı oluşturmaya ve Çin’i Güneydoğu Asya’da tam olarak kuşatmaya teşebbüs
etmiştir. Bu, 4.nesil savaş yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen bir “Dünya
Savaşı” anlamına gelmektedir. Bununla
birlikte, Batı, planlarında daha kolayca bir gelişim sağlayabileceği geçici
ödün verme ve uzlaşma girişimlerinde bulunmaktadır. İran’ın kapısının önünde
bir vekalet savaşını sürdürürken, kendisini onunla müzakere ediyor gibi
göstermesi bunun önemli bir örneğidir.
Birleşik Devletler ve Avrupa’yı gasp
eden kurumsal finanscılar, kendi
saflarında olup da hegemonik tutkularına karşı çıkanların yanı sıra, esasen pençelerinde
olmayan tüm topraklarda savaş ilan etmişlerdir.
Şimdi Suriye’de açık olarak gözler önüne serilmekte
olan iğrenç komplo, Suriye’nin, ABD’nin on yıldır onlarla savaştığını iddia
ettikten sonra alenen desteklediği teröristlerin elinde uğradığı tahribata bakıldığında,
direnmeye karşı kayıtsız kalındığında ya da başarısız olunduğunda bu özel
çıkarlar yörüngesine girmiş tüm diğer ülkelerde yıkıma neden olacağının
habercisidir. Şu an için, bu komplonun ortaya çıkardığı kaosa yakalanmamış olan
ülkeler, zamanlarını akıllıca kullanmalı ve direnmeye yönelik uygun önlemler
ortaya koymalıdırlar. Suriye’de yapılanları dikkatlice incelemeli, Suriye
hükümeti ve silahlı kuvvetlerinin direnme mücadelesindeki hataları ve
başarılarından dersler çıkarmalıdırlar.
Batı’nın küresel saldırganlığına karşı bir ağırlık
oluşturan diğer güçleri desteklemekten daha önemlisi, bu özel çıkarların
üzerine inşa edildiği ve sürekli olarak bağlı kılındığı tüketici temelin
tanımlanmasıdır. Ulusal ve bölgesel seçenekler yaratılarak, bu küresel öldürücü
salgın hastalığın yayıldığı bataklıklar yavaşça, ancak kalıcı olarak kurutulabilir.
Tony Cartalucci / 25.05.2015 / New
Eastern Outlook
Tony Cartalucci, Bangkok,Tayland’da
yerleşik jeopolitikal araştırmacı ve yazar; özellikle “New Eastern
Outlook” isimli online dergide yazmaktadır.