16 Aralık 2015 Çarşamba

Tony Cartalucci: "Washington, Suriye’de 'Şüpheli Aktörler'i Desteklediğini Kabul Ediyor"

ABD’nin müteffikleri Ürdün ve Suudi Arabistan’ın yanısıra NATO üyesi Türkiye’den de destek alan yüksek yoğunluktaki derli toplu El Kaide güçleri, Suriye ordusunun aynı zamanda her tarafta savunma yapma zorunda olmasından kaynaklanan zayıf yayılımından da yararlanarak, birçok cephede saldırılarda bulunmaktadır. Batı’nın Suriye’ye karşı 2011’de başlattığı “vekalet savaşları”nın başlangıç evreleriyle karşılaştırıldığında, taktiksel ve stratejik kazanımlar alt seviyededir. Ancak Batı medyası, özellikle, hem Suriye’ye dışarıdan yapılan desteği, hem de Suriye içindeki direnci kırmak için histeriyi körüklemektedir.

Suriye halkını, yönetimini ve silahlı kuvvetlerini alt etmeye yönelik bu yeni girişimler birçok sarsıcı ifşaatı da beraberinde getirmektedir. Daha önce, deneyimli ve ödüllü gazeteciler Suriye’de yaklaşmakta olan çatışmayı önceden haber vermişlerdi.  ABD, Suudi Arabistan ve İsrail’in, önce Suriye’yi daha sonra İran’ı çökertmek için nasıl açıkça El Kaide’yi bir vekalet gücü olarak kullanmayı planladıkları ve nasıl dehşet verici bir mezhep savaşının ortaya çıkarılacağı konusunda uyarılarda bulunmuşlardı. Suriye ve Hizbullah yeterince güçsüzleştirildikten sonra, doğrudan İran’ın hedeflenmesini, bu amaçla  “terörizm”in kullanılmasını ve savaşın kışkırtılmasını savunan imzalı ve tarihli metinler mevcuttur.

Gerçekten de; şu anda elimizde, “Suriye muhalefeti” denilenin El Kaide olduğunu, “İslam Devleti” (ISIS) denilenin de buna dahil olduğunu ve bu muhalefetin destekçilerinin (Batı, Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Katar) Irak ve doğu Suriye’de, şu anda ISIS’ın belirgin olarak yerleşmiş olduğu yerlerde güvenli bölgeler oluşturmaya çalıştığını, şüpheye yer bırakmayacak şekilde teyid eden ABD Savunma Bakanlığı’na ait bir belge mevcut.

Amerika IŞİD’in Arkasında
Batı medyası ve Batı siyasi düşünce kuruluşlarının son zamanlarda ürettiği haritalara bakıldığında, El Kaide/IŞİD’in NATO ve ABD müttefik topraklarının dışında toplandığı, iki güvenli bölgede mevzilendiği, Suriye yönetimi ve İran’ın her ikisini de hedef aldığı açıkça görülmektedir.

Batı’nın “ılımlı isyancılar” söylemlerine karşın, Batı’nın bizzat kendisi bu tür “isyancıların” var olmadığını giderek artan biçimde kabul etmektedir. Bunun yanı sıra, istikrarı sağlayabilmek için “şüpheli aktörler”le  açık olarak çalışmaya başlamanın gerektiğini de kabul etmektedirler.

Brookings Enstitüsü’nün, İran yönetimini düşürmek amacıyla terörizm ve kasıtlı provokasyonları gerekli gören  “İran’a Hangi Yol” isimli siyasi belgesinin imzacılarından olan Michael O’Hanlon, USA Today’de şöyle bir başlıkta yer aldı:

   “Michael O’Hanlon: Suriye’de Amerikan çizmelerine ihtiyaç var.”
 “Kısa vadede bu strateji, Suriye’deki muhalif savaşçılarına yönelik eğitim ve donatım programımızda bir hızlandırmayı gerektiriyor (kiminle çalışmaya istekli olduğumuz konusunda belki biraz daha az tutucu bir yaklaşımı da içerecek şekilde). Çoğu Suriyeli ılımlı bizi beklemekten yoruldu ya da onlara yardımdaki gecikmelerimiz ortada olduğuna göre, çoktan öldüler. Bu nedenle, işleri başlatmak için bazı şüpheli aktörlerle birlikte çalışmaya tahammül etmek zorunda kalabiliriz.”

“Şüpheli bazı aktörlerle çalışmak” demek, O’Hanlon ve ABD politika yapıcılarının El Kaide’yi de içine alacak şekilde teröristlere aleni olarak malzeme desteği  sağlamayı tasarlamanın ifade yoludur; Onlar bunları başından beri el altından yaparken, Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh 2007 gibi erken bir tarihte makalesinde uyarılarda bulunuyordu: “Yönünü değiştirme: Yönetimin yeni politikası terörizme karşı savaşta düşmanlarımızdan yararlanmak mı?” Makalede bu durum açıkça vurgulanarak ifade edilmiştir:

“Ağırlıklı olarak Şii olan İran’ın kuyusunu kazmak için, Bush yönetimi Ortadoğu’daki öncelikleri yeniden şekillendirme kararı aldı. Lübnan’da, İran’ın desteklediği Şii organizasyonu Hizbullah’ı zayıflatmaya yönelik gizli operasyonlarda Yönetim Sünni olan Suudi Arabistan ile işbirliği yaptı. ABD, İran ve müttefiki Suriye’yi hedef alan gizli operasyonlara da iştirak etti. Bu faaliyetlerin ikincil ürünü, militan bir İslami görüşü benimsemiş,  Amerika’ya düşman ve El-Kaide’ye sempati duyan Sünni aşırı grupların desteklenmesi olmuştur.”

Eğer Suriye karmaşasını ve El-Kaide’li teröristlere Batı desteğini, bu olaylar yayılmadan yıllar önce aynen öngören Pulitzer ödüllü gazeteciler ve El-Kaide ile çalışmaya şu an açıkca istekli olduklarını kabul eden ABD politika yapıcılar yeterince ikna edici değil ise, belki Savunma Bakanlığı’nın imzalı ve tarihli bir belgesi yeterli olur.
Savunma Bakanlığı Belgesi IŞİD için Güvenli Bölge Oluşturma Planını İtiraf Ediyor
Yönetimde “şeffaflık” arayışında olan ABD merkezli bir vakıf olan “Hukuki İzlem”, Suriye’deki karmaşanın durumunu ve arka planını ayrıntılandıran 2012 tarihli 7 sayfalık bir belge yayımladı. Belge, Müslüman Kardeşler’in ve El-Kaide’nin “muhalefet”in temelini oluşturduğunu itiraf etmektedir. Ardından şunu da vurgulamaktadır:
Mevcut olayların vekalet savaşı biçiminde gelişimi: Rusya, Çin ve İran’ın desteğiyle, rejim kıyı bölgeleri boyunca (Tartus ve Latakia) etki alanlarını kontrol altında tutmaktadır ve Suriye’de başlıca ulaşım yolu olarak nitelendirilen Homs (Humus)’u şiddetle savunmaktadır. Öte yandan, muhalefet güçleri Türk sınırına komşu bölgelerin yanı sıra batı Irak eyaletlerine (Musul ve Anbar) bitişik doğu bölgelerini (Hasaka-Hasiçi ve Der Zor- Deyrizor) kontrol etmeye çalışmaktadırlar. Batı ülkeleri, Körfez Devletleri ve Türkiye bu güçleri desteklemektedir. Belge, ayrıca teröristlerin Suriye’ye Irak’tan girdiklerini ve birisinin bu duruma açıkça bir “istila” demek yerine bir “sivil savaş” demesinin zor olduğunu kabul etmektedir.
Belge şunları da vurgulayarak ilave etmektedir:
Muhalefet güçleri, Irak sınır halkının sempatisinden de yararlanarak, Irak topraklarını, güçleri için bir güvenli bölge olarak kullanmaya çalışacak, bu arada Suriye’li mültecilerin barınma ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra yeni savaşçıların sağlanmasına ve onların Irak tarafında eğitimine gayret edilecek.  
Koşullar ortaya çıktığında, doğu Suriye’de (Hasaka ve Der Zor) ilan edilmiş veya edilmemiş bir Selefi eyalet kurulması olasılığı mevcuttur ve bu tam olarak, Şii genişlemesinin (Irak ve İran) stratejik derinliği olarak düşünülen Suriye rejiminin yanlızlaştırılması için muhalefeti destekleyen güçlerin istediği şeydir.
Savunma Bakanlığı Belgesi’nin 2012’de söz konusu ettiği, “Selefi eyalet” tabii ki şimdilerde “İslami Devlet” olarak biliniyor. Savunma Bakanlığı Belgesi o zamanlar açıkça, muhalefetin yabancı sponsorlarının böyle bir eyalet oluşumunu desteklediklerini ve İran-Irak-Suriye-Lübnan’ın birleşik güçleriyle savaşma kapasitesine sahip bir askeri örgüt olarak desteklenen IŞİD’in, Suriye ve Irak’taki çok geniş alanlarda tutunabilmesinin sürdürülebilmesi için böyle bir desteği arkasına almış olmasının gerekliliğini itiraf etmiştir. Gerçekten de, Savunma Bakanlığı Belgesi’nin bu belgedeki itirafları IŞİD’in bölgedeki faaliyetlerini nasıl sürdürebildiğini tam olarak açıklamaktadır (bu çabaları destekleyen Batı ülkeleri, Körfez Devletleri ve Türkiye ile birlikte).
ABD’nin “İslam Devleti’ne karşı savaş” hikayeleri, açıkça, bu itiraf edilmiş ve belgelenmiş gizli planın üzerine örtmek anlamına gelmektedir  ve ABD birlikleri için, Suriye ordu ve hükümetini resmen dağıtmaya başlayabilene dek, Suriye hava sahasını ve topraklarını adım adım ihlal etmek için bir araç işlevi görmektedir.
Ödün Verme ve Uzlaşma Seçenek Değildir
Suriye savaşı, sınırlı amaçlara sahip yerel bir çatışma değildir. Bir sonraki adımda İran’ın tahribedilmesini amaçlayan daha geniş bir gündemin sadece bir safhasıdır, daha sonra Rusya ve Çin’e yönelinecektir. Suriye operasyonu ile beraber Batı, Doğu Avrupa-Orta Asya boyunca bir istikrarsızlık yayı oluşturmaya ve Çin’i Güneydoğu Asya’da tam olarak kuşatmaya teşebbüs etmiştir. Bu, 4.nesil savaş yöntemleri kullanılarak gerçekleştirilen bir “Dünya Savaşı” anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, Batı, planlarında daha kolayca bir gelişim sağlayabileceği geçici ödün verme ve uzlaşma girişimlerinde bulunmaktadır. İran’ın kapısının önünde bir vekalet savaşını sürdürürken, kendisini onunla müzakere ediyor gibi göstermesi bunun önemli bir örneğidir.
Birleşik Devletler ve Avrupa’yı gasp eden kurumsal finanscılar, kendi saflarında olup da hegemonik tutkularına  karşı çıkanların yanı sıra, esasen pençelerinde olmayan tüm topraklarda savaş ilan etmişlerdir.
Şimdi Suriye’de açık olarak gözler önüne serilmekte olan iğrenç komplo, Suriye’nin, ABD’nin on yıldır onlarla savaştığını iddia ettikten sonra alenen desteklediği teröristlerin elinde uğradığı tahribata bakıldığında, direnmeye karşı kayıtsız kalındığında ya da başarısız olunduğunda bu özel çıkarlar yörüngesine girmiş tüm diğer ülkelerde yıkıma neden olacağının habercisidir. Şu an için, bu komplonun ortaya çıkardığı kaosa yakalanmamış olan ülkeler, zamanlarını akıllıca kullanmalı ve direnmeye yönelik uygun önlemler ortaya koymalıdırlar. Suriye’de yapılanları dikkatlice incelemeli, Suriye hükümeti ve silahlı kuvvetlerinin direnme mücadelesindeki hataları ve başarılarından dersler çıkarmalıdırlar.    
Batı’nın küresel saldırganlığına karşı bir ağırlık oluşturan diğer güçleri desteklemekten daha önemlisi, bu özel çıkarların üzerine inşa edildiği ve sürekli olarak bağlı kılındığı tüketici temelin tanımlanmasıdır. Ulusal ve bölgesel seçenekler yaratılarak, bu küresel öldürücü salgın hastalığın yayıldığı bataklıklar yavaşça, ancak kalıcı olarak kurutulabilir.
Tony Cartalucci / 25.05.2015 / New Eastern Outlook


Tony Cartalucci,  Bangkok,Tayland’da yerleşik jeopolitikal araştırmacı ve yazar; özellikle  “New Eastern Outlook” isimli online dergide yazmaktadır.