O korku ve kaos militanları, kapkara kıyafetleri ve satırlarıyla ortaya çıktığında adlarını bile kimse bilmiyordu...
Şeriat bayraklarıyla bir anda sahneye çıkan uzun saçlı ve sakallı militanları “El Kaideci” diye adlandıranlar da az değildi... Çünkü daha üç yıl öncesine kadar o gizemli şiddet grubunun emaresi bile okunmuyordu!..
Abartılı gibi olmasın ama sanki o dehşet ordusunun üyeleri bir laboratuvarda üretilmişçesine aniden ortaya çıktılar ve tüm dünyada korku uyandıracak kadar insanlık dışı eylemlere giriştiler... Hem de acımasızca ve pervasızca...
İşte bu kan donduran süreçte, sokaklarda kafa kestiler, insanları kafeslerin içinde havuzlara atarak boğdular, kurbanları canlı olarak yüksek binalardan attılar ve yüzlerce Suriye askerini çöllerde topluca kurşuna dizdiler...
Ve o bağnaz teröristler, insanlık tarihinin en acımasız işkence yöntemlerini bile aratırcasına, kurbanlarını bazen roketlerle katlettiler, bazen de üzerlerinden tankla geçecek kadar vahşileştiler...
“Kim onlar” demeyin... Tabii ki IŞİD... Hani, kanlı eylemlerinin başındayken ve henüz “devlet” diye gösterilecek bir metrekare toprağı bile olmadan “Irak-Şam İslam Devleti” diye tanımlanan El Kaide kafasındaki şeriatçı örgütü var ya, işte o!..
Dehşetin asıl misyonu!..
Aniden ortaya çıkması ve şoke edici biçimde büyüyerek koca Ortadoğu coğrafyasına egemen olmaya başlaması nedeniyle IŞİD’in bir “ABD projesi” olduğunu düşünenlerin sayısı giderek artıyor...
Yani onların da, Rus-Afgan savaşında, ABD’nin desteğiyle ortaya çıkan El Kaideciler gibi Washington tarafından kumanda edildiğini düşünenlerin oranı hiç de az değil...
IŞİD, güvenilir bir kaynaktan güç almamış olsaydı, daha kimse adını bile bilmeden terör tehdidiyle Irak’ta yayılmaya başlayarak, koca Musul’u ele geçirebilir miydi acaba?..
Ve öyle olmasaydı; IŞİD, vatanları işgal altındaki savunmasız insanları kırbaç ve satırla hizaya getirerek, üç yıl içinde Suriye’nin de neredeyse yarısına hükmedebilir miydi?..
IŞİD’in, dünyanın en donanımlı askeri stratejilerini bile alt üst eden şaşırtıcı örgütlenme, silahlanma, saldırma, işgal etme ve hızla yayılma devinimi toplumları sarsmaya devam ediyor...
Selefi grubun varlık gerekçesi ve misyonu hep tartışma yaratacak ama yalnızca güç aldığı dayanağı değil, kimin desteğiyle bu kadar büyüyebildiği ve nasıl olur da bir türlü durdurulamadığı sorusu da yanıt arayacak...
Örgüt kan döktükçe ve dayanağı hep sorgulandıkça da masaya her zaman kanlı “Arap Baharı” tezgahı indirilecek ve insanlık bu tezgahın dişlilerini harekete geçiren mekanizmaya lanet etmeye devam edecek!..
Sınırda coğrafya temizliği!..
Unutmayınız ki, tam da “Arap Baharı” faşizminin uygulamaya sokulduğu kaotik bir dönemde sahneye çıkmaları, IŞİD’e aslında bir “süpürge” görevi verildiği kuşkularına da yol açıyor...
Peki, neden mi “süpürge?..” Nedeni çok basit; “şiddet uygula-korku yarat ve hedef bölgeyi insandan arındır” stratejisi!..
Çünkü ABD-Avrupa tezgahının Ortadoğu’daki yeraltı kaynaklarına hakim olma çabaları sırasında, olası toplumsal direnişi kırmanın en iyi yolu şeriatçı terörü dayatarak insanları coğrafyalarından etmekti... Yani başkalarına yer açma temizliği!..
Şeyh-aşiret yapısının petrolle şahlandığı coğrafyada, özellikle laik çizgideki Irak, Libya ve Suriye gibi ülkelerde korku ve kaos yaratmanın en iyi yolu dehşet uyandırarak kan akıtmak olmalıydı ki, IŞİD tam da böyle bir proje için biçilmiş kaftan olarak piyasaya sürüldü...
İşte bu sırada, örgütün Irak-Şam coğrafyasında bir şeriat devleti kurmaktan çok, Ortadoğu’nun parçalanması ve yeniden şekillenmesi konusunda bir “taşeron” olarak görevlendirildiği iddiası yaygınlaştı...
Çünkü IŞİD’in ürkütücü eylemlerinin Irak ve Suriye gibi ülkelerde, eyaletleri “insansızlaştırma” projesine hizmet ettiği de kısa süre sonra ortaya çıkmaya başladı...
Özellikle Suriye’de, IŞİD nereyi işgal ettiyse oranın demografik yapısı ile yönetim şekli hızla değişti... İnsanların IŞİD şiddetinden kaçması nedeniyle, Türkiye sınırındaki Cizre-Kobani coğrafyasının bugün PKK-PYD denetiminde olması da bunun en çarpıcı kanıtı...
Bir ordu yok edildi!..
Peki, tüm bu verileri niçin mi anımsattık?.. Bu satırlarla IŞİD’in görevinin irdelenmesinin asıl gerekçesi, Rusya-Suriye ittifakının örgütü püskürtmeye başlaması değil...
Türkiye’nin yanı sıra, Fransa’daki terör saldırılarıyla Avrupa’nın IŞİD’e cephe alması da öncelik arz etmiyor... Asıl soru şu, “süpürge” görevi verilen IŞİD de tıpkı El Kaide gibi çöpe atılabilir mi?..
Ortadoğu’daki “Doğal Kararlılık Operasyonu”nun sözcüsü Albay Steve Warren’in, birkaç gün önce ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’nde düzenlediği basın toplantısı sadece bu sorulara yanıt vermiyordu...
Warren’in bilgileri, IŞİD’e karşı son bir yılda sürdürülen operasyonların bilançosunu açıklarken, aynı zamanda dinci terör örgütünün birkaç yıl içinde nasıl büyüdüğünü, askeri donanım açısından nasıl ve neyle yapılandırıldığını da sorgular hale getiriyordu!..
ABD’li komutan, Washington öncülüğündeki uluslararası koalisyon gücünün, 2014’ün Ağustos ayından itibaren Irak ve Suriye’de 8 bin 500 hava saldırısı gerçekleştirdiğini ve IŞİD’e bağlı “23 bin” silahlı militanın öldürüldüğünü açıkladı.
Albayın, “Irak ve Suriye’de 20 ile 30 bin arasında silahlı IŞİD militanı bulunduğunu tahmin ediyoruz” demesi de öldürülen terörist sayısı kadar ürkütücü...
Meselenin özeti şu; ABD koalisyonunun öldürdüklerinden fazla militan halen Ortadoğu’da terör estirmeye devam ediyor... Yani Irak ve Suriye’nin yeniden yapılanmasında adeta “süpürge” görevi verilen IŞİD’i bölgeden süpürmek öyle sanıldığı gibi kolay görünmüyor!..
Bakalım şiddetin “süpürge”sinden daha nerelere ve ne kadar kan sıçrayacak?.. Eminim bu sorunun yanıtını Suriye gafilleri bile uzun süre veremeyecek!..