24 Aralık 2015 Perşembe

Mısır doğumlu Arap Marksist iktisatçı ve teorisyen Prof.Dr.Samir AMİN: "Paris Saldırılarının Sorumlusu ABD"



SAMİR AMİN KİMDİR?


Prof. Dr. Samir Amin 1931 Mısır doğumlu Arap Marksist iktisatçı ve teorisyen... Monthly Review dergisinin yazarlarından. Samir Amin’in bir kısmı Kaynak Yayınları’ndan çıkan 30’u aşkın kitabı var. Amin, 1957-1960 yılları arasında Nasır döneminde, Mısır Ekonomik Yönetimi Kurumu araştırma memuru olarak çalıştı. 1960-1963 yılları arasında Mali Planlama Bakanlığı Başdanışmanı oldu. Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Kalkınma ve Planlama Enstitüsü’nde (IDEP) çalıştı. 1970 yılına kadar Poitiers Üniversitesi, Dakar Üniversitesi ve Paris Vincennes Üniversitesi’nde profesör olarak çalıştı. 1970-1980 yılları arasında IDEP Müdürü oldu. 1980 yılında Dakar’daki Üçüncü Dünya Forumu’nun Başkanı oldu.


Paris saldırılarının sorumlusu ABD


‘GENÇLER GELECEĞİ KARANLIK GÖRÜYOR’

| Paris’teki terör saldırıları bekleniyor muydu? Sorumlusu kim?

Bence bu saldırılar bekleniyordu, en azından beklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki, bir ihtimalle -hatta büyük ihtimalle- bu saldırılar devam edecek... 
Şimdi soru gerçekten de şu: Bu saldırılardan kim sorumlu? Bu tarz sözde cihatçı hareketlerin varlığından kim sorumlu? Bana göre tüm bunların sorumlusu asıl olarak Batılı güçlerdir! 

| Peki, saldırıların sebebi nedir?

İki nedeni olduğunu düşünüyorum, birbiriyle bağlantılı ve birbirinden ayrılamaz sebepler:

Birinci neden, sözde ‘küreselleşmiş neoliberalizmin’ ekonomik ve sosyal felaketler yaratma politikasıdır. Bu politikalar, dünyanın her yerinde; Avrupa’da, Ortadoğu’da ve başka yerlerde sosyal felaketlere yol açmıştır. 

Şimdi bu neoliberal siyasetler; merkezde -yani kapitalist-emperyalist merkezlerde- yani Kuzeybatı Avrupa’da, Fransa’da, Almanya’da güvencesiz yaşama, güvencesiz çalışmaya, kitlesel işsizliğe yol açtı ve gençliğin geleceğe yönelik ufkunu kararttı. 

‘YARATILAN ÇARESİZLİK ORTAMI...’

| Avrupa’daki yabancılar bundan nasıl etkilendi?

Bu şeytani politikaların azınlıklar üzerindeki etkisi çok daha beter oldu, özellikle de göçmen ailelerin çocukları üzerinde... Ve bu göçmenlerin çoğu Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerden geliyor. Ve Avrupa’da 20-30 yıldır yürütülen aşırı gerici siyasetler, göçmenlere yönelik politikalar, işsizlik meselesi, tüm bu meseleler vs. bir çaresizlik ortamı yarattı. Doğal olarak bu tarz örgütlenmeler çekim merkezi olmaya başladı ve her türlü terör eğilimi olan, anarşist yaklaşımı bulunan insanlar bu örgütlere katıldı, adeta silah altına alındı, ayrıca çaresizlik ortamı kendiliğindenci isyanların büyümesine elverişli bir zemin hazırladı.

‘ORTADOĞU’DA HALKÇI İKTİDARLAR DEVRİLDİ’

| Peki, bahsettiğiniz bu Müslüman göçmenlerin aslen geldikleri ülkeler neoliberal düzenden nasıl etkileniyor?

İşte diğer boyutu da tabi Ortadoğu ve diğer ülkeler... Asya’ya, Afrika’ya, Latin Amerika’ya bakacak olursak, -ama ben Ortadoğu’ya odaklanıyorum- neoliberalizmin ekonomik ve sosyal politikaları buralarda, merkezlere kıyasla daha da felaket ve yıkıcı oldu. Bu politikalar devlet gücünün ve devlet gücüyle bağlantılı toplumsal örgütlenmenin tamamen dağılmasına yol açtı. Yani şunu demek istiyorum; Ortadoğu’da Cemal Abdül Nasır, Suriye ve Irak’ta Baas, Cezayir’de Huari Bumedyen tarafından yürütülen milli ve halkçı siyasetler yerine, neoliberal politikalarla aynı hizaya giren yönetimler geldi ve bu maalesef Suriye’de ve tabi Mısır’da da bu şekilde oldu... Tüm bunlar haliyle, siyaset sisteminin güvenirliğini topyekûn kaybetmesine yol açtı. Sistemin normal yollarla değişebilme ihtimaline olan inancın yok olmasına neden oldu. Yalnızca seçim yoluyla değil olağan yollarla... Bu da sözde İslamcı, cihatçı, kökten dinci ve terörist hareketler için bir zemin yarattı. Hem Avrupa’da, hem Ortadoğu’daki temel sebep budur... 

‘FRANSA HÂLÂ EL NUSRA’YI ÖVÜYOR’ 

| Tabii Batılı istihbarat örgütleri de bu zemini kullandı... 

Kesinlikle... Meseleyi, Batılı güçlerin Ortadoğu’da izledikleri jeostratejiyle ilişkilendirmek ve bu çerçevede incelemek lazım. Jeostrateji derken, asıl olarak ABD’yi kastediyorum... Ve tabii Avrupa Birliği’ni, daha doğrusu ABD güdümündeki AB ülkelerini demek istiyorum ve doğal olarak NATO ülkelerini... NATO sonuçta neoliberalizmin askeri elidir ve asla unutmamak lazım, Türkiye de NATO’nun önemli bir üyesidir... İşte bu jeostratejiyle, Ortadoğu ülkelerini yok etmeyi tercih ettiler çünkü başka bir seçenekleri yoktu. Bu ülkeleri tamamen imha etmeye giriştiler, yalnızca devlet aygıtını yok ederek değil, aynı zamanda sosyal dokuyu, toplumsal örgütlenmeyi de yerle bir ederek ilerlediler; etnik köken, dil, din üzerinde oyun oynayarak; Sünni, Şii, Müslüman, Hıristiyan vs. şeklinde sistematik olarak yaptılar bunu! Sistemli biçimde!

Ve sözde İslamcı, cihatçı terörist hareketleri yaratmaya ve bu hareketlerin bölgede bir zemin bulmasını sağlamaya kadar ilerlediler. Özellikle de Irak ve Suriye’de... Bu iki ülkedeki durum Batılı güçlerin jeostratejilerinin doğrudan sonucudur. Ben bu çerçevede IŞİD’in bir istisna olduğunu düşünmüyorum... Diğer sözde cihatçı hareketler, Humus ve Hama’daki Müslüman Kardeşler ya da El Nusra veya diğerleri, hepsi birbirinin aynısı... Hepsi Batılı güçlerin ürünü... Tamamı destek gördü; örneğin birkaç ay önce Laurent Fabius’u duyduk, Fransa Dışişleri Bakanı, El Nusra’nın Suriye’de iyi iş çıkardığını söylüyordu... El Nusra’nın Suriye’de yaptığı şey, IŞİD’in Paris’te yaptığı şeyle bire bir aynı! Yani halka karşı, topluma karşı terör eylemleri, suikastlar, adam öldürmeler...

| Charlie Hebdo saldırısından (7 Ocak 2015) sonra, Fransa Dışişleri Bakanı’nın çıkıp El Nusra gibi cihatçı bir terör örgütünün başarısından söz etmesi, Fransa’da tepki çekmedi mi? Neden böyle bir açıklama yaptı?

Çünkü bölgede asıl ve hatta neredeyse tek düşman olarak Beşar Esad’ı görüyorlar... Bu nedenle terör örgütlerini fiilen desteklediler, hepsini... Suriye ordusuna karşı sürekli devam eden bir savaş yaratılmasaydı, IŞİD asla ve asla Suriye’ye giremezdi ve ülke topraklarının üçte birini, hatta yarısını “fethedemezdi”... Suriye ordusuna karşı Halep’te, Humus’ta, Hama’da ve Türkiye ile olan sınır boyunca hiç durmadan saldırılar düzenlendi, bu sayede IŞİD genişledi... Unutmadan, bunlar Türkiye’nin de Beşar Esad’a karşı bu terör gruplarını desteklemesiyle başarıldı.





‘Herkes Rusya’nın akılcı siyasetine yaklaşıyor’

‘IŞİD, ABD’NİN IRAK İŞGALİNDE KURULDU’

| Neoliberal sistemin milli devletleri parçaladığını ve bu ülkelerdeki toplumsal dokuyu bozduğunu söylediniz. Irak’taki durum nasıl?

Irak’taki durum da aynı. ABD, Irak’taki uygulamaları, planları ve siyasetleri ile buradaki terör oluşumlarından sorumlu. Çünkü sistematik olarak Irak’ın parçalanması ve üç ülkeye, hatta dört bölgeye bölünmesi planını uygulamaya soktular: bir Şii, bir Sünni ve bir Kürt devleti... Sürekli devam eden bir iç savaş yaratabilmek için aşırı dincileri her anlamda, devamlı desteklediler. IŞİD işte bu süreçte kuruldu...

Bunun yanı sıra, Batılı güçlerin en büyük müttefiklerinden biri Körfez ülkeleri olmaya devam etti; Suudi Arabistan, Katar ve diğerleri... Ve bu ülkelerin teröre mali kaynak sağlamak konusunda önemli bir rol oynadıklarını Batılılar biliyorlardı. Bu ülkeler, İslami grupların oluşturulmasında çok büyük parasal destek verdiler, sonrasından da bu gruplar terör eylemleri yapmaya başladı. Finansal kaynak yarattılar ve silahlı birer kuvvet haline gelebilmeleri için kolaylıklar sağladılar. Camilerden oluşan büyük bir ağ oluşturdular ve buna maddi destek sağladılar. Ve bu camilerde İslam öğretilmedi, İslam yerine bu tarz aşırıcı, suç işlemeye yönelik cihatçı fikirler öğretildi. Yaptıkları şey budur ve bunu yapmaya da devam ediyorlar...

‘AKILCI OLAN TEK SİYASET RUSYA’NIN’

| Peki, Avrupa’da gerçekten terörü bitirmek isteyen güçler, Suriye Ordusu ve Rusya’nın attıkları adımlara nasıl bakıyor?

Şimdi zaten bölgedeki tek akılcı siyaset, en başından beri Rusya’nın izlediği yoldur... Tüm diğer politikalar sahneden çekilirken, Rusya’nın, Putin’in politikası kaldı. Putin hakkında ne düşünürseniz düşünün, demokrat olmadığını vs. mesele bunların hiçbirisi değil. Putin, Suriye devletini yok etmenin, cihatçılar için yeni bir üs yaratmak olduğunu kavradı: Libya’dan dersini aldı çünkü!

Avrupalıların ve Amerikalıların Libya’da yaptıkları, yalnızca Muammer Kaddafi’yi bireysel olarak katletmek değil, Libya devletini yıkmaktı, ordusunu imha etmekti, polisini yok etmekti, her şeyini yıkıma uğratmaktı ve özellikle toplumsal dokuyu yıkıma uğratmaktı. Bu şekilde terörist gruplar için eylemlerini sınırsız bir şekilde icra edebilecekleri bir zemin yarattılar ve en son Bamako’da(Mali) yaşanan saldırılar da (20 Kasım 2015) bunun doğrudan sonucudur. Bu nedenle şunu sormamız gerekiyor; şimdi Batılı güçler -özellikle de ABD, Fransa ve İngiltere- en başından beri hata yaptıklarını anlayacaklar mı? Tutumlarını değiştirecekler mi? Ve sözde İslami çözümleri desteklemeyi, bölgedeki ülkeleri yıkmakla uğraşmayı bırakacaklar mı? Tüm bu gereklilikleri kavramaya başlayacaklar mı? O aşamaya kadar gidecekleri konusunda kuşkuluyum. Çünkü Körfez ülkelerine yönelik sürekli dillendirilen, “dostumuz, bizim dostumuz olan Körfez ülkeleri...” benzeri ifadeler, izledikleri stratejilerin bölgede yenilgiye uğradığını kabul etmeye hazır olmadıklarını gösteriyor.

 ‘FRANSA ARTIK RUSYA VE İRAN’A YAKLAŞIYOR’

| Paris’teki saldırılar tam da Antalya’daki G-20 öncesinde düzenlendi. Sizce bu, Suriye’de -belki de Rusya’ya karşı- ABD koalisyonuna katılması için Fransa’ya verilmiş bir tür mesaj mıdır?

Şu an hesapların nasıl olduğunu bilemiyorum ama şu ortada, Batılı güçler, Rusya’nın Suriye’deki eylem çizgisine yaklaşıyor. Obama bile adım attı. Hatta ABD’nin İran’la yaptığı nükleer anlaşmaya ateş püsküren Cumhurbaşkanı Hollande bile adım atıyor. Biliyorsun, Fransa, İsrail ile birlikte ABD-İran anlaşmasına şiddetle karşı çıkıyordu... Ama şimdi öyle görünüyor ki, Paris saldırılarından sonra, Fransa bile -özellikle Suriye meselesinde- Rusya ve İran’ın konumuna yaklaşma zorunluluğu hissediyor.

MALİ SALDIRISI VE SAHİLİSTAN PROJESi

| Paris’ten hemen sonra Mali’de yapılan otel baskınını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu terör saldırısı, Afrika’yı denetim altına almak için ABD-Fransa ve Çin arasında gerçekleşen daha geniş bir mücadelenin yansıması mıdır?

Bu mücadele sürekli devam ediyor. Şimdi, Fransa’daki saldırılardan sonra, güçlü olduklarını gösterecek bir eylem daha yapmak istediler. Mali bölgede zayıf halkadır. Çünkü Libya ve tabii Nijer ile komşu ve ülkenin yarısı, devasa bölümü Sahra çölünde bulunuyor. Ve Avrupalıların Libya’daki eylemleri sonucu, Libya devleti imha edildi ve bu nedenler teröristler Mali ve Nijer’e çok kolay bir şekilde geçiyor. Devlet organizasyonu aynı neoliberal politikalarla zayıflatıldı. Mali de neoliberalizmin geriletici sosyal politikaları nedeniyle sosyal bir felaket haline geldi. Bu nedenle bu tür eylemler için bir zemin var ve bu eylemleri yapmak göreceli olarak kolay.

| Sahraaltı Afrika’da Boko Haram ve El Şebab gibi terör örgütleri yeni mi sayılır?

Boko Haram 10 yıldır var. Mali, Nijer ve Moritanya’daki İslami terör de uzun süredir devam ediyor. Kendilerini açık bir şekilde El Kaide’nin bir kolu olarak tanıtıyorlar.

| Peki, bu saldırılar, ABD’nin ve Fransa’nın Afrika’ya müdahale etmesi için, aynı Irak ve Suriye’deki gibi birer bahane mi yaratıyor?

Tabii ki ama zaten sürekli olarak müdahale ediyorlar, bu yeni bir şey değil.

| Peki, müdahalenin sebebi nedir?

Neoliberal politikaları dayatmak ve desteklemek, sorunları çözmek için müdahale etmiyorlar, toplumları bu sorunlar üzerinden yönetmek için müdahale ediyorlar.

| Peki, müdahale aynı zamanda bu Afrika ülkelerinin yeraltı kaynaklarına yönelik değil mi?

Elbette, tabii ki... “Sahilistan” olarak adlandırılan stratejiye göre, hedef Batı Sahra bölgesinde yeni bir Suudi Arabistan yaratmak. Bunun için, Moritanya’dan, Mali’den, Nijer’den, hatta Cezayir’den toprak koparmaya çalışacaklar.

Şafak TERZİ- 01.12.2015- 02.12.2015 / Aydınlık