9 Aralık 2015 Çarşamba

SAVAŞLAR NASIL ÇIKAR ?

Anton Çehov bir öyküde ya da tiyatro sahnesinde duvara asılı bir silah varsa, anlatının ya da oyunun ilerleyen bölümlerinde o silahın mutlaka patlayacağını yazmıştı. Dünyanın her yerinde, bütün duvarlara birer silah asıldığını görebiliyoruz. Öyle ki Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen bile, askeri birlikleri denetledikten sonra, “Almanya savaşa hazır,” gibi bir laf edebiliyor.

Askeri taktiklerin farklılaştığı Napoleon savaşlarından, yani aşağı yukarı 19. asrın başından bu yana yaşanan büyük savaşlarda taraflar bir masanın başına oturup savaşma niyetlerini ortaya koymamışlar, önce şuraya çıkarma yapacağız, sonra şurayı bombalayacağız şeklinde birer program açıklamamışlardır. Bütün büyük savaşlar ince taktik hamlelerle başlar ve bir noktada satranç masasının devrilmesiyle alevlenir.

KÜÇÜK HAMLELER, BÜYÜK SONUÇLAR

Başlangıçtaki küçük hamleler hep rasyonalize edilir, hatta haklı bulunur. Mesela Almanya 1930’ların ikinci yarısında Polonya’daki Cermen ahalinin eziyet gördüğünü ilan etmeye başlar ya da Ukrayna halkı ansızın AB üyesi olmak ister, birden ortaya çıkan sağ sektör II. Savaş döneminin Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera’nın resimleriyle yürüyüş yapmaya başlar. Mutlaka makul bir sebep vardır. Mesela Ruslar Çeçen/Dağıstanlı katillerden kaygı duyduklarını söyleyerek Lazkiye’ye çıkarma yapıp IŞİD’i bombalamaya başlarlar; AKP ise Suriye’ye soktuğu kendi cihatçı katilleri dayak yerken “Türkmenler katlediliyor!” diye feveran edip Rus uçağını düşürür ya da Saddam’ın elinden “cehennem topu”nu almak, var olmayan kimyasal silah fabrikalarını tahrip etmek gerekir ya da 4 Ağustos 1964 günü Kuzey Vietnam karasularında seyreden Maddox Destroyeri’nin Vietkong tarafından batırıldığı bütün dünyaya ilan edilir, geminin kaptanı John Herrick yara bile almadıklarını telsizle duyurmaya çalışırsa da ne fayda, savaş başlamıştır artık.

NAFİLE SORULAR

Başlangıç olaylarında taraflar daima birbirlerine anlayış gösterirler, bu karşılıklı anlayış geri dönüşü olmayan bir noktaya kadar devam eder; o noktaya gelindiğinde, savaşmak istemeseler bile askeri güçler geri adım atamazlar artık ve bütün “imkân ve kabiliyetler” devreye girer.

Büyük savaşlar böyle çıkar. Bu yüzden, uçağı kim vurdu; acaba ABD ve NATO, parçalansın diye Türkiye’yi ya da devrilsin diye RTE’yi Rusya’nın önüne mi attı, Kerry niye o 98 km’lik Mare-Cerablus hattını Türkiye’yle birlikte tutacaklarını söyledi, uçak sınırı geçti mi, vur emrini kim verdi, Rusya S-400’lerle orada ne yapacak, diye düşünmeniz zihinsel enerji israfıdır. Ayrıntıları asla bilemezsiniz, zaten siz bir durumu anladığınızda oradan bir sonuca atlamanıza vakit kalmadan durum değişmiş olur. Fakat tarih ileride bütün olayları gayet ayrıntılı biçimde yazar, gelecek kuşaklar tıpkı şimdi geçmişe bakan bizler gibi, her şeyi ayan beyan görürler. Önemli olan siyasi bir güç toplayabilmektir.

GENEL VE DOĞRU BAKIŞ

Günümüzün en büyük sorunu her konuda aşırı ve çelişkin bilgiye sahip olma imkânı yüzünden insanın şaşırıp kalmasıdır. Bir de böyle dönemlerin efelenmeleri bol olur, gerçek arada kaynayıp gider.

Bu yüzden genel ve doğru bakış, çok önemlidir.

Marksistler yıllardır kapitalizmin dönemsel krizlerinin paylaşım savaşlarına yol açtığını anlattılar. 2008’de patlak veren iktisadi kriz sanal ekonomilerin reel ekonomilere dönme zorunluluğunu ortaya koyduysa da, direksiyonu kamucu (Keynesyen) politikalara doğru kıramayan ekonomiler başka bir sermaye birikim modeli bulmak için kıvranmaya başladılar. En gelişmiş kapitalist ülkelerin bile büyüme hızı düştü, borçlandırarak insanlara gelirlerinden fazla harcama yaptırma, böylece kârları belirli bir düzeyin üzerinde tutma imkânlarının sonuna gelindi.

Soğuk Savaş’ın ardından dünya emperyalist kapitalist sisteminin en önemli sorunu Asya-Pasifik bölgesindeki iktisadi büyümenin muazzam bir kaynak talebi yaratmış olmasıdır. Batı, hükmettiği kaynakları paylaşmak, teknoloji yarışında Doğu’yla başa baş noktasına gelmek istemiyor. Bu yüzden emperyalizmin bölgemize saldırısını bir tür “önleyici vuruş”, Çin’i arkasına alan Rusya’nın savaşa girmesini de buna gösterilen tepki olarak değerlendirmek gerekir. Şimdilik karşılıklı anlayış gösteriyorlar.

Kapitalizm tarihsel olarak krizlerini savaşlarla çözer. Medeniyetler çatışması, “terörizm” vahşeti gibi balonlar, sürmekte olan savaşın gerçek sebeplerini gizleyen maskelerdir. Bu yüzden savaşa karşı olacaksanız, önce kapitalizme ve bütün işbirlikçileriyle birlikte emperyalizme karşı olacaksınız.

Halkımız I. Savaş’tan Osmanlı geçmişini terk eden laik ve modern bir devletle çıktı; II. Savaş’tan İnönü hükümetlerinin maceracılıktan uzak basiretli politikaları sayesinde kurtuldu. Üçüncüsüne çok kötü iç ve dış koşullarda yakalandığımızı söyleyebiliriz. Bu yüzden, özellikle şu aşamada ancak Mao Zedung’un ünlü sözünü tekrarlamakla yetinebiliriz: “Ya devrim savaşı önler ya da savaş devrime yol açar.”

Yavuz ALOGAN / Aydınlık- 28.11.2015