6 Şubat
1990
tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde, o dönemde gazetenin Washington temsilcisi olan
Ufuk GÜLDEMİR,
Amerika'da bir özel istihbarat servisi gibi çalışan Rand Corporation'un, ABD
yönetimi için "Türkiye'de Islam" üzerine bir rapor hazırladığını duyuruyordu.
(İlgili haber için bkz. http://kaziminci.blogspot.com.tr/2016/06/yil-1990-rand-corporation-raporu-islami.html)
GÜLDEMİR haberinde; Rand Corporation’ın raporunda ABD yönetimine,
İslami hareketin "Ilımlı üyeleri
ile ihtiyatlı ve gayri resmi temaslar yapmasını" önerdiğini, yönetimin,
"Türkiye'de laik modeli
desteklerken. diğer yandan da İslami güçlerle açık bir çatışmadan" kaçınacak
bir politika formüle etmesini tavsiye ettiğini, raporun giriş bölümünde de,
Atatürk'ün radikal devrimlerinin elit Türklerle kitlelerin arasındaki mesafeyi
daha da açtığına değinerek halkın çoğunluğu için İslamın, "bireysel ve toplumsal sosyal kimliğin tek kaynağı"
olmaya devam ettiğini vurguladığını yazıyordu.
Aşağıda alıntı yaptığımız gazeteci Turan YAVUZ da 2006 yılında basımı yapılan “Çuvallayan
İttifak” isimli kitabında, Tayyip Erdoğan- ABD ilişkisi üzerinde durmaktadır.
Anlaşılıyor ki, söz konusu Rand Corporation raporu ABD Devleti’nin
1990’lardan sonra Türkiye’yi yeni bir mecraya sokmasında belirleyici olmuş.
Raporda yer alan, “yönetimin islami
hareketin ılımlı üyeleri ile ihtiyatlı ve gayri resmi temaslar yapması”
önerisi, bir “emekli büyükelçi” (Morton Abramowitz) üzerinden gerçekleştirilmiş.
1989- 1991 yılları arasında ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olan Abramowitz’in
Recep Tayip Erdoğan ile tanışıklığı bu tarih aralığında olsa gerek. 1991
yılında emekli olan Abramowitz, “gayri
resmi” teması 1994’de Erdoğan’ı
ziyaret ederek sağlıyordu.
Erdoğan, daha önce, 1986 ara seçimlerinde milletvekili adayı, 1989 yerel
seçimlerinde Beyoğlu belediye başkanı adayı olmuş ve seçilememişti. 1991 genel
seçimlerinde ise milletvekili olabilmesine rağmen, tercihli oy sistemi
nedeniyle, milletvekilliği YSK tarafından iptal edilmişti. 1994 yerel
seçimlerine kadar kamuoyunda pek tanınmayan Erdoğan, bu seçim sürecinde bile
büyük medyada kendisine çok az yer bulabiliyordu. 1994 yılındaki görüşmeden
sonra, Abramowitz’in
“kravatlı, daha şehirli görünen
Tayyip Erdoğan’ı Erbakan’a tercih ederiz” sözü, Ertuğrul Özkök tarafından köşesinde
okuyucularına aktarılıyordu. Yine 1996 yılında yapılan Abramowitz- Erdoğan
görüşmesinde, Abramowitz’in “Siz İstanbul’u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye
için de çok şeyler yapabilirsiniz” demesi, artık ABD’nin
seçimini yaptığını gösteriyordu. Yani resmen 9 Mart 2003 yılında meclise
girebilecek olan Erdoğan, “aslında 1996 yılında seçilmişti bile”. Bu tarihten
sonra, büyük medyada çok daha fazla yer bulmaya başlayan Erdoğan’ın halk
katında tanınmışlığı arttı. Artık, Necmettin Erbakan’ın “veliahti” ve
“yenilikçilerin lideri” olarak gösteriliyordu. 26 mart 1999- 24 temmuz 1999
arasındaki cezaevi süreci ile bir de “mağdur” elbisesi giydirilmiş oldu. İlk defa 17-21 Nisan 1995'te
başlayan, daha sonra 17-22 Kasım 1996, 20-23 Aralık 1996, cezaevine girmeden
hemen önceye rastlayan 1 Mart 1998 ve yine 16 Temmuz 2000 tarihlerinde
tekrarlanan ABD gezileri de kayda değer. “Zirveye
çıkma” süreci başlamıştı. 14 Ağustos 2001'de kurulan Adalet ve Kalkınma
Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı ve partinin genel başkanlığına
seçildi. 9 Mart 2003'te gerçekleştirilen ara seçimlerinde Siirt milletvekili
olarak meclise girdi. Başbakan Gül'ün istifasını sunmasıyla, 14 Mart 2003'te
başbakanlık görevine geldi.
İlginç tesadüfler her zaman dikkatimi çeker
! Her iki gezeteci de, Ufuk Güldemir “Cumhuriyet”in, Turan Yavuz “Milliyet”in Washington
temsilciliğini yapmıştır. İkisi de 1956 doğumludur ve yine ikisi de aynı yıl
birer ay arayla (Mayıs’ta Yavuz, Haziran’da Güldemir) kanserden vefat etmiştir.
ABD ve ERDOĞAN
(…) NeoCon’lar açısından Türkiye konusundaki
en önemli unsur, Irak Savaşı’nı Ankara’da kiminle birlikte yapacaklarıydı.
2001 yılında iktidarda olan ve Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki
koalisyondan Washington’da kimse umutlu değildi.
Ancak bir kişi vardı. Onun adı sürekli
‘köylerden gelen bilgiler’de çıkıyordu.
O da Recep Tayyip Erdoğan’dı.
Türkiye’den gelen raporlar özetle Erdoğan’ın
başarılı bir belediye başkanı olarak Türkiye’yi rahat bir şekilde idare
edebileceğini gösteriyordu. Amerikalılar için İstanbul, California eyaleti
gibiydi. ABD’de eğer ülkenin en büyük eyaleti olan California’da valilik
yaptıysanız, o zaman ülkeyi yönetme deneyimine hemen hemen sahiptiniz.
İstanbul’a belediye başkanı olmak da, tüm Türkiye’yi yönetebilmek için iyi bir
deneyimdi.
Zaten Erdoğan’ın belediye başkanlığı ile bazı Amerikalılar
kendisini yakın takibe almıştı. Bunlardan biri de Ankara eski Büyükelçisi Morton Abramowitz
idi.
Abramowitz bir gazeteciye (Ertuğrul Özkök- IŞIK) 1994
yılında, “kravatlı, daha
şehirli görünen Tayyip Erdoğan’ı Erbakan’a tercih ederiz”
demişti.
15 Ekim 1996 tarihinde de İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Recep
Tayyip Erdoğan makamında Morton Abramowitz’i
yeniden ağırlıyordu. Abramowitz görüşme sırasında, “Siz İstanbul’u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize
göre, Türkiye için de çok şeyler yapabilirsiniz” demişti. Gazeteci Sinan Onuş, o tarihlerde Abramowitz- Erdoğan
görüşmesini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu.
( IŞIK- 20 Ekim 1996
tarihli Aydınlık’taki haber için bkz.
(…) Abramowitz
acaba daha o tarihlerde Washington’un da onayı ile Erdoğan’a ‘yeşil ışık’ mı yakıyordu
?
[IŞIK’ın NOTU: Morton Isaac
Abramowitz, 1985-1989 yılları arasında Ronald Reagan başkanlığı
döneminde ABD Haberalma Araştırma Dairesi direktörlüğünü (Bureau of
Intelligence and Research), 1989- 1991 yılları arasında ABD’nin Türkiye
Büyükelçiliğini yaptı. 1991- 1997 yılları arasında Carnegie Vakfı'na bağlı
uluslararası çatışma ve krizlerin önlenmesi için çalışan Carnegie Uluslararası
Barış için Bağış komitesinin (Carnegie Endowment for International Peace)
Başkanıdır. Yani, Erdoğan’la olan görüşmesinde bu görevdedir. 1997-1998
yıllarında Uluslararası Kriz Grubu (İnternational Crisis Group) Başkanlığında
bulundu. Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations - CFR) kıdemli
üyesidir. Bir kaynağa göre, Abramowitz Tayyip Erdoğan’ı Refah
Partisi İl Başkanlığı sırasında keşfetmiştir. Erdoğan'ın Abramowitz'le
Kasımpaşa'daki özel bir vakıfta başlayan tanışıklıkları, belediye başkanı
seçilme öncesi ve sonrası Belediyenin Florya tesislerindeki görüşmelerle devam
etmiş, ardından Tayyip Erdoğan'ın Amerika ziyaretleri yoğunlaşmıştır.]
Aynı
dönemde Çizmeli
Adam da İstanbul ve Ankara’da cirit atıyor, birçok kesimdeki
insanlara danışmanlık adı altında paralar dağıtıyor ve raporlar yazdırıyordu.
Erdoğan’ın
temasları sadece ‘Amerikalılar’ ile kalmıyor, ABD’nin önde gelen Yahudi
kuruluşlarıyla da görüşüyordu.
Örneğin, daha AKP resmen kurulmadan önce ABD’nin önde gelen Yahudi
kuruluşlarından Anti-Defamation Legue
(ADL) Başkanı Abraham Foxman, sadece Erdoğan ile görüşmek üzere
İstanbul’a gelmişti.
Daha
parti resmen kurulmadan Washington’daki Yahudi lobisini etkileyebilen önemli
bir kişi olan Foxman’in
Türkiye’de işi neydi ? Dahası Erdoğan ile niye görüşüyordu ?
Bu
gizli görüşmeyi Star gazetesinde Sebahattin Önkibar 17 Temmuz 2001
tarihli köşesinde duyurmuştu.
Önkibar, yazısında şunları aktarıyordu:
“ABD’li Musevi önder gelmiş gelmesine de, randevusu
olmasına rağmen Tayyip
Bey’le başlangıçta görüşememiş. Bunun üzerine Abraham Foxman’in Erdoğan
ile olan randevusuna aracılık eden kamuoyunun tanıdığı iki isim telaşlanıp
soluğu Abdullah
Gül’de almış ve misafirin ehemmiyetini anlatarak Tayyip Bey’i
görüşmeye ikna etmesini istemiş. ADL’nin
gücü ve önemini bakanlık günlerinden de bilen Abdullah Gül, Erdoğan’ı hemen aramış ve Foxman’la
görüşmenin önemini anlatmış. Tayyip’ten cevap: “Abdullah Bey, bu insanların ehemmiyetini biliyorum ancak ya buluşma
basına sızar ve görüşmemiz duyulursa ben ne yaparım ? Hoca’nın taifesi ruhumu
şeytana satmakla itham etmez mi beni ?”. Gül’den cevap: “Doğru böyle bir risk var ama görüşme gizli tutulur. Çok çok duyulursa,
yalanlar, kabul etmeyiz. Bu buluşma dışarıya verilecek mesajlar anlamında
fevkalade önemli.” Erdoğan: “Evet
öyle ama açıkçası yanlış yorumlanır diye ürküyorum. Adam hala İstanbul’da mı
?”. Abdullah
Gül, “Evet haber bekliyor…” Erdoğan, “Tamam
o zaman görüşelim ama çok gizli tutmalıyız. Ayrıca merak ediyorum, bu adamlar
neden ısrarla görüşmek istiyor..” ve buluşma gerçekleşmiş…”
Gerçekten Foxman apar topar niye gelmişti Erdoğan’la görüşmek için ?
Erdoğan’ın
tabiriyle “bu adamlar neden ısrarla”
Erdoğan’la
görüşmek istiyorlardı.
Acaba onlar da mı ‘köylerden gelen bilgileri’ görmüşler ve hemen
harekete geçmişlerdi ?
Acaba bu görüşmeyi ayarlayan ve ikna için Abdullah Gül’ü arayanlar Cüneyt Zapsu
ve Çizmeli Adam
mıydı ?
Gazeteci Önkibar, Erdoğan- Foxman görüşmesinde nelerin konuşulduğunu da şöyle
aktarıyordu yazısında:
“Buluşmada Tayyip Erdoğan’ın radikal İslamcı gruplara ve
Yahudilere bakışı, özellikle gündeme gelmiş. Buna ilaveten Ortadoğu ve İsrail
ile ilgili kanaatler de bir bir not edilmiş. Türkiye ile İsrail arasında var
olan savunma işbirliğinden İran’a kadar pek çok hassas konuya da girilmiş. İki
saati aşan konuşma ekonomiden jeopolitiğe beyin fırtınası hüviyetli bir ufuk
turu olmuş…”
Burada iki önemli soru daha akla geliyor.
Birincisi, İngilizce bilmeyen Erdoğan’ın, Türkçe bilmeyen Foxman ile konuşmalarını
kim tercüme etmişti ?
İkincisi de bu görüşmeyi Sebahattin
Önkibar’a kim sızdırmıştı ?
Bazı
çevreler, ‘Abdullah
Gül’ diyordu.
Bu
görüşmeden sonra Erdoğan, İsrail’in yeni
Ankara Büyükelçisi David Sultan’la da uzun bir görüşme yaptığı
kulaktan kulağa dolaşıyordu. Görüşmede Erdoğan’ın, kendilerinin kesinlikle İsrail karşıtı
olmadıklarını söylediği ileri sürülüyordu. Ancak Erdoğan
bu iddiayı kısa bir süre sonra tekzip etmişti.
Ancak Foxman’in ziyareti ile ABD’deki Yahudi lobisi ile İsrail’in Erdoğan’ı
yakın takibe aldığı da aşikardı.
16-17 Şubat 2002 tarihinde Zaman gazetesinden Nuriye Akman’ın, Yahudi cemaati lideri Bensiyon Pinto’ya yönelttiği soru ve
aldığı cevap, bu iddiaları doğrular nitelikteydi.
Akman, “Amerika’daki
Yahudi lobisinin Tayyip Erdoğan’a gösterdiği samimiyeti ve ılımlı İslam’a karşı
esnekliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz ?” şeklindeki sorusuna Pinto şu
cevabı veriyordu: “Türkiye
Cumhuriyeti’ne faydalı olabilecek her işin yanındayız. Sayın Tayyip Erdoğan, Yahudi lobisine partisinin programını anlatmıştır. Onlar da onu
dinlemiştir. İslam’ın dünyada çok mühim bir rol oynadığına inanıyorum. Buna
bütün dünya inanıyor. Eğer bu misyonu Sayın Tayyip
Erdoğan yükleniyorsa ve bunu yapacaksa, böyle söylemleri hakikaten
dünyanın desteklemesinde fayda var…”
Turan YAVUZ
Çuvallayan
İttifak
2006 7.Baskı
(S.117-121)
Gazeteci
Turan Yavuz, (1956-14 Mayıs 2007)
Gazetecilik
kariyerine Reuters'de başladı. Uzun bir süre Tercüman ve
Milliyet gazetelerinin Washington temsilciliğini yaptı. 32. Gün programına
katkıda bulundu. Tansu Çiller'in ABD'deki mal varlığı haberiyle 1995
Sedat Simavi Yılın Gazetecisi Ödülü ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yılın
Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. 1995'te Türkiye'ye dönen Yavuz Kanal 6 ve Kanal
D'de çalıştı. 1997-2003 yılları arasında Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği,
1999-2004 yılları arasında da TV8 Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde
bulundu. 2007 yılında akciğer kanserinden vefat etti.