21 Haziran 2016 Salı

DÜNDEN BUGÜNE NASIL GELİNDİ: ABD ve ERDOĞAN

   


  6 Şubat 1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde, o dönemde gazetenin Washington temsilcisi olan Ufuk GÜLDEMİR, Amerika'da bir özel istihbarat servisi gibi çalışan Rand Corporation'un, ABD yönetimi için "Türkiye'de Islam" üzerine bir rapor hazırladığını duyuruyordu. 

    GÜLDEMİR haberinde;  Rand Corporation’ın raporunda ABD yönetimine, İslami hareketin "Ilımlı üyeleri ile ihtiyatlı ve gayri resmi temaslar yapmasını" önerdiğini, yönetimin, "Türkiye'de laik modeli desteklerken. diğer yandan da İslami güçlerle açık bir çatışmadan" kaçınacak bir politika formüle etmesini tavsiye ettiğini, raporun giriş bölümünde de, Atatürk'ün radikal devrimlerinin elit Türklerle kitlelerin arasındaki mesafeyi daha da açtığına değinerek halkın çoğunluğu için İslamın, "bireysel ve toplumsal sosyal kimliğin tek kaynağı" olmaya devam ettiğini vurguladığını yazıyordu.

  Aşağıda alıntı yaptığımız gazeteci Turan YAVUZ da 2006 yılında basımı yapılan “Çuvallayan İttifak” isimli kitabında, Tayyip Erdoğan- ABD ilişkisi üzerinde durmaktadır.

   Anlaşılıyor ki, söz konusu Rand Corporation raporu ABD Devleti’nin 1990’lardan sonra Türkiye’yi yeni bir mecraya sokmasında belirleyici olmuş. Raporda yer alan, “yönetimin islami hareketin ılımlı üyeleri ile ihtiyatlı ve gayri resmi temaslar yapması” önerisi, bir “emekli büyükelçi” (Morton Abramowitz) üzerinden gerçekleştirilmiş. 1989- 1991 yılları arasında ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olan Abramowitz’in Recep Tayip Erdoğan ile tanışıklığı bu tarih aralığında olsa gerek. 1991 yılında emekli olan Abramowitz, “gayri resmi” teması 1994’de Erdoğan’ı ziyaret ederek sağlıyordu.

   Erdoğan, daha önce, 1986 ara seçimlerinde milletvekili adayı, 1989 yerel seçimlerinde Beyoğlu belediye başkanı adayı olmuş ve seçilememişti. 1991 genel seçimlerinde ise milletvekili olabilmesine rağmen, tercihli oy sistemi nedeniyle, milletvekilliği YSK tarafından iptal edilmişti. 1994 yerel seçimlerine kadar kamuoyunda pek tanınmayan Erdoğan, bu seçim sürecinde bile büyük medyada kendisine çok az yer bulabiliyordu. 1994 yılındaki görüşmeden sonra, Abramowitz’in “kravatlı, daha şehirli görünen Tayyip Erdoğan’ı Erbakan’a tercih ederiz” sözü, Ertuğrul Özkök tarafından köşesinde okuyucularına aktarılıyordu. Yine 1996 yılında yapılan Abramowitz- Erdoğan görüşmesinde, Abramowitz’in “Siz İstanbul’u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şeyler yapabilirsiniz” demesi, artık ABD’nin seçimini yaptığını gösteriyordu. Yani resmen 9 Mart 2003 yılında meclise girebilecek olan Erdoğan, “aslında 1996 yılında seçilmişti bile”. Bu tarihten sonra, büyük medyada çok daha fazla yer bulmaya başlayan Erdoğan’ın halk katında tanınmışlığı arttı. Artık, Necmettin Erbakan’ın “veliahti” ve “yenilikçilerin lideri” olarak gösteriliyordu. 26 mart 1999- 24 temmuz 1999 arasındaki cezaevi süreci ile bir de “mağdur” elbisesi giydirilmiş oldu. İlk defa 17-21 Nisan 1995'te başlayan, daha sonra 17-22 Kasım 1996, 20-23 Aralık 1996, cezaevine girmeden hemen önceye rastlayan 1 Mart 1998 ve yine 16 Temmuz 2000 tarihlerinde tekrarlanan ABD gezileri de kayda değer.  “Zirveye çıkma” süreci başlamıştı. 14 Ağustos 2001'de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı ve partinin genel başkanlığına seçildi. 9 Mart 2003'te gerçekleştirilen ara seçimlerinde Siirt milletvekili olarak meclise girdi. Başbakan Gül'ün istifasını sunmasıyla, 14 Mart 2003'te başbakanlık görevine geldi.

   İlginç tesadüfler her zaman dikkatimi çeker ! Her iki gezeteci de, Ufuk Güldemir “Cumhuriyet”in, Turan Yavuz “Milliyet”in Washington temsilciliğini yapmıştır. İkisi de 1956 doğumludur ve yine ikisi de aynı yıl birer ay arayla (Mayıs’ta Yavuz, Haziran’da Güldemir) kanserden vefat etmiştir.

ABD ve ERDOĞAN

    (…) NeoCon’lar açısından Türkiye konusundaki en önemli unsur, Irak Savaşı’nı Ankara’da kiminle birlikte yapacaklarıydı.

  2001 yılında iktidarda olan ve Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyondan Washington’da kimse umutlu değildi.

     Ancak bir kişi vardı. Onun adı sürekli ‘köylerden gelen bilgiler’de çıkıyordu.

    O da Recep Tayyip Erdoğan’dı.

   Türkiye’den gelen raporlar özetle Erdoğan’ın başarılı bir belediye başkanı olarak Türkiye’yi rahat bir şekilde idare edebileceğini gösteriyordu. Amerikalılar için İstanbul, California eyaleti gibiydi. ABD’de eğer ülkenin en büyük eyaleti olan California’da valilik yaptıysanız, o zaman ülkeyi yönetme deneyimine hemen hemen sahiptiniz. İstanbul’a belediye başkanı olmak da, tüm Türkiye’yi yönetebilmek için iyi bir deneyimdi.

   Zaten Erdoğan’ın belediye başkanlığı ile bazı Amerikalılar kendisini yakın takibe almıştı. Bunlardan biri de Ankara eski Büyükelçisi Morton Abramowitz idi.

   Abramowitz bir gazeteciye (Ertuğrul Özkök- IŞIK) 1994 yılında, “kravatlı, daha şehirli görünen Tayyip Erdoğan’ı Erbakan’a tercih ederiz” demişti.

   15 Ekim 1996 tarihinde de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan makamında Morton Abramowitz’i yeniden ağırlıyordu. Abramowitz görüşme sırasında, “Siz İstanbul’u yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şeyler yapabilirsiniz” demişti. Gazeteci Sinan Onuş, o tarihlerde Abramowitz- Erdoğan görüşmesini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. 

( IŞIK- 20 Ekim 1996 tarihli Aydınlık’taki haber için bkz.

   (…) Abramowitz acaba daha o tarihlerde Washington’un da onayı ile Erdoğan’a ‘yeşil ışık’ mı yakıyordu ?

[IŞIK’ın NOTU: Morton Isaac Abramowitz, 1985-1989 yılları arasında Ronald Reagan başkanlığı döneminde ABD Haberalma Araştırma Dairesi direktörlüğünü (Bureau of Intelligence and Research), 1989- 1991 yılları arasında ABD’nin Türkiye Büyükelçiliğini yaptı. 1991- 1997 yılları arasında Carnegie Vakfı'na bağlı uluslararası çatışma ve krizlerin önlenmesi için çalışan Carnegie Uluslararası Barış için Bağış komitesinin (Carnegie Endowment for International Peace) Başkanıdır. Yani, Erdoğan’la olan görüşmesinde bu görevdedir. 1997-1998 yıllarında Uluslararası Kriz Grubu (İnternational Crisis Group) Başkanlığında bulundu. Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations - CFR) kıdemli üyesidir. Bir kaynağa göre, Abramowitz Tayyip Erdoğan’ı Refah Partisi İl Başkanlığı sırasında keşfetmiştir. Erdoğan'ın Abramowitz'le Kasımpaşa'daki özel bir vakıfta başlayan tanışıklıkları, belediye başkanı seçilme öncesi ve sonrası Belediyenin Florya tesislerindeki görüşmelerle devam etmiş, ardından Tayyip Erdoğan'ın Amerika ziyaretleri yoğunlaşmıştır.]

   Aynı dönemde Çizmeli Adam da İstanbul ve Ankara’da cirit atıyor, birçok kesimdeki insanlara danışmanlık adı altında paralar dağıtıyor ve raporlar yazdırıyordu.

   Erdoğan’ın temasları sadece ‘Amerikalılar’ ile kalmıyor, ABD’nin önde gelen Yahudi kuruluşlarıyla da görüşüyordu.

   Örneğin, daha AKP resmen kurulmadan önce ABD’nin önde gelen Yahudi kuruluşlarından Anti-Defamation Legue (ADL) Başkanı Abraham Foxman, sadece Erdoğan ile görüşmek üzere İstanbul’a gelmişti.

   Daha parti resmen kurulmadan Washington’daki Yahudi lobisini etkileyebilen önemli bir kişi olan Foxman’in Türkiye’de işi neydi ? Dahası Erdoğan ile niye görüşüyordu ?

   Bu gizli görüşmeyi Star gazetesinde Sebahattin Önkibar 17 Temmuz 2001 tarihli köşesinde duyurmuştu.

      Önkibar, yazısında şunları aktarıyordu:

“ABD’li Musevi önder gelmiş gelmesine de, randevusu olmasına rağmen Tayyip Bey’le başlangıçta görüşememiş. Bunun üzerine Abraham Foxman’in Erdoğan ile olan randevusuna aracılık eden kamuoyunun tanıdığı iki isim telaşlanıp soluğu Abdullah Gül’de almış ve misafirin ehemmiyetini anlatarak Tayyip Bey’i görüşmeye ikna etmesini istemiş. ADL’nin gücü ve önemini bakanlık günlerinden de bilen Abdullah Gül, Erdoğan’ı hemen aramış ve Foxman’la görüşmenin önemini anlatmış. Tayyip’ten cevap: “Abdullah Bey, bu insanların ehemmiyetini biliyorum ancak ya buluşma basına sızar ve görüşmemiz duyulursa ben ne yaparım ? Hoca’nın taifesi ruhumu şeytana satmakla itham etmez mi beni ?”. Gül’den cevap: “Doğru böyle bir risk var ama görüşme gizli tutulur. Çok çok duyulursa, yalanlar, kabul etmeyiz. Bu buluşma dışarıya verilecek mesajlar anlamında fevkalade önemli.” Erdoğan: “Evet öyle ama açıkçası yanlış yorumlanır diye ürküyorum. Adam hala İstanbul’da mı ?”. Abdullah Gül, “Evet haber bekliyor…” Erdoğan, “Tamam o zaman görüşelim ama çok gizli tutmalıyız. Ayrıca merak ediyorum, bu adamlar neden ısrarla görüşmek istiyor..” ve buluşma gerçekleşmiş…”

   Gerçekten Foxman apar topar niye gelmişti Erdoğan’la görüşmek için ?

   Erdoğan’ın tabiriyle “bu adamlar neden ısrarla” Erdoğan’la görüşmek istiyorlardı.

   Acaba onlar da mı ‘köylerden gelen bilgileri’ görmüşler ve hemen harekete geçmişlerdi ?

   Acaba bu görüşmeyi ayarlayan ve ikna için Abdullah Gül’ü arayanlar Cüneyt Zapsu ve Çizmeli Adam mıydı ?

   Gazeteci Önkibar, Erdoğan- Foxman görüşmesinde nelerin konuşulduğunu da şöyle aktarıyordu yazısında:

“Buluşmada Tayyip Erdoğan’ın radikal İslamcı gruplara ve Yahudilere bakışı, özellikle gündeme gelmiş. Buna ilaveten Ortadoğu ve İsrail ile ilgili kanaatler de bir bir not edilmiş. Türkiye ile İsrail arasında var olan savunma işbirliğinden İran’a kadar pek çok hassas konuya da girilmiş. İki saati aşan konuşma ekonomiden jeopolitiğe beyin fırtınası hüviyetli bir ufuk turu olmuş…”

   Burada iki önemli soru daha akla geliyor.

   Birincisi, İngilizce bilmeyen Erdoğan’ın, Türkçe bilmeyen Foxman ile konuşmalarını kim tercüme etmişti ?

   İkincisi de bu görüşmeyi Sebahattin Önkibar’a kim sızdırmıştı ?

   Bazı çevreler, ‘Abdullah Gül’ diyordu.

   Bu görüşmeden sonra Erdoğan, İsrail’in yeni Ankara Büyükelçisi David Sultan’la da uzun bir görüşme yaptığı kulaktan kulağa dolaşıyordu. Görüşmede Erdoğan’ın, kendilerinin kesinlikle İsrail karşıtı olmadıklarını söylediği ileri sürülüyordu. Ancak Erdoğan bu iddiayı kısa bir süre sonra tekzip etmişti.

   Ancak Foxman’in ziyareti ile ABD’deki Yahudi lobisi ile İsrail’in Erdoğan’ı yakın takibe aldığı da aşikardı.

   16-17 Şubat 2002 tarihinde Zaman gazetesinden Nuriye Akman’ın, Yahudi cemaati lideri Bensiyon Pinto’ya yönelttiği soru ve aldığı cevap, bu iddiaları doğrular nitelikteydi.

   Akman, “Amerika’daki Yahudi lobisinin Tayyip Erdoğan’a gösterdiği samimiyeti ve ılımlı İslam’a karşı esnekliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz ?” şeklindeki sorusuna Pinto şu cevabı veriyordu: “Türkiye Cumhuriyeti’ne faydalı olabilecek her işin yanındayız. Sayın Tayyip Erdoğan, Yahudi lobisine partisinin  programını anlatmıştır. Onlar da onu dinlemiştir. İslam’ın dünyada çok mühim bir rol oynadığına inanıyorum. Buna bütün dünya inanıyor. Eğer bu misyonu Sayın Tayyip Erdoğan yükleniyorsa ve bunu yapacaksa, böyle söylemleri hakikaten dünyanın desteklemesinde fayda var…”

Turan YAVUZ
Çuvallayan İttifak
2006 7.Baskı
(S.117-121)


Gazeteci Turan Yavuz, (1956-14 Mayıs 2007)

Gazetecilik kariyerine Reuters'de başladı. Uzun bir süre Tercüman ve Milliyet gazetelerinin Washington temsilciliğini yaptı. 32. Gün programına katkıda bulundu. Tansu Çiller'in ABD'deki mal varlığı haberiyle 1995 Sedat Simavi Yılın Gazetecisi Ödülü ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yılın Gazetecilik Ödülü'nü kazandı. 1995'te Türkiye'ye dönen Yavuz Kanal 6 ve Kanal D'de çalıştı. 1997-2003 yılları arasında Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üyeliği, 1999-2004 yılları arasında da TV8 Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu. 2007 yılında akciğer kanserinden vefat etti.