22 Haziran 2016 Çarşamba

Devletin Dipten Vurulduğu Coğrafya!..


Evlerin altından bir başka devletin topraklarına doğru uzanan devasa kanlı tüneller... Hem de bir değil, bürokrasi ve yerel destekle sinsice kazılmış, ölüm taşıyan onlarca tünel...

“Yol geçen hanı”na dönmüş tüneller aynı zamanda tam donanımlı sığınaklar haline de getirilmiş... Hem de hiçbir engelle karşılaşmadan, büyük bir pervasızlıkla kazılmış tüneller bunlar...

Gizlenmesi zor tonlarca hafriyata rağmen kimlerin, ne zaman, nasıl ve neyle kazdığı bilinmeyen, aslında devletin altını oyan, küf kokan, ancak “iki koldan” da ihanet saklayan tüneller!..

İçinde bir orduyu donatacak ve devletle 6 ay boyunca çatışma olanağı veren etkili silahlar ve tonlarca mühimmat da bulunmuş...

Ve de yüzlerce kişiyi 6 ay besleyecek gıda stokuyla donatılmış tünellerin içinde mağaralar da varmış... Sanki otel, lokanta ve piknik alanı!!!

Devlete başkaldırılan merkezlere silah ve militanlar bu yeraltı tünellerinden kolaylıkla sevk edilmiş... Nasıl olduysa tüneller militanların tüm gizli faaliyetlerini örtbas etmiş!!! Velhasıl dipten ve derinden vurulmuş bir devlet orada...

Yalnızca tüneller değil, orada sayısız hendek kazılmış, geçit vermez barikatlar oluşturulmuş, yüzlerce noktaya el yapımı patlayıcı düzeneği de yerleştirilmiş... Hem de sokak ışıklandırmalarının ampullerini değiştirebilme kolaylığıyla!..

Yani başıboş terör örgütlerinin devlet denetimini tanımadığı, bürokrasi ve güvenlik güçlerinin başlarını kuma gömdüğü, suç makinalarının ellerini kollarını sallayarak herkese kafa tuttuğu coğrafyalara benzer görüntüler hakim olmuş oraya!..

Ahval ve şerait!..

Neresi burası peki?.. Nasıl bir yer, nasıl başıboş bir coğrafyadır orası?..

Devlet yok muymuş orada?.. Saklanmış mıydı, kaçmış mıydı, uyumuş muydu yoksa gözlerini ve kulaklarını mı kapatmıştı?..

Söyler misiniz; aklınıza neresi geldi ilk önce?.. El Kaide militanlarının saklandığı Afganistan dağları mı?..

Libya ya da Pakistan kırsalı mı, IŞİD’in kafa kestiği Suriye mi, canlı bomba eylemlerinin kan gölüne çevirdiği Irak çölleri mi?..

Yoksa mezhep ve aşiret çatışmalarının bitmediği, devletin egemenliğinin bir türlü oturmadığı, geri kalmış Afrika çöllerindeki viraneleri mi anlatıyor bu gözlemler?..

Aslında tahmin etmek hiç de zor değil... Şiddet dayatmasının siyasi gaflet ve ihanetle büyüdüğü Güneydoğu’daki bir vatan toprağının utanç verici “ahval ve şerait”ini yansıtıyor yukarıdaki satırlar...

Çünkü bir yıldır “özyönetim” oyunuyla adeta işgal edilmiş Güneydoğu’nun, bomba ve kurşun kokan ilçelerinden biri var karşımızda; Suriye sınırındaki Mardin’in ilçesi Nusaybin orası...

Yani bizim insanlarımızın, yaşadığı bizim oralar...

Çöküşün fotoğrafı!..

Gazeteler sokağa çıkma yasağının ilan edildiği 14 Mart’tan bu yana “özyönetim” işgaline uğrayan diğer 12 ilçe gibi Nusaybin’le ilgili de dehşet verici haberler yayımlamaya devam ediyor...

Ürkütücü manzaradan görülenler de hiç ama hiç değişmiyor; Çatışma, tuzak, bomba, suikast, hendek, çukur, barikat, EYP (el yapımı patlayıcı), saldırı, yangın, patlama ve ne yazık ki şehitler...

Ve de yıkım, kaçış, göç, terk edilmişlik, kurşun sesleri, ölüm çığlıkları, teslim ol sesleri, öfke, kin, korku, kaos ve de nihai sonun çok düşündürücü tablosu; Her açıdan kanlı bir ÇÖKÜŞ!!!

Huzurun çöküşü, barışın çöküşü, insanlığın çöküşü ve en kapsamlı anlatımıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çöküşü!..

Barikat kenti!..

Dün de Nusaybin’in çığlığı gazetelere yansımıştı... Kimsenin artık umursamadığı, ateşin düştüğü yeri yaktığı, milyonlarca insanın bihaber olduğu; ancak silahların bir türlü susmadığı Nusaybin’dir orası...

Son haber yalnızca Nusaybin’deki değil, Güneydoğu’daki gaflet, ihanet, dehşet ve vahameti anlatmaya yetiyordu;

“Nusaybin’de PKK mensupları tarafından kazılan hendek, kurulan barikat ve tuzaklanan patlayıcılar ile gerçekleştirilen terör eylemleri yüzünden 14 Mart’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürüyor. Yasağın ilan edilmesiyle birlikte asker ve polisin katılımıyla başlayan “Atmaca 7 Müşterek Özel Birlik Operasyonu”nun da tüm hızıyla devam ettiği ilçenin yüzde 97’si kontrol altına alındı. Kontrol altına alınan bölgelerdeki binaların yüzde 95’inde arama çalışmaları sonlanırken, bin 178 el yapımı patlayıcı etkisiz hale getirildi. İlçede, 50 hendek kapatılıp, 487 barikat kaldırıldı...”

Marş... marş!..

Gazete haberlerinin sanki işgal edilmiş bir ülkedeki savaşı anlattığı haberlerde yer alan şu çarpıcı satırlar, memleketin siyasi ve bürokratik ihanetle ne hale getirildiğini anlatmaya yetiyordu;

“Dün operasyon düzenlenen Fırat Mahallesi’ndeki bir binada teröristler tarafından tuzaklanan el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu 1 askerin şehit olduğu, 11 güvenlik görevlisinin de yaralandığı Nusaybin, güne İstiklal Marşı ile uyandı. Güvenlik güçleri tarafından çalınan İstiklal Marşı, ilçenin dört bir yanında yankılandı...”

Bir kez daha anlaşılıyor ki, Mardin’in Nusaybin ilçesi yalnızca işgal edilmek istenen bir kan ve kaos bölgesine dönüştürülmemiş...

Ne yazık ki gaflet ve ihanetin sonucu olarak, İstiklal Marşı gibi tüm milletin onuru olan şanlı dizelerin seslendirilmesinin bile olağanüstü bir gelişme gibi duyurulduğu bir yer haline de getirilmiş Nusaybin!.. Asıl kahredici olan da bu olsa gerek!..

Ne diyorsunuz; Türkiye’nin parçası, “yüzde 97”si kurtarılmış bizim Nusaybin’de, İstiklal Marşı’nın çalınmış olabilmesine ve de Türk Bayrağı asılabilmesine sevinelim mi üzülelim mi?.. 

Mehmet FARAÇ
Aydınlık / 03.06.2016