Devrimler ve karşıdevrimler çok tuhaftır. İkincisini “yavaşlatılmış çekim”le yaşadığımız için pek hissetmiyoruz ama on beş yıl öncesini dikkatle düşünürsek ne çok şeyin değiştiğini ve değişmekte olduğunu anlayabiliriz. En önemli değişiklik elbette devlette oldu. Devletin hiyerarşik yapısında siyaset ve ideolojik tutum liyakat ve kıdemin yerini aldı. Buna devletin evreler halinde ele geçirilmesi diyebiliriz.
Devletin bazı bölümleri daha kolay ele geçirilmiştir. Mesela Çocuk Esirgeme Kurumu ya da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nü bir iki atama ve yönetmelik değişikliğiyle teslim almak kolaydır, fakat TÜBİTAK gibi bir kurumu ya da üniversiteleri, aşamalı olarak, bir tür yıpratma savaşıyla ele geçirebilirsiniz. Buralarda daha bilinçli kadrolar vardır, dirençlerini kırmak zaman alır, geçiş dönemi yönetimlerine ihtiyaç duyulur.
DEVLETİN BASKI AYGITLARI
Yavaşlatılmış karşıdevrimlerde en kritik kurumlar elbette devletin baskı aygıtlarıdır. Siyasi iktidarların kolayca denetleyebildiği polis teşkilatında ideolojik ve siyasi dönüşüm görece daha kolaydır. Fakat “eski rejim”in bekçisi konumundaki silahlı kuvvetlerle oynamak tehlikelidir; buradaki dönüşümü zamana yaymak, küçük sıçramalarla ulaşılan her evrede beklemek, kazanımları istikrarlı hale getirmek, gelecek tepkileri hesaplamadan adım atmamak gerekir.
En önemli adım ordunun hiyerarşik yapısı bozulduğunda atılmış olur. Bunu bir tür fait accompli’yle (emrivâki/oldu bitti) yapar, suçu da başkasına atarsanız, geri dönüşü olmayan bir durum yaratmış olursunuz. Geleneksel liyakat ve kıdem kuralları ihlal edilerek, tasfiyeler sayesinde kurumun başına geçmiş olan kişiler mevkilerini borçlu oldukları iktidarın korumasına ihtiyaç duyacakları için, kendilerine verilen role zamanla alışacaklar ve iktidarın tanımladığı devlet protokolündeki yerlerini meşru göreceklerdir.
Fakat “eski rejim”in devrimci fikirlerinin alttan alta etkisini sürdürdüğü ordular hiyerarşik düzenleri bozulduğunda da tehlikeli olmaya devam edebilirler. Bu yüzden onları son tahlilde karşıdevrimci iktidarınızı güçlendirecek bir takım zor görevlere, savaşlara angaje etmeniz gerekir. Mesela Hitler 1933-39 arasında Alman silahlı kuvvetlerinin Prusya askeri geleneğiyle yetişmiş en kararlı komutanlarını en âdi numaralarla tasfiye etmekle kalmamış, diğerlerine de Versailles Barışı’nın ancak savaşla aşılabileceği idealini aşılamış, generalleri tek parti rejimine bağlı üniformalı sivil komiserlerin denetimine soktuğu anda gerçek bir diktatör olarak ortaya çıkabilmiştir.
KURUM FETİŞİZMİ
Devrimlerde de baskı aygıtlarının hiyerarşileri altüst olur. Mesela 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Denikin, Kolçak, Wrangel gibi anlı şanlı imparatorluk generalleri emperyalist kuvvetlerle birleşerek kendi anavatanlarına saldırmışlardır. Bu arada Çaritsin’de (daha sonra Stalingrad, günümüzde Volgograd), Stalin’in çevresinde toplanarak Beyaz Ordu’yla savaşan sıradan askerler, babası ayakkabı tamircisi olan maden işçisi Voroşilov, Çar’ın ordusunda süvari çavuşu olan Budyonni ve topçu eri Kulik kısa süre içinde general olmuşlar, yıllar sonra II. Dünya Savaşı’nın ünlü mareşalleri olarak tarihe geçmişlerdir.
Kurumları fetiş haline getirmemek gerekir. Bunların hiyerarşisi bozulabilir; bir kurum olarak dağılabilirler, yeniden kurulabilirler. Hatta satın alınabilirler, kendi çıkarları uğruna vatanı satabilirler. Mesela Irak savaşı sırasında (2003) Bağdat’ı savunmakla görevli zırhlı birliklerin bazı komutanları Florida’da bir ev, aileye pasaport, çocuklara okul vs karşılığında vatanı satmışlardır. İşgal Komutanı General Tommy Franks, Iraklı generallerden “Artık sizin için çalışıyorum” diyen mektuplar aldığını söylemiştir. Amerikan Conisi Bağdat’ın kapısını pahalı füzelerle değil, daha ucuza gelen rüşvetle açmıştır.
Örnekler çoğaltılabilir: 309 Osmanlı paşasından sadece 6’sı Kurtuluş Savaşı’na komuta etmiştir ve Cumhuriyet’in ilânına karar verilen gece, Mustafa Kemal’in yanında sadece İsmet Paşa vardır.
Her şey dağılabilir ve yeniden kurulabilir. Bu yüzden hiçbir şey değişmeyecekmiş gibi yaşayan konformistler (sorgulamayanlar) için devrimlerin ve karşıdevrimlerin her türlüsü çok tuhaftır.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/21.05.2016