ATTİLÂ İLHAN
11 KASIM 1998 ÇARŞAMBA
'Erken Teşhis'in Pahalı 'Bedeli'!
Bu tarihte Korkut Özal açıklamıştır, onun yalancısıyım; bildiğim kadarıyla, tekzip eden çıkmadı: meğerse bunlar, İstanbul Yüksek Mühendis Mektebi' nde öğrenciyken; aralarında 'islâmcı' bir 'hücre' kurmuş; o zamanlar yasak olmasına rağmen, galiba bir de 'mesçit' uydurmuşlar; namaz eda ediyorlar; aralarında, dini sohbetler yapıyorlar, filân! 'Bunlar' dediğim, kimler? Başta Erbakan, Turgut ve Korkut Özal biraderler, bir de Süleyman Demirel! Şu 'kadro' ya bir bakar mısınız? Türkiye Cumhuriyeti' nin son kırk yılında, 'siyâsi şahsiyet' olarak, onların adı yazılı: üç başbakan, bir bakan, dört parti lideri! Hepsi de, -hadi hafifleterek söyleyelim- 'muhafazakâr'!
Aynı kuşağın çocuklarıyız. Onlar Yüksek Mühendis' de okurken, bizler İstanbul Üniversitesi' nin çeşitli fakültelerinde (hukuk, iktisat, edebiyat, tıp, vs.) öğretim görüyor; onlar, müstakbel liberal/muhafazakâr partilerin liderliğine hazırlanırken; biz, haksızlığa uğradığına inandığımız Nâzım Hikmet' i kurtarmaya uğraşıyorduk: İYTGD (İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği), tarihe sanırım en çok bu eylemiyle geçmiştir. Mühendisler'in İnönü 'Cumhuriyeti' nde kılına bile dokunulmadı; orası, belli; berikilerin, çil yavrusu gibi dağıtılıp, 'duman edildiğini', size ben mi anlatmalıyım?
Hukuk Fakültesi koridorlarında, 'hainleri dövmek' amacıyla kol gezenlerden birisi; yıllar sonra, Ecevit' in maiyetinde 'ortanın solu', o da lâf mı, 'demokratik sol', bir siyasetçi olarak, İzmir' e gelmişti; 'Demokrat İzmir' in pencerelerinden, Konak Meydanı' nda halka konuşan Bülent Ecevit' i dinliyorduk; mahçup, gözlerini benden kaçırarak, dedi ki: ''- ...insan bazı şeyleri geç anlıyor!''. Acaba bazı şeyleri mi? Etiketi ister merkez sağ, ister merkez sol olsun; İnönü Cumhuriyeti'nin ardılı, 'Soğuk Savaş' politikacılarının; hiçbir şeyi, hiçbir zaman, doğru dürüst anlayamadıklarının kanıtı; Gâzi'nin Cumhuriyeti'nin, 75 yıl sonra yine 'ecnebi'den ve 'irtica'dan, 'muhafaza ve müdafaa etmek' mecburiyetinde oluşumuzdur.
Oysa az mı uyarılmışlardı?
'İnkılâp kartalı'nın yıktığı softalık...
Şu satırlara, lütfen bir göz atar mıydınız? ''... aramızda dolaşan, içimizde yaşayan, medeniyet ve kültür vasıtalarımızdan faydalanarak, saçma sapan vaızlara, nasihatlara kalkışan, şapkalı yobazlara karşı, halkımızı ve gençlerimizi uyanık tutmalıyız...''
''... önlerindeki uçsuz bucaksız, yepyeni dünyaya; aklın ve kültürün hürriyetini sağlayan, yepyeni bir âleme karşı, körler gibi bigâne bakanlar; akla, kültüre, vicdana ve insan haklarına, zincir vurmuş devirlerin, hasretini çekmekteler ve kurtuluş yolunun dönemecinde, hâlâ keçiler gibi ayak diremektedirler...''
''... aramızda dolaşan ve içimizde yaşayan, bu ileri kültür ve atom asrının, şapkalı 'yobazları' istiyorlar ki, atının dizginlerini gevşetip, ileri milletlerle atbaşı gitmeye karar vermiş Türk milleti, yine Yemen Çölleri'nde Veysel Karani olsun; yine Şahmaran'lar, Battal Gazi okusun!...''
Ne dersiniz? Anadolu İhtilâl ve İnkılâbı' nı tehdit eden büyük 'tehlikeye' doğru teşhis konulmuş mu, konulmamış mı? Bence, 'uyarı' çok açık, çok da yerinde! Hele şimdi lütfen göz atacağınız satırlarda, daha da ayan beyan ve etkileyici görünüyor:
''... bodrumların, izbelerin 'kara yılanı' daha şimdiden kımıldıyor. Kimi 'tarikatlar serbest bırakılsın!', kimi 'Dindarlıkta Amerika örnek alınsın!' diye bağırırken, kimi de cami üstüne cami yaptırmakta önayak oluyor...''
''... böylece 'inkılâp kartalı'nın memleketinde, onun yıktığı softalık bütün ellerin işbirliğiyle mezarından çıkarılmaktadır. Sokaklardaki sarıksız başlar, müzelerdeki başsız sarıklara iştiyakla atılıyor. Tencere yuvarlanmakta, kapağı bulmaktadır. İnkılâp ruhu hâmisiz kalınca, tüccar partilerinin, müteahhit gruplarının ve softa bozuntularının hücumuna uğradı. Yeni vaitlerle ortaya çıkanlar, Atatürk'e başkalarından daha çok bağlı oldukları yaygaralarını koparanlar; Anadolu çocuklarına değil, beş on küçük burjuvaya dayanarak, din yaygaraları kopararak, inkılâbı terk ediyorlar!...''
Hayır, yanıldınız! Bu 'uyarılar', son zamanların uyarıları değil! İlki, 10 Nisan 1946' da (12. sayı), ikincisi 17 Nisan 1946' da (13. sayı), henüz kurulmakta olan Türkiye Sosyalist Partisi' nin 'nâşir-i efkârı' 'Gün' dergisinde yayınlanmıştı; ilkinin yazarı Esat Adil bey' di, ikincisinin Doğan Rûşenay, yâni Hasan Tanrıkut! 'Sosyalist Sol', -ne kadar yerinde ve zamanında olduğunu, bugün daha iyi anladığımız- bu 'uyarıları' yaparken; henüz 'ortanın solunda' olduğunu keşfetmemiş olan, CHP iktidarda idi; ve İsmet Paşa, parti içindeki 'alafranga ilericiler' 'Hasan Ali Yücel ve takımını- ya tasfiye etmişti, ya da etmek üzereydi!
''Tüccar partileri, müteahhit grupları ve softa...''
TSP' nin -aslında 'Sosyalist Sol' un- bu uyarısı üzerine; Gâzi' nin inkılâpçı, halkçı ve lâik partisi, ona elini uzatıp; irticaa karşı güçbirliği edeceğine; bildiğiniz gibi onu, bir nezarethane, mahkeme, mahpushane değirmeninde, on beş yıl boyunca 'öğütmeye' uğraşmıştır. Gerekçesi, 'ecnebiyle işbirliği'; Parti'nin beraati ise bunun geçersizliğinin 'kanıtı'; bazen düşünüyorum da, sakın asıl gerekçe Hasan'ın (Tanrıkut) yazısında geçen tek cümlelik o müthiş 'tesbit' olmasın? Ne demiş baksanıza:
''tencere yuvarlanmakta, kapağına doğru koşmaktadır; inkılâp ruhu hâmisiz kalınca tüccar partilerinin, müteahhit gruplarının ve softa bozuntularının hücumuna uğradı...''
Talihsiz dostum Hasan Tanrıkut, bir tek cümlesiyle hem bizdeki değişmez 'oligarşi çekirdeğini' (bürokrasi + burjuvazi); hem de, yıllar boyu içinde çalkalanacağımız kaosu, daha o zamandan saptamamış mı? Klasik Batı demokrasileri, savaş ertesinde; alternatifin 'işçi muhalefeti' -yâni sosyal demokrat, sosyalist ve komünist partiler- olduğu ve olacağı, liberal burjuva demokrasisine dönedursun; Türkiye'deki 'totaliter' iktidar, 'tüccar partilerini ve müteahhit gruplarını' rahatça besleyip büyütebilsin diye, 'softa bozuntularını' el altından ortaya salıyor; İşçi Muhalefeti'nin ise, üzerinden silindir gibi geçiyordu.
Hâlâ öyle yapmazlar mı?