03,07,1975
İmam Hatip Okulları
1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nun 52.maddesini değiştiren bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız.
Bu teklifle: “Anayasamızın 153. maddesinde yer alan ve Türk Toplumunun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacını güden Devrim Kanunları Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz” denilerek Anayasa güvencesine bağlanmış olan kanunlardan 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu masum gerekçeler gösterilerek amacından saptırılmak istenmiştir.
Gerçekten teklif bütün meslek liselerini bitirenlerin her türlü yüksekokul ve üniversiteye girmelerini amaçlar görünmekte ise de, asıl amaç, sayıları şimdiden 108’e ulaşmış bulunan ve yakın bir gelecekte yeniden açılacaklarla sayısı 200’ü bulacak olan imam hatip liselerini bitireceklere yükseköğrenimin bütün kapılarını açmaktır. Zaten bu amaç ilgili bakanlar tarafından açıkça belirtilmektedir. Bir sanat lisesini bitiren gencin hukuk, eğitim, iktisat, tıp ve bunun gibi fakültelere gitmek isteyeceği düşünülemez. Bunlar doğaldır ki gördükleri eğitim doğrultusundaki bir fakülteyi seçeceklerdir, örneğin, sanat lisesinin yapı bölümünü bitiren bir genç inşaat mühendisliğine veya mimarlığa, torna-tesviye bölümünü bitiren bir başkası ise makine mühendisliğine gidecektir ve gidebilmektedir. İmam hatip liselerini bitirenler ise yüksek İslam enstitülerine veya ilahiyat fakültesine giderek kendi alanlarında derinleşme olanağı bulabilirler.
Gerçekten de imam hatip liselerinden mezun olanlar ancak kendi dallarında yükseköğrenimi sürdürürlerse, bu, tevhidi tedrisat kanununa aykırı olmaz. Ama başka bilim alanlarına yönelirlerse o zaman tevhidi tedrisat kanununa açıkça aykırı düşer. Çünkü bu kanunun 4.maddesi aynen şöyle demektedir: “Milli Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi kuracak ve imamlık ve hatiplik gibi din hizmetlerinin ifası vazifesi ile yükümlü memurların yetişmesi için de, ayrı okullar açacaktır.” Burada açıkça görülüyor ki imam hatip okullarının tek bir amacı olacaktır. O da imamlık ve hatiplik gibi görevlerle yükümlü memur yetiştirmektir. Yoksa türlü bilim alanlarında yükseköğrenim yapacak gençleri yetiştirmek değildir. Bu vazife zaten mevcut olan liselere verilmiştir. Ama biz 25 yıldır din alanında vazife yapacak kişileri yetiştiren imam hatip okulları açacağımız yerde, hiçbir plana uymadan, boyuna çeşitli mesleklerde görev alan kişiler için imam hatip okulları açmaktayız. Nitekim son günlerde imam hatibi bitirenlerden polis bile alınmaya başlanmıştır. Daha geçen hafta içerisinde, yalnız bir ilimizden (Adana) 175 imam hatip mezunu genç polis olmak için dilekçe vermişlerdir. Ve sayın içişleri bakanı, “İmam hatipliler polis olamazlar diye bir hüküm var mı?” diyebilmiştir.
Devlet olarak henüz normal liseleri bitirenlere üniversitelerin kapılarını yeterince açamazken, onbinlerce öğrenciyi mektupla öğretim, gece öğretimi gibi yöntemlerle yetiştirmeye çalışırken, öte yandan köyler, kentler, din görevlileri ne zaman yetişecek diye bekleyedursun, imam hatibi bitirenler doktor, hakim, kaymakam, vali, general olurum umudu ile fakültelerin ya da harp okullarının kapılarını zorlayacaklar, tüm meslek okullarından çıkanlar örneğin ev idaresi, şapka, çiçek, moda okuyanlar yahut ziraat teknisyeni gibi daha ne kadar meslek okulu mezunu varsa, bir spor-toto’dan farksız olan ve beşte bir ihtimale dayanan imtihan yöntemi ile branşı dışındaki öğrenime koşacaklar. Elbette sağlam bir temele dayanmayan bu öğrenim olumsuz sonuçlar verecektir. Sistemin yanlışlığı Türk eğitiminde bir kaos doğuracaktır. Niçin bu vazifelere getirilecek olanlar onların yetişmesi için hazırlanmış çağdaş bilimlerin en yararlı programları ile öğrenim yapmıyor da imam hatibin ağırlık kazanmış programları ile yetiştiriliyor?
Konu yasal yönden araştırılacak olursa görülür ki imam hatip okullarının açılmasına dayanak olan ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda: “Devletin dininin İslam Dini” olduğu yazılı bir dönemde çıkarılmış olan Tevhidi Tedrisat Kanunu’nda imam hatiplik vazifesiyle yükümlü memur yetiştirmek için bu okulların açılacağı açık ve sınırlayıcı biçimde hükme bağlanmıştır. Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun çıkartılmasında asıl amaç, hem bütün eğitim kurumlarının Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması, hem de Tanzimat’tan beri sürüp gelen ikili öğretime medreselerin kapatılması ile son verilmesi idi. Bu amaç Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun gerekçesinden ve 4.maddesinden açıkça anlaşılmaktadır.
Gerçekten de bakınız 430 sayılı kanunun gerekçesinde ne denilmektedir: “Bir devletin irfan ve genel eğitim sisteminde milletin düşün ve duygu bakımından dirliğini sağlamak için öğretimin birleştirilmesi en doğru, en bilimsel ve çağdaş ve her yerde yararları ve iyilikleri görülmüş bir kuraldır. 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu’ndan sonra açılan Tanzimat-ı Hayriye döneminde yıkılmakta olan Osmanlı Saltanatı, öğretimi birleştirmeye başlamak istemiş ise de, bunu başaramamış ve tam tersine bu yolda bir ikilik bile meydana gelmiştir. Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği bakımından birçok zararlı sonuçlar doğurdu. Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu ve düşün birliğini ve dayanışma amaçlarını bütünüyle yok eder.”
Böylece gerçekten medreselerin yalnız Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile yetinilmeyeceği, bunların kapatılacağı da açıkça gösterilmiştir. Medreseler kapatılacağı içindir ki, buralardan yetişmekte olan din görevli ve bilginlerinin yerini tutmak üzere, aynı kanunun 4.maddesinde din uzmanları yetiştirilmek üzere ilahiyat fakültesi, din görevlileri yetiştirilmek üzere de imam hatip okulları açılacağı hükme bağlanmıştır. Bu itibarla imam hatip okullarının yalnız ve yalnız din görevlisi yetiştirmek üzere açılması ve burayı bitirenlerden yetenekli görülenlerin yalnız ve yalnız Yüksek İslam Enstitülerine ve İlahiyat Fakültelerine giderek uzmanlaşmaları Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun sözüne de ruhuna da en uygun yoldur. Bunun tersi, her türlü meslek dalına gençler yetiştirmek için imam hatip okulları açmak, hem bu açılışa dayanak olan kanun hükmünü amacından saptırmak, hem de Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun ortadan kaldırdığı medrese-idadi ikiliğine dönmek olur.
Teknolojinin hayli gerilerinde kalan Türk toplumu, hızlı bir gelişme için dinamik olmak zorundadır. Son yıllarda görülen üzücü durumlar ise, tutucu yapıdaki eğitimcilerden ya da bazı eğitim kurumlarımıza, dernekler yolu ile egemen olan çevrelerden gelmektedir.
Zaten elimizde bulunan istatistikler imam hatip okullarını bitirenlerden ancak yüzde 40 kadarının mesleğe yönelmekte, yüzde 60’ının ise başka alanlara kaymakta olduklarını göstermektedir.
Şu halde bu okulların yüzde 60’ı amaca hizmetten uzak kalmaktadır.
Yapılacak iş imam hatip liselilerin sayısını çoğaltmak ve buraları bitirenlerin her türden mesleğe gidiş yollarını açmak değil, ülkemize ne kadar din görevlisi gerektiğini saptadıktan sonra buna göre imam hatip liselilerin sayısını azaltmak ve bu okulların- gerçekten aydın, çağdaş din görevlisi yetiştirecek biçimde- programlarını yeniden düzenlemek olmalıdır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder