17 Ekim 2010 Pazar

Cumhuriyet 17.10.2010 MİNE G. KIRIKKANAT- Kavalcı Köyün Fareleri

RÖVEŞATA



MİNE G. KIRIKKANAT

Kavalcı Köyün Fareleri

Şimdiki zaman içinde develer motor takar, pireler kuaförlük yapar iken Hamedin diye bir megaköy varmış. Hamedin’in tek kusuru köylüsü olup, rantiye düşkünüymüş. Verimli toprakları işleyip alnının teriyle kazanmaktansa ‘zaptiye’den ‘adliye’ye, ‘belediye’den ‘sıhhıye’ye her kurumu zaten ‘ye’ diye düşünen ahalinin gözü çalışmadan yemekte, gönlü de Hamedin’i lokma lokma ham yapacağı bir yağma düzenindeymiş.

Çoğunluğun alın teri akıtmadan köşeyi dönmeye çalıştığı bu diyarda, köylüler yer üstünden, fareler yer altından Hamedin’i ufak ufak yerken, daha fazla ham edecekleri günlerin hayalini kurarlarmış...

Ancak fareler, yılda birkaç kez doğurduklarından, insanlardan daha hızlı artmışlar tabii. Üstelik çok kurnazlarmış.

Öyle bir gün gelmiş ki, cisim olarak köy halkı kadar yer tutmasalar da, isim sayıları insan nüfusunu aşmış. Ve fare toplumunun önde gelenleri, Hamedin muhtarlığına seçilmek için ön ayaklarını sıvamışlar. Kendileriyle birlikte yaşamayı kanıksayan köylüleri, sihirli bir kaval çaldıklarına, onlara da çalmayı öğreteceklerine inandırmışlar. Zaten havadan kazanç bekleyen halkı, üfledikleri kavalın kutsal olduğuna kandırmışlar.

***
Televizyonlarda açılan sır kapıları, gazetelerde tarif edilen dua mucizeleriyle, oturduğu yerde hamdederse beleş yaşayacağına inandırılan köy halkının, kavalcı fareleri Hamedin muhtarlığına seçmeleri gecikmemiş.

Hamdolsun Hamedincilere, bize de hamdettirirler diyerek düşmüşler farelerin üflediği kaval sesinin ardına, yürümüşler beleşçilik hayallerinin peşinde.

Birkaç yıl sonra bir de ne görsünler?

Fareler gerçekten beleş ham yaptırıyor onlara: Mercimek dağıtıyor, un dağıtıyor, şeker, yağ, odun, kömür, hatta çocuklara oyuncak dağıtıyor, evlere paket servis bile yapıyor! Ama bu beleşle ancak kıt kanaat geçiniyorlar.

Kavalcı fareler, çalışmak isteyeni bile çalıştırmıyorlar, dur sen biz seni besleriz, diyorlar, zırnık iş alanı açmıyorlar.

Buna karşın muhtar fareler başta, ağası, kardeşi, amcası, dayısı, kızı, kızanı, gelini, damadı, dünürü, kayınçosu, kankası, dızdığının dızdığı, dış kapının tokmağı, ne kadar fare nüfusu varsa pire gibi çalışıyor, harıl harıl kazanıyor, homur homur ham yapıyor, istisnasız hepsi semirmiş, sıçan boyutlarına erişmiş, ağır olanına da molla diyorlar! Hele kavalcı farelerin yavruları tüysüz farecikler, daha bıyıkları uzamadan, beşikte sosyal sigortaya kaydedilip, 15 yaşında çırak değil, patron çıkarılıyorlar!

***
Kız olsun oğlan olsun, kimi pırlanta, kimi altın, kimi tavuk, kimi yumurta, kimi gübre, kimi yağ, kimi et, kimi süt; biri getiriyor, öteki götürüyor, beriki satıyor, ama istisnasız hepsi kuluçkadan çıkma tüccar, hepsi kan ter içinde ticaret yapıyor, çok yaptığı için de bol kazanıyor, bazıları dolar, bazıları Avro bazında, hepsi milyoner farecik!

Hiçbiri ne dâhi, ne dâhiye, zaten ne de mucitmiş. Aralarından Hamedin uygarlığına yeni ufuklar açacak kimse çıkmamış, amma... İstisnasız hepsi, hamdolsun ağa babamın Kısa Devre Vergi indirimlerine deyip, yumulmuşlar ticarete.

Bir de dönüp bakmış ki Hamedin’in hamdede hamdede kıt kanaat geçinmediği zaman sadakayla geçindirilen halkı kendi evlatlarına, oğullar kaval sesinin peşinde önce köy hizmetine koşulup dağları tepiyor, tepeleri bekliyor. Köy bekçiliğinden sağ dönerse de üç kuruşa sözleşmeli ırgatlık, taşeronun taşeronuna amelelik yapıyor ve en kötüsü, çoğu da işsiz kalıyor. Kızlar ise zaten örtü düğümüyle, börtü böceğiyle uğraşıyor. Bu masalın devamını merak ediyorsanız, John Steinbeck’in başyapıtı “Fareler ve İnsanlar”da okuyabilirsiniz. Ama sonu, kitaptakinin tersi olabilir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder