17 HAZİRAN 1998 ÇARŞAMBA
G âzi, akim kalan 'İzmir Suikastı' sonrasında, geleceğe ümitle bakıyordu; demiştir ki: ''Benim nâçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet pâyidâr kalacaktır'' (Kutsal Barış, Cilt 5, s. 343. May Yayınevi. 1974). Hangi koşullar altında söylendiğine, bakar mısınız: Nastûrî İsyanı, Hakkâri' yi talep eden İngiliz ültimatomu, Şeyh Sait İsyanı; İttihatçı/Terakkiperver 'komplosu' ve nihayet 'suikast teşebbüsü'!
Acaba bundan mı, her 'Kemalist' için 'Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet pâyidar kalması', vazgeçilemez bir 'esastır'; 'hâkimiyetin bilâ kayd-ü-şart milletin olması' ile, 'gayr-ı kaabil-i tecezzi' bir bütün teşkil eder? Siyasi çözüm tercihleri, ondan sonra gelecektir: halkın aklına liberallik mi yatar, sosyalistik mi; yoksa karma/ekonomi düzeni mi?
Bunu sinek pislemedik bir yere yazınız.
'Gaflet'i aşar, 'dalâlet'i aşar, 'ihânet'tir...
O ysa, 'Sistem' in demokratikleşme, insan haklarına saygı kamuflajıyla, Türkiye' yi sevketmeye çalıştığı 'çıkmaz'; Gnl. Tagaris' in raporunda açıkça ifade edilmiş olan, temel 'amaç' a hizmet ediyor: ''...amaç -uzun sürecek olsa dahi- Türkiye'yi taksim etmek olmalıdır''; çünkü bunlar, Türkiye' ye meşrû bir cumhuriyet; Türklere, tarihin derinliklerinden gelen güçlü bir halk olarak bakmıyorlar; Gnl. Tagaris' in 70'li yıllarda ne dediği ortada; ''...hayvan derecesinde barbar bir ırk! Çeşitli uluslardan milyonlarca insanı imha etmiş! Kendisine ait olmayan topraklarda oturuyor! vs. vs.''
Bizde öylesi çok, şimdi şaşkının biri çıkıp diyebilir ki; Gnl. Tagaris de kim, 'gayr-ı mes'ul bir şahıs'; iyi de, hâlen Yunanistan Dışişleri Bakanı Kirye Pangalos' un, dört yıl önce Avrupa ile İlişkiler Bakanı iken, şu söylediklerini nereye koymalı?
''...Katolik ve Ortodokslardan oluşan bir azınlığın, Müslüman bir iktidarı kabul edeceğini düşünmek, Balkanlar'ı tanımamak, bilmemek demektir: Balkan Milletleri, 'Müslüman' denildi mi, Türkler'i düşünürler ve belleklerinde Türkler'in iktidarı canlanır; çünkü bu kolay vasıflandırılamayacak, isim konulamayacak bir 'iktidar'dır; çünkü Türk 'iktidarı' barbarlıktı, çok dikkat edin, 'İslam' değil 'Moğol' iktidarıydı, çünkü Türkler Attilâ'yı, Timur'u, hâlâ 'kahraman' olarak benimsemiyorlar mı? Bu Türk sokakta rastgeldiği çocuklara bile şiddet uygulayıp, istediği herkesi öldürebilirdi...'' (La Repubblica, 30 Nisan 1994)
Açıkça görülmüyor mu: demokrasi, insan hakları, sivil toplum bahane; bunlar soruna 'ırkçı' önyargıyla yaklaşıyorlar: Türkler barbar, başkalarının toprağını elinden almış; önemli olan o toprağı geri almak, Türkleri Asya'ya kovmak! Şimdi bakın, Batı' lıların, -hele SSCB tarihe gömüldükten sonra, vaktiyle Sykes/picot paylaşmasına esas olan bu bakışı, tekrar benimsediklerini görmezden gelmek; 'gaflet'i aşar, 'dalâlet'i aşar; hele aynı görüş paylaşılırsa, 'ihânet' olur.
ABD'nin 'tercihi' neymiş?
R and Corporation' ın 'orta vâdeli tahmin uzmanı' Mr. Graham Fuller, 'iç savaş' senaryosunu geliştirirken, acaba başka bir açıdan mı bakıyordu? Ali Aslan' ın sorularını cevaplandırırken dedikleri, belki bir ipucu verebilir.
''...ABD Türkiye'den, genel olarak dünyadaki ABD politikalarına uyan 'istikrarlı' bir 'müttefik' olmasını ister. ABD'nin 'tercihi' budur(...) Türkiye 'Kürt meselesi'ni ve siyasette 'İslâm sorunu'nu 'demokratik' yollardan çözmeli; şu anda her iki konu da olumsuz yönde gidiyor, bunların çözülmemesi, Türkiye'nin iç ve özellikle dış politikasını bozacaktır...''
Bunun manası ne, şu: ''...Türkiye'nin Batılı, Müslüman, Kürt, Asyalı, Osmanlı olsun, kimliğinin tüm unsurlarını göz önünde bulundurarak, etraflı bir dış politika geliştirmeye ihtiyacı vardır'' (Zaman, 23 Mayıs 1998).
Mr. Graham Fuller, Rum, Ermeni, Çerkes, Lâz ve diğer unsurları 'unutmuş'; ya da, hepsini Asya'lı ve Osmanlı etiketinin altına saklamış; aslında dolambaçlı yoldan, Gnl. Tagaris' in 'nihai amacına' ulaşıyor: Anadolu halkının, Anadolu İhtilâl ve İnkılâbı'yla oluşturduğu, ulusal, lâik ve demokrat 'Türk üst/ kimliği' yıkılıp; Sevres Anlaşması'ndaki 'taksim planı'na, sosyal ve siyasal 'zemin' ve 'şartlar' yeniden hazırlanmalıdır!
Hepsi bu mu? Yooo...
Halife ve Şeyhülislam ne kadar uysaldı?
...Yollarını da göstermiş: 1/ ''...PKK'nin çökertilmesi, Kürt Sorunu'nun bitmesi anlamına gelmiyor. Kürt Meselesi temelde Kürt Kimliği'nin tanınması ve ifade edilmesi talebidir'' ; yâni nedir, 'Prezidan' Özal' ın tartışmaya açtığı 'federasyon' önerisinin, dolaylı tekrarı mı? 2/ ''...geçmişte inanan ciddi bir Müslüman olmak, sosyal açıdan çok ilerleyici görülmemişti; bugün insanlar İslâmı daha fazla ifade etmek istiyor, laiklik dini ifade özgürlüğünü reddetmemelidir'' ; yâni nedir, 'Şeriat' a yol mu verilsin?
Zira Türkiye' de lâiklik dini ifade özgürlüğünü yasaklamamış ki, dinin 'toplumsallaştırılmasını' önlüyor; bireysel düzeyde kaldıkça, hiçbir Türk, hiçbir zaman dinin vecibelerini yerine getirmekten, 'resmen' alıkonulmadı; eğer, bu mertebe ağır bir yasaklama olsaydı; Refah'ı, Fazilet'i, Nakşibendiler'i, Nurcular'ı, oluşturup geliştirmek, mümkün olabilir miydi? Anlaşılan Graham Fuller -ABD' nin telkinleriyle- elli yıldır sürdürülen din öğretim ve eğitimini yeterli görmüyor; çünkü Şeriat hâlâ 'toplumsallaştırılamadı', hâlâ 'Kemalist' direniş sürüyor; dinin toplumsallaştırılması daha da yoğunlaştırılmalı ki, ulusal, laik ve demokratik kültür çözülsün, 'Sistem' e direniş ortadan kalksın!
Böyle olacağını, nereden mi çıkarmış? İlahi, siz de tuhafsınız: Sevres Anlaşması' na, kuzu kuzu imzayı basan, Halife'nin ta kendisi değil miydi? Anadolu İhtilâli' ni başlatan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında idam 'fetvası' nı, Şeyhülislâm vermedi mi?
Sâhi bu fetva İngilizler tarafından bastırılmış, Anadolu içlerine Yunan uçaklarıyla attırılmıştı; evet, Yunan!