31 Ekim 2010 Pazar

TUNCAY ÖZKAN ve MUSTAFA BALBAY SÖYLEŞİSİ:"Torunlara miras bırakılacak dava"

Cumhuriyet 30.10.2010
Üç yıldır süren Ergenekon davası bitirilmemek üzere açılmış
Torunlara miras bırakılacak dava


Balbay (B): Nereden başlayalım?

Özkan (Ö): Önce davayı enine boyuna konuşalım, tartışalım. Bugüne kadar hiç yapılmayanı yapalım...

B: Haklısın... Dava, medyada olağanüstü beklentilerle, yakıştırmalarla başladı. Şimdi günlük haberlerin bir parçası olarak devam ediyor.

Ö: Üç yıldır bu davayla Türkiye’yi aydınlığa kavuşturacağız diyorlardı. Herkes kendisine sorsun; aydınlığa mı karıştık karanlığa mı? Her şey daha mı karıştı, yoksa çözüldü mü? Demokrasi mi geldi korku mu?

B: Açtığın konu başlı başına bir kitap olacak ölçekte. Ergenekon davalarına gelirsek, birinci ve ikinci davanın bu şekilde devam edemeyeceğini artık herkes gördü. Biz ikinci davanın gazeteci olarak tanığı ve sanığıyız.

Ö: Gazeteci olarak başlık atmak zorunda kalsaydın, bu davada gelinen nokta için ne derdin?

B: Birlikte düşünelim... Örneğin, görüldükçe uzayan dava, Ergenekon davası destanından daha zorlu, sanıktan toruna dava mirası, torunlarına miras olarak dava bırakacaklar...

Ö: Ben de senden esinle söyleyeyim: Ergenekon her yere kondu...

B: Ama kalkamadı...

Ö: Bu davanın bitmesi mümkün değil, çünkü arkasındaki siyasi irade Türkiye ile işini bitirmedi daha...

B: Bu noktadan devam edelim. Bu davanın içine her kesimden insan katıp, aydınlanmış aydınlanmamış her olayı koydular, yakın tarihi dava üzerinden yeniden yazmaya koyuldular. Hukuki süreç bir yana, davanın siyasal hedefi bu...

Ö: Sadeleştirelim... Amaç, muhalifi susturmak, halkı korkutmak, bizim üzerimizden, bizim derimizi yüzerken Türkiye’ye yeni bir gömlek giydirmek. Salonu gözünün önüne getirsene, sol tarafta 20-30 yaş arası terörist, suikastçı, katil, tetikçi denilen teğmenler ve polisler, geri kalanı 73 yaşında bir sendikacı, emekli albaylar, sen, ben, etçiler, emlakçılar. Davanın özü diye sorunca yargıç, savcı diyor ki darbe, generaller nerde? Onlar için dava açmaya gerek görmediler.

Süreç ilerledikçe karmaşıklaşıyor

B: Ben şimdi peşine takılıyorum. Kamuoyu yeterli bilgiye de sahip olmadığı için, ister istemez şöyle düşünüyor: “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz”; vardır bir şeyi, “bunca iddianame hazırlandığına göre hepsi mi yalan, vardır vardır...”
Hani Einstein’ın bir sözü var; bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan zordur. Böyle bir önyargı oluşturuldu. Bunu pekiştirmek için müthiş bir medya operasyonu da başlatıldı...

Ö: O korkunç... Ayrıca anlatalım...

B: Haklısın, o başlı başına ayrı bir bölüm... Bu önyargıyı güçlendirmek için, geçmişte kimi suçlar işlemiş, cezasını çekmiş kişiler de aynı çuvala kondu. Ayıklamayı da biz sanıklara bıraktılar...

Ö: Onu da başlı başına bölüm yapalım...

B: Tamam... İşin bu yanı özellikle kamuoyunda davaya belli bir mesafe ile bakanlar açısından önemli. Bütün benzemezler bir araya getirilip iddianame şablonunda zorla aynı örgüt üyesi teröristler yapılmaya çalışılıyor. Zürafaya balıkla bir olup dağ başındaki kartala saldırmışsın diyorlar, solucana da gizli tanık ifadesi verdirip, olay sırasında kartalın üstünde uçmaktaydım dedirtiyorlar...

Ö: İnanmayanı, olur mu öyle şey, o zaman gelin bizi de alın diyeni de içeri alıyorlar... İlhan Selçuk alınıyorsa beni de alırsınız dedim, olanlara bak... Ama en çarpıcı örnek Cumhuriyet’in başına gelenler...

B: Bu yanını etraflıca aktaralım. Ergenekon’un yöneticisi olduğu iddia edilenlerin başında İlhan Selçuk var. İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesini örgüt adına ele geçirmeye çalışmış. Bu sırada kendisi gazetenin imtiyaz sahibi ve başyazarı. Yani kendine ait gazeteyi ele geçirmeye çalışmış.

Ö: İnsanın, kendi cüzdanımdaki parayı çalmak istiyorum, demek istemesi gibi bir şey...

B: Aynen öyle, dahası var... İlhan Selçuk, Turhan Selçuk’a talimat verip domuzlu karikatür çizdiriyor. Böylece örgüt elemanlarının tahrik olmasını sağlıyor. Tahrikin ardından örgüt gazeteye üç kez bomba atıyor. Polis yakalayamıyor. Cumhuriyet 5, 10, 11 Mayıs 2006 günleri bombalanıyor. Son eylemden 5 gün sonra da aynı kişiler Danıştay saldırısını gerçekleştiriyor.

İlhan Selçuk faillerin yakalanması için yazı yazıyor; nereden bulalım bir ya da iki bombacıyı diyor... Savcıya göre bu, iddianamede İlhan Selçuk’un örgüt yöneticiliğine delil... Çünkü bomba atanların sayısını biliyor.

Ben de o dönem Ankara Temsilcisi olarak, başyazar, gazetenin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk’la yaptığım görüşmeler nedeniyle örgütün Ankara’daki görüşmelerini koordine eden üye yapılıyorum.

Ö: Bu zürafanın öyküsünde eksiği ben tamamlayayım; biz seninle 10 yılda 4 kez telefonla görüşmüşüz, sen bana örgüt adına siyaseti ele geçireceğiz, parti kur demişsin. Ben de parti kurmuşum. İyi ama bütün bunlar 2006-2008’de olmuş, 2003-2004 darbe suçlamasıyla ne alakası var? Alakasız, uysa da uymasa da yapıyorlar.

AKİT’İN MANŞETİNİ VE İTİRAFLARI GÖRMÜYORLAR

B: Sözde örgütün iddianameye göre 2 silahlı eylemi var; biri Cumhuriyet’in bombalanması, öteki Danıştay cinayeti. Böyle bir cinayeti insanım diyen hiç kimse onaylayamaz...

Ö: Ben bu olayı iyi biliyorum. Araştırdım. İddianame diyor ki; Atatürkçüler Atatürkçüleri öldürdü. Danıştay alçaklığını işleyenlerin kesinleşmiş kararlarını dikkate almadan, bağlantılarını görmezden gelerek cinayete katılanları serbest bırakıyorlar. Bize de sizi Danıştay’daki Atatürkçüleri öldürten, Cumhuriyet’i bombalatan örgütün üyesi olmaktan tutuklu yargılayacağız diyorlar. Akit gazetesinin olaydan 2 hafta önce attığı manşeti, sanıkların itiraflarını görmezden geliyorlar, bombaları nereden, nasıl, kimden aldığını, bütün yardımlara rağmen söyleyemeyen, saldırıdan mahkûm olmuş bir gizli tanık itirafçının yalanlarına itibar ediyorlar. Bizi de bu vahşi cinayeti işleyen örgütün bir parçasıymışız gibi göstermeye çalışıyorlar.

İşte benim deli gömleği giydirmeye çalışıyorlar dediğim bu...

B: Danıştay cinayetini bu davaya bağlama çabalarını sen üç kitaplık “Ergenekon Kitaplığı” serisinin birincisinde ayrıntılarıyla yazdın.

İşin içine silah, cinayet girince kim tedirgin olmaz, kim ürpermez? İşte bu davada böylesi olaylarla bizi aynı çuvala koyup boğmak istiyorlar.

Dava ilerledikçe bütün bunlar ayrıştırılıp, doğru-yanlış ayıklanacak yerde, davanın üstüne yeni olaylar, komplolar, senaryolar, klasörler eklenip her şey daha karmaşık hale getiriliyor.

ADLARI DAVADA TERÖRİST AMA...

Ortada örgüt yok

B: Darbe davanın özü dendi ama, iddia edilen dönemdeki yani 2003-2004 yıllarındaki başlıca sorumlular, böyle bir şey hissetmediklerini söylediler. Dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök’ün verdiği ifade, iddianamenin içinde; darbe iddialarına zemin olacak bir şey yaşanmadı diyor. Dönemin başbakanı Erdoğan, öyle bir algı hissetseydim gereğini yapardım diyor. Dönemin Amerikan Büyükelçisi Edelman, kimi iddialar geldi, belge dedikleri şey sahte çıktı, diyor.

Ö: Bunları yapan örgüt nerede?

B: Hah, zurnanın zırt dediği yer o... Savcı, biz aynı zamanda Ergenekon örgütüne üye olup darbe çalışmalarına katılanları yargılıyoruz diyor. Ben, piyasaya yeni çıkan Silivri Toplama Kampı-Zulümhane kitabımda bu durumu ayrıntılarıyla işledim. İddia edilen “Ergenekon Silahlı Terör Örgütü”nün varlığı kanıtlanabilmiş değil. Yani, devletin yıllarca terörle mücadele etmiş birimlerine göre, ortada böyle bir örgüt yok. Genelkurmay, MİT, Jandarma, Emniyet, davanın görüldüğü 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin istemi üzerine resmi yazılar gönderip, “Bizim arşivimizde böyle bir örgüt yer almıyor. Bizdeki bilgiler 16 Haziran 2007’de Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarıyla ilgili soruşturma kapsamında hazırlanan iddianame ile sınırlıdır” dediler... Diyarbakır’da başlayan KCK davası “örgüt davası”nın nasıl bir şey olduğunu gösterdi.

İfadesi alınmadan tahliye

Ö: Öyle bir yargılama ki bütün yöneticileri tutuksuz, lideri belirlenememiş, silahlı kanadının bütün yöneticileri mahkemece serbest bırakıldı. İddianamede darbeye delil gösterilen belgeleri bilgisayarında yazdığı iddia edilen ve tam 221 sayfada suçlanan albay, ifadesini vermeden tahliye edildi. Alevi ve Ermeni kanaat önderlerine suikast düzenleyecek iki timin lideri denilen teğmenler ve polisler ifade vermeden tahliye edildi, bu gruptan tutuklu sadece 3 kişi kaldı. Biri İbrahim Şahin, ki; suikast planları evinde el yazısı ile çıktı denildi, avukatı da arkasını imzaladı dediler... El yazısının ne İbrahim Şahin’e ne de davadaki sanıklardan herhangi birine ait olmadığını Adli Tıp belirledi. Avukatı da arama sırasında, böyle bir belge görmedim ve imzalamadım diye mahkeme heyetine söyledi. Savcılık, işte burada diyemiyor. Öyle bir dava ki; suikastçı, katil, tetikçi, mafya diye suçlananlar serbest kalıyor. Teğmenler Güneydoğu’da görevlerine başlıyor, polisler cumhurbaşkanı, başbakan korumalığı yapacak kadar hassas görevlerine geri dönüyor. Adları davada terörist. İki gazeteci, üç emekli, muslukçu, etçi, emlakçı asrın davasında tutuklu yargılanıyor. Akıl akıl gel peşime takıl...


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder