20 Ekim 2010 Çarşamba

Cumhuriyet 20.10.2010- MİNE G. KIRIKKANAT / Türbanlı Mantık

RÖVEŞATA



MİNE G. KIRIKKANAT


Türbanlı Mantık

Tesettür, kadın vücudunu tepeden tırnağa “günah”a tahrik öğesi saydığı için ayıplı ilan eden zihniyetin bir sansür aracıdır.

Bazı din bilginleri Kuran’da yazmadığını iddia etseler de, şeriatı devlet rejimi olarak benimseyen ya da zorla kabullenen tüm İslam ülkelerinde tesettürün geçerli olduğu bir gerçek ve tesettürden de çarşaf ya da burka gibi, kadın vücudunu tümüyle gizleyen giysilerin anlaşıldığı açıktır.

Türban, bu sansürün salt kadın başı, kadın saçını kapsayan bölümü. Yıllardır, türbana ya da tesettüre özgürlük istenemeyeceğini, çünkü herhangi anlamda bir sansür, yani yasaktan özgürlük diye söz etmenin cehaletini ve garabetini anlatmaya çalışırım...

Ama Türkiye’ye ifade özgürlüğü diye basına sansürü getiren ve zaten salt basını değil, sokaktaki yurttaşı bile korkutarak susturup, susmayan muhalif gazetecileri de “darbeci” diye içeri tıkan zihniyetten, ancak yasaklı kadınlığı da özgür kadınlık diye savunması beklenirdi! Nitekim öyle oldu.

***
Bugün düşünüyorum da, “tesettüre özgürlük” değil de “türbana özgürlük”ten söz etmekte haklılar... Çünkü türban, tüm Müslüman ülkeler arasında sadece Türkiye ve Avrupa’daki Mağrip kökenli göçmenler özelinde, kadın başına indirgenmiş bir sansür biçimi: Bazı türbanlılar, vücutlarını gizlemekten çok ortaya çıkarmaya yarayan giysilerle sararken, galiba saçlarının göğüs ve kalçalarından daha tahrik edici olduğunu sanıyor, ya da sanır “gibi” yapıyorlar.

Başka bir deyişle, kesinkes şeriata -henüz- teslim olmayan Türkiye’de doğan ve Avrupa’ya kapağı atarak baskıdan kurtulan Mağripli kadınlar, İslami tesettürü vücuttan başa çekip saçlarıyla sınırlayarak “ilerlemiş” sayılabilirler. Kuşkusuz bu yüzdendir ki farkında olsunlar olmasınlar, türbana indirgenmiş bir tesettürü “özgürlük”, vücudu değil başı kapsayan bir sansürü “ilericilik” diye övebiliyor ve sansürleme hakkını elde etmeyi, “devrim” niteleyebiliyorlar. Çünkü sansürlü kadın hakları, tesettür kadın başına gerileyince ilerlemiş oluyor!

Sizin anlayacağınız, türban ya da başörtüsünün siyasal ve toplumsal kabulü, aslında çarşafa karşı yapılmış bir devrim, burkaya karşı kazanılmış bir zafer. Zaten türbanlıların tekmil tesettüre ilişkin olumsuz ifadeleri de bunu gösteriyor.

Ne var ki tepeden tırnağa kadınlık sansürünü kafaya indirgemek, aklı özgürleştirmeye yetmiyor ve o örtü, başın dışı kadar içini de kuşatıyor.

Bir mantık sorusu soruyorsunuz. Diyorsunuz ki: Özgürlük istiyorsun, hakkındır. Ama kadın kadına özgürlük olmaz. Özgürlük, kadın erkek eşitliğinden geçer. Niçin kafandaki kadın erkek eşitsizliğini sorgulamıyorsun? Niçin erkek saçı mübah da senin ki günah? Niçin erkeğin saçı başı, eli kolu, budu bacağı seni tahrik etmiyor da, senin saçın, bileğin onu tahrik ediyor?

***
Başta Başbakan, erkekler kadınlardan önce yanıtlıyor, kadın erkek eşit değil, farklı yaratılmışız, diyorlar...

Peki, diyorsunuz... Sayalım ki kadın tahrik olmaz oldurur, diye sen kapanıyorsun. Öyleyse kara çarşaflara sarınsan, yüzünü gözünü bile sakınsan bile neden Tanrı’ya erkekle eşit mesafeden bile yakaramıyorsun? Neden camide erkeklerle birlikte namaz kılamıyorsun? Haydi diyelim ki namaz sırasında secdeye varırken, ayrı saflarda da olsan, göz ucuyla bakanı, görünmeyen kalçalarının hareketi bile tahrik eder, abazanı... Ama neden en azgınların bile tahrik olmayacağı yerde, cenazede bile saf tutamıyorsun erkeklerle?

Neden sorgulamıyorsun, hiç olmazsa “imanda eşitliği” bile?

Muhatabınız türbanlı, “Dinimin gereği” deyip çıkıyor ve sorgulama zaten yok, tartışma da bitiyor. Yani özgürlük bitiyor. Çünkü özgürlük, her şeyden önce dayatılanı sorgulamak cesaretidir. Tüm talepler, eşitliğe, özgürlüğe ilişkin “Neden benim de hakkım olmasın” sorusuyla başlar. Kadın, erkekle eşitsizliği cinsel anlamda kabul ettikten öteye başka alanda eşitlik aramak olanaksız, hele tinsel anlamda eşitlik iddiası abesle iştigaldir!

Ama demokrasi diye faşizmi seçenlerde, zaten mantık da aranmaz.























Hiç yorum yok :

Yorum Gönder