9 Ekim 2010 Cumartesi

SÖYLEŞİ -ATTİLÂ İLHAN :'Hariçten Gazel Okuyanlar!..'

Cumhuriyet-
10 HAZİRAN 1998 ÇARŞAMBA
Eski gazinolarda, saz heyetinin hemen arkasında, o levha bulunurdu: ''Hariçten Gazel Okumak Memnûdur'' 'Memnû' o tarihte 'yasak' anlamına geliyor; 'hariçten gazel okuyanlar' , içki 'meclisinde' kafayı 'bulup' asıl gazelhan yerine gazel 'atmaya' kalkışanlar; bu yaptıkları, yasak! Artık ne o tarz gazinolar kaldı, ne de eski gazelhanlar, ama bakıyorum, başka konularda, 'hariçten gazel okuyan' az buz değil!

Onları tanımayan kaldı mı? Türkiye konusu açılmasın. Henri J. Barkey' in, Paul Henze' nin, Samuel Huntington' ın, ya da Graham Fuller' in başka işi yok, başlıyor 'hariçten gazel okumaya' ! İşin tuhafı, bunların hepsi, ya ucundan kıyısından CIA ile bağlantılı, ya da onun bir 'yan kuruluşu' sayılan Rand Corporation' la! Okumuş olmalısınız. ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi'nde Prof. Barkey' le Graham Fuller kafa kafaya vermiş, 'uzmanları' bir araya toplamış; âdetleri bu ya, Türkiye'nin geleceği üzerine senaryo üretmişler; Fuat Kozluklu' nun haberine bakarsanız, sonuç dehşet verici:

''...radikal İslâmcı hareketler, gittikçe büyüyecek, bundan rahatsız olduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri siyasi dengelerle oynayacakmış: meselâ Fazilet Partisi de kapatılıyor; bunun tepkisi, radikal İslâmcıların isyanı, basbayağı iç savaş, camiler bombalanıyor filan... Nihayet radikal İslâmcılarla ayrılıkçı Kürtler ittifak yapıyor, Silahlı Kuvvetler'le iç savaşa tutuşuyor, bu da elbet ordunun kendi içinde bölünmesine yol açıyor, vs. vs!..'' (Cumhuriyet, 1 Haziran 1998.)

Dehşet verici dememiş miydim? Haklıyım! Gariptir ama, ülkemizdeki toplumsal ve ekonomik koşulların, 'objektif' değerlendirilmesinden, ya da 'muhtemel' gelişmelerin araştırılmasından çok; insan okudukça, bu 'senaryonun' , Atlantik ötesindeki, 'kafayı bulmuş gazelhanların' 'temennilerini' yansıttığı hissine kapılıyor.
Atıyor muyum? Acaba!
Önceki 'senaryo'nun 'telkini'...
A BD , birçok etnik grubun 'din tutkalıyla' bir arada tutulduğu bir ülke olduğu için midir, nedir; 'dost ve müttefiklerinin' de öyle olduğunu sanır. Daha 50' li yıllarda, Türkiye'deki din faktörünü araştırmaya başlamış; (gariptir, ama doğrudur), aynı zamanda -gizli yollardan- nüfusun etnik dağılımını incelemeye yönelmiştir: ne miktar Kürt, Laz, Çerkes, Arnavut bulunduğu; Sünni, Alevi, Şii, Süryani, Musevi, hatta 'dönme' lerin 'oranı' araştırılıyordu: meraklısı bilir! Washington' ın anlamak istemediği, Anadolu İhtilâl ve İnkılâbı'nın bu 'beşeri malzemeden' ne sağlam bir 'ulusallık', ne çetin bir 'ulus' çıkardığı gerçeğidir. Öyle bir 'ulus' ki, Anadolu adındaki 'vatan'da yaşar: 'tam bağımsızlığı' için savaşabilmek ve ölebilmek yeteneği vardır; herkese, uzun ve ortak bir tarihin çocuğu olmak yeter; din, dil, mezhep ya da sınıf ayrılmaz; gözler 'çağdaş uygarlık düzeyi'ne dikilmiştir; pusula belli, 'hayatta en hakiki mürşit' ilim!
Washington bunun 'Kemalizm' olduğunu bilmez mi? Nasıl bilmez! Yalnız onu mu Kemalizm' in ülkeyi ve milleti sımsıkı bir arada tuttuğunu da biliyor; bileşkesinin Gâzi Mustafa Kemal Paşa olduğunu da! O yüzden değil midir ki, bu defaki 'senaryonun' gizli 'yazarlarından' Mr. Graham Fuller ; hepimize 'hayırlı' olacak, çok farklı bir 'senaryo' önermişti:

''...Atatürk'ün düşünceleri, çağı için son derece güçlü düşüncelerdi; ama onun sayesinde yaratılmış bugünün kendine güven duyan, güçlü Türkiye'si, artık ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü, hatta İslâm'ın gündelik hayattaki yerini yeniden düşünmelidir...'' (Cumhuriyet, 20 Şubat 1990.)

'Mustafa Kemal'i terk etmelisiniz!' telkini, acaba başka türlü nasıl yapılırdı, çok merak ediyorum... Özal da bu telkine açıktı, Çiller de, Erbakan dünden hazır; fakat sekiz yıllık 'icraatları' ülkeyi nereye getirmiştir, bakar mısınız: 12 Eylül' e kadar kimsenin aklına bile getirmediği Türk üst/kimliği, harıl harıl tartışılıyor; Kürtler arası ( PKK -Korucular) iç savaş başlamıştır; PKK' nin, uluslararası gizli destekleri, Silahlı Kuvvetler'i işe bulaştırdı, bu kadar yetmezmiş gibi, cumhuriyet tarihinin asla görmediği, devlet içinde yuvalanmış 'çeteler' , ortalıkta kol geziyor...
Türkiye , temeli Müdafaa-i Hukuk Doktrini olduğu için, ister MGK itişiyle, ister halkın tepkisiyle olsun, bu gidişe dur demek zorundaydı; demiştir de!.. İşte Washington D.C.' de o 'dehşetengiz' senaryonun gündeme alınması, bundan ileri geliyor; 'hariçten gazel okuyanların' , Türkiye için öngördükleri 'senaryo' bu değildi, artık 'gidişatı' beğenmiyorlar, söylemek istedikleri budur.
Söylemiyorlar mı sanıyorsunuz?

'Taş gibi Kemalizm'!..

O halde şu 'ibretâmiz' satırları bir gözden geçiriniz: ''...Türk Ordusu, Modern Türkiye'nin oluşturulmasında, anahtar bir rol oynadı ve çok uzun süre boyunca, çok zor dönemlerde ülkeyi bir arada tuttu; birçok yönüyle, modern çağda Türk Milliyetçiliği'nin ilk ve orijinal kaynağı oldu...''

''...fakat Türkiye daha olgun bir demokrasiye doğru tekâmül ediyor: Türk demokrasisinin, bağımsız ve özgürce tekâmülüne izin verilmezse, hiçbir zaman gelişemeyecektir. Bence ordunun son yıllardaki politikaları daha olumsuz oldu. Washington'da birçokları, son aylarda ordunun Refah Partisi'ne ve diğerlerine karşı eylemlerinin maksadın tersine hizmet ettiğini düşünüyor...'' (Zaman, 22 Mayıs 1998.)

Eğer Türkiye' nin, 'daha olgun bir demokrasiye doğru gelişmesini' ; İslâm'ın, Cumhuriyet'le içine yerleştirildiği 'bireysellikten' (laiklik) çıkarılıp, tekrar 'toplumsallaşması' na ( 'ılımlı' İslâm Şeriatı) bağlayan da; ancak bunun, 'bağımsız ve özgürce bir tekâmül sayılacağını' söyleyen de aynı Graham Fuller ise; Washington D.C.' deki 'senaryonun', 'dehşetengiz' bir iç savaş tasarımına bağlanmasına şaşacak mıyız?
Türkiye' de cumhuriyetin ihtilâl ve inkılâp sonucunda kurulduğunu; demokrasiye geçişin, ihtilâl ve inkılâb' ın ana platformu üzerinde gerçekleşeceğini, acaba neden kabul etmek istemiyorlar?


Taş gibi 'Kemalizm' demek oluyor da, ondan mı?