13 Ekim 2010 Çarşamba

TÜRBAN YAZILARI (DOĞU PERİNÇEK)

Doğu PERİNÇEK

3 Ekim 2010
(Aydınlık Dergisi, sayı: 1207, s:4-5)



CARİYE OLMA ÖZGÜRLÜĞÜ



TÜRBAN ESARETİN ÖRTÜSÜ

“Türban özgürlüğü” diye bir özgürlük olabilir mi?

Eğer ağanın marabası olmak özgürlük ise, türban da özgürlüktür.

Şeyhin ayağına yüz sürmeye özgürlük diyorsanız, türbana da özgürlük demeye devam edin.

Cariyelik özgürlükse, türban da özgürlüktür. Türban, insanın kul, kadının cariye olduğu topluma denk düşen bir örtü; işin gerçeği budur.

Özgürlükler, demokratik devrimlerle geldi. Özgürlük, Ortaçağ ilişkilerinden kurtulmaktır. Kadın açısından özgürlük, eşitliğe kavuşmak, toplumun çalışan, üreten, yaratan, onurlu üyesi olmaktır. Yoksa padişahlığa, ağalığa, şeyhliğe, erkek tahakkümüne dönme özgürlüğü yoktur.

Demokratik, özgür bir toplum kurmak isteyen bir parti veya insan, türban ve özgürlük kavramlarını yan yana getiremez. Bu, esaret özgürlüğünü savunmaktan başka bir şey değildir.

Bireysel özgürlükleri tarihsel içeriğinden koparır ve Ortaçağ kafasıyla yeniden tanımlamaya kalkarsanız, yeniden kul olursunuz; cariye olursunuz.

KUR’AN HUKUKUN KAYNAĞI OLAMAZ

Kur’an da türban emri yok; doğru. Ama Kur’an da türban emri olsa, bu emir uygulanacak mı?

Kur’an’da “hırsızın elini kesin” emri var, uygulanıyor mu; uygulanabilir mi?

Kur’an’da “kadına mirastan yarım pay verin” emri var, uygulanıyor mu; artık uygulanabilir mi?

Kur’an’da “Dört kadın almak” caiz, hangi onurlu kadın, bu hükmü benimseyebilir?

Kur’an’da kölelik var; cariyelik var; hangi babayiğit uygulayabilir?

Kur’an’da “İslamdan vazgeçeni öldürün” emri var, nerede bulabilirsiniz o cellatı?

GÜNÜMÜZ TOPLUMUNU KUR’ANLA YÖNETEMEZSİNİZ

Demokratik bir toplumu, Tevrat’ın On Emriyle; İncil’den ayetlerle, Kuran’la yönetemezsiniz. O nedenle türban konusunda Kur’an’a gönderme yaparak yürütülen tartışmalar, tarih bilgimizi genişletir ama hukukun kaynağı olamaz.

Devletin temel düzenlerini din esaslarına göre belirlemeye kalkmak, bütün demokratik ülkelerde Anayasaya aykırıdır. Dahası en katı yobaz bile, günümüz toplumunu Nisa suresine, Ahzab suresine veya Bakara suresine veya başka bir sure ve ayete dayanarak düzenleyemez. Bu, deveyle ticaret yapmaya benzer ve artık mümkün değildir. İslam, birçok İslam âliminin de belirttiği gibi, tarihseldir. Tarihin dışında hiçbir şey yoktur.

Hz. Muhammed, dünya tarihinin en büyük devrimcilerindendir. İslamın düzenlemeleri, 7. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar dünya ölçeğinde bir devrimin hukuku idi. İslam, yeryüzü uygarlığının merkezi ve önderi oldu, ama o çağ arkada kaldı; bugün 21. yüzyılda yaşıyoruz. 21. yüzyılın toplumunu, 7-15. yüzyılın hukukuyla yönetemezsiniz. Yönetirim diyenler açıp kutsal kitapların her cümlesini yeniden okusunlar ve günümüz toplumunun denek taşına vursunlar. Bugünün ekonomisini, siyasetini, kültürünü, bilim hayatını, Tevrat, İncil veya Kur’an’la yönetebilecek bir sihirbaz yoktur. Bunu Fethullah Hoca da yapamaz; Mahmut Ustaosmanoğlu da yapamaz. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül de yapamaz. Halkı aldatmaktadırlar.

CİNSELLİĞE VURGU YAPAN KÖLECİ KÜLTÜR

Türban, kadının cinselliğine vurgu yapan bir kültürün simgesidir; kadını insan yerine koymayan, onu yalnız cinsel bir nesne olarak gören bir anlayışın aletidir. Eski köleci Yunan ve Roma kültürü böyle idi; bütün Ortaçağ karanlığında bu yaşandı; asilzadeler kadını cinsel köle yaptılar; kadını kafesin arkasına kapattılar.

Bugün çürüyen emperyalist-kapitalist kültür de, kadını yeniden cinsel bir nesne durumuna düşürdü. Bu açıdan kadının göbeğini açarak dolaşması ile türban aslında aynı kültürün işaretleridir. Biri örterken, diğeri açmaktadır. Ama ikisinde de vurgu aynıdır, “Bu gördüğünüz veya göremediğiniz cinsel nesnedir” bildirisi vardır. Türban, kadını hor gören, kadının kişiliğini kabul etmeyen bir kültürün simgesidir.

Türban giyen kadınları elbette incitmiyoruz; onlar bizim insanlarımızdır. Ama onlara değer veriyorsak, gerçekleri söylemek zorundayız. O kardeşlerimizi ve eşlerini üzmeden, saygı göstererek cesaretle ve yılmadan bu doğruları anlatmak, bir insanlık borcudur; bir uygarlık görevidir: Türban, çalışan, başı dik, kişilikli, çağdaş Türk kadınına yakışmıyor; çağımızda hiçbir toplumun kadınına yakışmıyor. Yasakları, baskıyı savunuyor değiliz; ama bu gerçeği kadınlarımıza, erkeklerimize, gençlerimize anlatmaktan vazgeçemeyiz. Vazgeçenlere yazıklar olsun diyoruz.

Soruyoruz: Toplum nasıl özgürleşecek, insan onuru nasıl gelişecek?

TÜRBAN SOSYETE ÖRTÜSÜDÜR

Türbanla tarlada çapa yapamazsınız, yapan yok.

Türbanla zeytin çırpamazsınız, çırpan yok.

Türbanla mutfakta yemek pişiremezsiniz.

Türbanla fabrikada, laboratuarda çalışamazsınız; hemşirelik ebelik yapamazsınız.

Türban, çalışan, iş yapan kadının örtüsü değildir.

Türban, sağlığa aykırıdır. Doktorlar söylüyor: Yara yapıyor, pişik yapıyor; sıkıntı veriyor; kadına eziyettir.

Türban, sosyete örtüsüdür.

Çalışan kadının örtüsü, baş örtüsüdür; yemenidir, eşarptır, şapkadır vb.

PARMAKLARDA 50 MİLYARLIK PIRLANTALAR

Dikkat edilsin, türbanın asıl sahipleri, parmaklarında 50 milyarlık pırlanta yüzükle dolaşanlardır.

Hz Muhammed’in bir çulu, bir de kırık testisi vardı. Sofradan yarı aç kalkmayı öğütlüyordu. Altına, zenginliğe tamah etmedi; Mekke’nin yoksullarını, zulme uğrayanları örgütledi.

Bir de, şu türban bayrağını açan AKP erkânına ve hanımlarına bakınız: Göğüslerinde Amerikan bayrağı, gözlerini para ve altın hırsı bürümüş; sarayların eşyalarına bile göz koydular; parmaklarında 50 milyarlık pırlantalarla dolaşıyorlar; çocuklarına gemicikler alarak kendilerine benzetiyorlar; kıyıyorlar onlara da. Türban yobazlığının tepesindeki BOP Eşbaşkanı’nın yasadışı servetinin 20 milyar doları bulduğu saptanıyor.

Bu saltanat ve para düşkünleri, fakiri fukarayı türbanla, tarikatla, yobazlıkla kendilerine kul yapmaktadırlar. Hakikat budur!

Türban, milletin hakimiyetine karşı, emperyalizmin, mafya ve tarikat trilyonerlerinin saltanatının örtüsüdür.

RAHİBE ÖRTÜSÜ

Tarihimize bakalım, ne köyde, ne kasabada, ne de sarayda türban yoktur. Yemeni vardır, başörtüsü vardır, ferace vardır, çarşaf vardır, eşarp vardır, peçe dahi vardır, ama türban yoktur. Nenelerimizin, annelerimizin resimlerine bakalım, kitapları karıştıralım, türbanı Türk tarihinde bulamazsınız. Ama Sumer ve Asur mabetlerinde, Katolik rahibelerinin başlarında bulabilirsiniz. Türban, bir rahibe örtüsüdür. Bu tarihsel bir gerçektir. Kim niçin bu gerçeğe kızmakta veya söylemekten korkmaktadır?

KADINA TÜRBAN ASKERE ÇUVAL

Tayip Erdoğan, en sonunda bir İspanya gezisinde, “Velev ki siyaset simgesi” diyerek, türbanın siyasetin aleti olduğunuitiraf etmişti.

Hangi siyasetin?

Türban, Yeşil Kuşak siyasetinin ve bugün Büyük Ortadoğu Projesi’nin örtüsüdür.

Türbanı bayrak yapan kara siyaset, Irak ve Afganistan’da milyondan fazla Müslümanı katletti; Müslüman kadınlara tecavüz etti; Ortadoğu uygarlığını yağmaladı; Müslümanların yaşadığı ülkeleri böldü, bölüyor. Türban, bu zulmü örtüyor.

Türban, 1970’lerden sonra Türk toplumuna dışardan dayatıldı. Hepimiz yaşadık bunu. Kadınlarımızın başına türban geçirenler; askerimizin başına da çuval geçirdiler.

SÖZDE LAİKLERE BİR ÇİFT SÖZ

Büyük sermaye sahipleri, laikliği özünden kopardı. Laiklik, dünyanın her yerinde kralların padişahların saltanatına karşı, halk hakimiyetinin ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır. Laiklik, halkın krallara ve beylere karşı iktidar savaşının siyaseti idi. Türkiye’de de saltanata karşı mücadelenin bayrağı oldu. Ancak Kemalist Devrim’in kireçlenmesinden sonra burjuvazi, laikliği yoz hayatın, meyhaneciliğin vb maskesi olarak kullandı. Şimdi bundan da vazgeçtiler; “türban özgürlüğünü” savunuyorlar. Bir kısım laikçilerimiz ise, devrimci demokrasiden ödün vere vere, en sonunda toplumun bütün meselelerini Kur’an’a dayanarak tartışır noktaya geldiler. Tarikatların şeyhlerin minderinde çağdaşlık mücadelesi veriyorlar.

Demokratik devrimlerin kendi halkçı devrimci ideolojisi var. Bu, Türkiye’ye Gençtürk Devrimciliğiyle ve devamında Kemalist Devrim’le geldi. Çağdaş topulumu kurma mücadelesi, Ortaçağ kaynaklarına yaslanarak verilemez. Emperyalizme ve gericiliğe karşı 7-15. yüzyılın ideolojisiyle mücadele edeceklerini sananlar, günümüzdeki hazin manzaranın sorumlusudurlar ve yarınlara ışık tutamazlar.

Günümüzün demokratik çağdaş toplumu, dünyanın hiçbir yerinde dinsel kaynaklara gönderme yaparak kurulmamıştır. Geleceğin toplumu da, kutuplardan ekvatora kadar dinsel kaynaklara göre kurulmayacaktır.

Atatürk gibi devrimci olalım, yoksa bu süreç türbanda durmaz, kadınlarımızı cariye yaparlar.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder