29 Ekim 2010 Cuma

ATTİLÂ İLHAN'IN "CUMHURİYET"İN 75.YILI İÇİN YAZDIĞI MAKALE

SÖYLEŞİ

ATTİLÂ İLHAN 30 EKİM 1998 CUMA

'Cumhuriyet, Hayat Demek!..'

Ü ç çeyrek asır oldu, 'Cumhuriyet' i yaşıyoruz; onu anlayabildik mi, pek sanmıyorum.

Onuncu yıldönümünde, siyah önlük beyaz yaka, uygun adım törene katılırken, biz öğrenciler için 'Cumhuriyet hayat demek' ti: 'her savaştan, açık alınla çıktığımıza' inancımız tam; 'Gâzi Paşa' ya güvenimiz sonsuz! Ne var ki bu kutlamalar, nedense nesiller boyunca, hep 'kurtuluş teması'na ağırlık vermiş; 'ihtilâl ve inkılâp' faslı, neredeyse es geçilmiştir: Oysa, 'kurtuluş' kadar, belki de daha fazla, o önemliydi: 'hâkimiyet'in halka intikâli' az şey mi? Herkesin, 'Ulusal Demokratik Devrim' adını verdiği, budur.

Gâzi 'nin ünlü özdeyişini, kim hatırlamaz? 'Hâkimiyet bilâ kayd-ü-şart milletindir'! Hâkimiyet'in, kayıtsız şartsız millette olması ve onda kalması, 'demokrasi'nin tek ve vazgeçilmez şartıdır; özdeyişin anlamı, o; nice 'Cumhuriyet' muhalifinin, anlamak istemediği de, o! Her 'cumhuriyet', bir 'demokrasi' değildir: Doğu Bloku 'nun 'Halk Cumhuriyet' leri, 'totaliter' rejimlerdi; İngiltere ve İsveç 'demokrasileri' yse, birer 'cumhuriyet' değil, 'meşrûti' birer 'monarşi' dir. Şu halde, 'demokrasi' 'iktidar'a oynar; 'hâkimiyet' kimdeyse, onda kalır; onun el değiştirmesi, 'siyaset' değil, 'inkılâp'tır: oysa, demokrasiyle 'inkılâp' olmaz; iktidar, yâni hükümet değişir, bu siyasettir.

İttihat ve Terakki 'yi 'ıslahatçı', Müdafaa-i Hukuk 'u 'inkılapçı' yapan, işte bu farktı: İttihatçılar, geldikleri zaman da, gittikleri zaman da, 'hâkimiyet' Osmanlı 'daydı; Müdafaa-i Hukuk eyleme başladığı zaman, 'hâkimiyet' Osmanlı'daydı ama, Halk Fırkası'na dönüştüğünde, artık 'bilâ kayd-ü-şart milletin' olmuştu. 'Cumhuriyet', halk hâkimiyetinin adıdır; 'demokrasi', iktidara kimin geleceğini, seçme hakkını, halka vermiştir ama; bu hak, 'cumhuriyet'e karşı kullanılamaz: bütün 'cumhuriyet' anayasalarının, birinci maddesi buradan geliyor.

'Hâkimiyet' bir 'bütün'dür!..

B oyunlarında Bâb-ı âli'nin 'idam fetvalarıyla', Müdafaa-i Hukuk Ankara 'sında kurtuluşu örgütleyen 'ana kadro' dan; Hüseyin Rauf Bey 'le Refet Paşa 'nın aslında Osmanlı 'cı; Ali Fuat Paşa, Dr. Adnan Bey ve Hâlide Edip Hanım 'ın 'tekâmül' cü; sadece Mustafa Kemal Paşa 'nın 'cumhuriyetçi' -hem de 'radikal' bir 'cumhuriyetçi' - olduğu, zaman içinde anlaşılacaktı. Mazhar Müfit Bey, Erzurum Kongresi 'ne tekaddüm eden günlerde, 'nihaî amacın' cumhuriyet olduğunu, Gâzi 'den öğrendiğini yazmıştır; 'hâkimiyet' le 'iktidar' ı karıştırıp, inkılâbı 'yumuşatmak' yandaşı olan Hâlide Edip, 50'li yıllarda 'alaturka particiliğin' rezilliğini görüp, Gâzi Mustafa Kemal Paşa 'yı 'rikkatla' hatırlayacaktır.

'Hâkimiyet' bir bütündür, eski deyimle 'gayr-ı kaabil-i tecezzi -parçalara bölünemez- bir bütün; onu monarkh 'dan halka intikal ettirmek, Fransız Büyük Devrimi 'nde inkılâbın sahibi burjuvazi gelişmiş olduğu halde, az mı kafanın kesilmesine neden olmuştu? İnkılâp gerçekleştikten sonra da, devirdiğini içinde taşır; diyalektiğin gerçeğidir bu, hâkimiyet halkındır demek yetiyor mu, hayır; halifenindir diyen pusudadır, işe Allah'ı karıştırır; ortak olmak hevesindeki 'bölücü', pusudadır, işe 'ecnebi'yi karıştırır!' Mustafa Kemal Paşa, 'radikal' cumhuriyetçiydi, yâni Jakoben (Jacobin); siz bu kelimenin ne manaya geldiğini, bir ansiklopedide okudunuz mu? Okuyunuz: İstiklâl Mahkemeleri 'nin zulüm yapmadığını o zaman anlayabilirsiniz.

Cumhuriyet, 'iktidarı' milletin seçmesine imkân tanıyor: 50'li yıllardan bu yana, bu prensip işlemektedir; yarım yüz yıl sonra önümüzdeki tablo nedir: Türkiye'de 'muhalefet', ya 'Şeriatçı'dır, yâni iktidara değil, 'hâkimiyet'e oynar; ya 'etnik'tir, yâni 'iktidar'ı değil, 'Hâkimiyet'in yarısını ister; üç çeyrek yüzyıl sonra, 'muhalefeti' rejim düşmanı, cumhuriyet olur mu? Gâzi 'nin 1938'de bıraktığını koruyamadığımız; ya da el altından, karşı/inkılâpçı tavrı desteklediğimiz meydandadır; yoksa hâkimiyet 'in halkta olduğu Türkiye Cumhuriyeti 'nde, eğer burjuva partileri (merkez sağ/merkez sol) iktidar'da ise; proletarya partileri (sosyal demokrat, sosyalist ve komünist partiler) 'muhalefet'te olmak lâzımdı!

Bilir misiniz: 'Sosyalist Sol'u topyekûn vatana ihânetle itham edenler, aslında cumhuriyet'e ihanet ediyorlardı.

'Otoriter' ama 'totaliter' değil!..

Gâzi 'nin 'cumhuriyet' i, 'otoriter' di, evet! Hiçbir zaman 'totaliter' olmadı: oysa bitirdiğimiz yüzyılın yarısı, 'totaliterliğin' altın çağıdır: Mussolini, Hitler ve Stalin, klâsik demokrasiyi çamura bularken, Mustafa Kemal Paşa, buna heves ettikleri için, Recep Peker/İsmet Paşa ikilisini görevden alıyordu: 'otoriterlik', inkılâpçılığın 'tahtında müstetir (altında gizli)', yâni tabiatında var; oysa 'totaliterlik', istibdadın çağdaş bir türevidir ki, 'hâkimiyet' i halkta bırakmaz, ya bir 'seçkinler oligarşisi' nin, ya 'apparatçikler' in, ya 'nomenklatura 'nın emrine verir: Türkiye Cumhuriyeti 'nde bu dram, İnönü döneminde (1938-1950), bir de 'talihsiz' hükümet darbelerinde yaşanmıştır. Cihet-i Askeriye, 'Atatürkçülüğü', Bonapartisme'le karıştırmıştı; oysa Gâzi, asla Bonapartiste olmadı, hep Jakobendi.

Cumhuriyet, millettir, yâni halk! Hâkimiyet'in yâni devletin organları, millet adına iş görecektir: yasama ve yürütme, 'millet adına' dır; yargılama, 'millet adına' hüküm verir; savunma, 'millet adına' cumhuriyet 'i korur; çünkü 'hâkimiyet' e tâlip ya da ortak olmak teşebbüsü, onu milletin elinden alma teşebbüsüdür; milletin 'ma'şerî' (kamusal) refleksini, Kuva-yı Milliye'nin ardılı Silahlı Kuvvetler gösterir; 'millet adına', milletin 'hâkimiyetini muhafaza ve müdafaa etmek', onun görevi; ama, ona sahip çıkmak değil; çünkü bu sahiplenmenin adı askeri oligarşidir, ya da militarist totaliterlik: yâni, 'hâkimiyet'i, milletten almak!

Cumhuriyet her şeye rağmen, 75. yaşını idrak ediyor: Faşizmin, Nazizmin, Bolşevizmin süprüldüğü gezegende, bu, hiç kuşkusuz önemli bir başarı! Onu bir de, sahici bir demokrasiye dönüştürebilseydik, yok mu ya!.. keyfimize pâyân olmazdı.

MERAKLISI İÇİN NOT: Jakoben (Jacobin), Büyük Fransız Devrimi'nde (1789), Jakoben Kulübü'nün yandaşı olan 'radikal' devrimci.. En büyük lideri, Robespierre, daha sonra Babeuf! Rakipleri, 'ılımlı' Jirondenler'di (Girondin). Jakobenler, '...Fransa'nın her yandan saldırıya uğradığı bir dönemde, devrimci köylüleri, sans-culotte'ları, küçük ve orta burjuvaziyi saflarına alarak, dış tehlikenin üstesinden gelebildiler' (Büyük Larousse). Ne kadar, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yaptığına benziyor değil mi?

Bonapartizm (Bonapartçılık): '...burjuvazi egemenliğinin, bazı parlamenter süslemelerle, bürokratik yapıya sahip bir askeri despotizmle tamamlandığı, yönetim biçimi.' (Karl Marks, 'Gotha Programı 'nın Eleştirisi).