Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yakınlarda verdiği bir mülakatta, “Rusya akılla anlaşılmaz, ona ancak inanabilirsiniz” demiş. Rusya’yı anlamak isteyenlere şu sözlerle ipucu vermiş: “Rus kültürü çok kapsamlıdır. Eğer Rusya’yı anlamak ve hissetmek istiyorsanız, Tolstoy, Çehov ve Turgenyev okumalı, Çaykovski dinlemeli ve klasik Rus balesi izlemelisiniz”
Uzun Brejnev döneminin ardından (bu döneme “SSCB’nin kış uykusu” da denir) hızla kapitalizme geçen Rusya bütün neoliberal eğilimleri, uluslararası sermayeyle bütünleşmeye çalışan “küresel” oligarkları silindir gibi ezerek bir tür “sosyalizmsiz Stalinizm”e geçmeyi, bütün fikir akımlarını “kadim Rus devleti” anlayışında birleştirmeyi başardı. Günümüzde Rusya, hem Çar hem de Komünist Partisi Merkez Komitesi gücünde bir iktidara sahip, milliyetçi, kapitalist ve emperyal bir ülkedir.
Aynısı Çin için de geçerlidir. Onu anlamak için Batı’da Sinoloji diye ayrı bir bilim dalı geliştirmişler. Batı, sosyalist Çin’de Büyük İleri Atılım (1958-60), Sağ Oportünizme Karşı Mücadele ve Kültür Devrimi (1966-76) gibi muazzam kitle hareketlerini anlamakta zorlanmış; SSCB’nin Çin sınırına yığınak yaptığı ve Vietnam Savaşı’nın devam ettiği bir sırada (1972), Mao Zedung’la Richard Nixon’ı aynı fotoğraf karesinde gören dünya komünistleri hayretler içinde kalmışlardır (şimdi de Çin siyasetinde Mao Zedung Düşüncesi’ne doğru bir eğilim görüyoruz ama neler olduğunu henüz anlayamıyoruz).
İDEOLOJİ VE JEOPOLİTİK
Bunlar kadim ve büyük emperyal devletlerdir. Geçmişte ideolojiye fazla önem verdikleri için jeopolitiği ihmal ettikleri doğru değildir. Tam tersine, jeopolitik gerektirdiğinde ideolojiyi ihmal etmişlerdir. Sovyetler Birliği için sadece 1939 tarihli Molotov-Ribbendrop Paktı bile yeterli bir örnektir. Kızıl Ordu Generali Tuhaçevskiy’in Polonya Seferi (1919-21), Finlandiya’yla “Kış Savaşı” (1939-40), daha öncesinde Brest-Litovsk Anlaşması (1918); bunların hepsi Rus jeopolitiğinin gerekleridir. Mesela Troçki, Sovyet dış politikasıyla ilgili yazılarında “Çarlık İmparatorluğu’nun bulunduğu bölgede meydana gelen proletarya devrimi” ifadesini kullanır. 1922 yılında aynen şöyle demiştir: “Devrimci yayılma hatları Çarlığın yayılma hatlarıyla aynıdır; çünkü devrim coğrafi koşulları değiştirmez.” Ekim Devrimi’nin bu jeostratejik konseptini Stalin dikkatle sürdürmüş, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın yarısını ele geçirmiştir. İdeoloji başka işe yarıyor, jeopolitiğin alternatifi değil.
İNEK VE AYI
İstanbul/Çanakkale Boğazı, Kafkasya ve Karadeniz, Rusya için tarihsel olarak Baltık Bölgesi’nden daha önemli stratejik noktalardır. Rusya’nın Doğu Akdeniz’de elde ettiği tahkimat ile kendi anakarası arasında kalan bu stratejik noktaları önümüzdeki savaşta en azından (en azından!) kullanabilmek için elinden geleni yapacağı kesindir.
Geri zekâlı NATO teorisyenlerinin ve AB uzmanlarının Rusları zerre kadar anlamadıkları açıktır. Sebebi basittir. Putin’in dediği gibi, “Rusya akılla anlaşılmaz.” Şaakaşvili’nin Soros’un paracıklarıyla yapmaya çalıştığı Gül Devrimi’ni Rusya’nın tanklarıyla nasıl ezdiğini, Kırım’ı bir hamlede nasıl ilhak ettiğini, Doğu Akdeniz’e bir gecede nasıl daldığını gördük.
2008 yılında Rusya’nın NATO temsilcisi Dimitriy Rogojin, “Bizi eleştirenler, bir ineğe ‘seni parçalayıp yutacağız, çünkü açız,’ diyen bir kurda benziyor,” demiş; “ancak biz inek değil Rus ayısıyız,” diye eklemiştir.
Yanlış hatırlamıyorsam, ünlü “Johnson mektubu” döneminde, yani 1960’ların ilk yarısında İsmet İnönü, “Büyük devletlerle ilişki kurmak ayıyla yatağa girmeye benzer” demişti. Derinleşen III. Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin daha işin başında iki büyük ayıyla aynı yatağa girdiğini görüyoruz. Birine tutunmak istiyor ama diğerinden kopamıyor.
İnek olmamak için kararlı olmak ve sıkı durmak, dış politikayı parti politikalarına alet etmemek gerekir. Ziraat Mektebi’ndeki o soğuk odayı aydınlatan gaz lambasının ışığında düşünen 38 yaşındaki Mustafa Kemal’in kurmay dikkatine ihtiyacımız var.
Yavuz ALOGAN
Aydınlık/10.09.2016