Bundan dört yıl kadar önce, 2012’nin Aralık ayında, imzacıları arasında Orhan Pamuk’un da bulunduğu bir mektup yayımlanmıştı. Unutulacak gibi değildi...
Toplam altı yazar, İsrail’den David Grossman, İtalya’dan Claudio Magris, Fransa’dan Alfred Grosser, Almanya’dan Martin Walser, Cezayir’den Bualem Sansal ve Orhan Pamuk, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a, “Sonun Saddam ve Kaddafi gibi olur. Bir an önce istifa et. Kendin, ailen ve Suriye için en iyi çözüm bu” diye sesleniyorlardı.
Bu utanç mektubunda, Suriye’de barışın sağlanması yönünde bir öneriden çok, açık bir tehdit dili dikkat çekiyordu. Efendileri adına kâğıda kaleme sarılan altı yazar bozuntusuna göre, eğer Esad’ı bekleyen son Saddam ve Kaddafi gibi olmak, yani ölmek değilse şuydu: “Ya da Lahey’de dezenfekte edilmiş bir hücrede ömür boyu hapis.”
Mektuptaki şu satırlar, utanmazlığın, alaycılığın boyutunu daha da artırıyordu: “Ruslar ve Çinliler sizi misafir etmeyi kabul etmezlerse Cezayir’e gidin. Cezayirlilerin hafızası güçlüdür. Kahramanları emir Abdülkadir’e Suriye’nin kucak açtığını kesinlikle hatırlayacaklardır.”
Diğerlerini bilmem ama Orhan Pamuk’un güçlü bir hafızası olduğu malum. Çocukluk yıllarından başlayarak pek çok olayı en ince ayrıntılarıyla hatırlıyor, kitaplarında yazıyor, söyleşilerinde dile getiriyor. Yani imza attığı bu mektubu ve Beşar Esad’ın kim olduğunu vb. unutmuş olamaz. Peki, Nobel kazanmış bir yazar sıfatıyla, hiç mi fikri takip yapmaz, “Yahu dört yıl önce bir mektup yazmıştık, ne oldu o işin sonu?” diye merak etmez...
ALZHEİMER MI OLDU?
Hadi diyelim ki Orhan Pamuk; Suriye’yi, Esad’ı, “Rusya ve Çin’e güvenmeyin” dediğini, bir zamanlar Türkiye için “Yetmez ama Evet!”çi olduğunu unuttu gitti...
Daha üç ay önce İtalyan La Repubblica gazetesine verdiği röportajda, “Türkiye’yi, İstanbul’u kurtarın. Korku içinde yaşıyoruz. Avrupa sesini duyurmalı” diyen Pamuk, 15 Temmuz’dan sonra niye hiç konuşmaz oldu acaba?
Yıllarca destek verdikten sonra “otoriter” olduğunu anlayıp muhalefete geçtiği bir hükümete yönelik darbe girişimi hakkında ne düşünüyor?
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına dair, “Bu davaları ciddiye alıyorum. Darbe girişimlerine dair gazetelerde okuduklarımı ikna edici buluyorum ve Türk halkının da buna ikna olduğunu düşünüyorum. Hâkimlerin, darbe girişimi iddialarını araştırmasını olumlu buluyorum” diyen Pamuk, Fethullahçı-CIA’cı darbe girişimini ciddiye almıyor, gazetelerde okuduklarını ikna edici bulmuyor mu?
Örneğin Türkiye hakkında uluslararası basına fikir beyan etmeyi çok seven Elif Şafak’ın ya da bir başka “Yetmez ama Evet”çi şöhret sahibi Sezen Aksu’nun 15 Temmuz’dan sonra dut yemiş bülbüle dönmeleri gayet anlaşılır... Çünkü olay, Şafak açısından “mahrem”e, Sezen Aksu açısından da Fethullah Gülen sevdalısı babasının kurucusu olduğu Yamanlar Koleji’ne kadar uzanıyor ve elbette ki şu günlerde “kategorize olmak” Aksu’nun hiç işine gelmez.
Ama Orhan Pamuk’a ne oldu birdenbire? Neden hüzün verici bir suskunluğa gömüldü? Melankolik mi oldu, Alzheimer mı?
Orhan Pamuk o beş samimi arkadaşıyla birlikte 15 Temmuz’a dair bir mektup yazsa ve ne olup bittiğine dair zihninden neler geçtiğini kâğıda dökse, bu arada hazır eli değmişken Suriye meselesine falan da şöyle bir değinse, iyi olmaz mı? Bekliyorum.
Tunca ARSLAN
Aydınlık/12.08.2016