20 Eylül 2016 Salı

DANIŞTAY CİNAYETİ SAHİBİNİ BULUYOR-1




POLİS GÖZETİMİNDE SİLAH ALIŞVERİŞİ

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Danıştay cinayeti sanıkları ile Ergenekon davası sanıkları arasında hukuki ve fiili bağlantının varlığının somut delillerle ispat edilmeden davaların birleştirilmesini” bozma nedenleri arasında saydı.


Aydınlık’a ulaşan bilgilere göre, Yargıtay’ın kararından sonra Danıştay cinayeti ile FETÖ arasındaki bağlantı araştırılmaya başlandı. Soruşturmayı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu yürütüyor.

Ergenekon dava sürecinde çok sayıda sanık ve avukatlarının işaret ettiği gibi cinayet ile Cemaat bağlantısı, şimdi aydınlanıyor. Bu yazı dizisinde, Danıştay saldırısı ile Cemaat arasındaki bağlantıyı ele alacağız.

ANKARA TEM ÜZERİNDE

Tam 10 yıl geçti. Tarihler 17 Mayıs 2006’yı gösteriyordu. Avukat Alparslan Arslan Danıştay binasına girdi. Bir gün önce yerini öğrendiği 2. Daire’ye yöneldi. Kapıyı açtı ve kurşunları heyetin üzerine yağdırdı. Defalarca koruma talep ettikleri halde bu talepleri reddedilmiş 2. Daire üyelerinden Mustafa Yücel Özbilgin şehit oldu. Başkan Mustafa Birden, üye Hâkim Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç ve Tetkik Hâkimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı.

Danıştay saldırısının Fethullahçı Terör Örgütü’yle bağlantısı 10 yıl sonra gündeme geliyor. Suikastın tetikçisi Alparslan Arslan’ın, Fethullah Gülen’in yeğeni Kemalettin Gülen’le ilişkisi mercek altına alınıyor. Birkaç yıl önce ölen Şeyh Salih Kurter, Salih Yaşar (Küçük Salih), Alparslan Arslan’a bombaları veren Avukat Süleyman Esen ve Esen’in avukatı Mehmet Ener’e dikkat çekiliyor. Ankara TEM şubesi, bu kapsamda hem Ergenekon mağduru sanıkların bilgisine başvuruyor, hem de olayla bağlantılı olan kişilerin ifadesini alıyor.

SELİMİYE’DE POLİS GÖZETİMİ

Cinayette kullanılan silahların temini ve Alparslan Arslan’a ulaştırılmasındaki trafikte F tipi polislerin rolü bugüne kadar sorgulanmadı. Oysa süreç şöyle işledi: Tanesi 2 bin 700 liradan iki Glock silahı Kenan Özay temin etmişti. Özay, Selimiye Çiçekci semtinde Aykut Metin Şükre’nin evine giderek silahları Selçuk Özkan’a teslim etmişti.

Şükre ifadesinde “Ben, Selçuk Özkan’dan silah istedim. Selçuk Özkan, Kenan Özay’ın Mercan Yokuşu’nda bir tanıdığı olduğunu söyledi. Selçuk parayı aldı, silahları verdi. Sonra ben Selimiye’de silahları Alparslan Arslan’a verdim” dedi. 

Kenan Özay silah transferi yapılırken ilginç bir ayrıntıyı Aydınlık’a anlattı: “Silahları teslim ederken iki sivil araç bizi takip etti. Önceden görmüştüm. Emniyet’in araçlarıydı. Selimiye İş-Bankası şubesi önünde biraz bekledim. Araçlar hemen arkamızdaydı. İşimiz gereği sivil polisleri tanırız.” 

Mahkemede Özay’ın savunmasıyla, silahların Danıştay’da kullanılacağından haberinin olmadığı ortaya çıkmıştı. Ancak F tipi polis, silahların Alparslan Arslan’a ulaşmasına yol vermişti!

POLİSİN ‘SEHVEN’ YALANI

Ergenekon yargılamalarında belgeler incelenirken, Alparslan Arslan’ın 7 Mayıs 2006’dan itibaren telefonunun dinlendiği de ortaya çıktı. Polis yetkilileri bu tarihin “sehven” yazıldığını, dinlemeye esas başlama tarihinin 17 Mayıs olduğunu ileri sürdüler.

Fakat Alparslan Arslan’ın arkadaşları Danıştay cinayetinden önce polis tarafından takip edildiklerini, bunun polis tarafından da kendilerine söylendiğini beyan ettiler. Bu açıklamalar duruşma zabıtlarına geçti.

Alparslan Arslan’a Danıştay saldırısı sırasında kullandığı Glock marka silahı temin ettiği söylenen Aykut Metin Şükre, Kenan Özay, Erkan Ayyıldız ve Selçuk Özkan 12 Aralık 2011 günü Ergenekon mahkemesi tarafından tutuklandılar.

Şimdi burada bir başka polis takibini, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları hatırlayalım.

CUMHURİYET BOMBALARI

Cumhuriyet gazetesini bombalayanlar her defasında gazetenin önünden koşarak uzaklaşmışlardı. MOBESE’lere ve neredeyse her işyerinin önündeki güvenlik kameralarına rağmen yakalanamamışlardı. Bir cesedin yanındaki sigara izmaritinden faili bulacak kadar teknolojik donanıma sahip olan polis, gündüz gözüyle gazete bombalayanları her nasılsa bulamamıştı.

Danıştay saldırısından 11 gün önce Cumhuriyet’e bomba atıp bulunamayan o zanlılar, 17 Mayıs 2006’da Ankara’da cumhuriyet tarihinin en önemli cinayetlerinden birini işleyeceklerdi.

GİZLEYEN İSTANBUL TEM

Alparslan Arslan, Osman Yıldırım ve arkadaşlarının kimlikleri ile eylem hazırlıklarına ilişkin gereken istihbarat ve soruşturma, İstanbul TEM Sağ Büro Amirliği tarafından yapılmamıştı.

Sağ Büro Amiri Mehmet Karabörk, F tipinin etkin bir elemanıydı. Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel’le birlikte Sincan Cezaevi’ne giden ve Osman Yıldırım’la savcılardan önce konuşan da oydu.

Sağ Büro Amirliği, Cumhuriyet gazetesine atılan bombalamadan sonra ne bir MOBESE kamera kaydı istemiş, ne civardaki işyerlerinden kamera kaydı aramış ne de olay mahallinde bulunan telefonları, sinyal tarama suretiyle tespite çalışmamıştı. Sağ Büro Amirliği suç mahallinde sinyal veren telefonlardan abone kimlik bilgileri tespiti yöntemi ile olay mahallinde bulunanları tespit etmek amacıyla teknik istihbarat çalışması da yapmamıştı.

Oysa polis bu çalışmaları yapmış olsaydı, Alparslan Arslan, Osman Yıldırım ve arkadaşlarının Danıştay suikastını gerçekleştirmek üzere Ankara’ya yola çıktıklarını saptayabilecekti.

‘POLİS TAKİP EDİYORDU’

Cumhuriyet gazetesine patlamayan ilk bombayı atan Tekin Irşi, sorgusu sırasında “Polisin takibi altındaydım” diyor ve şunları söylüyordu:

“Bir takip olduğunun farkındaydım, yani evime giderken bir insan takip edildiğini veya yabancı bir insan gördüğünde anlar yani polisler geliyordu küpeli, uzun saçlı yani takip ediyorlardı. Yani bunun farkındaydım, almıyorlardı sadece bekliyorlardı.”

Ergenekon davasında Sanık Kemal Kerinçsiz soruyor: Peki Danıştay olayından önce de bombalama sürecinde böyle bir takip olayının varlığını hissettiniz mi?

Sanık Tekin Irşi: “Ya bakınız bu Cumhuriyet gazetesine ilk atıldığı 5 Mayıs olması lazım o dönemden beri takip edildiğimizin farkındaydım yani bunu hissediyordum, yani bunu anlamayacak bir şey yok yani. Takip ediyordu polis almıyordu bekliyordu yani bir şeyin peşindeydi veya bunlar kiminle görüşüyor, ne yapıyorlar, ne ediyorlar onu da düşünmüş olabilirler yani almıyordu, ben bunu iyi biliyorum almıyordu polis bekliyordu.

Yani evime giderken polis takip ediyordu yolda çıkarken, kafeye giderken bir yere giderken takip ediliyordum yani ben bunun anlamayacak değilim yani anlıyordum almıyordu. Yani şunu söyleyebilirim açıktan bu bombanın atıldığı birinci bombadan beri hep takip ediliyorduk yani bunun farkındaydım.” (Danıştay’dan Ergenekon’a, Oktay Yıldırım, Kaynak Yayınları, üçüncü basım Ağustos 2013)


Hikmet ÇİÇEK
Aydınlık/11.05.2016