Türkiye’deki başarısızlığa uğramış 15 Temmuz darbe
girişimi hakkında çok şey yazıldı. Erdoğan, sürgünde olan ve Saylorsburg,
Pensilvanya’da ikamet eden Fethullah Gülen’e işaret etti ve Türk mahkemelerinde
yargılanmak üzere iadesini resmen talep etti. Washigton, şu ana kadar bu talebi
reddetti. Türkiye içinde, polis ve güvenlik güçleri tarafından büyük çapta bir
soruşturma sürdürülürken, her geçen gün ABD ordusunun ve CIA’nin Fethullah
Gülen Hareketinin (Türkçede, Fethullah Terör Örgütü, kısaca FETÖ olarak
isimlendiriliyor) arkasında anahtar rol oynadığını gösteren yeni ayrıntılar
ortaya çıkıyor. Şu aralar, Türk mediası eski CIA mensubu, Gülen’in akıl hocası
Graham E.Fuller’in, yakın dostu Henri J.Barkey ile birlikte, 15 Temmuz gecesi
İstanbul’dan yaklaşık 20 dakika uzaklıktaki Marmara Denizi’nde bulanan
adalardan birisinde lüks bir otelde olduğunu bildiriyor.
Washington, başarısız
olmuş 15 Temmuz darbe girişimiyle olan ilişkisini inatla tümüyle reddetmeye
devam ederken, Türk mediası kilit ABD’li şahısların, iddia edildiği gibi
darbenin örgütleyicisi olarak katılımları ile ilgili ayrıntılı bilgiler ortaya
koymaktadır. Bu kişiler arasında, NATO Uluslararası Güvenlik Destek Gücü
(Afganistan) eski komutanı General John F. Campbell da
bulunmaktadır. Bu aralar ortaya çıkan yeni ifşaatlar, sürgündeki Fethullah
Gülen’in Saylorsburg’deki evinden, yalnızca 26 mil ya da otobandan 30 dakikalık
sürüş mesafesinde bulanan Pennsylvania Bethlehem’daki Lehigh Üniversitesi’nde
profesör olan, eski CIA mensubu Henri J. Barkey’in
adını veriyor.
Fethullah Gülen'in Saylorsburg,
Pennsylvania'da yaşadığı ev
İstanbul’da
yayınlanan Yeni Şafak gazetesine göre, 15 Temmuz darbe gecesinde, Henri Barkey ve çoğu yabancılardan oluşan 17 kişilik
bir grup İstanbul dışında bulunan Büyükada’daki Splendid Palas Oteli’nde, kapıları
kilitlenmiş bir odada, saatlerce süren görüşmede bulundular ve otel
personelinin tanıklığına göre, darbe ile ilgili gelişmeleri bu odada TV’den
izlediler. Gazete, İstanbul Emniyeti’nden bir kaynağın açıklamalarına yer
verdi. Kaynak, Barkey’in, Türkiye’de başarısız
darbe girişiminin olduğu gün, otelde çoğu yabancı uluslara mensub üst düzey 17
şahıs ile toplantı yaptığını bildirdi.
Otel yönetimine göre,
Barkey, özel bir odada 16 Temmuz sabahına kadar
saatlerce süren bir toplantı yapmıştı. Otel personeli, polise “darbe girişimini
TV kanallarından izlediler” diye ifade verdi.
Graham E.Fuller de mi
?
Kulağı delik bağımsız
Türk gazetecilerinden gelen diğer bildirimler, darbe gecesi Barkey’le birlikte olanlar arasında CIA’nin eski üst
düzey yetkilisi, CIA’nin eski Türkiye İstasyon Şefi ve Fethullah Gülen’in
hamisi Graham E.Fuller’ın da bulunduğunu
söylüyor. Bu sürpriz olmayacaktır. Zira, Fuller
ve Barkey, Langley’deki CIA’den iş
arkadaşıdırlar. Her ikisi de, uzun süre Türkiye meseleleriyle ilgilenmişler ve
hatta, birlikte “Türkiye’nin Kürt Sorunu” isimli bir kitap bile yazmışlardır.
Aslında, yakın
zamanda bir şeyler, 78 yaşındaki kurnaz CIA emektarı Fuller’ın
canını yakmış gibi görünüyor. Fuller, yıllar
önce CIA bağlantılı RAND Corporation’a geçtiğinde CIA’den ayrıldığını iddia
ediyor. Gerçi, Boston Maratonu bombalaması sırasında, açıkça kendisini zor
durumda hissederek, bu olayla suçlanan iki Çeçen kardeşle olan bağlarını inkar
etmeye çabalamak için karanlıklardan yeniden ortaya çıkmıştı. Fuller, daha sonra, Tsarnaev Kardeşlerin bir amcası
olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. “Ruslan Amca”, nam-I diğer “Ruslan
Tsarnaev”, Dick Cheney’in yönetim kurulu başkanlığını yaptığı “Halliburton”
şirketinin Orta Asya’daki bölümünün eski bir çalışanıydı ve Fuller’ın kızkardeşiyle evlendiğinde, bir süre Fuller’in evinde yaşamıştı. Yeterince tuhaf olan bu
hikaye, sadece bir “tesadüf” elbette…Oysa Fuller,
ilginin üzerinde toplanmasını istemiyor olsaydı, çenesini kapatmakla ve
fırtınanın dinmesini beklemekle daha iyi bir şey yapmış olurdu. Deneyimli bir
CIA ajanı için profesyonelce bir davranış göstermedi.
Şimdi Fuller, kişisel bloğunda bir kez daha, Fethullah Gülen
‘in ve Türkiye’deki darbenin arkasında olduğunu inkar etme telaşı içinde.
Himayesinde olan Gülen için derme çatma bir methiye niteliğinde olan blog
yazısında şöyle yazıyor: “Gülen,
apolitik, daha ziyade Sufi, mistik ve sosyal bir gelenekten geliyor. Gülen,
laik yüksek öğrenimi de kapsayan yavaş, derin sosyal değişime ilgi
gösteriyor…geçen hafta Erdoğan’a karşı düzenlenen ve başarısız olan darbe
girişimine bakınca, Gülen’in, bunun arkasındaki beyin olmasını mümkün
görmüyorum.” Bildiğim kadarıyla, Erdoğan, hiçbir zaman Gülen’i, “darbenin
arkasındaki beyin” diye isimlendirmedi, “Gülen ağı”nın darbe girişiminin
icrasında anahtar rol oynadığını söyledi. Girişimin planlayıcıları, kelimenin
tam anlamıyla başka yerlerdeydi. Onlar, Tampa/Florida’daki Centcom karargahında
ve Langley/Virginia’da yerlerini almışlardı.
Fuller’in Gülen’in önemsizleştirilmesi için sarfettiği beceriksizce çabaya
karşın, aynı CIA destekli Gülen örgütünün, Sovyetler Birliği’nin 1990’larda
çökmesinden sonra büyük bir hızla, eski Sovyet Orta Asya cumhuriyetleri
boyunca, Türkiye’den Rusya’daki Çeçenistan ve Dağıstan’a, Özbekistan’a,
Kırgızistan’a ve Çin’deki Sincan’a kadar “Gülen Okulları”nı kurduğu
belgelenmiştir.
Fuller, 1999 yılında “RAND”deyken, Çin ve Rusya’ya karşı ABD’nin Orta
Asya’daki çıkarlarına destek olmak amacıyla İslami güçlerin kullanılmasını savundu.
Bu görüşünü, “İslam’ın gelişimine
kılavuzluk etme ve onlara düşmanlarımız karşısında yardım etme politikası, Afganistan’da
Ruslara karşı olağanüstü biçimde iyi işledi. Aynı doktrin, Rus gücünden geriye
kalanı istikrarsızlaştırmak ve özellikle,Çin’in Orta Asya’daki etkisine karşı
koymak için hala kullanılabilir.” şeklinde
ifade etti.
Fuller’in, “Türkiye’nin Yeni Jeopolitiği: Balkanlardan Batı Çin’e” isimli
kitabı, 1993 yılında, Gülen örgütü’nün Orta Asya’dan birçok Müslüman Türk
Uygurlar’a yurt olmuş Batı Çin’deki Şincan Eyaleti’ne uzanan coğrafyadaki yerel
seçkinlerin çocuklarını hedefleyen bir dizi okul kurmasıyla eş zamanlı olarak
yayınlanmıştır. 1990’ların ortaları itibariyle, , 75’ten fazla Gülen okulu,
Sovyetler Birliği sonrası ortaya çıkan kaosun ortasında (Boris Yeltsin
döneminde) Kazakistan, Tacikistan, Azerbeycan, Türkmenistan, Kırgızistan,
Özbekistan ve hatta Rusya’daki Dağıstan ve Tataristan’a yayılmıştır.
“Türk CIA”sı MİT’in
eski dış istihbarat başkanı olan ve 1990’ların ortasında Başbakan Tansu Çiller’e
istihbarat danışmanlığı yapan Osman Nuri Gündeş,
2011 yılında bomba etkisi yapan ve sadece Türkçe basılan bir kitap yayınladı.
85 yaşından ve emeklilikten sonra Gündeş,
kitabında, 1990’lar boyunca tüm Orta Asya’da “mantar gibi yerden bitiveren”
Gülen okullarının, “ana dili İngilizce olan öğretmenler” kisvesi altında,
yüzlerce CIA ajanı için bir zemin oluşturduğunu gözler önüne serdi. Gündeş’e göre, “Gülen hareketi”, okullarında, sadece
Kırgızistan ve Özbekistan’da 130 CIA ajanını koruma altına almıştı.
Fuller, daha sonra, “Galiba sen çok fazla itiraz ediyorsun” izlenimi uyandıran
birşeyleri kabul eder ve şöyle yazar: “Tam ifşaat: Gülen’in 2006 yılında
yaptığı ABD yeşil kart başvurusu ile ilgili, sivil bir vatandaş olarak yazdığım
ve Gülen’in Birleşik Devletler için bir güvenlik tehdidi oluşturduğuna
inanmadığımı belirttiğim mektup devlet arşivlerindedir…”
Tabii ki, Langley ajanları,
işin doğası gereği hiçbir zaman tam ifşaatte bulunmazlar. Fuller, mektubunun aynı zamanda, 31 yıl CIA’da
çalışmış ikinci üst düzey isim George Fidas ve
CIA mensubu olduğu öne sürülen, daha sonra ABD’nin Türkiye Büyükelçiliğini
yapan ve bizzat kendisi Soros’un Uluslararası Kriz Grubu’nun yönetim kurulu
üyesi olan Morton Abramowitz tarafından da
imzalandığını es geçiyor. Birleşik Devletler Yönetimi içindeki karanlık bir
komplonun, İstanbul’dan başlayıp, Rusya Federasyonu üzerinden Çin’e ulaşan
Türki dünyası boyunca suç teşkil eden bir “derin devlet” gündemini geliştirmek
amacıyla Türkiye dışındaki ağları kullandığını ortaya çıkaran FBI eski Türkçe
çevirmeni ve muhbir Sibel EDMONDS, bu komplonun
parçası olarak, Graham E.Fuller ile birlikte Abramowitz’in adını veriyor. EDMONDS’ın
belgelediği “ağ”, belki de Gülen’in büyük servetinin kaynaklarından biri olan
Afganistan çıkışlı eroin trafiği ile belirgin ilişkiyi kapsıyor.
Fuller, Gülen’in kalıcı Green Card özel statüsünü elde etmesi için, kendisinin
gerçekleştirdiği başarılı CIA müdahalesine Birleşik Devletler Dışişleri
Bakanlığı’nın karşı çıktığını söylemeyi ihmal ediyor. Bakanlığın avukatları, “Gülen
hareketinin, projelerinin finansmanında büyük miktarlarda para kullanıyor
olmasından dolayı, Gülen’in Suudi Arabistan, İran ve Türki hükümetlerle gizli
anlaşmalar yaptığına dair iddialar ve CIA’nin de bu projelerin finansmanında
yer aldığına dair şüpheler olduğunu” ifade ettiler.
Graham
E.Fuller’in bugünkü CIA-Gülen
darbe girişimine katılmış olabileceği kanaati, Fuller’in
diğer bir ifadesiyle kuvvet kazanıyor. Fuller CIA’da
iken, ,CIA’nın Pakistan’daki İslamcı Cihadçıların terör eğitimine nezaret etmek
üzere Osame bin Laden isimli genç Suudiyi işe aldığı, 1980’lerdeki Afganistan
Mücahitlerinin Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttükleri gerilla savaşında
anahtar bir rol oynadı. Fuller’in, bloğunda
alışılmamış bir itirafta bulunmasının
amacı, açık bir şekilde kendisinin de, himayesi altındaki Gülen’in de darbeyle
bir ilgisinin olmadığını düşündürmek. O halde şu soruyu sormalıyız: “Graham
E.Fuller, 15 Temmuz gecesi neredeydin ?”.
Başarısız olan
darbede Türk ordusunu yöneten anahtar askeri figür olarak rolü olduğunu ileri
süren ayrıntılar ortaya çıkmış bulunmakta. Erdoğan’a yakın bir gazete olan Yeni
Şafak’a göre, ABD’nin Afganistan Komutanlığı (ISAF)’ndan yeni emekli olmuş General
John F.Campbell, Mart ayında
duyurulduğu gibi gül bahçesini ekip biçmek ve golf oynamak için emekli
olmamıştı. Kendisine, yaklaşık sekiz ay önce, darbenin askeri liderliğini
üstlenmek üzere örtülü bir görev verilmişti. Zaten daha o zaman, Gülen’in
ülkeyi ve onun kilit kurumlarını ele geçirmesi lehinde, Erdoğan’ın bertaraf
edilmesi kararlaştırılmıştı. Yeni Şafak’ın bildirdiğine göre, Campbell, Mayıs ayından darbe girişiminin olduğu güne
kadar, Erzurum’daki askeri üsde ve Adana İncirlik’teki NATO hava üssünde
düzenlenen gizli toplantılara katılmak üzere Türkiye’ye en az iki gizli
ziyarette bulunmuştu.
Aynı derecede ilginç
olan, gazetenin ayrıntılı bir biçimde, Campbell’in planlanan darbe için, Türk
subay sınıfına dağıtmak üzere iki milyar dolarlık bir parasal kaynağı
yönettiğini bildirmesi. Gazetenin yazdığına göre, Birleşik Afrika Bankası
(UBA)’nın Nijerya kolu, darbe komplocuları için yapılan para işlemlerinin ana
üssüydü: “Milyonlarca dolarlık para, bir grup CIA personeli tarafından
Nijerya’dan Türkiye’ye transfer edildi. CIA’nın 80 kişilik özel bir ekibine
dağıtılan para, darbe yanlısı generalleri ikna etmek için kullanıldı.”
İki milyar dolara,
muhtemelen, çok sayıda generali satın alabilirsiniz. Aynı haber, kaynaklara
dayanarak, CIA’nın planlanan darbe için Gülen Cemaat’inin Türkiye’nin merkez ve
doğu’sundaki güçlü varlığını
kullandığını bildiriyor. Yeni Şafak haberini, darbeye katılanların İncirlik
havaüssü’ndeki subaylar arasından nasıl devşirildiğine ilişkin olarak,
yakalananların tanıklığına dayandırıyor: “Aynı zamanda ‘bizimle birlikte
hareket edecek olanlar’ diye kategorize edilmiş olan darbe destekçilerine büyük
bir miktarda para sağlandı. Bu kategorideki tüm asker ve subaylar, FETÖ’nün
sadık üyeleri olarak göz önüne alındı.
Türk bağımsız
gazeteci kaynakları, bana, CIA’nın Türk ordusuna sızmasının, “Gülen
liderliğindeki İslamcı bir Türkiye”ye karşı çıkabilecek bazı ulusalcı Kemalist
generallerin bertaraf edilmesi sürecinin kapsamında on yıldan fazla sürdüğünü
ifade ettiler. Bu bilgilere göre, ordu içinde daha alt kademelerde bulunan
“Gülenciler”in subaylık rütbesine girmelerini sağlama bağlamak amacıyla, tüm
ordu giriş sınavlarının yanıtları gizlice verilmiş. Bu kaynaklar, 15 temmuz’dan
önce,Türk ordusu’ndaki üst rütbelerin belki de yarıdan fazlasının Gülenist
generaller tarafından ele geçirilmiş olduğunu tahmin ediyorlar.
Gülen ve örgütüyle
ilgili ortaya çıkan tablonun, Graham E.Fuller’in
“politik, daha ziyade Sufi, mistik ve sosyal bir gelenek” olarak tanımladığı
durumla hemen hemen hiçbir ilgisi yok. Aslında Gülen, 1990’ların sonunda Türk
gizli polisi onun en yakın takipçilerine verdiği vaazı banda aldığında Birleşik
Devletler’e kaçmak zorunda kalmıştı. Anlatılanlara göre, bu band kaydında, “
Sistemin arterleri içinde, kimse sizin varlığınızı fark etmeden, tüm güç
merkezlerine ulaşıncaya kadar ilerlemeniz gerekir…Bütün dünyayı omuzlayıp,
taşıyabileceğiniz zamana dek, tamam olacağınız ve koşulların uygun olacağı
zamana dek beklemelisiniz…Türkiye’deki tüm devlet gücünü elde edinceye kadar
beklemelisiniz…” diyordu.
Başarısız olmuş 15 Temmuz darbe girişiminden bu
yana, Türkiye ve Erdoğan yönetiminden gelen dumanın arkasında bir miktar gerçek
ateş olmalı. ABD Genelkurmay Başkanı, ‘Savaşçı Joe’ Dunford, aceleyle, 31 Temmuz’da
Türkiye’ye beklenmedik bir ziyarette bulundu.
Darbeden bu yana ilk kez, 29 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıkça, Birleşik Devletler
Merkez Komutanlığı Komutanı Joseph Votel’I, “darbe komplocularının yanında durmakla” suçladı.
28 Temmuz’da, düşünce kuruluşu Aspen Enstitüsü’nün Washington’daki bir
seminerinde, Votel Türkiye’de tutuklanan
askerlere işaret ederek, “Elbette, birçok Türk liderle, özellikle askeri
liderlerle ilişkimiz vardı. Ve bu nedenle, ileri doğru yol alırken bu durumun bu ilişkilere etkisinin ne olacağı konusunda
endişelerim var” demişti. Buna karşılık, Erdoğan, “Bu kararı almak
senin sorumluluğunda değil. Sen kimsin ? Haddini Bil !” diye yanıt vermişti.
Erdoğan’ın şimdi yola nasıl ve
hangi ülkelerle devam edeceğine, Türkiye’yi resmen NATO’dan çıkartıp
çıkartmayacağına, Rusya Başkanı Vladimir Putin’le yapacağı görüşmeden sonra Türkiye’nin
Suriye’de Esad rejiminin devrilmesine
verdiği desteği değiştirip değiştirmeyeceğine, Rusya’ya yakınlaşırken Batı’dan
uzaklaşıp uzaklaşmayacağına bağlı olarak, Birleşik Devletler’in bütün bir Ortadoğu’dan
Avrasya’ya, Rusya ve hatta Çin’e kadar uzanana jeopolitik pozisyonu, bir
zamanların kibirli komplocuları, CIA’nın yaşlı, sıkıcı reisleri ve onların himayesindeki
Gülen için bir felakete
dönüşebilir. Şüphesiz, önümüzdeki aylar tasavvur edilemez biçimde kritik
olacaktır.
New Eastern Outlook
09.08.2016