Birazdan okuyacaklarınız, hayal, masal ya da senaryo değildir. Gerçektir, yaşanmıştır. İbretliktir
Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım ile konuşuyoruz. Deniz: “Ağabey bu manşetlik haber, hemen verelim” dedi. Ben ise, “Şu anda ordu terörle mücadele ediyor, bu haberi yapmak zarar vermez mi?” diye çekinceli davrandım. Ve o haberi yapmadık. “Keşke yapsaydık” dediğim o haberin öznesi olan Isparta Komando Er. Eğt. Tug. K. Tuğg. Mustafa Kurutmaz, Eğirdir’de komando kursu gören Harbiyelileri darbe için Ankara’ya nakletmeye çalıştı. Tutuklandı. Kararname ile de ordudan ihraç edildi.
Günü geldi yazmanın, bakın görün bu ihanet eyleminin altındaki fikir yapısı nasılmış...
UYDU TAMİR EDEN CİNLER
Hapisteydim. 2012 yılı Nisan ayının ilk haftasıydı. TRT’de “Büyük Takip” programı. Konuk Dr. Yalçın Koçak. Sözde akademisyen. “NASA yetkililerinin, arızalı uyduları cinlere tamir ettirmek için Sakarya’daki nefesi kuvvetli cinci hocayı aradıklarını” anlatıyordu.
Şaşkınlık içindeydim. Böyle bir saçmalık TRT’de nasıl yayınlanabilirdi?
Devlet, bu tip kafaların elindeydi.
HER ŞEY KAYBOLAN TÜFEKLE BAŞLADI
Tarih, 22 Kasım 2015. Yer Isparta, Komando Er Eğitim Tugayı.
Tugay Karargâh Bölüğü’ne ait bir G-3 piyade tüfeğinin eksik olduğu sayımda ortaya çıktı. Tüfeğin tam olarak ne zaman kaybolduğu bilinmiyordu. Kusur büyüktü.
Olay adli boyuta ulaşınca EDOK Komutanı Org. Kamil Başoğlu, komutan dahil bütün subay ve astsubayların ikinci bir emre kadar eve gitmelerini yasakladı.
Günlerdir mesaide kalan personel tugayda aramadık yer bırakmadı, ama nafile. Üstelik tugayın içi çeşitli inşaat çalışmaları yüzünden taşeron firma işçileriyle doluydu.
CİN VE GENERAL BİR OLUNCA
Tugay Komutanı Tuğg. Mustafa Kurutmaz, Adıyaman’lıydı. Ergenekon-Balyoz davalarının çok sayıda general adayını tasfiye ettiği sırada general olmuştu. Dini inançlarına düşkün biriydi, hatta bir önceki yıl karısı Umreye bile gitmişti. Son yıllarda bu tip davranışlar siyasi çevrede takdir topluyordu.
Özel olarak belirtmeliyim, tugayda çok sayıda sözleşmeli subay, astsubay ve er vardı.
Neyse...
Asıl konu kayıp tüfeğin nasıl bulunacağıydı.
Ve...
Türk aydınlanmasının lokomotifi olan ordunun 21. Yüzyıldaki temsilcileri dâhiyane çözümlerini buldular.
Nefesi kuvvetli cinci hocalar, şeyhler, müneccimler sırasıyla birliğe gelmeye başladı.
CİN’İN KAYIP TÜFEKLE İMTİHANI
Ben kışlada görev yapan arkadaşlarımla, mesailerinin 13. gününde konuştum.
Arkasında subay ve astsubaylar, elinde un eleğiyle bir detektör gibi gezerek “şurayı kazın” diye yer göstereninden, “toprak altında değil diz üstünde bir yerde” diye çalı dibi aratanına kadar her cinsten hoca efendi.
İçlerinden biri, “Burada çok hoca var, ben arayamam” bile demişti.
Bir tanesi ana bilim dalı başkanı havalarında, “Ben askeri konulara bakmıyorum” demişti.
Bir tanesi, “Benim cinlerim gaddardır, o silahı bulurum ama çalanı öldürürler o yüzden bakamam” demişti...
Biri telefon eden askerlere “Orası peygamber ocağı, silah mı kaybolurmuş, biz de size güveniyoruz kardeşim” diye askerlik dersi vermişti.
SUBAY-ASTSUBAY İSTİHARE UYKUSUNDA
13 gün içinde çok sayıda cinci hocayla görüşülmüş, bunların yaklaşık yirmi tanesi kışlaya gelip “cinleriyle” arama yapmıştı. Kışlanın her yeri kepçelerle kazılmıştı. Ergenekon soruşturmaları sırasında uyduruk gizli tanıkların sözleriyle silah ya da ceset bulmak için kazılan kışlalar, şimdi cinci hocaların sözleriyle kayıp tüfeği bulmak için kazılıyordu.
Askeri savcı subay ve astsubayların ifadelerini alırken, bazı askeri personel gusül abdesti alıp istihare uykusuna yatarak silahın yerinin kendisine malum olmasını bekliyordu. Kim bilir, belki çaresizlikten, belki de...
Uzayda 19 uydusu bulunan, dünyaya kafa tutan Türk Ordusu’nun bir tugayı, başındaki komutanın yüzünden kaybolan tüfeğini cinlerle ve müneccimlerle bulmaya çalışıyordu.
ÖZEL HOROZUN KERAMETİ
Cinci hocaların bir marifetlerinin olmadığı ortaya çıkınca bu rezil çabalama da son bulur diye düşündüm ama yanılmıştım.
Tüfeğin kaybından bir ay sonra, 20 Ocak 2016’da tugay komutanının memleketi olan Adıyaman’ın Kâhta ilçesinden bir hoca daha geldi. Büyük bir hürmetle karşılandı. Besbelli, uzun saçlı, gözleri sürmeli, şalvarlı, adeta Ortaçağ yerleşkelerinden birinden fırlayıp gelmiş bu tuhaf adam pek mühim biriydi...
Yöntemi diğerlerinden çok daha farklıydı. Elinde kerametli bir horozu vardı.
Cinci horoz ve onun piri olan Sürmeligöz iş başındaydı.
Sürmeligöz’ün talimatları doğrultusunda 140 erbaş-er ve 12 rütbeli hemen toplandı. Sürmeligöz bir odaya girdi, yanına da bir gözlemci istedi. Atatürkçü, çağdaş subay-astsubayların içinde küfrün ve isyanın bini bir paraydı, ama emir yapılacaktı.
Sürmeligöz, heybesinden çıkardığı kırmızı boya ile horozu boyadı. İçeri giren her asker elini bu horoza sürecek, sürüp sürmediğini kanıtlamak için avucunun içini Sürmeligöz’e ve oradaki gözlemciye gösterecek ve horozun kerametini bekleyecekti. Horoz öterse, tüfeği çalan oydu işte...
Bütün personel, birer birer ve içinden horozun ötmemesi için dua ederek söylenenleri yaptı. Ama horoz hiç ötmedi.
BAĞIRSAK DÜĞÜMÜ NASIL YAPILIR
Şaşkın komutanlar hocaya baktı. Hoca kızgındı, hırsıza beddua etmeye başladı, “Allah belasını versin ama bulacağım onu. Şimdi bağırsaklarını düğümleyeceğim, 3 gün içinde kıvrana kıvrana ortaya çıkacak hepiniz göreceksiniz” dedi.
Aradan üç gün geçip de kimse hela önünde kıvranmayınca bizim Sürmeligöz bu kez bölük içtiması istedi. Bir Uzman Çavuş’u işaret etti ve “Bundan şüpheleniyorum, zaten horoza çok az dokunmuştu” dedi.
Arkadaşları arasında çok sevilen, verilen görevleri en iyi şekilde yapmaya çalışan ve olanı biteni başından beri yediremeyen Uzman çavuş hocanın üzerine yürürken zor zaptedildi, ama yine de arabasının bagajında arama yapıldı.
Silah yoktu.
Sürmeligöz çekip gitti.
KIŞLAYA İMAM LAZIM
Birlik tuhaf bir yerdir artık.
Mesela, online bağlantı yapılarak kışla içinde beş vakit ezan okunması için Diyanet’e başvuruldu. Diyanet uyardı: “Bizim yayınımızda sadece ezan yok, sabahtan akşama kadar birçok duyuru da yapılıyor. Kışla içinde böyle bir bağlantı pek uygun olmaz...”
Bundan sonra da canlı olarak beş vakit ezan okuyacak askerler aranmaya başlanmıştı. Ben arkadaşlarla konuştuğumda henüz bir imam bulunamamıştı (14 Şubat). Sonra ne oldu bilmiyorum.
Komutanın tuhaf yasakları vardı. Protokol masalarındaki bombeli su bardakları için “Bunlar içki bardağına benziyor, hemen değiştirelim” diye emir vermişti. Müstehcen bardaklar hemen kaldırılmıştı.
Dedim ya tuhaf bir yer olmuştu orası...
ORDUYU MUSTAFA KEMALLERE TESLİM EDİN
Peki, Kara Kuvvetleri ya da Genelkurmay karargâhı bu cinci komutanları ve gelişmeleri duymamış mıydı? Yoksa iktidarın tepkisini almamak için mi sessiz kalınıyordu?
Prusya Kralı II.Frederik, kendisinden müneccim isteyen, Sultan III. Mustafa’ya: “Üç müneccimim vardır. Tarih okumak, savaşa hazır bir ordu ve dolu bir hazine” demişti. Komuta kademesinin, ne Isparta’da yaşananlardan, ne de Frederik’ten haberi vardı.
Ve bütün bunları duymayan ya da duyduğu halde müdahale etmeyen ordunun komutanı, bu nedenle en yakınında bulunan emir subayları tarafından esir alınmıştı. Herkes kör, sağır ya da dilsizdi...
Orduyu düzeltmenin yolu kışlaları ve askeri okulları kapatmak, orduyu bakanlıklara bağlamak, kışlaların önüne çöp kamyonu yığmak değil, bu kafanın asker olmasına izin vermemektir.
Mustafa Kemal ve Cumhuriyet değerlerine dönülmezse bizi yeni cinler ve cinnetler beklemektedir.
Demedi, demeyin...
Oktay YILDIRIM
Aydınlık / 02.08.2016