Obama Yönetimi ve CIA
resmi olarak, CIA güdümündeki Fethullah Gülen örgütünün Türkiye'de
gerçekleştirdiği 15 Temmuz başarısız darbe girişiminde ABD istihbaratının her
türlü müdahaleden masum olduğu şeklindeki incir yaprağı yalanına tutunsa da,
gerçeklik bizzat ABD istihbaratının üst düzey üyelerinin dilinden geliyor. Bu
durum ABD'nin yönetici çevreleri arasında yaşanan ve her açıdan, Amerikan tarihindeki
en acayip Başkanlık seçimi yılını şekillendiren dev bir iç hizip mücadelesini
yansıtıyor.
Erdoğan'ın
NATO'dan uzaklaşıp Rusya'ya doğru yönelen büyük bir stratejik kaymayı ilan
etmesinden yalnızca birkaç gün sonra gerçekleşen Erdoğan karşıtı darbede ABD
istihbaratının parmağının olduğu yönündeki ilk itiraf Zbigniew Brzezinski'den geldi. Brzezinski,
ABD istihbarat yapısının en önde gelen üyelerinden biri, Obama
Yönetimi'nin eski bir danışmanı ve Jimmy
Carter'ın 1979 yılında Afganistan'daki Sovyet güçlerine karşı Mücahitler
eliyle yürüttüğü terör operasyonlarının mimarı olan, eski Ulusal Güvenlik
Konseyi yöneticisi.
Brzezinski, kendi sayfasından attığı bir
tweet'te, American Interest dergisi
için yazdığı son makalesinin bir özetini sundu ve şunu yazdı: “ABD'nin Türkiye Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik darbe girişimini desteklemesi, ABD'nin şöhretine
büyük bir darbe indirebilecek ağır bir hataydı.” Türkiye'de 15
Temmuz'dan beri gelişen şeyler düşünüldüğünde bu kesinlikle kibar bir ifadedir.
Brzezinski yazısının devamında şunları yazdı:
“Türkiye son beş yılda Suriye'de yaşanan
başarısızlıklık sonrasında dış politikasını gözden geçirmenin eşiğindeydi ve
ABD'nin darbeyi destekleyip liderine [Fethullah Gülen] evsahipliği yapma
yönündeki hesap hatası o kadar ciddiydi ki, bir zamanların ABD müttefiki
Türkiye ABD'ye sırt çevirip politikaları üzerine yeniden düşünürse Türkiye'yi
suçlamak artık mümkün olmayacaktır.”
Sözlerine “Potansiyel bir
Rusya-Türkiye-İran koalisyonu Suriye krizinin çözülmesi için bir fırsat
yaratacaktır. Eğer Erdoğan bir nebzecik bilgeliğe sahip olsaydı, bazı ‘çürümüş'
Arap ülkelerinin yardımıyla bağımsız bir güvenilirlik elde edemeyeceğini anlardı”
şeklinde devam eden
Brzezinski, şüphesiz
Suriye'de 2011 yılından beri Esad'a karşı yürütülen terör savaşının baş
finansörleri olan Suudi Arabistan ve Katar'dan bahsediyordu.
Henry
Kissinger'la birlikte
savaş sonrası dönemin en önde gelen ABD'li dış politika stratejistlerinden biri
olan, Rockefeller'ların Üçlü Komisyonu'nun kurucu icra direktörü olan ve
muhtemelen bugün bile “Çok Gizli” ABD istihbarat raporlarına erişim
sağlayabilen Brzezinski,
ABD istihbaratının Türkiye'yle olan ilişkileri yönetmedeki mutlak
yetersizliğine duyduğu öfkeyi ifade ediyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı içinde,
Ukrayna'da Şubat 2014'te gerçekleşen ve felaket getiren ABD darbesinden
doğrudan sorumlu olduğu gibi Türkiye'deki darbe girişiminden de sorumlu olan en
önemli isimlerden biri, daimi savaş taraftarı, aynı zamanda bir neo-con olan Robert Kagan'ın
eşi, Victoria “lanet olsun AB'ye” Nuland.
Brzezinski'nin açık yürekli eleştirisini, Türkiye hükümeti
tarafından ihanetle ve 15 Temmuz darbesini desteklemekle suçlanan
Fethullah Gülen ile ABD istihbaratı arasındaki bağlara ilişkin daha da
ayrıntılı bir ifşaat izledi. ABD'nin çevrimiçi dergisi EurActiv.com'a 17
Ağustos 2016 tarihinde bir misafir makale
yazan Arthur H. Hughes, Gülen ve CIA arasındaki yakın bağları doğrulayarak, “Gülen'in ABD'ye
diplomat Morton Abramovitz, CIA ajanları Graham Fuller ve George Fidas ve
yukarıda sözü edilen Peder Alexander Karloutsos'un yardımıyla kaçtığını”
belirtti.
Gülen'in CIA'den dostu
1. Bartholomeos
Hughes'un makalesi bir çok bakımdan bomba
niteliğinde; özellikle de CIA, Gülen ve şimdiki İstanbul Rum Ortodoks Patriği, İstanbul Başpiskoposu ve Ekümenik
Patriği 1.
Bartholomeos arasındaki bağların
ayrıntısını ortaya koyması açısından. Hughes, yukarıda bahsedilen Peder Alexander Karloutsos'u şöyle
tanımlıyor:
“…İstanbul
Patrikhanesi'ndeki Amerikan-İsrail lobisinin üyelerinden biri, [Amerikan] Başpiskoposu Demetrios'a
yakın olan halkla ilişkiler görevlisi Peder Alexander Karloutsos. Peder, üst düzey
yetkililerle ve Yunan-Amerikan milyarderleriyle olan bağları sayesinde temel
olarak, Fener'e ABD'den giden para akışını kontrol eden tek kişi ve bu ona
Ekümenik Patriklik üzerinde basınç oluşturma imkanı sağlıyor. Öte yandan Karloutsos
aynı zamanda eski CIA Direktörü George Tenet ve
Amerikan istihbaratıyla işbirliği yapan vaiz
Fethullah Gülen ile iyi ilişkilere sahip.”
Clinton'un siyasi aygıtının yakın bir müttefiki
olan George
Tenet, Bill Clinton
ve aynı zamanda George W. Bush
döneminde CIA'in başında yer almış olan bir Yunan-Amerikalı.
Clinton'ların her ikisinin de geçmişte Fethullah Gülen'i övdüğü biliniyor. Bu, tümü “Yunan-Amerikan milyarderlerinden gelen para” tarafından
finanse edilen samimi bir CIA-Gülen-İstanbul Patrikhanesi-Clinton'lar ağı gibi
görünüyor.
Arthur H.
Hughes, Türkiye ve Ortadoğu'daki olaylar hakkında
rastgele yorumlar yapan biri değil. 1990'larda
Clinton'un başkanlığı zamanında ABD'nin Yemen Büyükelçisi olarak çalıştı,
ardından da Ortadoğu'dan sorumlu Dışişleri Bakanı Yardımcılığı'na getirildi.
Ortadoğu ve Güney Asya'dan sorumlu ikinci müsteşarlık da yapan Hughes, bir dönem de Tel Aviv'deki misyon şefi
yardımcısı olarak çalıştı. Onun Gülen'i CIA ve İstanbul Patrikhanesi'yle
ilişkilendirmesi, dünyanın en az konuşulan ve en etkili CIA güdümündeki
ağlarından birine, İstanbul Patriği 1. Bartholomeos'un Moskova karşıtı Ortodoks
Patrikhanesine işaret ediyor. Hughes, Erdoğan
ve Türkiye hükümeti gelecekteki darbe tehditleriyle baş etme konusunda ciddiyse,
İstanbul Patrikhanesi'ni büyüteç
altına koymaları gerektiğini söylüyor.
Kayıp Hegemon:
Tanrıların Yok Edecekleri başlıklı
kitabımda belgeleriyle ortaya koyduğum gibi, her ikisi de on yıllardır üst
düzey CIA yetkilileri olan Graham E. Fuller ve
George Fidas,
1999 yılında Gülen Türk otoriteleri
tarafından ihaneti teşvik etmekten suçlanmak üzereyken ABD Dışişleri
Bakanlığı'nın yüksek sesli resmi itirazlarına karşın onun için Saylorsburg-Pennsylvania'da olağanüstü
bir daimi ikamet temin edebildi.
Daha
yakın zamanda Fuller
blogunda, gerçekten de Gülen'in ABD'den yeşil kart almasına yardım ettiğini
yazmak zorunda hissetti, ama söylediğine göre Gülen 15 Temmuz başarısız
darbesinin arkasında değildi. Bununla birlikte Türkiye'de yayımlanan haberler, Fuller
ve bir diğer önde gelen CIA müttefiki olan Henri J. Barkey'nin darbe girişimi gecesinde,
İstanbul'a yirmi dakika mesafedeki Adalar'da bulunan lüks bir otelde
bulunduğunu yazdı. Daha sonra Washington'da, eski CIA direktörü, neo-con James Woolsey'nin
başkanlık ettiği Demokrasileri Savunma
Vakfı'nın düzenlediği bir forumda görünen Barkey ve etkinliğin evsahibi, darbe
gecesi İstanbul'da bulunması ve Gülen'le olan bağları hakkında çürük şakalar
yapmaya çalıştı.
Öncelikle, Brzezinski haklı.
CIA ve Gülen'in
Moskova'yla yakınlaşmaya başlaması sonrasında Erdoğan'ı devirmeyi amaçlayan başarısız darbe girişimi “ağır bir
hata” idi. Sonuçları, Türkiye içindeki Gülen ağlarına ve medyaya demir yumruk
inmesinin yanısıra, Erdoğan ve Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım'ın Rusya'yla
ve şimdi İran'la, Suriye savaşına Beşar Esad'ın en azından bir geçiş figürü
olarak içinde yer alacağı bir “çözüm” getirme konusunda açık diyaloğa girmesini
de içeriyor.
Erdoğan'ın CIA'in başarısız darbe girişiminden beri
yüzünü Doğu'ya dönmesi, Pentagon'u Türkiye'nin Suriye sınırı yakınlarındaki
İncirlik hava üssünde bulunan nükleer savaş başlıklarını hızla Romanya'ya
taşımak zorunda bıraktı.
Aynı zamanda Türkiye Başbakanı 20 Ağustos günü medyaya,
Rusya'nın gerekli olması halinde İncirlik Hava Üssü'nü kullanabileceğini
söyledi. Bu kuşkusuz Langley-Foggy Bottom'da (ABD Dışişleri Bakanlığı için
bundan daha uygun bir isim olamazdı) ve Obama'nın Beyaz Sarayı'nda çok daha
şiddetli gaz sancıları meydana getirmiştir.
15 Temmuz tarihe, Amerika'nın küresel güç projesinin,
David Rockefeller ve dostlarının sözde Yeni Dünya Düzeni'nin en kesin
yenilgilerinden biri olarak geçebilir. Eğer öyleyse, daha barışçıl bir dünya
ihtimali için son şanslardan biri.
F. William Engdahl
journal-neo.org / 31.08.2016
Çev: Selim Sezer (www.medyasafak.net)
Makalenin aslı için bakınız: