Tam 10 yıl geçti. Tarihler 17 Mayıs 2006’yı gösteriyordu. Avukat Alparslan Arslan Danıştay binasına girdi. Bir gün önce yerini öğrendiği 2. Daire’ye yöneldi. Kapıyı açtı ve kurşunları heyetin üzerine yağdırdı. Defalarca koruma talep ettikleri halde bu talepleri reddedilmiş 2. Daire üyelerinden Mustafa Yücel Özbilgin şehit oldu. Başkan Mustafa Birden, üye Hâkim Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç ve Tetkik Hâkimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı.
Cinayetin Fethullahçı Terör Örgütü’yle bağlantısı 10 yıl sonra gündeme geliyor. Saldırının tetikçisi Alparslan Arslan’ın, Fethullah Gülen’in yeğeni Kemalettin Gülen’le ilişkisi mercek altına alınıyor. Birkaç yıl önce ölen Şeyh Salih Kurter, Salih Yaşar (Küçük Salih), Alparslan Arslan’a bombaları veren Avukat Süleyman Esen ve Esen’in avukatı Mehmet Ener’e dikkat çekiliyor. Soruşturma, 10 yıl sonra ilk kez doğru bir yöne yöneliyor.
Ankara TEM şubesi, bu kapsamda hem Ergenekon mağduru sanıkların bilgisine başvuruyor, hem de olayla bağlantılı olan kişilerin ifadesini alıyor.
KUMPASLARA HAZIRLIK KARARNAMESİ
28 Haziran 2007’de açıklanan Hâkimler ve Savcılar Kararnamesi, sözcüğün gerçek anlamında tertiplere hazırlık kararnamesidir. Ergenekon ve benzeri davalara bakacak olan çok sayıda yargıç ve savcının İstanbul’a atanması bu kararnameyle gerçekleşti. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel Diyarbakır’dan, savcı Cihan Kansız Zeytinburnu’ndan, savcı Celal Kara Sarıyer’den, hâkim Sedat Sami Haşıloğlu Çatalca’dan özel yetkili mahkemelere atandılar.
Aynı kararnameyle, daha sonra Hrant Dink davasının Ergenekon’la bağlantılı olduğunu iddia edecek olan savcı Hikmet Usta Bağcılar’dan, Balyoz davasına bakacak olan savcılar Savaş Kırbaş Küçükçekmece’den, Hüseyin Ayar Erzurum’dan, Bilal Bayraktar da Kahramanmaraş’tan İstanbul’a geldi. Sonradan Odatv davasına bakacak olan savcı Ufuk Ermertcan da Çanakkale’den getirildi.
KEMALETTİN GÜLEN’İ SAVCILAR KORUDU
Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına rağmen Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, olayın faillerinden Osman Yıldırım’ın ifadesini yeniden almış, hem sanık, hem tanık hem de gizli tanık yapılan Osman Yıldırım’ın ifadeleriyle, Danıştay dosyası Ergenekon davasına bağlanmıştı.
Ergenekon soruşturmasını yürüten F tipi savcılar, cinayetin ‘Ergenekon Terör Örgütü’nün işi olduğunu iddia ettiler. Alparslan Arslan ise ifadelerinde Fethullah Gülen’in yeğeni avukat Kemalettin Gülen’i suçluyordu. O günlerde Gülen hakkında birçok iddia ortaya atıldı. Bunlardan biri de Gülen cemaatinin Danıştay saldırısını Kemalettin Gülen üzerinden Alparslan Arslan’a yaptırdığı iddiasıydı. Ancak Kemalettin Gülen hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı gibi tanıklığa bile zorla getirildi. Duruşmalar sırasında bazı Ergenekon sanıkları, Gülen-Arslan ilişkisi irdelenirse Cemaatin Danıştay cinayetindeki rolünün çözüleceğini, ancak Kemalettin Gülen’in savcılar tarafından korunduğunu ifade ettiler. Fakat o günlerde seslerini duyan olmadı.
BİR ÖRGÜT İMAL EDİLİYOR
Gülen ile Arslan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden arkadaşlar. Arslan, Kemalettin Gülen ismini Ergenekon davasındaki sorgusu sırasında gündeme getirmişti. Cinayet sonrasında arabasında bulunan Vakit Gazetesi’nin 13 Şubat 2006 tarihli “İşte o üyeler” başlıklı haberi Gülen’in gösterdiğini itiraf etmişti.
Ergenekon’un terör örgütü olarak değerlendirilebilmesi için silahlı eyleminin olması gerekiyordu. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, 11,12,13 Şubat 2008 tarihlerinde savcı Mehmet Ali Pekgüzel ile birlikte Sincan Cezaevi’nde Danıştay cinayeti sanıklarının tanık olarak ifadesini aldı. Ergenekon için “silahlı terör eylemi”nin imal edilmesi böyle başladı.
Osman Yıldırım’ın gizli tanık olarak ifadesi alındı. Yıldırım’ın hem sanık hem tanık hem de gizli tanık olarak aynı davaya yer alması, Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı Eyüp Yeşil’in deyişiyle “bir kuzudan üç post çıkarılması” böyle yapıldı.
SİNCAN F TİPİ’NE GİREN FARELER!
Cezaevine dışarıdan gelen herhangi bir kişi ister ziyaretçi, ister avukat ya da resmi bir görevli olsun hep aynı süreçten geçer. Önce dış nizamiyenin güvenliğinden sorumlu jandarma, daha sonra da cezaevi görevlileri tarafından kaydı yapılır, kimlerle görüşeceği saptanır, arama tarama vs. bilinen uygulamalardan geçirilir.
Peki herhangi bir kişinin hiçbir kayıt tutulmadan, elini kolunu sallaya sallaya “içeri” girmesi, istediği tutuklu ya da hükümlü kişi veya kişilerle görüşmesi sonra da aynı şekilde çıkıp gitmesi mümkün müdür?
Evet, fakat ancak “fare” olursan mümkündür!
İngiliz fantastik edebiyatının tanınmış isimlerinden Chine Miville’nin “Kral Fare” adlı romanında böyle bir öykü anlatılır. Haksız yere tutuklanan roman kahramanını cezaevindeki hücresine gizlice giren bir fare özgürlüğüne kavuşturur.
Miville Marksist bir yazardır, romanda anlatılan bir dedektiflik öyküsü içinde Londra’nın görünmeyen yüzü, karanlık varoşlarıdır.
KAYITLARA GEÇMEYEN İFADE
11-13 Mart 2008 tarihleri arasında Sincan F Tipi Cezaevi’ne iki fare girdi! Ancak bu fareler romandaki gibi değil fakat kötülük yanlısıdır. Bir tertip hazırlamak, Danıştay cinayetini Ergenekon soruşturmasına bağlamak, sahte deliller üretmek, yalan ifadeler düzenlemek için gelmiştir cezaevine.
Ergenekon soruşturmasını yapan özel yetkili savcılardan Zekeriya Öz ile Mehmet Ali Pekgüzel’in 11-13 Mart 2008 tarihlerinde Ankara’ya girmeleri konusunda bir görevlendirme yazısı dava dosyasında bulunuyor. Bu yazıda iki savcının, Sincan F Tipi 1 ve 2 No’lu cezaevlerinde bazı tutukluların tanık sıfatıyla ifadelerini alacakları belirtiliyor. Kimlerin ifadesinin alınacağı da yazıda ifade ediliyor. Görevlendirme yazısında Öz ile Pekgüzel dışında kimsenin adı geçmiyor.
12 Mart 2008 günü Sincan F tipinde Danıştay sanığı Osman Yıldırım, daha doğrusu ‘gizli tanık 9’ ifadesinin 133. sayfasında “Dün, ben size aslında bütün bunları anlattım” diyor. İfadesini alan görevlinin bu cümleye bir itirazı olmadığı anlaşılıyor. Yani 11 Mart 2008 günü cezaevine birileri gelmiş, ‘gizli tanık 9’un ifadesini almış. Ancak bu ifade dava dosyasında bulunmuyor, kayıtlara geçmiyor.
CEZAEVİ DEĞİL YOLGEÇEN HANI
Bu esrarengiz ziyaretle ilgili Sincan Cumhuriyet Savcılığı’nda bir soruşturma yürütülüyor. Savcılığın bu soruşturma kapsamında Sincan Cezaevi Müdürlüğü’ne yazdığı yazıya cezaevi müdürünün yanıtını, Ergenekon davasının 21 Nisan 2011 günlü 182. duruşmasında sanık avukat Kemal Kerinçsiz şöyle anlattı:
“İki savcının yanında bir ekibin geldiğini, bu ekibin savcıların yanında olması dolayısıyla ve onların da ‘bizim ekibimiz’ demesi nedeniyle kimlikleri sorulmadan, ziyaretçi defterine kaydı alınmadan, hiçbir tespit yapılmadan içeriye alındığını ve bu konudaki bütün kamera kayıtlarının da imha edildiğini belirten bir yazı gönderdiler. Savcılığın da bunun idari bir soruşturmaya konu yapılması gerektiğine ilişkin görüşleri var... 11’inde, 12’sinde, 13’ünde cezaevi yol geçen hanına dönmüş, kimin girdiği belli değil.” (celse no: 182, s. 8)
Cezevi müdürü cevabi yazısında şöyle bir ifade kullanıyor: “İçeride hangi tutuklunun ifadesi alındığı konusunda da bizim herhangi bir dahlimiz olmadı” diyor. (Celse: 182, s. 8-9)
Peki o zaman 11 Mart 2008 günü cezaevine giren ‘fareler’ kim? Hangi örgütlü güç buna cesaret edebiliyor?
Ankara Terörle Mücadele Şubesi D Büro’nun hazırladığı, Fethullah Gülen’in bir numaralı sanık olduğu fezlekede, Sincan Cezaevi’ne giren bu fareler Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel “şüpheli” olarak yer alıyor!
Hikmet ÇİÇEK
Aydınlık / 12.05.2016
DANIŞTAY CİNAYETİ SAHİBİNİ BULUYOR-1 (Polis Gözetiminde Silah Alışverişi)
http://kaziminci.blogspot.com.tr/2016/09/danistay-cinayeti-sahibini-buluyor-1.html
DANIŞTAY CİNAYETİ SAHİBİNİ BULUYOR-1 (Polis Gözetiminde Silah Alışverişi)
http://kaziminci.blogspot.com.tr/2016/09/danistay-cinayeti-sahibini-buluyor-1.html