Körfez Savaşı ve Özal Sonrası Dönem
Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’ın 1993’de ölümü Amerikancılar için önemli bir
kayıptır. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olması ile birlikte gelenekselcilerin iktidardaki
ağırlığının arttığı bir döneme girilir. Irak politikasında Türkiye ile ABD
arasında anlaşmazlıklar iyice açığa çıkar.
‘‘Belki
de iki ülke arasında en zor mesele Irak olmuştur. Özellikle Türkiye’yi ekonomik
yönden zarara sokan Irak’a uygulanan yaptırımlar ve Türkiye’nin “Kuzeyden Keşif
Gücü’ne (eski adıyla Huzur Operasyonu) ev sahipliği etmesi ile ilgili görüş
ayrılıkları vardır. Türk hükümetleri Amerika’nın Irak’a karşı olan tavrından
hoşlanmazlar. … Saddam Hüseyin sahneden çekildikten sonra Irak’ın bütünlüğünün
nasıl sağlanacağını kimse bilemez; ancak, Irak’ın ve Iraklı Kürtlerin geleceği
konuları Türkiye ve Batı arasında çok ciddi farklılıklar doğurabilir.’’ [1]
Yeni Dünya Düzencisi ABD politika
üreticileri, birbiri ardına gelen koalisyon hükümetlerini (buna İslamcı RP’nin
iktidar dönemi de dahil) ‘ulusalcı-milliyetçi’ olarak tanımlarlar. 1993-2002
arası on yıldan fazla bir sürede Türkiye, ABD’nin Orta-Doğu planlarının,
onların istediği hızda ve biçimde gitmesine izin vermez. Nitekim Refah-Yol
Hükümeti döneminde, 1996 Kasım’ında, MGK’da alınan kararla Çekiç Güç’ün
kaldırılması kararını, merkez sağ ve sol partiler, MHP de destek verir.
1. Fuller-Henri J. Barkey, ‘‘İslamcılar, merkez sol
partiler içerisindeki milliyetçi unsurlar, hatta böyle bir gücün belirsiz bir
süre boyunca varlığını sürdürmesinden ve bunun Türk egemenliği üzerinde
yaratacağı etkilerden tedirginlik duyan ordu tarafından da dolaylı olarak sert biçimde
eleştirilen ÇGH, Türk parlamentosunda ciddi bir sıkıntıya yol açmıştır. ÇGH’nin
PKK ve diğer fesat unsurların isyanını kasten körüklemekle suçlanmasıyla, bu
harekâtın görev süresinin her altı ayda bir uzatılmasına ilişkin mecliste
yaşanan tartışmalar gittikçe şiddetli bir hal alıyordu.’’ [2]
‘‘Türkiye’nin
(Çekiç Güç Harekatı) ÇGH’ye kızmasının temelinde, Kuzey Irak’ta Kürtlerin
idaresindeki fiili özerk yapıdan duyulan rahatsızlık yatıyordu. Kuzey Irak’taki
yapının Türkiye’de yaşayan Kürtleri etkileyebilecek bir devleti andıran
niteliklere sahip olarak algılanması nedeniyle ÇGH’nin sürekli varlığı Türk
devletinin ancak gönülsüz onayını almaktadır. Doğrusu aralarında eski
cumhurbaşkanı ve cunta lideri Kenan Evren’in de bulunduğu pek çok kişi, siyasi
parti ve gazeteci ÇGH’nin sona erdirilmesini açıkça savunmuştur. Daha önce
belirttiğimiz gibi, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan ÇGH’nin süresinin
uzatılmasına şiddetli biçimde karşı çıkmışlardı. Aslında özgür bir oylamaya
izin verilmiş olsaydı TBMM’nin çoğunluğu ÇGH’nin süresinin uzatılmasına karşı
oy kullanacaktı. Ordu ise ÇGH’nin süresinin uzatılmasıyla ilgili geri planda
durarak meseleyi meclise bırakmayı, böylece ileride daha fazla taviz alabilmek
için Washington’daki nüfuzunu arttırmayı tercih etmişti’’ [3].
Devlet çeşitli kurumları
(Ordu-bürokrasi, siyasi partiler, üniversiteler vb) içindeki geleneksel
Amerikan işbirlikçileri, Soğuk Savaş sonrası ABD’nin YDD politikaların karşı
çıkarlar. ABD’nin GOP doğrultusundaki Çekiç Güç Harekâtına (ÇGH) tepki
gösterirler. Kaygılarının temelini de ABD’nin Kuzey Irak’ta Özerk Kürt Yönetimi
oluşturmak istemesidir. Bu Özerk Kürt Yönetimi’nin, ülkede yaşanan Kürt
sorununu daha arttıracağını ve ayrılıkçı Kürt hareketini güçlendireceğini
düşünürler. Başta TSK olmak üzere, merkez sağ ve sol parti başkanları (Erdal
İnönü, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş’in
yanı sıra birçok bürokrat – gazeteci bu nedenle Çekiç Güç’ün sonlandırılmasını
ister.[4]
Özal sonrası MGK, Genel Kurmay ve hükümetlerde yer alan siyasi partilerin
ABD’nin bölge politikalarına karşı gösterdikleri direnç ve eleştiriler, ABD’de
yakından izlenir. Politika belgesi niteliğindeki raporlarda Atatürkçülüğün
‘egemenlik’ ‘yurtha sulh, cihanda sulh’ anlayışının günümüzde anlamsızlaştığını
ileri sürerler ve Türkiye’nin Orta Doğu’da izlediği dış politikanın ABD’nin
YDD’ni politikaları için oluşturduğu riskleri ele alırlar.
ABD’nin bölge poltikasını oluşturan uzmanları, Türkiyeki siyasi parti
liderlerinin Çekiç Güç’e ilişkin eleştirilerine, hazırladıkları raporlarda
geniş yer verirler:
Erdal
İnönü 18 Temmuz 1991’de, “Çekiç Gücün bir komutanı vardır ve bizim
kuvvetlerimiz de bu (yabancı) komutanın emrindedir. Bunlar Türkiye’yi
(istenmeyen) bir savaşa götürecek türden şeylerdir. Türkiye bu güce katkıda
bulunmaktan kaçınmalıdır.”
[5]
Süleyman
Demirel, 1991’de ‘‘Özal, Türkiye’nin savunmasını
müzayede konusu yapmaya mı çalışıyor? Savunma müzayede konusu olamaz. Savunma
milli bir mülktür.’ … “Yılanlar şemsiyenin altından çıktı. Bu yılanların
varlıkları, neticede Körfez Savaşı ve Provide Comfort’a izin vermemizdendir.”
[6]
Bülent
Ecevit başbakan olmadan önce 19 Aralık 1992’de, “… eğer Çekiç Güç’ün süresi uzatılır ve Türkiye, Irak sorununun çözümü
konusunda inisiyatifi eline almazsa, birkaç ay sonra fiili devletin (otonom
Kürt bölgesi anlamında) resmileşmesi kaçınılmaz” [7]
Muhalefette iken Çekiç Güç’e sert eleştiriler
yönelten ve görev süresinin uzatılmamasını isteyen siyasi partiler iktidara
gelince Çekiç Güç’ün görev süresini uzatırlar. Bunun en tipik örnekleri Erbakan ve Ecevit’tir. 20
Aralık 1996’da ABD’de ‘Parliament to
Decide on OPC Replacement’ TPR’de yer alan yazıda Erbakan’ın girişimine yer verilir.
‘‘… Muhalefetteki Refah
Partisi’nin lideri olarak Erbakan, Amerika’nın Körfez Savaşı sonrası kuzey
Iraktaki faaliyetleri konusunda güçlü çekinceler ortaya koymuştur. Ama iktidara
geldikten sonra kuzey Irak’ta ABD-Türkiye işbirliği ile yürütülen “uçuşa yasak bölge” uygulamasının
devamını kabullenmiştir.’’ [8]
Bülent Ecevit’in Başbakan olarak Çekiç Güç’ün görev
süresinin uzatması ile ilgili olarak yaptığı girişim 26 Ocak 1999’da ABD’de (TDN’de)
yayınlanır.
‘‘1999
ve sonrasında başbakan olarak (Bülent Ecevit YN), Washington ile işbirliği
çalışmalarını – kuzey Irak’ta “uçuşa yasak bölge” oluşturulmasını eleştirip
Amerikan büyükelçisi Mark Parris ile uzun bir görüşme yaptıktan sonra daha iyi
anladığını ve üstü kapalı olarak kabul ettiğini ifade ettiğini belirtse bile –
sürdürmüştür.’’
1991 Nisanında yapılan Huzur Operasyonundan 20 Mart 2003’deki 2. Körfez
Savaşı’na kadar geçen yaklaşık 12 sene süren ABD’nin “uçuşa yasak bölge”, Çekiç Güç politikasına hiç bir hükümet karşı
koyamaz.
Özal döneminin generalleri emekli olduktan sonra Körfez
Savaşı’nda Ordu içinde savundukları politikaları dile getirmeye başlar. Özal’ın
Körfez Savaşı politikalarına yönelik eleştirilere, 1950’de Irçılık ve Turan
davasından beraat eden, 1988 ‘de Milli
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu’dur:
“Özal’ın
Körfez politikasının Türkiye’nin ulusal çıkarları ile ne derece bağdaştığını
tarafsız bir gözle incelemek gerekir. Özal’ın şahsi prestijini arttırma arzusu
dışında ise, ne büyük zararlara uğradığımız incelenmeye değer. Hiç şüphesiz
NATO’da olmanın, ABD’nin dostu olmanın, sayısız yararları vardır ama. ABD’nin
ve NATO üyesi ülkelerin kendi ulusal çıkarlarına da saygılı ve destekçisi
olması kaydı ile.’’[9]
Editörlüğünü ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abromowitz’in yaptığı The Century Foundation
tarafından 2000 yılında yayınlanan ‘Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası’ kitabındaki yazısında Cengiz Çandar, ordu içindeki generallerin ABD’nin
Birinci Körfez Savaşı ve Çekiç Güç politikalarından duydukları rahatsızlıklara
değinir.
Cengiz
Çandar, ‘‘… General Yirmibeşoğlu orduda en üst görevlere yükselebilirdi.
Bu nedenle, “ABD’nin iç politikamızda oynadığı oyunların ve hatta askeri
müdahalelere varan boyutlarını kimse inkâra kalkışmamalıdır” gözleminin Türk
subaylarının ABD’ye bakış açısını da yansıttığını belirtmekte fayda vardır.’’
Yirmibeşoğlu’nun anılarında: “Ekim 1995’te Antalya’da her yıl
yaptığımız uluslararası güvenlik ve işbirliği konferansında ‘Daha ne kadar (ABD’nin y.n.) kendi ulusal
çıkarlarına hizmet edeceğiz?’’ temasını işleyen bir konuşma yapmıştım. Konuşmam
tüm dinleyiciler tarafından tezahüratla karşılandı. Bazı hanımlar boynuma
sarılırken, bazı bürokrat diplomatlar ‘iyi ettin, biz bunları söyleyemiyoruz’
dediler.” [10]
Körfez Savaşı sırasında Irak sınırında konuşlandırılan ve Özal’ın savaş
döneminde ABD ile ittifakına karşı muhalefet eden İkinci Ordunun komutanı, daha
sonra da Harp Akademisi Komutanlığı ve Genelkurmayın gayri resmi sözcülüğünü de
yapan General Kemal Yavuz’da, 6 Şubat 1998’de,
“Ben
ona (Özal’a) söyledim, eğer başkasının izini takip edersen, o iz seni
başkasının hedefine iletir. Eğer kendi hedefine ulaşmak istersen, kendi yolunu
çizmelisin’’[11] dediğini açıklar.
Cengiz Çandar kitaptaki makalesinde Kuzey Irak’ta oluşturulan Çekiç Güç’e ilişkin
Türkiye’de ortaya çıkan tepkileri söyle özetler:
‘‘Körfez
Savaşı ve sonrasının şartları -özellikle de Iraklı Kürtleri korumayı amaçlayan
Huzur Operasyonu- Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ilişkin kaygıları gündemin üst
seviyelerine çıkardı. Bu kaygılar en fazla çok uluslu gücün işleyişine duyulan
derin güvensizlikle yansıtıldı. Genelde Türk halkı ve yetkililer, bu operasyona
huzur operasyonu adını vermedi; olumsuz duyguları belirtmek amacı ile her zaman
Çekiç Güç adı kullanıldı.’’[12]
ABD’li Türkiye uzmanları-politika oluşturucuları birinci Körfez Savaşı ve
sonrasına ilişkin olarak Türkiye’de çeşitli kesimlerce ifade edilen kaygılarına
detaylı olarak değinirler. Ancak kamuoyuna açık olarak yayınlanan raporlarda,
Türkiye’de dile getirilen kaygı ve endişeler üzerine yorum yapmaktan uzak
dururlar. İçlerinden sadece bir kaçı son derece sınırlı da olsa bu kaygıları
kabul eder.
Alan
Makovsky, ‘‘Ankara’nın bakış açısından,
mevcut ABD politikası (sadece ABD amaçları değil) Türk hedefleriyle çatışır
durumdadır: … Türkiye’nin gözünde, ABD’nin öncülük ettiği Saddam’ın izole
edilmesi, Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge ihdas edilmesi, Irak Kürtlerini
birleştirme çabaları ve daha yenilerde diaspora temelli Irak muhalefetine
destek verilmesi, Kürt ayrılıkçılığını ve Irak’ın parçalanmasını teşvik
etmektedir.’’ [13]
Graham
E. Fuller, ‘‘Kuzey Irak’ta BM korumasında
özerk bir Kürt bölgesinin oluşturulması; Kuzey Irak’ta Batı korumasında özerk
Kürt hükümeti seçimlerinin gerçekleştirilmesi; 1992 sonbaharında Irak içinde
‘federal’ bir Kürt devletinin kurulması; Kürtlerin fiili özerklik ve Türkiye
ile fiili ‘dış ilişkiler’ kurma yönündeki çabalarının sürmesi nedeniyle Körfez
savaşı Kürt sorununu büyük oranda şiddetlendirmiştir. … Ankara’nın tarihsel
olarak geri dönüşü mümkün olmayabilecek bir eğilimi durdurmaya çalışması
halinde yaşanacak karmaşa ve maliyet çok yüksek olabilecektir.’’[14]
Graham
E. Fuller ‘‘Bizzat dünya köklü
değişimlerden geçmektedir. Dünyada dağılma ve birleşme eğilimleri bir arada
yaşanmaktadır. …Kürt ulusal hareketinin bölge haritasını yeniden çizebilecek
bir oluşuma dönüşmesi halinde Türkiye de dağılma aşamasına girebilecektir.’’[15]
Philip
H. Gordon & Ömer Taşpınar ‘‘Türkler için Irak’ın Birleşik
Devletler tarafından işgal edilmesi Kuzey Irak’ta Türkiye’nin kendi içindeki
Kürt nüfusu arasında ayrılıkçı duyguları körükleyecek bağımsız bir Kürt
mahiyetinin ortaya çıkması riskini doğuruyordu.’’ [16]
Barry
Rubin ve Kemal Kirişçi ‘‘Kuzey
Irak’ta Kürt devletine benzer herhangi bir oluşum Türkiye’nin toprak
bütünlüğünü tehlikeye sokacağı için, bölgede bir Kürt yönetimi kurulmasını
destekleyen ABD politikası Türkiye’yi zayıflatma planının parçası olarak
aktarılmakta. Bu yaklaşımı belki de en iyi şekilde bir albayın sözleri dile
getiriyor: “ABD, Kuzey Irak’ta insan haklarını koruyacağım derken, ileride
bağımsızlığa gidecek ve Türkiye’den de toprak isteyecek bir Kürt devletini
Kuzey Irak’ta perçinleme peşinde koşmaktadır.’’ [17]
Cengiz
Çandar ‘‘Ordu, Özal’ın Amerika’nın
çizgisini şuursuzca takip ettiğinden ve bunun savaştan sonra Türkiye’nin toprak
bütünlüğü açısından ciddi tehlikeler ortaya çıkaracağından emindi. … Saddam
Hüseyin’in yenilgiye uğraması ve ABD’nin, koruyucu şemsiyesi altında tamamen
otonom bir Kürt bölgesinin oluşturulması sonucunda Irak’ın fiilen bölünmesi
doğru çıkan bir tahmindi.’’ [18]
Kısa Değerlendirme
ABD’nin Yeni Dünya Düzeni planı doğrultusunda giriştiği Birinci Körfez savaşı, bölgedeki en
önemli müttefiki Türkiye ile de
anlaşmazlıklara yol açar. Cumhurbaşkanı
Özal’ın büyük çabalarına rağmen ABD körfez savaşında istediği desteği
tam anlamıyla alamadığı gibi Hakim İttifak içinde de bir çatışmayı tetikler. Özal’ın ölümüyle birlikte Türkiye içindeki
YDD Amerikancıları büyük kan kaybına uğrarlar. ABD’nin Irak politikası daha da zora girer ve Türkiye ile yaşadığı
anlaşmazlık nedeniyle, ABD yönetimi
Irak planını tam anlamıyla uygulamaya koyamaz. Bunu ABD’nin önemli stratejistlerinden, politika yapıcılarından Henry
Kissinger son derece diplomatik bir üslupla ifade
eder.
‘‘Bu
dönemde, olası karşı karşıya gelme durumlarında desteği hayati önemde olacak
müttefiklerle ilişkiyi güçlendirmek önemlidir. Bunların başında Türkiye gelmektedir.
Irak, İran ve kargaşa içindeki Kafkasya’ya bitişik olması, Türkiye’nin
işbirliğini vazgeçilmez kılmaktadır. Birleşik Devletler ’de ve hatta Avrupa’da,
Türkiye’ye herhangi bir şeye mal olmadan iç politikalarını ikinci plana alması
ve Türk ulusal onurunun veya özel durumlarının göz ardı edilebileceği konusunda
büyük bir eğilim vardır. Endüstriyel demokrasiler (özellikle Avrupa ve Birleşik
Devletler) temel ulusal güvenliklerinin hayati öğelerinin tehlikede olduğunu
anımsamalıdır. Türkiye’nin içyapısını ilgilendiren tercihlerinin bu şartlara
karşı dengelenmesi gereklidir.’’[19]
Benzer değerlendirme ABD’nin o
dönemki Türkiye Büyükelçisi Morton
Abramowitz ve Paul Henze de yapar:
Morton
Abramowitz ‘‘Saddam Hüseyin’e karşı
muhalefeti güçlendirme çabalarının -zaten güç bir iştir- ilerleme
kaydetmemesinin nedenlerinden birisi de Türkiye’nin muhalefetidir. …
Demokratik, merkezi olmayan bir idari yapıya sahip ancak parçalanmamış bir
Irak’ın kurulması arzu edilir; ancak bunun gerçekleşmesi şüphelidir. … Türkiye
ve Orta Doğu’da, Saddam rejiminin sona ermesinin Irak’ı kaosa sürükleyeceğinden
ve ülkenin parçalanacağından veya bir şekilde gevşek, de facto bir federasyona
dönüşeceğinden kaygı duymaktadır. … Irak’lı Kürtler, Kuzey Irak ta yeni bir
devlet kurarlarsa, bu bütün bölgede ve Türk-Amerikan ilişkilerinde, duyarlı ve
karmaşık nitelikteki Kürt meselesini bütün boyutlarıyla yeniden gündeme
getirebilir.’’ [20]
Paul
B. Henze ‘‘Şayet Başkan Bush Körfez
Savaşını birkaç gün daha devam ettirseydi, muhtemelen Saddam Hüseyin devrilecek
ve Irak devletinin yeniden yapılanması mümkün olacaktı. Türkiye Saddam’ın
tasfiyesini memnuniyetle karşılayabilirdi ama Irak’ın dağılmasına pek rıza
gösteremezdi. Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devletine benzer bir şeyin ortaya
çıkması, Türkiye’deki Kürtleri dayanılmaz bir cazibe gibi çekecek, kendileri de
aynı şeyi İstemeye başlayacaktı.’’ [21]
SSCB’nin çöküşü sonrasında ortaya çıkan Rusya’nın kendisini henüz
toparlayamadığı, Avrupa’nın da bir bocalama içinde olduğu ve Çin’in bir güç olarak henüz yükselmediği
tek kutuplu dünyada ABD’nin Orta-Doğu planlarını hızla uygulamaya
koyamamasında (yaşamsal zaman kaybında) Türkiye’nin rolü büyüktür.
Türkiye’nin dış politikasını belirleyen iç dinamikler, ABD’ye Irak politikasında fazla hareket serbestliği tanımaz. ABD birinci Körfez Savaşında önüne
koyduğu hedeflere tam olarak ulaşamaz ve Saddam
rejimini yıkmada sonuna kadar gidemez. Eline geçirdiği ‘altın fırsatı’
istediği gibi değerlendiremez.
ABD yönetimi Saddam iktidarını yıkma
hedefine, ancak onbir yıl sonra ulaşsa da, Saddam sonrasına ilişkin olarak
öngördüğü etnik ve mezhepler temelinde Irak’ın parçalanması hedefine Birinci
Körfez Savaşı döneminde ulaşamaz. Ayrıca bu operasyon sonrasında, Ortadoğu’nun
BOP’ ne göre yeniden dizayn edilmesini, Suriye’nin ve İran’ın da Batı’ya
entegrasyonuna da girişemez.
ABD yönetimi birinci körfez savaşında olduğu gibi, ikinci savaşta da
Türkiye topraklarına ihtiyaç duyar. AKP hükümetinin Türkiye topraklarının
Amerikan askerlerince kullanmasına ilişkin TBMM’nin getirdiği teskere 1 Mart 2003’te ret edilir. ABD yönetimi
birinci körfez savaşında kilit bir öneme sahip Türkiye’de karşı karşıya kaldığı
sorunların bir benzerini on yıl sonra ikinci Körfez Savaşı’nda bir kez daha yaşar.
ABD’nin TBMM’den yetki alamaması ABD yönetim kademelerinde büyük tepkilere yol
açar. ‘Bunun hesabını ödetecekleri’ ni yüksek sesle dile getirirler.
Günümüzde ABD’nin Irak başta olmak üzere
Suriye-İran dahil olmak üzere Orta-Doğu’da içine düştüğü çıkmazın en büyük
nedenlerinden birisi geneksel Batıcı ana akım Atatürkçü ve ‘Milliyetçi’ (Türkçü
ve İslamcı) kesimlerin tavrıdır.
ABD yönetimleri, Irak’a yönelik her iki
askeri müdahaleye de karşı çıkan tüm siyasi yapılara-kadrolara:
·
TSK’ne (Ergenekon-Balyoz vb. davalarla
ordu içinde ABD politikarına karşı çıkan kesimleri ceza evlerine doldurtarak),
·
Dışişleri bürokrasisine (bakanlıktaki
gelenekçi Batı kanadını tasfiye ettirip yerlerine YDD’leri, getirterek)
·
MHP’sine (Devlet Bahçeli’ye Türkçü
kadroları tasfiye ettirerek),
·
RP’sine (Milli Görüş’ü AKP eliyle
neoliberal emperyalist sisteme tam olarak entegre ederek),
·
CHP’sine ( Baykal’ın kasetlerle
uzaklaştırılması ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirerek ve yönetim
kademelerini YDD’ci kadrolarla doldurtarak)
‘yaptıklarının bedelini’ ödeterek Türkiye’yi yeni politikaları doğrultusunda dönüştürür.
[1] Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Sunuş Ve Genel Değerlendirme, Morton Abramowıtz, s 26
[2] Türkiyenin Kürt Meselesi,Graham. E.
Fuller-Henri J. Barkey,Profil Yayıncılık, 2011, s 86
[3] Age. s 230
[4] Türkiyenin Kürt Meselesi,Graham. E.
Fuller-Henri J. Barkey,Profil Yayıncılık, 2011, s 230
[5] Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Türklerin Amerika’ya Bakışından Örnekler ve Amerika’nın Türkiye
Politikası, Cengiz Çandar, s 201
[6] Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Türklerin Amerika’ya Bakışından Örnekler ve Amerika’nın Türkiye
Politikası, Cengiz Çandar, s 201
[7] Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Türklerin Amerika’ya Bakışından Örnekler ve Amerika’nın Türkiye
Politikası, Cengiz Çandar, s 201
[8] Türkiye’nin Yeni Dünyası, Türk Dış
Politikasının Değişen Dinamikleri, A.B.D. – Türkiye İlişkileri, George S.
Harris, s266
[9] Age, s 198
[10] Age, s 199
[11] Age, s 198
[12] Age, s 200
[13] Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, ABD’nin Türkiye Politikası- Gelişme Ve Sorunlar, Alan Makovsky, s
341
[14] Dünyada Türkiye’nin Artan Rolü, Graham
E. Fuller, Balkanlar’dan Batı Çin’e, Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, s 222
[15] Türkiye’nin Yeni Doğu Poltikası, Graham
E. Fuller, Balkanlar’dan Batı Çin’e, Türkiye’nin Yeni Jeopolitik Konumu, s 118
[16] Türkiye’yi Kazanmak: Türkiye Batı için
neden vazgeçilmez, Philip H. Gordon & Ömer Taşpınar, Timaş Yayınları, 2009,
s 62
[17] Günümüzde Türkiye’nin Dış Politikası,
Derleyenler: Barry Rubin ve Kemal Kirişçi, ABD – Türkiye İlişkileri: Yenilenen
Ortaklıkta Yeni Belirsizlikler, Kemal Kirişçi, s 217
[18] Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Türklerin Amerika’ya Bakışından Örnekler ve Amerika’nın Türkiye
Politikası, Cengiz Çandar, s 197
[20] Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan
Politikası, Amerika’nın Türkiye Politikasının Belirlenmesi Sürecinde Karşılaşılan
Güçlükler, Morton Abramowitz, s 267
Haluk
BAŞÇIL
anafikir.gen.tr
/ 03.04.2015
Irak’ın Parçalanması ve Türkiye’nin Yeniden Yapılandırılması:
1- Birinci Körfez Savaşı ve Özal İktidarı
2- Körfez Savaşı ve ‘İktidar Bloğu’ nun Çatlaması