4 Eylül 2016 Pazar

İslamcıların ABD ile İmtihanı ve 28 Şubat




AKP sözcüleri ve AKP’ye yakın, kendisini İslamcı olarak tanımlayan gazeteciler ya da medya temsilcileri, uzunca (F örgütle AKP çatışması başladığından beri) bir süredir ABD’nin Türkiye’ye karşı taaruzda olduğunu söylüyorlar ya da yazıyorlar. Özellikle 15 Temmuz sonrasında, bu çevrelerde ABD’ye karşı takınılan tutum zaman ilerledikçe daha da sertleşiyor.

İslamcı kesimlerde görülen bu bilinç sıçraması sevindirici ve memleketin hayrına bir gelişme. Hayatın tunç yasası “tarihte zorun rolü” yine devrede. Zor öğretiyor.

Politik olarak, İslamcıların son iki yıla kadar ABD ile ilişkisi “Kemalist devlete”, 1990’a kadar da “komünizme”, karşı pragmatist bir mücadele birliği biçimindeydi. Türkiye’de Cumhuriyet kurulduğundan beri İslamcıların genel politik stratejsi, iç düşmana (Kemalizme) karşı dış düşmanla (Hristiyan Batı’yla) işbirliğidir. Nurculuğun bir kolu olan Fetullahçılık ise diğer tarikatların ötesine geçip, bu stratejiyi içselleştirmiştir. Özetle; Fetullahçılık “Kemalist devleti” yıkmak için ABD’ye tam bağımlı bir tarikata dönüşmüştür, kişiliksizleşmiştir ve ABD’nin Türk ve İslam coğrafyasında kullandığı basit bir alet olmuştur.

Mevzu bahis İslamcılar, 28 Şubat’ı Türkiye’ye yapılan malum küresel saldırının doruğu olarak görüyorlar. Bugüne ilişkin her türlü olumsuzluğu 28 Şubat’a bağlıyorlar. Örneğin; Yeni Şafak Gazetesi yayın yönetmeni İbrahim Karagül 27 Temmuz tarihli köşesinde, “28 Şubat’tan bu yana Türkiye böyle bir operasyona muhataptır. O tarihten bu yana bütün krizler ülkemizi adım adım o sona yaklaştırmaya dönüktür. ABD’nin ve AB’nin bölgeye ve bize yönelik bütün projeleri, politikaları bu kıyamet saatini yakınlaştırmaya dönüktür” dedi. Genel olarak İslamcıların 28 Şubat’a saldırı gerekçelerinin başında, 28 Şubat’ın bütün tarikatlara dokunduğu ama Fetullah Gülen’e dokunmadığı iddiası var.

Peki bu iddia doğru mu?

28 ŞUBAT NEDİR VE NE ZAMAN BAŞLADI?

Soğuk Savaş’ın bitmesi üzerine dünya hakimiyetini ilan eden ABD’nin 1991’de Irak’ı işgal ederek bölmesi, Türkiye’yi de bölünme tehdidiyle yüzyüze bıraktı. TSK ile ABD ordusu bu tarihten itibaren stratejik olarak karşı karşıya geldi. Aslında bugün 15 Temmuz ile birlikte doruğunu yaşadığımız “Türkiye-ABD Savaşı”nın başlangıç tarihi de aynı dönemdi. 1995 Mart’ında TSK-Saddam öncülüğündeki Irak- Barzani (Barzani o zaman daha Amerikancılaşmamıştı) işbirliği sonucu Kuzey Irak’a girildi.

1996 Eylül’ünde TSK-Saddam öncülüğündeki Irak- Barzani işbirliği sonucu ABD’nin Kuzey Irak’taki mevzileri çökertildi.

1996 Kasım’ında Susurluk olayı patlak verdi ve devlet içinde yuvalanmış yasa dışı mafya-tarikat işbirliği deşifre oldu.

Bu gelişmeler sürecinin ve yarattığı koşulların devamı olarak Türkiye 28 Şubat’ı yaşadı.

28 Şubat’ı güney doğu sınırımızda ABD ile fiilen savaşan TSK’nın komuta kademesi yaptı.

28 Şubat’ı yapanların Amerikancılık ile suçlanması bu açıdan gerçek dışıdır.

Bilakis 28 Şubat, Batı destekli irticaya karşı Cumhuriyet Devrimlerini sürdürme kararlılığıydı.

28 Şubat gericiliğe karşı açık bir tutum aldı. 28 Şubat hareketi, ABD’nin içine yerleştirdiği Truva atı Çevik Bir dışında tamamen yerliydi ve ABD’ye karşıydı.

FETULLAH VE 28 ŞUBAT

28 Şubat’ı yapan komuta kademesi, Irak’ın kuzeyinde ABD ile çarpışmasına rağmen ABD’nin Ilımlı İslam projesine karşı mücadelede ABD ile uzlaşan bir tutum sergiledi.

Fetullah Gülen meselesi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. ABD, Türk devleti içindeki operasyonel kuvveti olan Fetullah Gülen tarikatını ya da örgütünü TSK ile yapılan görüşmelerde koruma altına almıştır. Bütün bunların yanında Gülen, kendisine (okullarına, yurtlarına, devlet içi örgütlenmesine) dokunulmaması için elinden geleni ardına koymuyor, açıkça 28 Şubat’ı alkışlıyordu.

Gülen’in 28 Şubat girişimine karşı yaklaşımını en güzel, bir zamanlar Zaman gazetesinin yayın yönetmeni ve Gülen’in en yakınlarından olan ama RTE-Gülen saflaşmasında RTE’den yana tutum alan Hüseyin Gülerce anlatıyor:

“Kendi hareketini korumak için yaptı her şeyi, yani cemaate zarar gelmesin, isterse demokrasiye zarar gelsin, isterse Türkiye’ye zarar gelsin anlayışı var Fetullah Gülen’in.”

“28 Şubat sürecinde hareketini korumak için Erbakan’a karşı çıkması gerekiyordu, askerleri savunması gerekiyordu onu yaptı.”(27 Şubat 2016/ www.cnnturk.com)

Keza, Gülen’in 28 Şubat’a yaklaşımındaki pragmatizmi etraflıca özetleyen diğer bir isim de Ahmet Hakan. Hakan’da 29 Şubat 2012’de Hürriyet’deki “Fetullah Gülen 28 Şubat’ta ne yaptı?” isimli köşe yazısında durumu şöyle anlatıyor:

“Ordunun dönemin hükümetinden daha demokrat olduğunu söyledi. Refah Partisi’nden ayrışmaya çalıştı. ‘Ben Erbakan gibi değilim, daha hoşgörülüyüm’ mesajı verdi. En kritik günlerde Erbakan’a “istifa et” çağrısı yaptı. 28 Şubat’ın egemenleriyle diyolog yollarını aradı.

Bu arada Refahyol hükümeti devrilip yerine yeni hükümet kurulduğunda Zaman gazetesi 9 sütuna ‘Hayırlı olsun. İşte kardeş kavgasına son verecek hükümet’ manşetini attı. Yani? Fetullah Gülen direnmedi. Direnmediği gibi işbirliğine de açık durdu.”

Kısacası, diğer dinci yapılanmalar ve tarikatlar 28 Şubat’a karşı feryat figan ederken, Fetullah, 28 Şubat’a karşı “Bana dokunmayın sizi alkışlayım” dedi.

Ancak buna rağmen 1997 YAŞ toplantısında 59’u subay, 73’ü astsubay; 1998 YAŞ toplantısında ise 42’si subay, 31’i astsubay olmak üzere, iki yıl içerisinde toplam 205 Fetullahçı TSK’dan atılmıştır. Bu yılların öncesine (1983-1996) ve sonrasına (1999-2015) bakacak olursanız, tek tük yapılan ihraçların dışında bir şeye rastlayamazsınız. Buradan da anlaşıldığı gibi, Fethullahçılara yönelik en fazla temizlik yapılan yıllar, 28 Şubat kararlarının etkili olduğu yıllarıdır.

Ayrıca belirtmekte fayda var, Gülen ABD’ye 1999’da taşınmıştır ve Gülen’i ABD’ye kaçıran da 28 Şubat’tır.

28 ŞUBAT YERLİDİR

Fetullah Gülen’in 28 Şubat’a sırnaşması 28 Şubat’ı Amerikancı yapmaz. 28 Şubat, İslamcıların iddialarının aksine Amerikancı değil, milli ve demokratik bir hamledir. 28 Şubat kararları; tarikatlara, şeyhlere, cemaatlere ve mafyaya karşı bir başkaldırı manifestosudur.

28 Şubat, TSK’nın 1990’ların başında ABD’ye karşı gösterdiği direncin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle 28 Şubat bir iktidar seçeneğini oluşturabilseydi ne F örgüt ne de başka bir tarikat devlet içinde “paralel yapı” kurabilecekti.

28 Şubat ruhu TSK’nın, yani Mustafa Kemal askerinin ideolojisidir, harcıdır. 28 Şubat düşmanlığı, kamufle edilmiş TSK düşmanlığıdır.

Uzun lafın kısası, eğer 28 Şubat’ı “bin yıl sürdürme” kararlılığı sürdürülebilseydi ne Ergenekon-Balyoz tertiplerini ne politik cinayetleri (Ahmet Taner Kışlalı, Mustafa Yücel Özbilgin, Hrant Dink, Kuddisi Okkır ve niceleri) ne de 15 Temmuz’u yaşayacaktık. 


Kerem Yıldırım
Aydınlık / 01.08.2016