28 Eylül 2017 Perşembe

AKP’nin Stratejisi Nedir?

Kısaca belirtmek gerekirse, AKP’nin stratejisi yoktur. Devlet stratejisi Saray’da oturan danışmanların tavsiyesiyle oluşturulmaz. Stratejik konularda çalışan bütün resmî ve sivil kurumların topladıkları veriler ve yaptıkları analizler temelinde dışişleri bakanlığının uzmanları ve kurmay sınıfından askerler tarafından hazırlanır ve ülkenin yasama organında karara bağlanır. Bu süreçte ülkenin ekonomik potansiyeli, askeri gücü, teknoloji yenileme kapasitesi vs. hep birlikte ve gerek bölge gerekse dünya ülkeleriyle kıyaslamalı olarak değerlendirilir.

Sonuçta ortaya bir “Devlet Stratejisi” çıkar. Ülkenin sanayi kuruluşları, sendikaları, üniversiteleri bundan haberdar edilir ve halk belirlenen strateji doğrultusunda medya organlarının da katkısıyla bilgilendirilir. Özellikle savaş ihtimali ya da savaş hâli durumlarında haberdar etme ve bilgilendirme önem kazanır.

Bu strateji belgesi kırmızı ciltle kaplanıp, her yeni iktidara şöyle bir gösterildikten sonra devletin derin kasalarında ya da kozmik odalarında saklanmaz. Günümüzde böyle şeyler komiktir. Elbette, devletin casusluk faaliyetleri ve seferberlik planları gibi gizli tutulması, sürekli güncellenmesi gereken taktik faaliyetlerini ana stratejiden ayrı tutuyorum.

STRATEJİDEN GÜNLÜK SİYASETE

AKP’nin 15 Temmuz’a kadar bir stratejisi vardı. Bu stratejinin “kırmızı kitap”ı Davutoğlu’nun yazdığı “Stratejik Derinlik” adlı kitaptı. Bu kitap özetle Türkiye’nin Yankee emperyalizminin taşeronu olarak güney istikametinde bir nüfuz alanı elde etmesini önerir ve bu öneri doğrultusunda kapsamlı (hiç de küçümsenmeyecek) bir analiz geliştirir.

“Çözüm süreci”ni, Barzani’nin AKP kongresinin “onur konuğu” olarak alkışlanmasını, Diyarbakır meydanında gözyaşları içinde topluca “megri megri” diye şarkılar söylenmesini, PKK’nin Habur’dan girip çadır mahkemelerinde aklanmasını vs. hep bu analiz çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Yani bunlar AKP’yle ilgili perhiz ve lahana turşusu muhabbetlerine konu olan tutarsızlıklar değil, belirlenmiş bir stratejinin gereğini yerine getiren gösterilerdi. Kendi içinde tutarlıydı.

Bu strateji 15 Temmuz’da çöktü. Öncesinde, 17/25 Aralık’ta iktidar bloku kendi içinde çatlamıştı. Saray, iktidarın Fethullahçı kanadının parasal kaynaklarını kesmeye başlamıştı. BOP Eşbaşkanlığı’nın sınırlarını zorlayarak bölgedeki Sünnî âlemin halifesi gibi bir şey olmaya çalışan Reis’i CIA adına denetleyen Fethullah ekibi devletten tasfiye edilince, AKP stratejisiz kaldı. Saray, kullanım süresinin dolduğunu, kendisini devirmek, hatta öldürmek istediklerini anlamıştı. Olayların etkisine göre tepki vererek günlük siyasetlerle durumu idare etmeye başladı.

ÇOK KUTUPLU DIŞ POLİTİKA’(!)

O sırada Rusya Doğu Akdeniz’de askerî bir köprübaşı tutmuştu. Ardından Suriye, Rusya sayesinde topraklarının önemli bir bölümünü geri aldı ve İran onlarca generalini savaş meydanlarında feda ederek Haşdi Şaabi Ordusu’yla Irak üzerinde büyük bir güç oluşturdu. ABD’nin ve AB’nin niyetlerini iyice anlamış olan Saray, varlığını sürdürmek için kendisini bölgesel dinamiklere bırakmak zorunda kaldı. Fakat bunu yaparken NATO’dan fazla uzaklaşmamaya da özen gösterdi. İktidara yakın bazı geri insanlar buna “çok kutuplu dış politika” (aynen böyle!) diyorlar.

Bölgede zemin kaybeden ABD, Irak’ı ve Suriye’yi parçalamak, İran’ı durdurmak ve Türkiye’yi baskı altına almak için son bir hamle yaparak iki Kürt kartını masaya sürdü: PKK’nın silahlandırılması ve Barzani referandumu. Bu hamle çok cepheli savaş ve İsrail’in bu savaşa dolaysız müdahale ihtimalini artırdı. Siyasi iktidar, ansızın iki gün içinde Türkmenleri ve 1926 öncesi statükoyu hatırladı. Habur’u kapatsa ekonomik kayba uğrayacak, Musul’a dalsa bütün dünya ayağa kalkacak. Bölgesel satrançta bir sonraki hamleyi bile düşünemiyor ve hem Batı’nın hem de Doğu’nun hamlelerini idrak edemiyor; birine yaklaşsa, diğerinin hışmından korkuyor ve tam ortada duruyor. Çünkü stratejisi yok!

Bizim üzerinde bulunduğumuz vatan toprakları her türlü emperyalistin stratejisinde çok önemli bir yer tutuyor. İçinde bulunduğumuz durum I. Savaş öncesini andırıyor. Siyasi iktidarın strateji yoksunu günübirlik pazarlıkçı siyasetleri (mevzubahis olan para ve iktidarsa gerisi teferruattır) yakın tarihimizin en büyük ve en tehlikeli beka sorunudur.

Yavuz ALOGAN
Aydınlık/26.09.2017