19 Eylül 2017 Salı

Arakan 'Katliamı' ve Münafıklık (2)

“Altın Ülke” Myanmar geo-stratejik önemini Hindu-Çin coğrafyası arasında merkezi bir konumda olmasından almaktadır. Uzun yıllar bu ülkeyi işgal etmiş ve 1948’de terk etmek zorunda kalan İngiltere’nin ABD ile birlikte bu bölgeye dönüşü için ciddi bir faaliyet içinde olduğu aşikâr. İşgal ettikleri bölgeden çekilirken arkada etnik ve mezhep temelde bölünmüş, sınırları cetvelle çizilmiş “ülkeler” bıraktılar.

Zengin Müslümanların İngiltere ile işbirliği, yoksul Müslümanların alternatif ucuz iş gücü olarak istihdam edilmesi ve siyasi otoritenin iç krizleri başka sorunlara yöneltme hinliği sonucu, emekçilerin öfkesi, dini-dar Budistler ve kindarlık ile birleşince en alttaki Müslümanlar saldırı, tehcir ve katliamlara kurban edilmiş. İngiltere’nin bugün kendisinin eseri olan bu sorunları istismar ederek o sorunları çözmek adına yeniden bu ülkelere müdahale ettiğini ve etmek istediğini biliyoruz.

YENİ BOSNA SENARYOSU

Nitekim İngiltere, biz bu yazıyı kaleme alırken, BM Güvenlik Konseyini Myanmar için acil toplantıya çağırdığını öğreniyoruz. Myanmar’da yıllarca süren saldırı, tehcir ve katliamlara ses çıkarmayanlar “mazlum Müslümanları savunma ve koruma” adı altında yeni işgal senaryoları ve bahaneleri üretmektedir. Yugoslavya’nın parçalanmasını amaç edinen Bosna Hersek faciası benzeri bir senaryo Myanmar’a müdahale için tertip edilmektedir.

Ancak ülkenin önemini idrak eden Çin ve Hindistan’da eli kolu bağlı oturmamaktadır. Bu coğrafyada Çin sadece Batı ile değil aynı zamanda Hindistan ile de rekabet halindedir. 

1949’da bir devrimle Mao önderliğinde kurulan Çin Halk Cumhuriyeti Myanmar’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuştu. Myanmar’a karşı kayıtsız kalmayacağını göstermek amacıyla 29 Mart 2017’de Çin ordusu Myanmar hududuna yakın bir bölgede büyük bir askeri tatbikat yapmıştı. Çin gibi önemli bir ekonomik, askeri ve sosyal bir gücü pas geçerek Batı ile aşna fişne olmanın imkânsızlığını bilen Lady Suu Kyi bu sebeple ilk yurtdışı ziyaretini Pekin’e yapmıştı.

'CELLADA DÖNÜŞEN BUDİST'

Myanmar Budistlerinin önemli bir kesimi ülkenin Müslümanları'na karşı gerçekleştirilen saldırı, katliam ve tehcirlerin baş sorumlusu olarak görülüyor. Barışçıl ve hümanist olarak isim yapan Budistlerin Myanmar’da Müslümanlara karşı insan kesen, soykırım yapan cellatlara dönüşmesinin hikâyesi incelenmeli. Ayrıca “mazlum” profili arz eden, adalet, insan hakları ve özgürlük mücadelesinin öncüsü olarak pazarlanan Şansölye Suu Kyi’nin iktidarında Müslüman saldırıları ve katliamlarının aynı hızla devam etmesi de manidardır.

Halkın %90’ı Budist. Az miktarda Hindu itikadına mensup bir kitle var. Resmi olmayan istatistiklere binaen Myanmar’da 2-3 milyon dolayında Müslüman var. Bu topluluğun büyük çoğunluğu komşu Bangladeş ve Hindistan’dan 19.y.y. sonu ve 20.y.y. başlarında İngiltere hâkimiyetindeki Myanmar’a göç etmiş. İngiltere 1948’de ülkeden ayrılınca ülkenin zengin Müslümanları da terk etmiş. Geride en alttakiler kalmış.

'Devletsiz müslümanlar'

Özellikle Myanmar-Bangladeş sınırında yer alan Arakan bölgesinde (Rohingya) bir milyona yakın “devletsiz, vatansız ve kimliksiz” Müslümanlar çok zor şartlar altında yaşıyor. 1982’de bu bölgenin Müslümanlarına “Beyaz Kart” kimlikleri dağıtıldı. 2008 anayasa referandumu ve 2010 seçimlerinde oy kullanma hakkı verildi. Ne olduysa Lady Suu Kyi’nin kazandığı 2015 seçimlerine az kala Arakan Müslümanlarından bu kartlar alındı ve seçime katılma hakkı lavedildi.

TÜRKİYE KOÇBAŞI OLUR MU?

Erdoğan sultasının “hassas” olduğu Arakan konusunda işi kolay değil. İngiltere, Türkiye’nin Myanmar’a asker göndermesi konusunda istekli olacak ve teşvik edecektir. İngiltere’nin Myanmar’a kalıcı nüfuz etmesi için “Müslüman” Türkiye’yi koçbaşı olarak istismar etmeye yönelik çabaları olacaktır. Komünizmle mücadele senaryosuyla Kore’ye ABD şemsiyesi altında asker gönderen Türkiye “müttefiklerinden” yediği kazığı ve yaşadığı hezimeti unutmamalı. “Müslümanları korumak” bahanesiyle İngiltere şemsiyesi altında bölgeye müdahil aktör olması benzer sonuçlar doğuracaktır.

ARAKAN İÇİN ÇÖZÜM NE OLMALI?

Peki, yıllardır saldırı ve katliamlara maruz kalan, dünyanın ihmal ettiği, siyasi emellere alet edilen Arakan Müslümanlarını kim ve nasıl koruyacak? Yıllar önce devreye girmesi gereken BM Barış Gücü biran önce bölgeye intikal etmelidir. Bu askeri kuvvetin içinde taraf ülkeler ama özellikle İngiltere yer almamalıdır. Türkiye, 2006’da Lübnan-İsrail arasında istihdam edilen askeri güç misali BM şemsiyesi altında Arakan ’da temsil edilmelidir.

Ülkemizde her dini konuya maydanoz olan, din ile aldatan, Suriye’de “Allah, Peygamber ve mazlum halk” adına zalime karşı direndiğini iddia eden Münafık Müslümanları bir kenara koyalım. Onlar için Arakan Müslümanları sadece kıymetli bir ticari-siyasi meta. Cihat çağrıları da yalnızca İsrail, İngiltere ve ABD’nin ulvi çıkarlarına hizmet ediyor.

ORTAK ACI OLMALI

Ancak bütün bu elim olaylar yaşanırken ve bu zulüm kaimken sol, laik, Atatürkçü, enternasyonal dayanışmacı, ezilen halkların devrimcileri söz konusu Müslüman çocukları, kadınları, yaşlıları olunca neden sus-pus olurlar. Bunun sebebi var; Münafık Müslümanlardan çok yandılar yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Müslümanlarla ilgili konulara temkinli yaklaşıyorlar. Müslüman algısı kafalarında derin bir negatif damga oluşturmuş. Kendisine benzemeyene lakayt davranıyor. Çok çektirdiler onlarda çeksin tavrı içinde. Meseleye insan merkezli değil ideolojik yaklaşıyor. Benden değildir ötekidir yaşadığı acılara müstahaktır zihniyetindedir. Arakan meselesi sadece solun, sağın dindarın değil insan olan herkesin ortak acısı olmalıdır.

Dikkat çekiyoruz; Radikal dini-dar örgütler de Arakan’ da hummalı bir çalışma içinde. Bu tür krizler en çok bu mikropları ve bataklığa sebep olan efendilerini mutlu ediyor.

Mehmet YUVA
Aydınlık/31.08.2017