Güneyimizde, Irak işgali kadar, Suriye savaşı kadar bölgesel sarsıntılara yol açacak, yeni durumlar oluşturacak, hemen her ülkenin şu anki durumunda ciddi değişikliklere yol açacak, bazı ülkelerin birkaç yıl içinde dizlerini dövmelerine yol açacak bir çokuluslu proje uygulanıyor.
Açıkça bu durumu bölgesel güç haritasını altüst edecek bir kırılma olarak görüyorum. Çünkü Birinci Dünya Savaşı sonrası ilk kez işgallerden sonra bir Batılı garnizon, harita oluşturuluyor. Çünkü Batı’nın ellerinden kayıp giden, Batı’nın nüfuz ve sömürge alanından uzaklaşan bir coğrafya için bir üs, bir müdahale alanı oluşturuluyor.
Kürtlerin hiç olmadığı yerler niye o haritada?
Her ne kadar Kürt etnik kimliği üzerinden uygulansa da, Kürtlerin ulusal heyecanları ile süslense de, sadece ABD ve İsrail’in projesi gibi görünse de, coğrafyanın tamamen yeniden biçimlendirilmesine dönük Atlantik merkezli çok ciddi bir müdahale ile karşı karşıyayız. Bu müdahale bütün coğrafyaya, bütün ülkelere yöneliktir.
Bu durum sadece siyasi haritaların değişmesiyle sınırlı değildir. Etnik harita değiştirilmekte, bu yönde bir müdahale uygulanmakta, yüzlerce yıllık şehirlerin kimliği değiştirilmektedir. Çünkü harita, Kürt etnik kimliğinin hiç olmadığı bölgeleri de kapsamakta, tamamen ABD ve İsrail’in güvenlik çıkarlarına, gelecek hesaplarına, bölgeyi denetleme planlarına göre biçimlenmektedir.
O bölge, o kuşak bizim coğrafyadan koparılıyor
Sykes-Picot’dan sonraki en köklü değişimin arefesindeyiz. Sykes-Picot dönemi kapandı, doğru. Çok şey değişecek, doğru. Ancak bu projeyle, değişimler bölge dinamiklerinden tamamen koparılmakta, Mezopotamya ve Türkiye’nin güneyi, bir Avrupa iç meselesine dönüşmektedir.
Bugüne kadar coğrafyanın bir çok köşesinde parçalanma senaryolarına direnmeye çalışıyorduk. Rüzgarı tersine çevirip birleşme modellerini öne çıkarmaya çabalıyorduk. En azından böyle hayallerimiz, hesaplarımız, ideallerimiz vardı.
Etnik ve mezhep kimlikleri üzerinden yürütülen ayrıştırma ve düşmanlaştırma senaryolarını en azından hafifletmeye uğraşıyorduk. Bu projenin gerçekleşmesiyle o idealler yıkıma uğrayacak, proje, coğrafyanın diğer bölgeleri için model haline gelecektir.
Bölgeye yabancı, herkese düşman “yeni coğrafya..”
Hele de bölgesel direnç buna müdahale edemezse, zaten etkisiz olduğu tescillenecektir. Ardından Türkiye, İran ve Pakistan masaya çekilecektir. Bir sonraki adımda mezhep ve din üzerinden Suudi Arabistan masaya çekilecek, Mısır masaya çekilecek, Kuzey Afrika ülkeleri masaya çekilecektir.
Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki çalışma, sınırlarını tamamen Atlantik ülkelerinin çizdiği “yeni coğrafya”nın başlangıç örneği olacak, tarih bu adımdan sonra başka türlü işleyecektir. Coğrafyanın çözülmesi, parçalanması, garnizon devletlere bölünmesi, buna direnecek bütün yapıların tasfiyesi, güçlü devletlerin küçültülmesi bu haritanın oluşumundan sonra hızlanacaktır.
Bu suskunluk hiç hayra alamet değil!
Dikkat ederseniz; Barzani’nin referandum kararı için, Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD üzerinden yürütülen, son aşamada açıkça Ankara’ya meydan okur hale dönüşen, Türkiye’yi hedef alacağını gizlemeyen projenin belli bir olgunluğa ulaştığı an seçilmiştir. Bu bir çokuluslu tasarımdır, öyle planlanmıştır, zamanlaması ona göre yapılmıştır.
Hal böyle iken, bölgenin coğrafya ve tarihini sarsacak bir gelişme nedense Türkiye’de büyük bir suskunlukla karşılanıyor. Bu suskunluk hayra alamet değildir, masum değildir, şüpheler içermektedir.
Irak işgali sırasında da aynı operasyon çekildi
2003 Irak işgali döneminde de benzer bir kamuoyu operasyonuna maruz kalmıştık. ABD yönetimi, Türkiye’de medya, siyasiler ve kamuoyunu etkilemeye çalışan çevreler üzerinde müthiş bir çalışma yürütmüştü. Türkiye kamuoyunu etkilemek için büyük miktarda bütçe ayrıldığı o zamanlar çokça tartışılmıştı.
Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez Mezopotamya’nın kalbine yerleşecek yüzbinlerce kişilik yabancı istila ordusu masumlaştırılmak istendi, Türkiye’ye pazarlanabildi.
Benzer bir dezenformasyon, duygusal atmosfer Suriye savaşı başlarken yaşandı. Bugün o atmosferi yönetenlerin hiçbirinin Suriye için yeni bir tezi, bir adım sonrasına ilişkin fikri olmadığını görüyoruz. O duygusal atmosfer, Suriye meselesini rasyonel bir zeminde yürütme ihtimallerini zayıflattı ve bugün bunun sancıları çekiliyor. Bütün bu tezlerin ülkenin kuzeyindeki harita için planlandığını ve bize pazarlandığını hala anlamayan kalmış mıdır?
“Peki bizi kim susturdu”
Şu anki suskunluk bu iki örnekten hiç de farklı değil. Türk medyasının, entelijansiyasının coğrafyada bu kadar derin değişim olurken bir sözünün, cümlesinin, fikrinin olmaması, bunu tartışamaması büyük talihsizlik ve de endişe verici bir durum.
Bazen, bunun bir ilgisizliğin ötesinde, bir kamuoyu çalışması, bir proje olma ihtimalini düşünmeden edemiyor insan. “Bizi kim susturdu” sorusunu sormadan edemiyor. Sahi, bu suskunluğu kim satın aldı?..
Bugünlerin büyük yalanı…
Şahsen bugüne kadar okuduğum birkaç yazı bu endişemi daha da artırdı. Son derece başarılı bir kamuoyu çalışmasıydı okuduklarım, sipariş yazılar gibiydi ve gerçeklerden çok uzaktı.
Bugünlerin en büyük yalanı “Barzani’ye karşı olursan İran’ın önünü açarsın, Sünni Barzani’yi zayıflatıp Şiiliğe teslim olursun…” Bu tezi işliyorlar. Ana sipariş bu, böyle belirlemişler..
Yazıklar olsun.. Bu millet bu kadar mı kolay lokma görülüyor? Anlaşılan Türkiye olarak fena bir kamuoyu operasyonuna maruz kalıyoruz.
Unutmayın, büyük proje Türkiye’dir..
ABD’deki baskısını artıran soruşturmalar güneyimizde bunlar olurken Türkiye’yi baskı altına almak için miydi? 17-25 Aralık dosyaları ve 15 Temmuz kanlı saldırıları, Türkiye’nin yeniden yükselişini durdurmak, bölgesel etkilerini kırmak, onu Anadolu’ya hapsedip orada küçültmek içindi, artık biliyoruz. Operasyon aynen devam ediyor.
Bu aşamada büyük müdahalenin Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki aşamalarını izliyoruz. Ama tıpkı 17 Aralık gibi, tıpkı 15 Temmuz gibi bu operasyon da içerideki ortaklarla yürütülüyor. FETÖ ile durduramayanlar hem güneyden hem içeriden başka bir senaryoyu deniyor.
Unutmayın; en büyük proje, yüz yıl sonra ayağa kalkan en güçlü ülkeye diz çöktürme projesidir. Dolayısıyla bugün çizilen bütün haritaların hedefi Türkiye haritasıdır.
İbrahim KARAGÜL
Yeni Şafak/14.09.2017