24 Eylül 2017 Pazar

Ortadoğu’da Washington’un Kitlesel İstikrarsızlaştırma Silahı Kürtler

Kürt halkının tarihi uzun süre gizem ve belirsizlikle karşılandı; sadece yakın zamanlardan beri ana akım medyalarda bu konuya değinen makaleler yayınlanmaya başladı. Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden ve Suriye’de hala devam çatışmalardan beri, Kürt söylemi ana akım medyalar ve ABD’li politikacılar tarafından müdahaleci siyasetlerini desteklemek amacıyla « romantikleştirildi ». Suriye’nin ABD tarafından işgalinden beri, ABD ve İsrail yarı-özerk bir Kürdistan’ı desteklediler: İsrail aldığı petrol karşılığında onlara 3,84 milyar dolar ödedi ki bu da her iki tarafın aynı zamanda hem jeopolitik, hem de ekonomik açıdan yararına oldu [1].

2015’te Financial Times, son aylarda İsrail’in aldığı petrolün % 77’den fazlasının Irak Kürdistanı’ndan geldiğini yazdı ki bu Mayıs ayı başı ila 11 Ağustos arasında 19 milyon varile denk gelir. Bu dönem içerisinde, Kuzey Irak’ın ihracatının üçte birinden fazlası milyar dolara ulaşan sözleşmelerle, Türkiye’nin Ceyhan limanından İsrail’e yönelik olarak gerçekleşti. Söz konusu makale, aynen aktarmam gerekirse « ticari sözleşmelere ilişkin bilgilere, uydu aracılığıyla özellikle petrol tankerlerinin deniz trafiğine » dayanıyordu.

Bu satışlar Kuzey Irak’ın özgürleşme iradesini olduğu kadar Erbil ve Bağdat arasındaki bağların ne kadar kopuk olduğunu göstermektedir ki bu da Kürlerin Irak’tan tamamen bağımsız olma iradesine ilişkin kaygıları güçlendirmektedir.

1966 yılında Irak Savunma Bakanı Abdülaziz El-Ukayli, Irak’taki Kürtleri Ortadoğu’da « ikinci bir İsrail » kurma hevesi içinde olmakla suçladı. Aynı zamanda « Batı’da olduğu kadar Doğu’daki güçlerin de, sömürgenin kuruluşu sırasında 1948’de yaptıkları gibi Kuzey Irak topraklarında yeni bir İsrail devletinin kurulmasına yönelik projelerinde isyancıları desteklemekte » olduğunu iddia etti [2]. Şimdilik sadece karşılıklı misilleme korkusu üzerine kurulu da olsa bu ilişkinin varlığıyla tarihin bir kez daha tekerrür ettiğini görmek ilgi çekicidir.

Özellikle Suriye’deki çatışma için üyeleri devasa silah sevkiyatları, birliklerinin eğitimi ve tatbikatı ile şekillenen bir yardım alan birçok Kürt milisi, bu ülke içerisinde ABD komutası altındaki silahlı koalisyon güçlerinin en iyi müttefiki haline geldiler [3]. Bu Kürt milisleri, Rakka’nın kurtarılmasını hedefleyen IŞİD karşıtı saldırıya katılan ABD yanlısı bir organ ve koalisyonun tartışmasız lideri olan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) içerisinde de çoğunluktadırlar. ABD’lilerin İslamcı karşıtı koalisyon içerisindeki Kürt ve Arap savaşçılara sağladığı silahlar arasında özellikle makineli tüfekler, havan topları, tanksavar füzeler, zırhlı araçlar ve ileri teknoloji ürünü malzemeler bulunuyor.

Mayıs ayında ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’deki Kürt savaşçıların, havan topu ve makineli tüfek dahil ağır silahlarla donatılması girişimini onayladı [4]. Türk Anadolu Ajansı’na göre kararı izleyen ay içerisinde askeri malzeme taşıyan 348 kamyon sınırdan geçiş yaptı. Diğer haber ajanslarının aktardığı bilgilere göre, Pentagon tarafından adı geçen gruba teslim edilmesi beklenen silahlar 12 000 kaleşnikof, 6 000 makineli tüfek, 3 000 bomba atar ve yaklaşık 1 000 Rus ve ABD menşeili tanksavar füzedir. Sputnik News’a göre ABD sevkiyatı, 60’ı 5 Haziran’da ve 20’si 12 Haziran’da geçiş yapan 130 kamyonu da içeriyor [5]. Sputnik News 17 Haziran’da ABD’nin Demokratik Birlik Partisi’ne (PYD) IŞİD ile mücadele kullanılmak üzere cephane vermeyi sürdürdüğünü bildirdi. Türk medyalarına göre sadece o gün 50 kamyonluk malzeme teslim edildi. Aynı gün, biraz daha erken saatlerde bu kamyonlar Suriye’nin Kuzey Batısındaki Haseke kentine ulaştılar.

Tarihsel olduğu kadar güncel olan İsrail ve Kürtler arasındaki bağlar her iki taraf için de çeşitli fırsatlar doğurmaktadır. Geçmişte İsrail, BAAS’çı Irak’tan kaçan binlerce Yahudi için, Kürtlerden istihbarat ve yardım elde etti. Bunun karşılığında Kürtler koruma ve insani yardım aldılar ve dış dünya ve özellikle de ABD ile bağlar kurma imkanı buldular. Kudüs, Kürtlere yardım yaptığını ilk kez 29 Eylül 1980 tarihinde, Başbakan Menahim Begin’in İsrail’in, « 1965 ve 1975 arasında Irak devletine karşı gerçekleştirdikleri isyan sırasında », Kürtlere yardım ettiğini ve ABD’nin bundan haberdar olduğunu ifşa ettiğinde kabul edecektir. Begin İsrail’in eğitim subayları ve silahlar verdiğini ama savaşçı göndermediğini sözlerine ekledi.


İsrail vatandaşı Kürtler, 8 Temmuz 2010’da Tel Aviv’deki Türkiye Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi düzenliyorlar.

Kürtler, tarihin başlangıcından beri hiçbir zaman kendilerine ait, resmen tanınmış bir devlete sahip olamamış, sayısal olarak en kalabalık göçebe halk olmayı sürdürüyor. Bu durum Batılı güçlere Irak ve Suriye’yi bölme, istikrarsızlaştırma ve fethetme imkanı vermiştir.

ABD komutası altındaki savaş suçluları koalisyonu, demokratik olarak halkı tarafından seçilmiş Beşar Esad tarafından yönetilen barışçıl ve demokratik Suriye Cumhuriyetini yok etmek amacıyla Kürt uyrukluları kullanıyor [6]. Washington, Batılıların başlattığı bu çatışmadan önce benzer sorunların olmadığı bir ülkede sekter bir iklim ve etnik bölünmeler yaratma arayışı içerisindedir.

Öte yandan Kürt sorunu uzmanları, zamanı geldiğinde Kürt halkına kendine ait bir devlet öngören tarih anlayışlarıyla çeliştiği için, somut olaylara ilişkin geliştirilen bu yorumu reddetmektedirler. Demografik kaynakların çoğunluğu gibi, Kürt halkının nüfusunu 30 milyon olarak tahmin etmektedirler. Araçsallaştırılabilecekleri düşüncesini de keza reddetmektedirler [7].

Özerk yönetime ABD ve diğer süper güçlerin yaptığı yardıma getirilecek sınır konusunda soru yöneltildiğinde, Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim şu yanıtı veriyor: « En büyük zenginliğimiz düşünce yapımızdır. Gücünü, toplumumuzu eğitme ve yönetme yeteneğinden almaktadır. Eğer ilkelerimizi ve ideolojimizi savunmayı başarırsak, hiçbir güç bize boyun eğdiremez » [8].

Günümüzde, Batı dünyası içerisinde bu kadar efsaneleştirilen başka bir halk yoktur. Sistematik bir şekilde, kendilerine verilmeyen bir toprak için ahrete kadar savaşan « özgürlük savaşçıları » olarak sunulan Kürtler, diğer ülkeler tarafından birçok kez günah keçisi olarak kullanılmışlardır.

Bugün itibariyle, Irak gibi büyük ülkeleri jeostratejik amaçlarla parçalara ayrılmış küçük eyaletler halinde bölmeyi hedefleyen sömürgeci heveslerini gidermek için NATO ve İsrail tarafından farkında olmadan kullanılmaktadırlar.

Bu, emperyalist uluslarca, kendisinden daha küçük ve daha güçsüz ülkeleri sömürgeleştirmek için uzun zamandan beri kullanılan bir yöntemdir. Kürtler, tarih boyunca « böl-yönet » stratejisi içerisinde sömürgeci güçler tarafından araçsallaştırıldılar ve bugün itibariyle de bu rolü oynamayı sürdürmektedirler.

Aşırı solcu oportünistler mi, yoksa gerçek devrimciler mi?
ABD’nin NPR radyosunun kıdemli analisti Deniel Schorr 2007 yılında yayınlanan bir makalesinde, Kürtlerin bölgesel üstünlük uğruna yürütülen iç savaşlarda uzun zamandan beri araçsallaştırıldıklarını söyledi [9]. Bugün itibariyle, ABD ve İran arasında Ortadoğu’nun egemenliği için yürütülen bir nüfuz savaşının tam merkezinde bulunmaktadırlar.

1973’te Başkan Richard Nixon ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, CIA’nin yardımıyla Kuzey Irak’ta Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e karşı bir ayaklanmayı kışkırttılar.

Saddam ve İran Şahı aralarındaki anlaşmazlığı çözdüklerinde ABD geri adım attı ve böylece Kürtleri de kendi kaderleriyle baş başa bıraktı. Çarpıcı olan, Kürtlerin kendi aleyhlerine olacak şekilde hala Washington ile işbirliği yapmayı tercih ederek sergiledikleri bellek yitimidir.

1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi sonrasında yaşanan Körfez Savaşı sırasında, baba George Bush Kürtleri ve ülkenin güneyinde Şii toplumunu Saddam’a karşı ayaklanmaya çağırdı. Muzaffer ABD Ordusu, Kürtlerin ve Şiilerin ayaklanmalarını bastırmak üzere kitleler üzerinde kullanması için Saddam’a koruma helikopterlerini elinde tutması izni verdi.

ABD kamuoyu sonuç olarak yönetimi ülkenin Kuzeyinde olduğu kadar Güneyinde de her iki halkı korumak için uçuşa yasak bölgeler oluşturmaya zorladı.

Kürtler ABD’ye karşı bağlılıklarının bedelini ödemek zorunda kaldılar ve Bush yönetiminin, komşularıyla ve ABD’nin büyük düşmanı İran ile nasıl ilişkiler kuracaklarını sözde özerk olan Kürtlere dikte etmeye kalkışması bir tür narsisizmin etkisi sonucunda olmadı [10]. Ama sonuç olarak Kürtler, ABD ve İran arasında bölgesel üstünlük için gerçekleşen bir çatışmada yeniden kıskaca alınmış görünüyorlar.

ABD Ordusunda eski ranger ve Pentagon’un Ortadoğu sorunları danışmanı Andrew Exum « bir yabancı terörist örgütle yakından bağlantılı ve üstelik Türk devletine karşı on yıllardır halk hareketlerini finanse eden bir grubu silahlandırma kararının, şüphe yok ki önümüzdeki on yıllar için ABD-Türkiye ilişkileri üzerinde sonuçları olacaktır » açıklamasını yaptı [11]. Türk Hükümeti, Kürt milisinin PKK olarak tanınan ayrılıkçı bir grup olan Kürdistan İşçi Partisi’yle tamamen bağlantılı olduğunun somut bir gerçek olduğuna dikkat çekti. Bu grup, Türkiye, ABD ve Avrupa nezdinde bir terörist örgüttür.

CIA Factbook’ta yer alan bir yaklaşık tahminde, Türkiye’deki Kürt nüfusunu 14,5 milyon, İran’da 6 milyon, Irak’ta yaklaşık 5 ila 6 milyon ve Suriye’de 2 milyondan az, yani « Kürdistan » olarak adlandırdıkları bu topraklarda ve komşu bölgelerde toplamda yaklaşık 28 milyon Kürt yaşadığı değerlendirilmektedir.

Öte yandan, başka kaynaklar Suriye’de NATO ve Körfez’deki müttefikleri tarafından bilgece yönetilen ve dayatılan savaşın sonucunda sadece 1,2 milyon Kürt kaldığını belirtmektedirler. Yaklaşık olarak aynı sayıda insan son altı yıl içerisinde Almanya’ya iltica etti.

Bir « Kürdistan »’ın kurulmasına karşı olan ev sahibi ülkeye entegre olan Kürtler ile bölgeyi istikrarsızlaştırma yolunda Batı’ya ve İsrail’e yardım etmekte sakınca görmeyen azılıları birbirinden ayırmak önemlidir. Suriye Kürtlerinin bir bölümü ve özellikle de Şam gibi Kürtler tarafından kontrol edilmeyen bölgelerde yaşayanlar, Suriye hükümetine bağlı olduklarını göstermek ve 2014 yılında Esad’a oy verdiklerini söylemektedirler.

Söz konusu özgür ve demokratik seçimlerde Esad oyların % 88,7’sini alarak diğer iki adayı geride bırakıp seçimleri kazanmıştı [12]. Suriye savaşının başında, Suriye Ordusu içerisinde diğer etnik gruplarda Suriyeliler olduğu gibi, silah altına alınmış ve maaş alan Kürt savaşçılar da bulunuyordu. Bugün bunlardan geriye Suriye’nin güneyinde sadece bir avuç asker kalmıştır.

Buna karşın Kuzeyde çok sayıda Kürt, silah, maaş ve savaş eğitimi aldıkları ABD komutası altındaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) saflarından ayrılmıştır. Suriyeliler, Kürtlerin Suriyeli kardeşleri gibi ülkelerine bağlı kaldıklarını düşünmektedir, dolayısıyla da daha önce anlatılan Kürtlere yönelik uygulamalarla hiçbir ilgileri yoktur.

Daha çok Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adıyla bilinen Suriyeli paralı asker gruplarının koalisyonu, ABD tarafından silahlandırılmakta, eğitilmekte ve desteklenmektedir. Bu grup an itibariyle, IŞİD’in son kalesi Rakka’yı kurtarmaya yönelik savaşı yürütmektedir.


Mayıs 2017’ye kadar, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adıyla bilinen Kürt fraksiyonu da dahil Suriye’deki cihatçı ve /veya isyancı grupların tamamı ABD tarafından silahlandırıldı, eğitildi ve desteklendi. Verilen bu destek zayıflamaya başlayınca, bu gruplar birbirinden ayrıldı.

Bağımsızlık ve ayrılma

« Kürt » deyiminin, kökenleri ortak olsa da oldukça farklı dilleri konuşan kişiler için kullanıldığını hatırlatmamız gerekir. Başlıca iki dil Irak ve İran’da Soranice, Suriye, Türkiye ve Irak ve İran’a sınır küçük bölgelerde Kurmançicedir. Soranice Arap karakterlerini kullanırken, Kurmançice latin karakterleri kullanmaktadır ki bu bunların birbirilerinden ne kadar uzak olduklarının bir göstergesidir.

Irak Kürdistanı Bölgesel Hükümetinin başlıca unsurları Soranice konuşan kişilerden oluşuyorsa da, PKK, PYD ve Türkiye ve Suriye’deki milliyetçi gruplar Kurmançice konuşmaktadırlar. Kürt dillerinin haritasıyla çeşitli Kürt siyasi partilerinin ifade şekli arasında belirgin bir uyum olsa da, sınırlar o kadar net değildir.

Öte yandan Türkiye, Türk ya da Suriye’dekilere olduğu kadar Iraklı Kürtlerin taleplerine aynı şiddetle karşı çıkmamaktadır. Suriyeli ve Türk Kürtlerin milliyetçiliğini teşvik etmenin tersine Irak Kürtlerinin bağımsızlığını desteklemenin Türk-ABD ilişkilerini bozmaması gerekir.

Bağımsızlık arayışı Kürt kimliğinin ayrılmaz bir özelliğidir. Bu arada, Kürtlerin tamamı farklı dört egemen ülke üzerinde dağılmış, Kürt halklarını bir araya getirecek bir birleşik Kürdistan kurmayı öngörmemektedir. Kürt hareket ve siyasi partilerin çoğu, kendi ülkeleri içerisinde dahi yurttaşlarının özlemlerini çok ciddiye almaktadır. Bu ülkelerin her birinde, asimile olan ve özlemleri kültürel özgürlükler ve siyasal olarak tanınmayla sınırlı olduğu anlaşılan Kürtler vardır.

Ortadoğu’nun dört bir yanına dağılmış Kürtler, birçok ayrı grup halinde de olsa heveslerinden hiçbir zaman vazgeçmediler. Kürtlerin bir bölümü hak ve özgürlüklerini gözetmek ve geliştirmek amacıyla yasal örgüt ve siyasal partiler kurmuş olsa da, Türkiye’deki PKK gibi diğerleri, kimi zaman kendi yurttaşları da olmak üzere sivilleri hedef alan gerilla ve terörist saldırı stratejilerini izlediler.

Kürt siyasi partilerindeki çok çeşitlilik, Kürt dünyası içerisinde var olan, çoğu zaman üzerine siyasi farklılık ve düşmanlıkların da eklendiği, aşiret, dil ve ulusal kırılma noktalarına denk gelen uyuşmazlıkları ortaya koymaktadır. Irak’taki başlıca iki siyasi parti olan Kürdistan Demokratik Parti (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki gerilim, 90’lı yıllarda her iki taraftan toplam 2 000’den fazla insanın canına mal olan bir iç savaşa yol açtı.

Bu uyuşmazlıklar, komşu ülkeler içerisinde bölünen ya da kendilerine bağlı partilerin kurulduğu sınırlar ötesine kadar uzanmaktadır. Bugün itibariyle, Kürt halkının özerkliğine ilişkin perspektiflerin önünü açmak için Suriyeli ve Iraklı Kürtler arasındaki anlaşmazlıklar, bir taraftan Iraklı KDP ve Suriye’deki benzeri KDP-S ila PKK ve Suriye’deki uzantısı PYD’yi karşı karşıya getiren gerilimlere neden oldu. Böyle olmakla birlikte, gerektiğinde birbirine düşman olan Kürt grupları işbirliği de yapmışlardır.



Kürt gruplar fırsat buldukça, kimi zaman kardeşleriyle ilişkilerine zarar verecek dahi olsa sadece kendi hükümetleriyle değil ama aynı zamanda komşu devletlerle de pazarlık etmişlerdir. Çeşitli Kürt grupları arasındaki ilişkiler olduğu kadar, Kürtler ve bölge hükümetleri arasındaki karmaşık ilişkiler de istikrarsızdır ve siyasi değişimlere göre ittifaklar kurulabilmekte ve ardından dağılabilmektedir.

Uzmanlar Kürtlerin birlik olma konusundaki beceriksizliklerini kendi devletlerine sahip olamamalarının başlıca nedeni olarak değerlendirmektedirler.

Kürtlerin yasadışı ve gayrimeşru bağımsızlık hevesleri

Batılılar Kürtlerin Ortadoğu’da IŞİD’le mücadele eden en onurlu ve en saygın savaşçılar arasında olduklarını iddia etmektedirler. Ama her ne kadar hedefleri söyledikleri gibi IŞİD’i yenmek de olsa, neden Suriye halkına karşı bir soykırım işleme noktasına kadar varabilmektedirler [13] ? Bunu dikkate aldığımızda, Batı’nın Kürt terörist gruplarının Suriye’ye yardım etme amacında olduğuna ilişkin tezini kabul etmemiz zorlaşmaktadır. Sahadaki gerçeklik, Batılıların bu terörist örgütleri destekleyerken güzel görünmek için sarf ettikleri tüm güzel sözlerin özünü boşaltıp anlamsız kılmaktadır. Olaylara yönelik geliştirilen bu yalancı yorum gerçekte ülkeyi istikrarsızlığa sokmak ve bölmek için Suriye Kürtleri silahlandırmayı amaçlamaktadır.

Ülkenin onlara tümüyle kollarını açtığı düşünüldüğünde, Kürtlerin Suriyelilere yönelik böylesi bir saldırganlık göstermesi şaşırtıcıdır. Örnek olarak, Suriye’de 2012 yılında Kürt çıkarlarına yönelik olarak gerçekleştirilen reformları gösterebiliriz. Sana Haber Ajansına göre « Devlet Başkanı Esad, Haseke vilayetindeki yabancı yerleşiklere Arap vatandaşlığı hakkı tanıyan bir kararname yayınlamıştır ». 300 000 Kürdün yararlandığı bu kararname, Esad’ın « Haseke Vilayetinde 1962 yılında düzenlenen nüfus sayımı sorununu çözmekle » görevli bir komisyonu atamasından bir hafta sonra imzalanmıştır.

Ocak 2015’te Sana Haber Ajansı eski Başbakan Dr.Vail Nadir el Halki’nin görüşlerini aktardı: « Kürtler Suriye toplumun ayrılmaz bir parçasıdır ve Kobane tüm Suriyelilerin gönlünde yer etmiş bir kenttir » [14]. El Halki bu açıklamayı Kürtlerin önde gelen isimlerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşme sonrasında yapmıştır. Aynı zamanda, Suriye krizine getirilecek bir çözüme ancak « bir ulusal diyalog ve uzlaşma yoluyla » ulaşılabileceğini, bu diyalogun « yabancı müdahalelerin uzağındaki yurttaşlar arasında » yapılması gerektiğini hatırlatarak tüm dünyayı şiddeti lanetlemeye ve dostluğu teşvik etmeye çağırmıştır.

2014’te Suriyeli Kürtlerin sivil demokratik meclisi, Kobane sakinlerinin teröristler karşısındaki direncinin Suriye’ye bağlılıklarının bir göstergesi olduğunu açıkladı [15]. Meclisin Yüksek Konsey sekreterliği bu direncin hayranlık uyandırdığını ve Kürt topraklarının bütünlüğünü zora sokma girişimlerinin kaos ve bölünmeyi yaygınlaştırmayı ve « Direniş Ekseni »ni zayıflatmayı hedefleyen bir komplonun ifadesi olduğunu açıkladı.

Bunlar, Suriye Hükümetinin sınırları içerisinde yaşayan halkları birleştirme iradesi için verilebilecek birkaç örnektir. Bütün bu iyi niyet adımlarına karşın SDG (Suriye Demokratik Güçleri) Suriye Ordusuyla işbirliği yapmak yerine Suriye’nin düşmanlarıyla ittifak yapmayı tercih etti.

ABD’nin girişimiyle Özgür Suriye Ordusu’nun bir fraksiyonu ve Kürtlerin komutası altındaki SDG arasında yakınlarda varılan bir mutabakat, El Mutasım Tugayı’na (Özgür Suriye Ordusu) Suriye’nin Kuzeyinde düşmanı SDG’nin kontrolü altında bulunan 11 köyün sorunsuz bir şekilde kuşatılmasına imkan verdi. İlk defa gerçekleşen bu uzlaşmanın içeriği 10 Mayıs 2017’de ABD komutası altındaki koalisyonun söz konusu köylerin yönetiminin sorumluluğunu El Mutasım’a verdiği şeklinde açıklandı.

El Mutasım ABD’nin güçlü bir müttefiki olarak tanınmaktadır ki bu sorumluluğu taşıması için seçilmesi bu yüzdendir: bu da ABD, Suriye Demokratik Güçleri ve Özgür Suriye Ordusu arasındaki ittifak için ek bir kanıttır. Bu işbirliği Suriye Arap Ordusu ve müttefiklerinin ilerleyişini engelleme girişimi anlamına gelmektedir.

(devam edecek)

Sarah Abed
1.Bölüm
Çeviri
Osman Soysal
Voltaire İletişim Ağı | 8 Eylül 2017

[1] “Israel Is Challenging America to Support Kurdish Independence”, Dov Friedman & Gabriel Mitchell, New Republic, July 3, 2014

[2] “Surprising Ties between Israel and the Kurds”, Ofra Bengio, Middle East Quarterly, Summer 2014 (Middle East Forum).

[3] “U.S., allies rush heavy weapons to Kurds to fight militants in Iraq”, David S. Cloud & Brian Bennett, Los Angeles Times, August 11, 2014. “Trump to Arm Syrian Kurds, Even as Turkey Strongly Objects”, Michael R. Gordon & Eric Schmitt, The New York Times, May 9, 2017.

[4] “Trump Approves Plan to Arm Syrian Kurds”, Courtney Kube, NBC News, May 9, 2017.

[5] “Syria’s Kurdish Militias Get 50 Trucks With US Armored Vehicles, Munition”, Sputnik, June 17, 2017.

[6] “Kürdistan projeleri”, yazan Thierry Meyssan, Tercüme Murat Özdemir, Voltaire İletişim Ağı , 5 Eylül 2016.

[7] “Syrian Kurdish PYD co-leader dismisses possibility of ‘being used as pawns’”, Kom News, April 16, 2017.

[8] “Middle-East - the Kurdish people used as a pawn by the Western powers”, Class Struggle 103, Winter 2014, (International Communist Union).

[9] “Kurds Often Used as Pawns in Power Struggles”, Daniel Schorr, NPR, January 15, 2007.

[10] “The Kurds as Charlie Brown”, Daniel Schorr, Christian Science Monitor, January 19, 2007.

[11] “Trump Moves To Defeat ISIS By Arming Syrian Kurds”, Jack Davis, Western Journalism, May 10, 2017.

[12] “The Syrian People Have Spoken”, by Thierry Meyssan, Translation Roger Lagassé, Voltaire Network, 6 June 2014.

[13] “The United States and Israël begin the colonisation of Northern Syria”, Translation Pete Kimberley, Voltaire Network, 2 November 2015. “U.S. Coalition Cleansing Raqqa Of Arabs To Expand Kurdish “Autonomous Region””, Mint Press, June 20, 2017.

[14] “Premier al-Halqi : Kurds are integral part of Syrian society”, Sana, January 29, 2015.

[15] “Civil Democratic Gathering of Syrian Kurds: Ayn al-Arab will continue to raise the Syrian flag”, Sana, October 31, 2014.


1917’de, ABD Başkanı Woodrow Wilson’un savaş hedeflerinden biri Kürdistan, Ermenistan ve İsrail’in kurulması oldu. King-Craine Komisyonunu halkların gerçekten yaşadıkları yerleri kontrol etmeye gönderdikten sonra, Sevr Konferansıyla haritada pembe renkle belirtilen topraklarda Kürdistan’ın kuruluşunu ilan etti (1920). Konferans aynı zamanda taranmış olan bölgenin (bugünkü Irak toprakları) Kürdistan’a kendi isteğiyle referandum yoluyla bağlanma olasılığını da kabul etti. Öte yandan bu devlet hiçbir zaman gün yüzünü görmedi ve Lozan Konferansıyla (1923) yürürlükten kaldırıldı.