2: ABD ziyaretleri Cemaat bağlantılı
Bir CHP genel başkanının 37 yıl aradan sonra ilk kez gerçekleştirdiği ABD ziyareti öncesinde, gazetecilerin Kılıçdaroğlu’na ‘Gülen’le görüşecek misiniz’ sorusu boşuna değildir. Kılıçdaroğlu bu soruya ‘hayır görüşmeyeceğim’ demedi; ‘Bunu ona sorun’ dedi.
2013 yılında CHP’nin arka arkaya yaptığı üç ABD ziyareti dikkat çekicidir. Tümü Fetullah çevresinin mihmandarlığı ile gerçekleşti. Aralık 2013’te Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyareti öncesinde hazırlıkları yürütmek adına Erdoğan Toprak’ın ABD’ye gönderilmesi anlamlıdır. Toprak, hangi dış politika birikimiyle görevlendirildi? Kimlerle birlikte gitti? CHP içinde çok daha deneyimli kişiler varken niçin Erdoğan Toprak seçildi?
Partide “Cemaat’le ilgili genel başkan yardımcısı” diye anılan Toprak, ABD’de bulunduğu günlerde Fetullah Gülen’le de görüştü mü? Bu sorunun yanıtı bilinmiyor. Ama Eski CHP milletvekili Dr. Engin Ünsal’ın daha 2012 Temmuz ayındaki şu sözlerinin bir anlamı olsa gerek: “CHP’nin üst düzey yöneticileri, gizli kapaklı Pensilvanya ziyaretleri yaparak iktidar olma kavgası veren bir Cemaat’le kapı açmaya çalışıyorlar.” (Aydınlık, 15 Mart 2013.)
ABD ZİYARETİNİN ANLAMI
CHP heyetinin 4 günlük ziyareti boyunca Cemaat’le yatıldı, Cemaat’le kalkıldı; “Kılıçdaroğlu ABD’ye mi yoksa Cemaat’e mi gitti” diye soruldu. Heyetin başlıca muhatapları Fetullah Gülen’e yakın örgütler ile Türkiye’de görev yapmış PKK’ya ve Cemaat’e yakın CIA görevlileri oldu.
Kılıçdaroğlu ve CHP heyeti, Cemaatin ana kuruluşu Rumi Forum ile Fetullahçı Amerikan Türki Topluluğu (TAA) temsilcileriyle buluştu. Heyetin en genç isimlerinden CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir bu görüşmelerin planlanmasında etkin isimdi. Eski CHP milletvekili, emekli büyükelçi Onur Öymen Kılıçdaroğlu’nun ziyaret sonucunu şu sözlerle özetledi: “Akılda yalnız Cemaat’le buluşması kaldı.”
ZİYARET TRAFİĞİ ARTTI
ABD ziyaret trafiğinin 2013 yılında birden yoğunlaşması dikkat çekicidir. Eylül-2013’te Faruk Loğoğlu ve Umut Oran’ın bulunduğu heyette, İstanbul milletvekili Fetullah sicilli Faik Tunay ile yine adı Fetullah ile anılan Bursa Milletvekili Aykan Erdemir yer aldılar.
Mart-2013’te TUSKON’un ABD’deki Türk-Amerikan Konvansiyonu etkinliğine CHP kalabalık bir heyetle katıldı. Genel Başkan Yardımcıları Gökhan Günaydın ve Bülent Tezcan’la birlikte, milletvekilleri Faik Tunay, Engin Özkoç ve Ali Demirçalı heyette yer alan isimlerdi.
Mayıs-2013’te Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu Başkanlığındaki CHP heyeti bir Cemaat kuruluşu olan Pasifik Enstitüsü’nün Los Angeles’ta düzenlediği “gıda ve kültür” içerikli festivale katıldı. Heyette milletvekilleri Melda Onur ile Haydar Akar da yer aldı. CHP heyetinin bu “gıda ve kültür” festivaline hangi katkıyı sundukları ya da hangi yararı sağladıkları bilinmiyor!
Fetullah Gülen veya temsilcileriyle özel görüşme yapıldı mı sorusuna cevap olarak Melda Onur, “Gülen’le görüşmediklerini” söyledi.” (OdaTV, 25 Mayıs 2013.)
KILIÇDAROĞLU’NUN CEVABI
Son yıllarda parlatılan bir başka Cemaat kurumu ise TUSKON’du. F-tipi işadamlarının kurduğu bu örgüt, okulların araladığı kapıdan dünyaya açılıyordu. Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, iki milletvekiliyle TUSKON’u ziyaretinde şöyle diyordu: “TUSKON, Afrika, Güney Amerika ve birçok kıtada Türkiye’nin ihracatına katkı sunan Lokomotif görev üstleniyor.” (Hafta Sonu Keyfi, CNN Türk’ten akt. Aydınlık, 23 Mart 2014.)
Kılıçdaroğlu TUSKON’u eleştirenlere, “Cemaat’ten neden rahatsızlar bilmiyoruz” diyordu. (Aydınlık, 1 Temmuz 2012.)
Kılıçdaroğlu da 2013 Aralık ayı başında yapacağı ABD ziyareti öncesinde TUSKON yöneticileriyle buluştu. Görüşmede Fetullah Gülen için “Türkiye’de bir fenomendir” diyen CHP eski PM üyesi Muhammed Çakmak da yer aldı. (Cumhuriyet, 23 Mayıs 2013.)
ERDOĞAN’I FETHULLAH’A İHANETLE SUÇLAMAK!
Cemaat’le AKP hükümeti arasında dershane kavgasının iyice kızıştığı günlerde Taraf gazetesi MGK tutanaklarını yayımladı. 25 Ağustos 2004 tarihli MGK kararının açıklanması, AKP/Cemaat kavgasını bir üst aşamaya çıkardı.
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün de imzaları bulunan belgede “Fetullah Gülen’in faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüştür” ifadesi yer alıyordu. Haber “Bavulcu gazeteci” diye bilinen Mehmet Baransu imzalıdır. MGK belgesinin yayımlanmasıyla birlikte AKP yönetiminde ciddi bir telaş baş gösterdi. Bu arada art arda suç itirafları da yapılmaktadır. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı ve eski Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Cemaat’le ilgili “dosyaları kapatmak için” neler yaptıklarını anlattı. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da övünerek, irticayı tehdit kapsamından ve MGK gündeminden kendilerinin çıkardığını hatırlatıyordu. Tayyip Erdoğan ise döne döne Cemaat için neler yaptığını anlatmaktadır: “Cemaat’in ileri gelenleri bu güne kadar bana ne getirdiler de ben geri gönderdim” (Zaman, 9 Eylül 2012.)
Hükümetin ve Cemaat’in suçlarının ortaya döküldüğü bir durumda CHP liderinin çıkışı ibret vericidir: Kılıçdaroğlu yine hiç şaşırtmadan Cemaat’in yanında yer aldı. Tayyip Erdoğan’ı Fetullah Gülen’e “ihanet etmekle” suçladı. “MGK kararına nasıl imza attın” diyordu.
‘BANA NE CEMAAT’TEN KARDEŞİM!’
Tayyip Erdoğan, “Devletin içinde yapılanmaya giden bir örgüt, bir çete var. Bunlar tam terör çetesi, bunlar korsan” diyordu. Cemaat’i, “gözü dönmüş gizli örgüt”, devleti sarmış bir “virüs” olarak tanımlıyordu. Ergenekon, Balyoz vb. tertipler de bu süreçte yeniden gündeme oturdu Başbakan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “millî orduya kumpas kuruldu” diye başlattığı suçlama ve itirafları diğerleri izledi.
Tayyip Erdoğan Ergenekon, Balyoz vb davalarının “sahte ihbar mektuplarıyla, yasadışı dinlemelerle, sahte delillerle, tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla” gerçekleştiğini söyledi. “İçeride günahsız yatan çok kişi var” diyordu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da F tipi örgütü “emir komuta zinciri içinde bir mekanizma” olarak tanımlarken “Biz açıkçası, o mekanizmayı bu şekilde kullanabileceklerini tahmin edemedik” diyordu. Adalet Bakanlığına getirilen Bekir Bozdağ ise, “Biz bu yapıyı gördük. Yanlışta ısrar etmenin Türkiye’ye faydası yok, hata yaptık” dedi. Türkiye günlerdir bu gizli örgütü; idarede, emniyet ve yargı içinde nasıl hâkimiyet kurduğunu konuşurken Kılıçdaroğlu hiç oralı değildir. Bir TV programında yöneltilen soruları şöyle yanıtladı:
Soru: Bu işlerin arkasında Cemaat’in olduğunu düşünüyor musunuz?
Cevap: Ben yolsuzluğun olduğunu düşünüyorum.” (Vatan, 1 Eylül 2013.)
Kılıçdaroğlu’na AKP sözcülerinin “Erdoğan döneminde Gülen hareketi en az 15 kat büyüdü.” “ifşaatları” da yetmedi. Sonuna kadar emniyet ve yargı içinde bir örgütlenme olmadığını savundu. (Hürriyet’ten akt. Aydınlık, 27 Kasım 2013.)
Kılıçdaroğlu “CHP ile Cemaat kol kola girdi” eleştirilerini ise “Bana ne Cemaat’ten, ben yolsuzluk var diyorum, onlar dikkati başka yöne çekmeye çalışıyorlar” sözleriyle yanıtladı. “Cemaat’le ittifak var mı” sorularına “hayır” diyemiyor, “Vallahi biz de gazetelerden öğreniyoruz” diyordu. (Aydınlık, 3 Aralık 2013.)
Hükümetin Emniyet ve Yargı içindeki F tipi çeteye karşı önlemleri de Cemaat’ten önce CHP’nin tepkisiyle karşılaştı. Kılıçdaroğlu, görevden alınan F tipi polis ve savcıların “haksızlığa uğradığını” söyledi, çağrılar yaptı: “Hakkınızı arayın, yargıya başvurun, görevlerinize geri dönün.”
‘DARBECİLER YARGILANSIN’I DİLİNDEN DÜŞÜRMEDİ
Kılıçdaroğlu’nun, “Ergenekon, Balyoz gibi davalarda Fethullah Gülen Cemaati’nin sorumluluk sahibi olduğunu düşünüyor musunuz” sorusuna yanıtı şöyledir: “Yargıçların belli bir merkezden talimat aldığı ve o talimat çerçevesinde yola çıktıkları söyleniyor. Ben bu talimatın siyasal iktidar tarafından verildiğini düşünüyorum. Yani bunu Cemaat’e değil, doğrudan doğruya iktidarın yargı üzerindeki baskısına bağlıyorum.” (Ahmet Hakan, “Tarafsız Bölge”, CNN Türk, 25 Aralık 2013)
Dönemin CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay da “Balyoz ve Ergenekon kumpaslarının Cemaat’e fatura edilmesinden” yakınıyordu. (Abdülkadir Selvi, Yeni Şafak, 2 Aralık 2013)
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un FETÖ kapsamında tutuklanan Ali Fuat Yılmazer için söylediği “Yılmazer, Başbakan’a verdiğim listenin başındaydı” sözlerine, Engin Altay Fetullah’ın STV’sinden tepki gösterdi. “Bunlar çok iğrenç şeyler. İlker Başbuğ başka isimler de şüphesiz vermiş neye göre vermiş” diyordu.
Altay Twitter hesabından yaptığı açıklamada da, Cemaat’i akladı. “Balyoz ve Ergenekon kumpaslarını Cemaat’e fatura etmek, Yalçın Akdoğan’ı doğrulamaktır. Bu kumpasın tek sahibi ve sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır” diyordu.
Kılıçdaroğlu önceleri “darbeciler yargılansın” diye Ergenekon, Balyoz vb. tertiplere açık destek verdi. Yurtseverler tertibi ortaya çıkardığında geri adım attılar; “darbeciler ayıklansın”a döndüler.
FETÖ’CÜ YUVALANMAYI AĞZINA ALMADI
TSK’nın en seçkin komutanları Silivri ve Hasdal cezaevlerine atılırken Kılıçdaroğlu “ordunun sivil denetim altına alınması” çağrısı yapıyordu. (Milliyet, 14 Ocak 2014.)
Genel başkanlığa seçilmesinin hemen ardından AB ülkelerine yaptığı gezide ve her yerde “Biz hiçbir zaman askerden yana tavır almadık” diyordu. (Habertürk TV, 21 Nisan 2012; Milliyet, 22 Nisan 2012.)
Kılıçdaroğlu bu politikasını 2011 Seçim Bildirgesi’ne de yazdı. Bildirge’de “Silahlı kuvvetler sivil otoritenin kontrolü altında bulunmalıdır” denirken, “Askeri yargının görev alanının daraltılacağı” da taahhüt ediliyordu.
Kılıçdaroğlu sürekli “askeri vesayet”ten bahsetmektedir. Ama bir kez olsun FETÖ yuvalanması içindeki “polis vesayeti”ni ağzına almamıştır. Polis ve yargı içinde ayyuka çıkan F- tipi kadrolaşma ve hâkimiyeti inatla görmezden gelmiştir.
Turhan ÖZLÜ
05.09.2017/Aydınlık