29 Eylül 2017 Cuma

ŞERİF MARDİN'İN ARDINDAN 3

Şerif Mardin ve Nurculara Kanat Germenin Anlamı

Sosyolog Şerif Mardin öteki dünyaya göçtü. Bu dünyada kalanlara esaslı bir görev düşüyor; Şerif Mardin odaklı bir muhasebe yapmak. Gazeteci Taha Akyol’un bizde sosyal bilimlerin en büyük birkaç isminden biridir. Dünyada sosyal bilim çevrelerinde onun kadar tanınmış ve onun kadar referans yapılan başka bir sosyal bilimcimiz yoktur” ( Hürriyet, 9.2017) diye tanıttığı Şerif Mardin, Akyol’un iddiasından farklı nedenlerle de olsa, sosyal bilimler alanında, özel bir yer işgal ediyor. 1980’li yıllardan itibaren “sosyal bilimler” dünyamızı Prof. Şerif Mardin kadar derinden etkileyen bir başka akademisyen-yazar bulmak zordur. O nedenle, bu muhasebe önemlidir.

Aslında sorgulama , “Türkiye bu günlere nasıl geldi?” “Üniversite neden bu kadar suskun ve şaşkın?” sorularının yanıtlarını da içinde barındırıyor.

Binlerce insanın FETÖ soruşturmalarında yargılandığı koşullarda Nurcuların Akamediya’daki başlıca hamisinin devlet katında saygınlığını koruması ülkemize özgü ilginç bir paradokstur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2016 yılında TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) ödülünü Külliye’de Mardin’e takdim etmesi ancak ölümünde sessiz kalışı ile Davutoğlu’nun cenazeyi omuzlayanlar arasında ilk sıraya yerleşmesi üzerinde ayrıca durulmalıdır. Şerif Mardin’le ilgili her şey, akademik kisveli olsa, da özünde siyasal-ideolojiktir.

PROF. ŞERİF MARDİN KİM?

Sağcısıyla-solcusuyla sosyal bilimcilerin yakından tanıdığı Prof. Mardin’i dergi okurları için kısaca tanıtalım.

1927’de İstanbul'da doğan orta öğrenimini ABD’de tamamlayan Mardin akademik yaşamının büyük bölümünü de ABD’nin iddialı üniversitelerinde geçirdi; Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü mezuniyetinin ardından lisansüstü eğitimini Johns Hopkins Üniversitesinde tamamladı. Zaten bir ayağı hep ABD’de oldu.

Doktorasını Stanford Üniversitesi'nde Hoover Institute'de “The Young Ottoman movement: a Study in the Evolution of Turkish Political Thought in the Nineteenth century” ( Genç Osmanlı Hareketi) başlıklı tezle savundu. Aynı tezin genişletilmiş halini 1962 yılında Princeton University Press'ten "The Genesis of The Young Ottoman Thought" adıyla bastırdı. Konu üzerindeki çalışmalarını 1964 yılında çıkan diğer eseri "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri: 1895-1908" ile taçlandırdı. Bu iki çalışma sonraki çalışma alanını tayin etti ve Türk Modernleşmesi sorunsalını genişleten makale çalışmalarını sürdürdü.

1954-1966 yılları arasında dönemin liberal dergisi Forum'da yazarlık yaptı.

Ankara Üniversitesi SBF’de 13 yıl ders verdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi' nde İktisadi İdari Bilimler Fakültesi'nin Dekanlığını ve Sosyoloji Bölümü Başkanlığı yaptı (1973). Daha sonra yaklaşık 13 sene Washington'daki American University'de İslam Araştırmaları Merkezi Başkanlığını yürüttü. Sonra Türkiye'ye Sabancı Üniversitesi'ne Tanzimat Dönemi Türk Düşüncesi hakkındaki çalışmalarını geliştirecek bir programın başına döndü. Son görev yeri Şehir Üniversitesi imiş. Öz geçmişinde bunlar yazıyor. Bu öz geçmişe 1994’de Cem Boyner ve arkadaşlarının oluşturduğu Yeni Demokrasi Hareketi içindeki girişimi de eklenmelidir. YDH girişimi, Şerif Mardin’in açıkça taraf olduğu tek siyasal etkinlik olarak anımsanacaktır.

Uzun yıllardan beri siyaset ve düşün dünyamızın içinde yer alan Şerif Mardin gençliğinde fazla ilgi görmedi. Esas yükselişi 1980’ler yani Türkiye’nin düşün hayatının Evren-Özal öncülüğünde muhafazakarlaştırıldığı yıllardır.

Mardin islam-islamcılık-Nurculuk-Cumhuriyet vb. gibi 20. yüzyıl Türkiye’sinin fay hattının üzerinde hem ABD’de hem de Türkiye’de kamp kurdu. O yılları yaşayanlar bilir: Muhafazakarların en büyük düşünsel eylemlerinden biri Bediüzzaman adı ile tanınan Said-i Nursi’nin meşrulaştırılması çabalarıdır. Nurcular çeşitli etkinlikler düzenleyerek Bediüzzaman’ın ne kadar büyük bir düşünür olduğunu anlatmaya çalışıyorlar, Cumhuriyet’in oldukça marjinalleştirdiği Nurcular dertlerini anlatacak meraklı arıyordu.

Nurcular, devletin çeşitli kademelerine sızarak ardından Belediyelere yönelerek Bediüzzaman toplantıları düzenlediler. Bunları Üniversitelerdeki toplantılar izledi. Şaşkın liberal medya bu eylemleri sürekli yüceltti. Çünkü Nurcularla-liberaller Kemalist devlete yani Cumhuriyet’e karşı mücadelede el birliği içindeydiler. Şu kadarını hemen belirteyim: Şerif Mardin’in Bediüzzaman kitabı ( İletişim Yayınları) son yıllarda İdris Küçükömer’in “Düzenin Yabancılaşması” kitabına benzer biçimde sosyal bilimler alanında en çok öne çıkartılan belli çevrelerce bilerek yüceltilen başlıca kaynaktır.

Nurcular Şerif Mardin’i kalkan olarak kullandılar, Mardin’in yüceltilmesi kaçınılmaz olarak Nurculuğun yüceltilmesi anlamına gelecekti.

Şerif Mardin’in “Bediüzzaman Said Nursi Olayı” adlı kitabı, Nurcular için hem bir kalkan hem bir can simidiydi. Amerika görmüş, üstelik medyanın pohpohladığı modern Batılı görünümlü koskoca sosyoloji profesörü Bediüzzaman’ın üzerine eğildiğine göre, Nurculurın mesajları önemsenmeliydi.

Mardin kalkanı Nurcuların çok işine yaradı. Şerif Mardin’in tam üç kez reddedilen TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) üyeliği sonunda gerçekleşti.

Mardin ve Nurcular o noktaya da adım adım ulaştılar. 1993’de ODTÜ Prof. Dr. Mustafa Parlar Eğitim ve Araştırma Vakfı Yılın Bilim Adamı Ödülünü alması önünü iyice açtı. Arkası geldi. Uzun yıllar içine sokulmadığı TÜBA :ilim Ödülü’nü 2016’da Cumhurbaşkan Erdoğan’ın elinden Külliye’de aldı.

Şerif Mardin’in ABD ve Türkiye ayaklı siyasal-düşünsel etkinlikleri böylece özetlenebilir.

MAHALLE BASKISI MI, KEMALİZM - DEVRİM DÜŞMANLIĞI MI?

Mardin’in ölümünün ardından gazetelerde çıkan yazılarda ve haberlerde Mardin’in geliştirdiği “Mahalle baskısı” kavramı öne çıkartıldı. “Mahalle baskısı” kavramı Mardin’den geriye kalan şeylerin en masumudur.

Şerif Mardin kaleme aldığı “Bediuzzaman Sait Nursi Olayı”, “Türk Modernleşmesi”, “Türkiye, İslam ve Sekülerleşme”, “Türkiye’de Din ve Siyaset “ vb kitaplarında Cumhuriyet’in laiklik anlayışına karşı çıkarak,“Tarikatlara ve cemaatlere özgürlük” fikrini işlemiş, onları toplumsal sistemin içine, tepesine taşımaya çalışmıştır. 

Türk toplumunu Merkez-çevre ilişkisi içinde değerlendirerek, çevreyi kollamaya çalışmıştır. Bu yaklaşım içinde merkez yöneten, şekillendiren güç, çevre ise yönetilen kitlelerdir. Mardin’e göre daha demokratik bir toplum için merkezi zayıflatmak, çevreyi güçlendirmek gerekir. Bu liberal-batıcı aydının Prens Sabahattin’den beri önünüze koyduğu reçetedir. 

Oysa en basit bir gözlem bile, Türk toplumunun Ortaçağın tasfiyesi ve çağdaşlaşma çabalarında merkezin ne kadar can alıcı bir rol oynadığını ortay koyar.

Bu anlamda Şerif Mardin’i 90’lı yıllara ve sonrasına damgasını vuran “II. Cumhuriyetçilik” dalgasının başlıca teorisyeni olarak görmek gerekir. Sıkça halk lafını eden, aslında halktan tümüyle kopuk, aristokrat kökenli Şerif Mardin’in Nurcuların- liberallerin dört elle sarıldığı düşünce sisteminin temel unsurları şunlardır.

Şerif Mardin, Said Nursi'yi abartılı tanımlamalarla güzelleştirmekte ve akıllara durgunluk veren bir Said Nursi portresi ortaya çıkartmaktadır.

Şerif Mardin'e göre, Nursi önemli bir entelektüeldir.

Şerif Mardin'e göre, Nurculuk örgüt/tarikat değildir; İslami sivil toplum kuruluşudur.

Şerif Mardin'e göre, Nurculuk İslam bağnazlığının hantallığını yok etmek istemektedir, yani bir modernleşme hareketidir. Mardin Nurculara yeni yükümlülüklerini” ısrarla hatırlatır: “Manevi canlanışla ilgili bir dizi hareket, modernleşme ile paralel yerel kökenlerini aşıp dünya sahnesine adım atıyor, Nurculuğun modern akımlardan birini oluşturduğu söylenebilir.”

Şerif Mardin’e göre laikliğin tartışılmasından korkmamak gerekir.

Şerif Mardin’e göre Kemalizm sığ/kuru bir ideolojidir. Bu ideoloji topluma iyi, güzel, doğru hakkında hiçbir şey vermemiştir. ( 23 Mayıs 2008 günü, İstanbul Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda SORAR 'Sosyal Sorunları Araştırma ve Çözüm Derneği' tarafından düzenlenen gazeteci Ruşen Çakır’ın yönettiği “Prof. Şerif Mardin: Mahalle Baskısı, Ne Demek “ konulu toplantıdan; rusen@rusencakir.com )

NURCULUK FETÖCÜLÜK

Şerif Mardin hakkında bir hesaplaşma/sorgulama gerçekçi olmak durumundadır.

Bu açıdan Mardin’in “Bediüzzaman” tahlilinin özellikle muhafazakar ve liberal çevrelerde büyük bir fikri kargaşa yarattığını, büyük bir ideolojik kargaşaya yol açtığı teslim etmek gerekir. Mardin Cumhuriyet karşıtlığının fikir babasıdır.

Yarım yüzyıla yakın devlet içinde gizli örgütlendikten sonra 15 Temmuz 2016’da Cumhuriyet’e karşı silahlı bir kalkışma girişiminde bulunan Fethullah Gülen’in tarikatının kaynağında Nurculuk olduğunu sağır sultan bile duydu. Soru şu; Şerif Mardin bu yükselişin neresindeydi?

Araştırmacı gazeteci Soner Yalçın’a göre Mardin’in Nurculuk’la ilgili görüşleri esas FETÖ ile ilgilidir. Yalçın’a göre “Şerif Mardin, Said Nursi'ye methiye dizdi; ama okuyan bunun gündemdeki Fethullah Gülen ve Cemaat övgüsü olduğunu bal gibi biliyordu. “Kızım sana diyorum gelinim sen anla!”

Şerif Mardin'in alt metni Gülen'e meşruiyet yaratma çabasıydı. (Mardin’in kitabıyla) Türkiye fikir hayatında modernizm ve sivil toplumculuk gibi benzer kavramlar FETÖ'yü merkeze alarak “moda” yapıldı. Amaç; salt kimi köşe yazarlarını etkilemek değil, cumhuriyet rejimini ikna etmekti!

Sonuçta, ABD patentli bu fikir kırıntısıyla (ve Abant Toplantıları ile) FETÖ'ye teorik zemin yaratıldı. Şerif Mardin'in alt metni Gülen'e meşruiyet yaratma çabasıydı.” (ODATV, 2.2.2017)

Mardin’in kafadarları da yazarın kimliği hakkında ipuçları veriyor. Yukarıda belirtildi, Davutoğlu’nun cenazeye koşması bir küçük rastlantı mıdır?

Nur Cemaati’nin yayın organı Yeni Asya gazetesinin Prof. Dr. Şerif Mardin’ i “Bediüzzaman için bedel ödedi” manşetiyle uğurlaması (Yeni Asya, 8.9.2017) da bir küçük rastlantı mıdır? Hala Ergenekon tertibi öncesindeki havasını sürdüren , her taşın altında bir “darbeci” bulan Yeni Asya aklımızla alay mı ediyor? Cumhurbaşkanının elinden ödül almak mıdır bedel ödemek?

Taha Akyol Sabancı Üniversitesi’nin Mardin’in bütün yazılarını bir araya getirip yayımlamasını öneriyor. ( Hürriyet, 9 Eylül 2017) Aynı sıralarda Alman İstihbarat Örgütleriyle iç içe Berlin’de “Ermeni Soykırımı” sempozyumlarına katılmayı planlayan, YÖK’ün baskısı üzerine geri adam atan Sabancı Üniversitesi’nin Şerif Mardin’e yakınlığı üzerinde de durulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda belirtildi. Şerif Mardin’in “Nurcuların önünü açan Bediüzzaman kitabı" , ne yazık ki, Akademiya’da, düşün hayatımızda son 30 yılda özel bir yere kondu, orada korundu. “Cumhuriyet’in aşırılıklarına karşı mücadele”, “halktan kopukluk laiklik” vb. argümanlarına sarılanlar için Şerif Mardin büyük bir kalkan oldu.

Sonuç ortada: İslam gibi büyük alimler, mutasavvuflar yetiştirmiş bir dinin “modernleşme” bahanesi altında FETÖ gibi “kanaat önderleri” ne, siyasal önderlerin yönlendirmesine teslim edilmesinin sonuçları ortadadır. Papa’nın Vatikan’da kabul ettiği, sığındığı Pennsylvania’daki gecekondu görünümlü odasından sağa sola beddualar yağdıran, TC ile ABD arasındaki ilişkilerde kilit rol oynamaya çalışan kişiyi/kişileri toplumun içine salan, tepesini taşıyan aydınları Türk toplumu iyi tanımak zorundadır.

Akademiya’nın kafa karışıklığının temellerini de burada aramak gerekir. Mardin’in TÜBA’ya üyeliğini 3 kez engelleyen değerli hocalarımızın önü kesilirse, meydan Mardin’lere, Mardincilere kalır. TSK’yı “Ergenekonculardan temizleyelim” diyenlerle Üniversiteyi “Kemalistlerden temizleyelim” diyenler, aynı değişmene su taşıyorlar.

Akademiya Cumhuriyet’e sarılmak için Şerif Mardin’le, Mardinlerle hesaplaşmak zorundadır.

Cüneyt AKALIN
aydinlik.com.tr/17.09.2017