Lenin; mevcut kapitalist ilişkilerin dönüştüğünü, klasik(rekabetçi) kapitalist ilişkilerin yerini artık tekelci kapitalist ilişkilerin aldığını, 1916 yılında(Birinci Paylaşım Savaşı devam ederken) "Emperyalizm: Kapitalizmin en yüksek aşaması" başlıklı eserle ortaya koydu. Lenin bu dönemi "serbest rekabetin yerine kapitalist tekellerin geçmesi" olarak tanımlıyordu.
Üretimin yoğunlaşması tekelci kapitalizmi doğurdu. Üretimin kontrolsüzce yoğunlaşması aşırı üretim fazlasını, aşırı üretim fazlası ise krizi doğurdu. Tekelci kapitalizm, kapitalizmin krizi aşma sürecinin doğal sonucuydu. Bu anlamda tekelci kapitalizm, devlet aygıtını da kendi ihtiyaçlarına göre dönüştürdü. Kapitalist devlet bu süreçte içinde barındırdığı kapitalist tekellerin kar hırslarına göre biçimlendi. Tekel, sömürgecilik politikasından doğmuştu. Lenin, "Emperyalizm: Kapitalizmin en yüksek aşaması" adlı eserde, "Gezegenimiz kapitalist devletler tarafından ilk defa paylaşılmıştır." saptamasında bulundu.
Evet, kapitalizmin son aşamasının özü buydu. Emperyalizm; bir avuç kapitalist devletin dünya coğrafyasının nimetlerini kendi aralarında paylaşmasıydı.
Emperyalistlerin dünyayı paylaşım mücadeleleri bütün saldırganlığıyla bugün de sürüyor. Bu nedenle Lenin'in emperyalizm tezi hayatla sınandı, gerçekliği kanıtlandı ve hala oldukça güncel.
Tezin üzerine; İkinci Paylaşım Savaşı ve iki küresel ekonomik buhran(1929 ve 2008 Buhranı), iki sanayi devrimi(bilişim/elektronik ve robot) ve yüzlerce emperyalist işgal yaşandı. Gelişmeler Lenin'in bir asır önce attığı emperyalizm tezini güçlendirdi.
***
Lenin, emperyalizm tezini hazırlarken birçok burjuva ekonomistten ve politikacıdan yararlandı. Bunlardan biri de Ceci Rhodes'di. Lenin, Rhodes'i "Milyoner, finans kralı ve Boer Savaşı(Güney Afrika'da bulunan zengin altın yatakları nedeniyle emperyalist İngiliz burjuvazisinin çıkardığı savaş)'nın başlıca sorumlusu" olarak tanımlıyordu. Rhodes 1895'te gazeteye verdiği bir röportajda şöyle diyordu:
"Eğer iç savaş istemiyorsanız, emperyalist olmak zorundasınız."
Şimdi bu çıkarımı tersinden okuyalım. Emperyalist sömürü ilişkilerinin devamı için, sömürülen dünyada iç savaşlar çıkarılmalıdır. Örneğin; Ortadoğu'da, yani bölgemizde etnik ve mezhepsel iç savaşlar sürecek ki, Batılı emperyalist devletlerin kendi halkları refah içinde yaşayabilsin. Emperyalist sömürü en kaba ama en yalın haliyle bu denklem üzerine kuruldu.
Emperyalistler, kendi ülkelerindeki krizi önlemek için, kendi krizlerini sömürdükleri coğrafyalara, ülkelere taşıdılar.
Emperyalizm Lenin'in de ifade ettiği gibi en nihayetinde bir hegemonya mücadelesidir. Emperyalizm, sömürü ilişkilerini; politik, askeri ve ekonomik hegemonya üzerinden tesis ediyor. Emperyalist hegemonya, kurduğu ekonomik sömürü ilişkilerini politik ve askeri ilişkilerle koruyor. O nedenle emperyalizmin politik ve askeri araçları emperyalist sömürünün sürdürülebilmesi açısından belirleyici bir rol oynuyor. Sömürülen ülkelerdeki, coğrafyalardaki iç savaşlar ise politik ve askeri araçlar aracılığıyla çıkarılıyor.
***
Türkiye Cumhuriyeti, dünya tarihinde emperyalizme karşı verilen ilk kurtuluş savaşının zaferle sonuçlanmasıyla kuruldu. Türkiye 1945'ten sonra Mendereslerin Demokrat Partisi aracılığıyla, çeyrek asır önce kurtulduğu Batı emperyalizminin kıskacına yeniden girdi. Türkiye bölgede Soğuk Savaş (1945-1990) boyunca, Sovyetler Birliği(SB)'ne karşı Batı emperyalizminin ileri karakolu oldu. SB dağıldıktan sonra ABD, Irak'ı işgal etti. Üçe bölünen Irak'ın kuzeyinde Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit eden "Kürdistan" inşa edildi. ABD'nin başını çektiği Batı emperyalizmi bölgesel çıkarları için, bölgedeki ileri karakolu olan Türkiye'nin sınır güvenliğini tehdit eden etnik örgütleri(PKK, Barzani) destekledi. Bu tarihten sonra emperyalist saldırganlık Türkiye'yi doğrudan tehdit etmeye başladı.
***
Türkiye'nin halihazırda ABD ile yaşadığı dolaylı savaş, her geçen gün doğrudan bir savaşa dönüşmenin sinyallerini veriyor. Çünkü Türkiye, ABD'nin "kara gücüm" dediği PYD/YPG'nin, Batı emperyalizminin bölgeye ilişkin stratejik planı olan 2.İsrail'in ya da "Büyük Kürdistan"ın kurulmasına izin vermiyor. TSK içte PKK'yı hendeklere gömerken, Suriye'de ise PKK/PYD'nin "Kürt Koridoru"nu dağıtıyor.
Güncel olarak, Türk halkının ve devletinin emperyalist saldırganlıkla yaşadığı en belirgin çelişme budur.
***
Fetullahçılık, yani FETÖ; Soğuk Savaş döneminin emperyalist projesi Yeşil Kuşak'ın en etkili yobaz örgütlenmesidir. FETÖ özellikle 1990'dan sonra ülkemizdeki gladyo örgütlenmesinin ana gövdesini oluşturuyordu. FETÖ'yü CIA bizzat eliyle büyüttü ve FETÖ, ABD emperyalizminin müslüman halklara müdahale ettiği uluslararası araca dönüştü. 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından FETÖ'nün beli kırıldı, örgütsel varlığı dağıtıldı ve toplumun gözünde hiçbir itibarı kalmadı.
Türkiye bugün, kendisine yönelik emperyalist saldırganlığın beslediği iki önemli operasyonel araçla savaşıyor. Bu savaşı fiilen Erdoğan öncülüğündeki AKP yürütüyor. Erdoğan AKP'si bugün bu savaşı yürüterek, 2002'deki ideolojik/politik varoluşsal gerekçelerine taban tabana zıt davranışlar sergiliyor.
***
Sıraladığımız bu gelişmeler günümüz gerçekliğidir. Nesneldir. Bu gerçekleri kavramadan bir Cumhuriyet cephesi inşa etmenin ya da iç gericilikle mücadele etmenin hiçbir gerçekliği yoktur. Bazı "sosyalist" dostlarımız CHP yönetiminin "adalet" başlıklı eylemlerini alkışlayarak, AKP'yi alt etmek için Cumhuriyet Cephesi kurulması gerektiğini yazıp çiziyorlar.
Peki "adalet" başlıklı eylemlerle Cumhuriyet Cephesi kurulabilir mi?
CHP yönetiminin "bütün muhalif çevreleri AKP'ye karşı birleştirme"stratejisiyle başlattığı "adalet" eylemleri kısa bir süre içinde HDP ile fiili ittifak eylemlerine dönüştü. CHP'li vekil Tuncay Özkan "adalet" yürüyüşünü "bu eylem Demirtaş'ın çığlığıdır" diye tanımladı. Yürüyüşe zaten HDP vekilleri de katıldı. Ardından düzenlenen "Adalet Kurultayı"nda da bolca Demirtaş'a özgürlük istendi. Bu arada HDP de "adalet ve vicdan" nöbetleri düzenledi. CHP bu nöbeti ziyaret etti.
Peki CHP yönetiminin fiilen ittifak yaptığı HDP nedir?
HDP, PKK'nın partisidir. HDP; PKK şefi Abdullah Öcalan'ın talimatıyla, PKK'nın önderliğinde; ideolojik olarak Türkiye ve Kemalizm düşmanı bütün unsurları birleştirmek için kurulan çatı partisidir. HDP'nin şefi Selahattin Demirtaş da PKK'nın örgütsel hiyerarşisine bağlıdır. Bunları hatırlatmakta ve açıkça belirtmekte fayda var. Çünkü bu pürüpak gerçekler dahi, aklımızda alay edercesine çarpıtılıyor.
HDP ile ilişkiler dışında"adalet" başlıklı eylemler sırasında; TSK'ya kurulan kumpasın yayın organı Taraf''ın başındaki Altan kardeşlere ve Ilıcak'a bolca özgürlük istendi. Fetullahçılar "adalet" başlıklı bütün eylemleri açıkça destekledi. "Adalet Kurultayında" FETÖ artığı Levent Gültekin ve PKK'cı sahte solcular baş tacı edildi ve yine aynı kurultayda, Atatürk'e "deccal" diyen Yeşil Kuşak artığı Nurculara propaganda özgürlüğü tanındı.
***
PKK/HDP ve FETÖ, Batı emperyalizminin ülkemizdeki iç savaş araçlarıdır.
Şimdi soralım. CHP yönetimi, emperyalist saldırganlığın ülkemizdeki en etkili iki iç savaş aracının politik uzantılarını da "kucaklayan" bir perspektifle Cumhuriyet Cephesi inşa edebilir mi ya da iç gericiliği bastırabilir mi?
Cumhuriyet Cephesi elbette kurulmalıdır. Hem de acilen kurulmalıdır. Ancak kurulacak olan Cumhuriyet Cephesi programının en başına; Batı emperyalizmini ve onun iç savaş araçları olan PKK'yı ve FETÖ'yü düşman saflarına görünür bir biçimde yazmalıdır. Çünkü bugün, emperyalizme karşı mücadelenin en somut ve belirleyici ölçütü, PKK'ya ve FETÖ'ye karşı alınan tutumdur.
Ayrıca Cumhuriyet Cephesi, Batı emperyalizminin saldırılarına karşı AKP'den daha tutarlı ve net bir politik tutum sergilemelidir. Örneğin NATO'dan çıkma ve ülkemiz askeri üslerindeki Amerikan varlığını sonlandırma gibi somut talepleri programına almalıdır.
ABD'nin Yeşil Kuşak projesi artığı tarikatların ve cemaatlerin devlet içindeki varlığını tasfiye etmek de yine programa alınmalıdır.
Batı çökerken dahi Batıcılıkta ısrar eden CHP yönetiminin peşine takılarak, ne AKP'yi devirme ne de iç gericiliği bastırma olanağı bulunuyor.
Türkiye siyasetinin yeni politik yatağı Avrasya'dır. Bağımsız ve demokratik Türkiye Avrasya'da can bulacaktır.
Washington’un ünlü akıl hocalarından Brzezinski, Kontrolden Çıkmış Dünya adlı kitabında, Avrasya Dikdörtgeni adını verdiği "şiddete gebe ve sorunlu" alan olarak tanımladı ve Ayrasya'ya kaos coğrafyası adını verdi. Artık Avrasya emperyalist saldırganlığın gerilediği, gelişmekte olan ulusların özgürleştiği coğrafyadır. Avrasya kaos değil, devrim coğrafyasıdır.
AKP'yi ya da iç gericiliği ancak Türkiye'nin yeni konumunun Avrasya olduğunun bilincinde olan bir Cumhuriyet Cephesi alaşağı edebilir. Yeşil Kuşak projesinin tedrisatından geçen AKP kurmaylarının dahi Avrasyalı olmayı içine sindirdiği bir süreçte, Cumhuriyetçileri Batı'nın köhnemiş iktidar planlarında oyalamak en iyi ifadeyle ahmaklıktır.
Bütün bunları bile bile, hala CHP yönetimi ile Cumhuriyet Cephesi kurma hayalleri kuranlar bu ahmaklığa ortak olmaya devam edecekler mi?
Göreceğiz...
Kerem YILDIRIM
aydinlik.com.tr/07.09.2017