Uygarlık boyunca milletler büyük badireleri kahramanlarıyla atlattılar. Çünkü kahramanlar milletlerin önündeki düğümleri çözmenin öncüleridir. Bu kahramanlar yalnızca yaşadıkları döneme ışık tutmazlar, milletler başları sıkıştıkça yine bu kahramanlara sarılırlar.
Atatürk de bizim en büyük kahramanımızdır.
Milli kurtuluş savaşımızın ve Cumhuriyet Devrimimizin öncüsüdür.
Emperyalizme karşı kazanılan zaferin, baş muzafferidir. Bu yüzden de Türk Milletinin ebedi başkomutanıdır.
Atatürk'ün öncülük ettiği Cumhuriyet Devrimi ise Altı Ok programında somutlaşır:
Cumhuriyetçilik, Laiklik, Milliyetçilik, Devletçilik, Halkçılık ve Devrimcilik.
Birbirlerine sıkıca bağlı olan Atatürk ilkeleri devrimci bir pratik içinde ortaya çıktı. Altı Ok programı; Türkiye halkını, kavimiyet ve dinsel/mezhepsel ilişkilerin kıskacından kurtarıp, Türk Milleti potasında eritme programıdır.
Bu anlamda Atatürk Devrimi aynı zamanda Türkiye halkından Türk Milleti yaratma devrimidir. Türkiye halkından Türk Milleti yaratma devrimi; iki ana mücadele hattında, emperyalizme ve ortaçağ gericiliğine karşı mücadelede gelişti ve hala da bu iki ana hatta ilerliyor. İlerliyor diyoruz, çünkü Atatürk Devrimi yarım kaldı ve biz bugün bu gerçeği yaşıyoruz. Atatürk Devrimi'nin yarım kalması nedeniyle, Türkiye halkının emperyalizme ve ortaçağ gericiliğine karşı mücadelesi bugün de fazlasıyla günceldir.
***
Dün Kartal Meydanı'nda PKK'nın kontrolündeki Eğitim-Sen ve Alevi Bektaşi Federasyonu öncülüğünde "Laik, Bilimsel, Kamusal, Parasız ve Anadilde Eğitim" mitingi düzenlendi. Çağrıcılar her zamanki kurnazlıklarıyla, eylemi tam adıyla değil de "Laiklik Mitingi" adıyla duyurdular. Çağrıcıların amacı, laik/cumhuriyetçi kitleleri ürkütmeden mitinge getirmekti.
Miting boyunca kürsüden, PKK'nın da ana propaganda başlıklarından olan "ana dilde eğitim istiyoruz" nutukları atıldı. Mitingde laiklik mücadelesinin simgesi ve ülkemizin kurtarıcısı Atatürk'ün adı haliyle hiç anılmadı. Ama miting bünyesinde Atatürk'e açıkça saldırıldı. Partizan adlı TİKKO'cu grubun bir dövizinde şöyle yazıyordu: "Kahrolsun Kemalist- Faşist diktatörlük".
Evet, yanlış okumadınız. "Laiklik" mitinginde açık açık Kemalizm hedef gösterildi.
Politik varoluşlarını Türkiye düşmanlığına indirgeyen, emperyalizme bağlı ayrılıkçı terör çetelerinin uzantılarının ve içinde istihbarat örgütlerinin cirit attığı sol maskeli bir avuç kışkırtıcının tertiplediği bir mitingde böyle bir görüntünün ortaya çıkması şaşırtıcı değildi.
Zaten bizim sözümüz de mitingi tertipleyen Şeyh Saitçi, halk ve vatan düşmanı; Mehmetçiğin, işçilerin, Aybükelerin, Necmettinlerin katili PKK'nın güdümündeki zevata değil, onların safı çok net...
Bizim; vatana ve Atatürk Devrimi'ne bağlı laik yurttaşlarımıza, ilericilere ve ayağı bu toprağa basan sosyalistlere bir çift lafımız var.
***
Hindistan Komünist Partisi yöneticileri Vietnam Devrimi'nden sonra, devrimin lideri Ho Şi Minh'le görüşmek üzere Vietnam'a gittiklerinde kendisine şu soruyu sorarlar: "Bizim partimiz bir zamanlar sizinkinden çok daha güçlü olduğu halde biz hala muhalefetteyiz; siz ise kısa zamanda çığ gibi büyüyerek devrimi yaptınız ve iktidara geldiniz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?" Ho amcanın cevabı kısadır: "Çok basit. Orada Hindistan Komünist Partisi'nin yanı sıra Gandhi diye bir olgu vardı. Burada ise Gandhi benim." (Tarık Ali, Sokak Savaşı Yılları, İletişim Yayınları, 1995, s. 154)
Ho amcanın cevabı ders niteliğinde. Bu çarpıcı cevap, Türkiye sosyalistlerinin etraflıca düşünmesini gerektiren, görmezden gelinemez bir gerçekliktir.
Meseleye hangi açıdan bakılırsa bakılsın, Atatürk de bizim Gandhimizdir. Gerçeklik budur. Atatürk bizim milli kahramanımızdır, yaşadığımız coğrafyanın en büyük devrimcisidir. Bütün bu nedenlerden dolayı Atatürk, bugün emperyalizme ve ortaçağ gericiliğine karşı mücadele eden Türkiye sosyalistlerinin de kahramanıdır.
Bakın, her şeyden önce gerçekçi olacağız.
Atatürksüz bir laiklik mücadelesi olmaz.
Atatürksüz bir saltanatı yıkma mücadelesi olamaz.
Bu gerçeği yarım asrı aşkındır yaşıyoruz. Atatürk, çağdaş ve bağımsız Türkiye mücadelesinin değişmez bayrağıdır.
Ancak burada gerçekçi olmak kadar, tutarlı olmak da önemlidir. Atatürk'ün laikliğini, "inançlara hoşgürü" gibi ortaçağ gericiliğiyle dolaylı olarak uzlaşan bir tutuma indirgemek her şeyden önce laiklik mücadelesinin altını dinamitlemektir. Atatürk'ün laikliği, din ve dünya işlerinin birbirinden bütünüyle ayrılmasıdır; inançların vicdanlara sıkıştırılmasıdır.
Atatürk'ün saltanatı devirdiği, hilafeti kaldırdığı ve topyekün ortaçağ ilişkilerine ağır darbeler indirdiği Altı Ok programı, başta da belirttiğimiz gibi bir bütündür. Bu düzlemde laiklikle, milliyetçilik ilkeleri de iç içedir. Türkiye halkını ortaçağ ilişkilerinden kopararak Türk Milleti kimliği potasında eritme eylemi, laiklik ile milliyetçiliğin kopmaz bağlarının kanıtı niteliğindedir. Atatürk'e sarılırken, Atatürk'ün gerçekliğini bütünsel olarak sahipleneceğiz. Atatürk'ün laikliğine sahip çıkıp, milliyetçiliğini hakir görmeyeceğiz. Atatürk Devrimi'nin ilkelerini birbirinden koparmak hem cahilcedir, hem gerçeğe aykırıdır, hem de laiklik mücadelesini temelinden sarsmaktadır.
Başta Türkiye sosyalistleri olmak üzere bütün cumhuriyetçiler; emperyalizme ve ortaçağ gericiliğine karşı mücadelede gerçekçi ve tutarlı tutumlar alarak, Atatürk Devrimciliğine, Altı Ok'a bütünüyle sarılma zorunluluğuyla karşı karşıyadır.
Kerem YILDIRIM
aydinlik.com.tr/18.09.2017