9 Temmuz 2000 Pazar
tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 12.sayfasında tam sayfa olarak, Demirtaş
Ceyhun’un “Aydınlarımız ve Laisizm” kitabı üzerine Leyla Tavşanoğlu’nun Ceyhun’la
yaptığı bir söyleşi yayımlanıyor. Ceyhun, kendisine yöneltilen bir soruya şöyle
yanıt veriyor:
“….Bakın, soğuk savaşla birlikte dinsel ve etnik kaşımalar ihraç edildi.
Önce Arap ülkelerinde etnik kimlik kaşındı. Bakıldı ki Arap milliyetçiliği
İsrail’e tahrir, Müslüman Kardeşler,
vs. bir sürü örgüt kurularak mevcut Şii-Sünni yaraları kaşınarak son derece iyi
oynandı. Türkiye’ye de bol miktarda ihraç edildi.
Aydınımız bunlar karşısında hazırlıksız
yakalandı. 1980’li yıllara gelindiğinde her şey bitmiş, bütün köşe başları
kapılmıştı. Burada size ilginç bir
gerçek anlatacağım. 1970’li yıllarda Türkiye’ye getirilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun zamanının gelmesi beklendi.
1984’te Kimya ve Kültür profesörü olarak takdim edildi. Önümüzdeki yıllarda onu
YÖK Başkanı yapacaklar. Asker olmasa Türkiye’yi tam anlamıyla teslim
alacaklar. Bir tek onlara karşı duran, Genelkurmay. Aydın bitmiş…”
Bu söyleşide yer alan kendisiyle ilgili
sözler üzerine İhsanoğlu, Cumhuriyet
Gazetesi’ne bir açıklama gönderiyor. Bu açıklama da, 23 Temmuz 2000 Pazar
tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 6.sayfasında “Prof.İhsanoğlu’ndan açıklama” başlığıyla yayımlanıyor:
Gazetenizin 9
Temmuz 2000 tarihli nüshasında Sayın Demirtaş Ceyhun ile yapılan söyleşide,
şahsımla ilgili maalesef son derece üzücü ve hayret verici cümleler yer
almaktadır.
1970’li yıllarda Türkiye’ye getirildiğim ve “zamanımın beklendiği” ifadesine makul
bir anlam vermek anlamsızdır. Türkiye’ye yükseköğrenimimi tamamlamış olarak
kendim döndüm ve akademik kariyerimi sürdürdüm. Ayrıntıya girmeyi hem tevazu
gereklerine aykırı, hem de Sayın Demirtaş Ceyhun’un mesnetsiz sözlerine karşı
kendimi savunma zorunda olmadığım için gereksiz görüyorum.
“Kimya
ve Kültür Profesörü olarak takdim edildiğim” ifadesi de büsbütün anlamsız
ve yakışıksızdır. Profesör unvanını almak için gerekler vardır ve bunlar yerine
getirilmedikçe benim gerçeğe aykırı olarak Profesör ünvanı ile takdim edilmem
imkansızdır.
“YÖK
Başkanı yapılacağım” ifadesi de kehanet alanına girmektedir ve bu kehanet
benim bilgi ve uzmanlık alanım dışındadır.
Kişilik haklarımı ihlal eden bu beyanlara
karşı hukuki başvuru imkanlarımı saklı tutmak üzere, bu açıklamanın gazetenizde
yayımlanmasını bilvesile saygılarımla rica ederim.
Prof.Dr.Ekmeleddin
İhsanoğlu
Bunun üzerine; Demirtaş
Ceyhun, 14.08.2000 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 9.sayfasında, “GÖRÜŞ” isimli
köşesinde “Gerçekten Kimdir Bu Prof.Ekmeleddin İhsanoğlu ? başlığıyla bir
yazı kaleme alıyor:
GÖRÜŞ
DEMİRTAŞ
CEYHUN
Gerçekten
Kimdir Bu Prof.Ekmeleddin İhsanoğlu ?
Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adını, anımsadığım kadarıyla 1980’lerden
bu yana, özellikle de şu son yıllarda sık sık duyduğum halde, kendisiyle bugüne
dek hiç karşılaşmadım, yüzünü hiç görmedim.
Dolayısıyla, hiç tanımadığım bir kişiye
niçin saygısız davranayım, niçin hakaret edeyim ki… Tam karşıtı, kimi gazete ve
televizyonların kendisinden sık sık inanılmaz bir saygı ve övgüyle söz ettiği,
sık sık uluslararası başarı haberlerini verdiği Sayın İhsanoğlu’nun kimliğini
dehşetli merak ediyorum sadece.
Örneğin, gene gazete ve televizyonlardan
öğrendiğimize göre haziran ayında da kendisine, sanırım Cumhurbaşkanlığı’nca “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” verilmişti.
Gerçekten kimdi bu Sayın Ekmeleddin
İhsanoğlu ?
Cumhuriyet gazetesinde 9 Temmuz günü çıkan
konuşmamda da, 1980 sonrası şöhretlerimizden bu Sayın kişinin kimliğini merak
ettiğimi dile getirmiştim.
İnanın, tehdidinden korktuğum için
söylemiyorum, ama Sayın İhsanoğlu’nun bu konuşmamla ilgili 23 Temmuz 2000 günlü
Cumhuriyet’te çıkan “Açıklamasında”, sözlerimi
“tevazu gereklerine aykırı” bulduğu
ve “mesnetsiz sözlerime karşı”
kendisini savunma zorunda olmadığını göstermek için yanıtlamadığını
belirttikten sonra “Kişilik haklarımı
ihlal eden bu beyanlara karşı hukuki başvuru imkanlarımı saklı tutmak üzere” demesine
gerçekten bir anlam veremiyorum.
Sayın Bay, siz “hukuki başvuru haklarınızı gene saklı tutunuz”, ama üzülerek
belirteyim ki, aynı soruları size bir kez daha soracağım.
Örneğin, 12 Mayıs 2000 günlü Milliyet
gazetesinde çıkan konuşmanızın başlık spotundaki “Baron’s Who’s Who tarafından ‘Yeni Yüzyılda Önde Gelen 500 Şahsiyet’
arasında gösterildi” sözlerini siz mi söylediniz ?..
Çünkü, Sayın Doğan Hasol’un “Yapı”
dergisinin Haziran 2000 sayısında çıkan “Ben
de Yüzyılın Seçkin Avrupalısıyım (!)” başlıklı yazısında açıkladığına göre “Baron’s Who’s Who” yetkilileri
Türkiye’deki daha birçok kişi gibi Sayın Hasol’a da “The Europa 500-leaders for the New Century” adlı kitapla ilgili
form göndererek şayet lüks baskılı “The
Harvard Edition”a girmek istiyorsa 895
Amerikan Doları, yok ucuz baskılı kitaba girmeye razıysa 395 Amerikan Doları göndermesi
gerektiğini bildirmiştir.
Siz, umarım “The Harvard Edition”a girmişsinizdir.
Sayın Bay, ne yazık ki Türkçe
ansiklopedilerde sizinle ilgili bir bilgiye rastlayamadım. Bulabildiğim tek
kaynak olan, İstanbul Edebiyat Fakültesi’nce,
Bilim Tarihi Bölümü’nün 10.kuruluş, sizin de 50.yaş gününüz dolayısıyla
yayımlanmış “Osmanlı Bilimi Araştırmaları”
adlı kitapta verilen bilgilere göre de;
·
1943 yılında Kahire’de doğmuş, Ortaöğrenimi
gene Kahire’de tamamladıktan sonra da 1966 yılında Kahire’deki Ain Shams
Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Kimya Bölümü’nü bitirmişsiniz. Yüksek
lisansınızı da gene aynı fakültede “organik
kimya” konusunda yaptıktan sonra, 1970 yılında da Türkiye’ye gelmişsiniz.
·
Türkiye’de de, aynı yıl 1970’te Ankara
Üniversitesi Fen Fakültesi’nde asistan olarak görev almış ve 1974 yılında gene “organik kimya” üzerine doktora yapmışsınız.
1975-77 yılları arasında İngiltere’ye gitmiş, 1978 yılında Ankara’ya dönerek
gene Fen Fakültesi’nde “Organik Kimya
Doçenti” olmuşsunuz.
·
1980 yılında da, İslam Konferansı Örgütü
adına İstanbul’da “İslam Tarih Sanat ve
Kültür Araştırma Merkezi”ni (IRCICA) kurmak üzere genel direktörlüğe
atanmış ve İstanbul’a gelmişsiniz.
·
İstanbul’da da, İstanbul Üniversitesi
Rektörlüğü’ne ve YÖK’e yaptığınız öneri kabul edilmiş, İstanbul Üniversitesi
IRCICA işbirliğiyle Edebiyat Fakültesi’nde 1984 yılında Bilim Tarihi Anabilim Dalı’nı kurmuş ve başına geçmişsiniz.
Görüldüğü gibi söz konusu kaynakta ne zaman
ve nerede profesör olduğunuza ve kimya doçentliğinden Osmanlı ve Sanat Tarihi
profesörlüğüne nasıl geçtiğinize dair hiçbir bilgi verilmemektedir.
Gene, aynı kaynakta Mısır’da yaşayan bir
T.C. vatandaşı olduğunuza dair de herhangi bir bilgi yoktur. Oysa, bildiğimiz
kadarıyla, bir Türk üniversitesinde asistan olabilmek için de Türk olmak ve
Türkiye’deki bir üniversiteyi bitirmek veya bitirilen yabancı üniversitenin
eşitliğini sınavla tanıtlamak gerekmektedir.
Bildiğiniz gibi, 1969 yılında kurulan İslam Konferansı Örgütü’ne Türkiye, laik
bir cumhuriyet olduğu için ta 1975 yılına kadar katılmamıştır. Bu tarihlerin
1.Milliyetçi Cephe İktidarı ve 12 Eylül dönemleriyle çakışması elbette bir
rastlantı değildir.
“Tevazuu”
bir an için bırakınız da, lütfen yanıtlayınız, gerçekten, kimsiniz ?
Demirtaş Ceyhun 2000 yılında “1970’li
yıllarda Türkiye’ye getirilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun
zamanının gelmesi beklendi. 1984’te Kimya ve Kültür profesörü olarak takdim
edildi. Önümüzdeki yıllarda onu YÖK Başkanı yapacaklar.” diyor.
İhsanoğlu da, Cumhuriyet gazetesine gönderdiği yanıt yazısında bu öngörüyü
“kehanet” olarak görüyor ve bilgisi dışında olduğunu ifade ediyor. Ceyhun da
daha sonra cevaben yazdığı yazısında, onun geçmişini, aldığı görevlerle
eğitiminin ilgisinin olmamasına rağmen nasıl bu kadar yükselebildiğini
sorguluyor. Demirtaş Ceyhun; İhsanoğlu’nu,
bundan 8 yıl sonra 2008 yılında bu kez Aydınlık Gazetesi’ndeki köşesinde
ele alıyor (http://kaziminci.blogspot.com.tr/2014/06/demirtas-ceyhunun-23-mart-2008.html.).