18 Haziran 2014 Çarşamba

9 Temmuz 2000 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde DEMİRTAŞ CEYHUN'LA YAPILAN SÖYLEŞİ: "Önümüzdeki yıllarda onu YÖK Başkanı yapacaklar.”




9 Temmuz 2000 Pazar tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 12.sayfasında tam sayfa olarak, Demirtaş Ceyhun’un “Aydınlarımız ve Laisizm”  kitabı üzerine Leyla Tavşanoğlu’nun Ceyhun’la yaptığı bir söyleşi yayımlanıyor. Ceyhun, kendisine yöneltilen bir soruya şöyle yanıt veriyor:

….Bakın, soğuk savaşla birlikte dinsel ve etnik kaşımalar ihraç edildi. Önce Arap ülkelerinde etnik kimlik kaşındı. Bakıldı ki Arap milliyetçiliği İsrail’e   tahrir, Müslüman Kardeşler, vs. bir sürü örgüt kurularak mevcut Şii-Sünni yaraları kaşınarak son derece iyi oynandı. Türkiye’ye de bol miktarda ihraç edildi.

   Aydınımız bunlar karşısında hazırlıksız yakalandı. 1980’li yıllara gelindiğinde her şey bitmiş, bütün köşe başları kapılmıştı. Burada size ilginç bir gerçek anlatacağım. 1970’li yıllarda Türkiye’ye getirilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun zamanının gelmesi beklendi. 1984’te Kimya ve Kültür profesörü olarak takdim edildi. Önümüzdeki yıllarda onu YÖK Başkanı yapacaklar. Asker olmasa Türkiye’yi tam anlamıyla teslim alacaklar. Bir tek onlara karşı duran, Genelkurmay. Aydın bitmiş…”

   Bu söyleşide yer alan kendisiyle ilgili sözler üzerine İhsanoğlu, Cumhuriyet Gazetesi’ne bir açıklama gönderiyor. Bu açıklama da, 23 Temmuz 2000 Pazar tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 6.sayfasında “Prof.İhsanoğlu’ndan açıklama” başlığıyla yayımlanıyor:

   Gazetenizin 9 Temmuz 2000 tarihli nüshasında Sayın Demirtaş Ceyhun ile yapılan söyleşide, şahsımla ilgili maalesef son derece üzücü ve hayret verici cümleler yer almaktadır.

   1970’li yıllarda Türkiye’ye getirildiğim ve “zamanımın beklendiği” ifadesine makul bir anlam vermek anlamsızdır. Türkiye’ye yükseköğrenimimi tamamlamış olarak kendim döndüm ve akademik kariyerimi sürdürdüm. Ayrıntıya girmeyi hem tevazu gereklerine aykırı, hem de Sayın Demirtaş Ceyhun’un mesnetsiz sözlerine karşı kendimi savunma zorunda olmadığım için gereksiz görüyorum.

   “Kimya ve Kültür Profesörü olarak takdim edildiğim” ifadesi de büsbütün anlamsız ve yakışıksızdır. Profesör unvanını almak için gerekler vardır ve bunlar yerine getirilmedikçe benim gerçeğe aykırı olarak Profesör ünvanı ile takdim edilmem imkansızdır.

   “YÖK Başkanı yapılacağım” ifadesi de kehanet alanına girmektedir ve bu kehanet benim bilgi ve uzmanlık alanım dışındadır.

   Kişilik haklarımı ihlal eden bu beyanlara karşı hukuki başvuru imkanlarımı saklı tutmak üzere, bu açıklamanın gazetenizde yayımlanmasını bilvesile saygılarımla rica ederim.

Prof.Dr.Ekmeleddin İhsanoğlu
 
Bunun üzerine; Demirtaş Ceyhun, 14.08.2000 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin 9.sayfasında, “GÖRÜŞ” isimli köşesinde “Gerçekten Kimdir Bu Prof.Ekmeleddin İhsanoğlu ? başlığıyla bir yazı kaleme alıyor:
GÖRÜŞ
DEMİRTAŞ CEYHUN
Gerçekten Kimdir Bu Prof.Ekmeleddin İhsanoğlu ?
   Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adını, anımsadığım kadarıyla 1980’lerden bu yana, özellikle de şu son yıllarda sık sık duyduğum halde, kendisiyle bugüne dek hiç karşılaşmadım, yüzünü hiç görmedim.
   Dolayısıyla, hiç tanımadığım bir kişiye niçin saygısız davranayım, niçin hakaret edeyim ki… Tam karşıtı, kimi gazete ve televizyonların kendisinden sık sık inanılmaz bir saygı ve övgüyle söz ettiği, sık sık uluslararası başarı haberlerini verdiği Sayın İhsanoğlu’nun kimliğini dehşetli merak ediyorum sadece.
   Örneğin, gene gazete ve televizyonlardan öğrendiğimize göre haziran ayında da kendisine, sanırım Cumhurbaşkanlığı’nca “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” verilmişti.
   Gerçekten kimdi bu Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu ?
   Cumhuriyet gazetesinde 9 Temmuz günü çıkan konuşmamda da, 1980 sonrası şöhretlerimizden bu Sayın kişinin kimliğini merak ettiğimi dile getirmiştim.
   İnanın, tehdidinden korktuğum için söylemiyorum, ama Sayın İhsanoğlu’nun bu konuşmamla ilgili 23 Temmuz 2000 günlü Cumhuriyet’te çıkan “Açıklamasında”, sözlerimi “tevazu gereklerine aykırı” bulduğu ve “mesnetsiz sözlerime karşı” kendisini savunma zorunda olmadığını göstermek için yanıtlamadığını belirttikten sonra “Kişilik haklarımı ihlal eden bu beyanlara karşı hukuki başvuru imkanlarımı saklı tutmak üzere” demesine gerçekten bir anlam veremiyorum.
   Sayın Bay, siz “hukuki başvuru haklarınızı gene saklı tutunuz”, ama üzülerek belirteyim ki, aynı soruları size bir kez daha soracağım.
   Örneğin, 12 Mayıs 2000 günlü Milliyet gazetesinde çıkan konuşmanızın başlık spotundaki “Baron’s Who’s Who tarafından ‘Yeni Yüzyılda Önde Gelen 500 Şahsiyet’ arasında gösterildi” sözlerini siz mi söylediniz ?..
   Çünkü, Sayın Doğan Hasol’un “Yapı” dergisinin Haziran 2000 sayısında çıkan “Ben de Yüzyılın Seçkin Avrupalısıyım (!)” başlıklı yazısında açıkladığına göre “Baron’s Who’s Who” yetkilileri Türkiye’deki daha birçok kişi gibi Sayın Hasol’a da “The Europa 500-leaders for the New Century” adlı kitapla ilgili form göndererek şayet lüks baskılı “The Harvard Edition”a girmek istiyorsa 895 Amerikan Doları, yok ucuz baskılı kitaba girmeye razıysa 395 Amerikan Doları göndermesi gerektiğini bildirmiştir.
   Siz, umarım “The Harvard Edition”a girmişsinizdir.
   Sayın Bay, ne yazık ki Türkçe ansiklopedilerde sizinle ilgili bir bilgiye rastlayamadım. Bulabildiğim tek kaynak olan, İstanbul Edebiyat Fakültesi’nce, Bilim Tarihi Bölümü’nün 10.kuruluş, sizin de 50.yaş gününüz dolayısıyla yayımlanmış “Osmanlı Bilimi Araştırmaları” adlı kitapta verilen bilgilere göre de;
·         1943 yılında Kahire’de doğmuş, Ortaöğrenimi gene Kahire’de tamamladıktan sonra da 1966 yılında Kahire’deki Ain Shams Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Kimya Bölümü’nü bitirmişsiniz. Yüksek lisansınızı da gene aynı fakültede “organik kimya” konusunda yaptıktan sonra, 1970 yılında da Türkiye’ye gelmişsiniz.
 
·         Türkiye’de de, aynı yıl 1970’te Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde asistan olarak görev almış ve 1974 yılında gene “organik kimya” üzerine doktora yapmışsınız. 1975-77 yılları arasında İngiltere’ye gitmiş, 1978 yılında Ankara’ya dönerek gene Fen Fakültesi’nde “Organik Kimya Doçenti” olmuşsunuz.
 
·         1980 yılında da, İslam Konferansı Örgütü adına İstanbul’da “İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi”ni (IRCICA) kurmak üzere genel direktörlüğe atanmış ve İstanbul’a gelmişsiniz.
 
·         İstanbul’da da, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne ve YÖK’e yaptığınız öneri kabul edilmiş, İstanbul Üniversitesi IRCICA işbirliğiyle Edebiyat Fakültesi’nde 1984 yılında Bilim Tarihi Anabilim Dalı’nı kurmuş ve başına geçmişsiniz.
   Görüldüğü gibi söz konusu kaynakta ne zaman ve nerede profesör olduğunuza ve kimya doçentliğinden Osmanlı ve Sanat Tarihi profesörlüğüne nasıl geçtiğinize dair hiçbir bilgi verilmemektedir.
   Gene, aynı kaynakta Mısır’da yaşayan bir T.C. vatandaşı olduğunuza dair de herhangi bir bilgi yoktur. Oysa, bildiğimiz kadarıyla, bir Türk üniversitesinde asistan olabilmek için de Türk olmak ve Türkiye’deki bir üniversiteyi bitirmek veya bitirilen yabancı üniversitenin eşitliğini sınavla tanıtlamak gerekmektedir.
   Bildiğiniz gibi, 1969 yılında kurulan İslam Konferansı Örgütü’ne Türkiye, laik bir cumhuriyet olduğu için ta 1975 yılına kadar katılmamıştır. Bu tarihlerin 1.Milliyetçi Cephe İktidarı ve 12 Eylül dönemleriyle çakışması elbette bir rastlantı değildir.
   “Tevazuu” bir an için bırakınız da, lütfen yanıtlayınız, gerçekten, kimsiniz ?
 
    Demirtaş Ceyhun 2000 yılında 1970’li yıllarda Türkiye’ye getirilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun zamanının gelmesi beklendi. 1984’te Kimya ve Kültür profesörü olarak takdim edildi. Önümüzdeki yıllarda onu YÖK Başkanı yapacaklar.” diyor. İhsanoğlu da, Cumhuriyet gazetesine gönderdiği yanıt yazısında bu öngörüyü “kehanet” olarak görüyor ve bilgisi dışında olduğunu ifade ediyor. Ceyhun da daha sonra cevaben yazdığı yazısında, onun geçmişini, aldığı görevlerle eğitiminin ilgisinin olmamasına rağmen nasıl bu kadar yükselebildiğini sorguluyor. Demirtaş Ceyhun; İhsanoğlu’nu,  bundan 8 yıl sonra 2008 yılında bu kez Aydınlık Gazetesi’ndeki köşesinde ele alıyor (http://kaziminci.blogspot.com.tr/2014/06/demirtas-ceyhunun-23-mart-2008.html.).